Hindistan'da Müslümanlara Yapılan Zulmün İnanç Kodları / Prof. Dr. Halil Toker

HİNDU MİLLİYETÇİLİĞİ: “HİNDUTVA”

İsterseniz Hindu milliyeçiliği ile başlayalım…

Hindistan’da yükselen Faşizan Hindu Milliyetçiliği diğer adıyla Hindutva, ülkemizde, Hindistan Halk Partisi (Bharatiya Janata Party-BJP) hükümetinin 5 Ağustos 2019’da Hindistan İşgali Altındaki Cammu ve Keşmir’e belli ölçüde özerklik tanıyan Hindistan Anayasasının 370 ve 35A numaralı maddelerini ilga etmesi ve aynı tarihte bölgede insan haklarını hiçe sayan bir sokağa çıkma yasağı ve sonrasında devam eden sıkıyönetim ile gündeme gelmiştir. Bu sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı sırasında Cammu ve Keşmir’de tüm telefon, internet ve posta iletişimi durdurulmuş, ilkokuldan üniversiteye kadar tüm eğitim kurumları kapatılmış, Keşmir halkının eczanelere ve hastanelere dahi ulaşımına izin verilmemiştir. Bu engellemelerin yanında sivil halkın tutuklama, şiddet ve tecavüz yoluyla sindirilmeye çalışıldığı acımasız bir devlet terörünün uygulanması tabiatıyla dünyada ve Türkiye’de tepki yaratmıştır. İşgal Altındaki Cammu ve Keşmir’de yapılan zulümlerin dozu insani değerleri tamamen ayaklar altına almaktadır. Hindistan Hükümetini ve güvenlik güçlerini şiddete yönelten asıl güç, Faşizan Hindu Milliyetçiliği yani yabancı olduğumuz Hindutva terimini birden bire Türkiye gündemine taşımıştır. 

Aslında bizim yeni yeni kavramaya çalıştığımız bu terim ve bu terimin sembolize ettiği şiddet yanlısı Hindu milliyetçiliği sadece Hindistan’da değil aynı zamanda Batı ülkelerinde de uzun yıllardır bilimsel ve siyasî çevrelerin dikkatini çekmektedir. Özellikle Batı bilimsel çevrelerinde, bu dogmatik faşizan milliyetçiliğin şiddet ve nefret söylemleri ile Hindistan’ın çok kültürlü kimliğine ve dünya barışına verdiği zararlar üzerinde araştırmalar yapılmış ve yapılmaktadır.

En basit şekliyle ifade etmek istersek Hindutva; “Hindu dinî sembolleri ve Hindistan ulusalcılığı üzerine bina edilmiş, sosyokültürel, ırksal ve coğrafi sınırlamayı temel alan, ‘öteki’, ‘yabancı’ veya ‘işgalci’ kabul edilenleri dışlayıcı, aşağılayıcı ve şiddet kullanarak onlara boyun eğdirmeyi ya da tamamen ortadan kaldırmayı gaye edinmiş faşizan bir milliyetçilik türüdür”.

Hindu milliyetçiliğinin temelinde ne yatıyor?

Hindutva terimi Hindu ve tattva kelimelerin birleşmesiyle meydana gelmiştir ve Hindu prensipleri anlamını taşımaktadır [Insejungba 2016: 1]. Bu terimin ideolojik bir anlam yüklenerek Hindistan siyasi hayatına girmesi ise modern Hindu milliyetçiliğinin ideologlarından Vinayak Diamodar Savarkar’ın (1883-1966) kaleme aldığı 1923’te yayımlanan Hindutva: Who is a Hindu? [Savarkar] (Hindutva: Hindu Kimdir?) adlı eserle gerçekleşmiştir. 

Bizim Hinduizm ya da Hindu Dini şeklinde genellemeye gittiğimiz ve algılamaya çalıştığımız din, aslında belli temel değerler ve tanrılar dışında birbirlerinden çok farklı inançları, gelenekleri, görenekleri ve hatta ilahları bulunan Hindistan halklarına verilen dış kaynaklı bir isimdir. Bu dış kaynaklı ismin de mucidi, Hindu fanatiklerin nefret ettiği Müslümanlardır. Muhammed b. Kasım’ın Sindh’i fethi ile başlayan ve Gazneli Mahmud’un fetihleriyle bölgeye gelen Müslümanlar, Sapta Sindhu (Yedi nehir ülkesi) adını Fars diline uyarlayarak Heft Hindu şekline sokmuşlar sonra da bölgede yaşayan değişik dini inanıştaki insanları Hindu diye adlandırmışlardır. Pandit Shiv Kishan Kaul, Hindu terimini açıklarken söylediği gibi: “Hindular isimlerini mensup oldukları dinden değil yerleşik bulundukları bölgeden almışlardır.” O nedenle bu isim, dini olmaktan çok bölgesel/coğrafî bir öneme sahiptir. 

Dinsel bir kimlik karmaşası içindeki insanların zihinlerini kurcalayan Hindu kimdir? karmaşasına son vermek için yine aynı Hintli din adamı Pandit Shiv Kishal Kaul: “İnsanları tek bir Hindu kategorisinde sınıflandırabilmemiz için herkese uyarlayabileceğimiz sadece bir temel kural vardır. Bu da Nama Karma Sanskara’dır (isim verme töreni). Bu tören en üst kasttan en alt kasta kadar tüm kastlar ile tüm düşünce ekolleri tarafından gerçekleştirilmektedir.” diyerek bir genellemeye gitmiştir. Bu genelleme İngilizlerin, 1881’de Hindistan’da yapacakları nüfus sayımında aynı soruyla karşılaşınca, İslâm ve Hristiyanlık gibi bir ad altında sınıflandırılamayan tüm inanç mensuplarını Hindu kategorisine soktuklarında bu terim daha da kapsamlı bir hâl almıştır [Munawwar 1989: 3].

Hindu olmak ve Hinduizm ile ilgili zihinlerdeki bu karışıklık yine de uzun müddet giderilememiş ve çeşitli şekillerde 1900’lü yıllara kadar gündeme gelmiştir. Bu konu üzerine kafa yoran militarist görüşlü bir ideolog olan Vinayak Diamodar Savarkar, hem bu çelişkili duruma son vermek hem de işgalci dış güçler diye nefret ettikleri Müslüman ve Hristiyanlar karşısında kendisi gibi düşünenleri tek cephede toplamak maksadıyla Hindutva terimini ortaya atmıştır. Pandit Shiv Kishal Kaul’un Hinduizm ya da Hindu dini gibi Savarkar’ın Hindutva’sı da coğrafi, sosyolojik ve etno-kültürel öğeler çerçevesinde anlam kazanmıştır. 

Bu her şeye rağmen bir dini temsil gibi görünmüyor… 

Şüphesiz Hindutva yani modern Hindu Milliyetçiliğini, Hindu dini ya da Hinduizm diye adlandırdığımız din mensuplarının tümünü temsil ediyormuş gibi görmek ve tüm Hindu dini mensuplarını bu faşizan milliyetçilik türünü destekliyormuş gibi algılamak tam bir yanılgı olacaktır. Çünkü Hindutva inancının fikir babası Savarkar’ın ateist olduğu bir gerçektir. Bununla birlikte Hindutva’nın ideolojik temellerini ortaya koyarken Brahmanizm ya da Brahman Dini şeklinde adlandırılabileceğimiz Brahman sınıfının en üstte bulunduğu Kast Sistemi Hinduları’nın görüşlerini ve inançlarını temel almıştır. Her ne kadar Hindistan temelli her inancı ve yapıyı içlerine aldıklarını iddia etseler de Kast Sistemi dışında kabul edilen Dalitler ve Adivasiler Hindutva yanlıları tarafından aşağılanarak dışlanmıştır.

Dalitler’in Babası kabul edilen Dalit Hakları Savunucusu Dr. Amberkar bir yazısında:

“Hinduizm birlik yerine ayrımcılık öğretisi vermektedir. Hindu olmanın anlamı kimseyle bir araya gelmemek hatta her şeyden uzaklaşmaktır. Hinduizm ve sosyal birliktelik tamamen birbirine zıt şeylerdir. Hinduizm, içtimai birliği sağlayacak bir duyguyu ortaya koyamaz. Bunun tam aksine Hinduizm ayrımcılığı körükleyen duygular yaratır” der [Toker, 2008: 12]. İşte bu toplumsal ayrımcılığın temelinde Kast Sistemi vardır. 

Kast sistemini biraz anlatır mısınız?

Binaenaleyh Hindutva inancının nasıl bir ayrımcı, dışlayıcı ve öteki kabul ettiğini köleleştirmeye yöneldiğini anlayabilmek için kısa da olsa Kast Sistemine değinmek uygun olacaktır.

Bilindiği üzere Hindu toplumu, yani Hindistan’ın çoğunluğunu oluşturan Hintliler aşılması imkânsız dini ve sosyal tabanlı gruplara bölünmüştür. Batılı kaynaklarda ve Türkiye’de Kast Sistemi diye adlandırılan bu sosyal ayrışım sistemin asıl adı Chaturvarna’dır (dört tabaka/grup, statü ya da kast). Bu sosyal tabaka ya da statü, doğuştan kazanılır ve nesilden nesile doğum yoluyla geçer. Yani şahsın kendi zekâsı, yetenekleri ve cesareti sayesinde bir kasttan diğer kasta geçme gibi bir imkânı yoktur. Kast arası evlilikler de büyük oranda hoş karşılanmamaktadır. Yine Modern Hindistan’da Kast Sistemi kanuni açıdan hiçbir öneme sahip değilse de özellikle küçük şehirler, kasabalar ve köylerde hâlen Hint toplumu içerisinde etkin bir şekilde varlığını devam ettirmektedir. 

Kast sisteminin felsefi bir temeli var mı?

Caturvarna yani dört kast ya da toplumsal/sosyal statü kendi içerisinde önce iki kere/tekrar doğanlar ve ilk kez/bir kere doğanlar şeklinde ikiye ayrılmıştır. İki kere doğmuş telakki edilenler daha saf ve arınmış oldukları için üst kastları oluşturmuşlar, ilk kez ya da bir kere doğanlar henüz arınma evresini geçirmedikleri için daha alt kastlara itilmişlerdir [Prasad 2009: 63-64]. Bu iki ayrıma göre, iki kere doğanlar yani arınmış kabul edilen kastlar şunlardır:

Brahmanlar (Din adamları), Kshatrialar (Savaşçılar/devlet adamları), Vaishyalar (Tüccar ve iş adamları), Shudralar (Hizmetkârlar/hizmet etmekle yükümlü kişiler).

Kast Sistemi örgüsü son derece sıkı ve aşılması imkânsız yüksek duvarlarla toplumu bölmüştür. Bu yetmiyormuş gibi bir de Dalitler ve Adivasiler denen kast dışı insanlar vardır ki bunlar insan dahi kabul edilmemektedir. Ülkemizde bazen toplum dışına ya da toplumun en alt kısmına itilmişler kastedilerek Paryalar diye adlandırılan bu insanlara Hindistan’da Achût (dokunulması yasak olan/dokunulması kast üyelerini kirleten) denilmektedir. Bu isim çok fazla aşağılama unsurunu içerdiği için daha sonraları kast dışı kabul edilen bu insanlara Dalit adı verilmiştir. 

Kendi toplumunu bu denli bölen bir yapı, ötekileştirdiklerine neler yapmaz konusunun iyi sorgulanması gerekmez mi? Dini kisveye bürünmüş sistematik bir zulüm aracı gibi görünüyor…

Bu konuda, Hindutva ya da Modern Faşizan Hindu Milliyetçiliği’ni incelerken, özellikle Dalitler’in ve kabile insanları Adivasiler’in Hindu toplumundaki tarihsel konumuna kısaca değinmek yerinde olacaktır. Çünkü ancak bu şekilde Hindistan’ı toplumsal olarak bölerek Müslüman ve Hristiyanları Hindistan topraklarından tamamen söküp atmaya yönelen Faşizan Hinduizm ya da Faşizan Brahmanizm’in kin ve nefret içerikli söylemlerini anlamak mümkündür. Yoksa bir din grubunun nasıl olur da bu kadar vahşi ve acımasız bir söylemle öteki kabul ettiği insanları yok etmeye yöneldiğini mantıken anlamak imkânsızdır.

Dalitler’in kim olduğu ve toplum dışına nasıl itildikleri konusunda çok çeşitli görüşler vardır. Fakat en yaygın kanı, Dalitler’in Ari Kavimlerinin yenerek güneye ittiği Hindistan’ın Arilerden önceki sahipleri sayılan Dravid halkları ile daha önce krallıkları varken diğer Ari krallıklarına yenilen ve köle hâline getirilen Ari halkları oldukları yönündedir. Kısaca bu durum ‘köleleştirilmiş insanların köleliğini sistematik hâle getirebilmek için sistemi dinî bir kisveye büründürmek’ gibi özetlenebilir. 

Dalitler, Kast Hindularının nazarında hiçbir şekilde insan kabul edilmemektedir. Bu insanların yüzyıllardır karşı karşıya bulundukları gayriinsani davranışlar gerçekten akıl almaz boyuttadır. 

Dalitler’in kendi adlarına mal edinme hakları yoktur. Eğer bir Brahman isterse bu mala el koyabilir. Köpek ve eşek dışında hayvana sahip olmasına izin verilmemektedir. Temiz ve yeni elbise giymeye hakları yoktur. Sadece kaba ve kötü kumaştan yapılmış elbise giyebilirler. Süs eşyası takmalarına izin verilmemektedir. Eğer takmak isterlerse demirden, paslı eşyalar kullanabilirler. Belli bir yerde yerleşik hayata geçmemelidirler. Belki sürekli olarak dolaşmaları daha uygundur. Eğer bir Dalit öldürülürse katile verilecek ceza bir karga, bir tavuk, bir ördek, bir kurbağa ya da bir köpeği öldürene verilen ceza kadardır. Dalitler’in okuma yazma öğrenmeleri yasaktır. Eğer Hindu kutsal metinlerinden Veda’nın sözlerini dinlerse dinleyen Dalit’in kulaklarına eritilmiş cıva dökülmelidir. Eğer Veda’yı okursa dili kesilmeli, eğer ezberlerse vücudu ikiye bölünmelidir. Eğer başka kasttan biri ona dini kuralları öğretirse o da öğrettiği Dalit ile birlikte cehennemde büyük bir cezaya çarptırılacaktır. 

Bu ve bunun gibi ağır cezalarla sindirilmiş ve bastırılmış Dalitler büyük ölçüde içinde bulundukları durumu kanıksamış ve kabul etmişlerdi. Bölgeye gelen Müslümanlar ve özellikle İngilizler döneminde Dalitler’in toplum içindeki durumlarında nispi iyileşmeler görülmesine, özellikle Hindistan’ın kurulmasını takiben Dalitler’i koruma amaçlı yasalar yürürlüğe girmesine rağmen bahsi geçen cezalandırma sisteminin ortadan kalkması dışında bu grubun toplumsal statülerinde modern dönemde de pek bir değişiklik olmadığı görülmektedir. 

İşte Hindutva yani Modern Faşizan Hindu Milliyetçiliği böylesine acımasız tarihî bir mirası devralmıştır. Bir de buna işgalci yabancılar olarak kabul ettikleri Müslümanlar ile Hristiyanların karşısında yüzyıllardan beridir yenilmişliğin temellendirdiği küçüklük duygusu da eklenince kin ve nefreti önceleyen bu fikir akımı daha saldırgan bir hâle gelmiştir.

Hinduların genlerindeki dinsel ve kültürel kodlamanın en keskin ve acımasız şekliyle dışavurumu olarak kabul edebileceğimiz Hindutva ya da Faşizan Hindu Milliyetçiliği, modern bir örgütlenme içine girdiği ilk yıllardan itibaren Avrupa’daki Faşizm ya da Nasyonel Sosyalizm hareketlerinden derinden etkilenmiştir. Özellikle Ari Üstünlüğü felsefesini siyasi amaçları için aklın hayalin almayacağı insanlık dışı boyutlara taşıyan Adolf Hitler ve kurmaylarının Nazi düşünce sistemi ile İtalyan Diktatör Benito Mussolini’nin fikirleri Hindutva kurucularının esin kaynağını teşkil etmiştir. 

Hindutva ideolojisinin en önemli demagoglarından olan Golwalkar, Nazi Almanya’sında Yahudilere yapılanları örnek göstererek böyle bir etnik temizliğin Hindustan yani Hinduların yurdu/Hinduların ülkesinde yaşayan işgalcilere yani Müslümanlara ve Hristiyanlara uygulanmasını istemektedir: 

“Alman ırkının özsaygısı günümüzün popüler konusu hâline gelmiştir. Irkı ve kültürü saf halde tutabilmek için Almanya, ülkeyi Sami kavimleri yani Yahudilerden temizleyerek tüm dünyayı şoka uğratmıştır. Irk özsaygısı burada en yüce biçimiyle tecelli etmiştir. Almanya, temellere inen farklılıklar varken tek bir tümel içinde asimile edilmenin ırklar ve kültürler açısından nasıl imkânsız olduğunu göstermiştir. Bu Hindustan’da (Hindu ülkesi) yaşayan bizler için iyi bir örnek teşkil etmektedir.” [Golwalkar 1939: 35].

Bu Brahman hâkimiyetinin ve sistematik asimilasyonun tarihi yeni değil… 

Hindu dinini, yeni tehditlere karşı güçlü hâle getirme, diğer dinlerle mücadele edebilecek yeteneği kazandırma ve yüz yıllar içerisinde aldığı hasarları onarma yönündeki dinsel ıslah akımları tarihin değişik dönemlerinde ortaya çıkmıştı. Bu, Brahman inancını korumaya yönelik Buda sonrası Hindistan’da hızla yayılan Budizm’e karşı direnmek ve bu inancı elimine etmek amacıyla da ortaya çıkan akımlarda da Müslümanlara ve Hristiyanlara karşı koymak için gelişen Brahmo Samaj ve Arya Samaj hareketleri sırasında aynı sistematik içerisinde işlemişlerdi. Örneğin Budizm’in ortaya çıkışı ve yayılışı sırasında Brahman inancı mensupları zayıf oldukları dönemlerde uyum içerisinde hareket eder görüntüsü vermiş fakat VII. ve VIII. yüz yılların ardından krallık hanedanlarının desteğini kazanınca Budistlere karşı büyük bir katliam hareketine girişmişlerdi. O dönemlerde Budist manastırları yıkılmış, din adamları ve bu inanç mensupları acımasızca katledilmişler, katliamdan kurtulmak isteyenler Hindistan dışına kaçmak zorunda kalmışlardı. Böylelikle bir zamanlar Hindistan’ın her tarafına yayılan Budizm büyük ölçüde Hindistan’dan silinmişti.

Brahmanizm inancına sahip olanlar, daha sonraki yüz yıllarda da ‘Boyun eğmiş görün, güçlen, ortaya çık ve düşmanını yok et!’ stratejisini benimsemişler, kendilerini zayıf hissettiklerinde karşıdaki din ya da güç ile dostane bir tavır takınarak uyum içindeymiş gibi davranmışlar, güçlendiklerinde ise hasım kabul ettiği tarafı yok etmeye yönelmişlerdir. Bu strateji, klasik dönemlerde Budistlere karşı, daha sonraki dönemlerde ve özellikle modern dönemlerde Müslümanlara ve Hristiyanlara karşı kullanılmıştır.

Tabiîdir ki Brahman inancının Hindutva adıyla modern faşist bir ideoloji sistematiğine bürünüşü aşamasında çok çeşitli kişi, felsefi ve politik akım ve dini tarikatlar etkili olmuştur. Fakat Hindutva özelinde, bu kişi ve gruplar içinden en karşımıza çıkan ilk isim Dayanand Saraswati ve onun kurduğu Arya Samaj hareketidir.

Hristiyanlığı, İncil’i ve Hz. İsa’yı ağır dille eleştiren Dayanand, Hz. İsa’yı inatçı ve ahmaklıkla suçlamış “İsa, asabi biriydi, o ne Tanrının oğlu ne de mucizevi bir şahsiyettir, o vahşi ve son derece fakir bir ülkede yaşayan bir marangozun oğludur!” diyerek Hz. İsa’yı aşağılamaktan çekinmemişti [Jocobsen 2013: 389-393]. Bu eleştirilerin dozu daha sonra gelen Savarkar ve Hedgawar gibi Hindutva ideologları ve demagogları tarafından daha da arttırılmıştı.

Bütün çaba bir Hindu kimliği oluşturmak mı?

Brahman dinsel milliyetçiliği ya da modern şekliyle Hindu milliyetçiliğinin şiddet içeren bir ideolojiye yönelmesi ve kurumsal bir hüviyet kazanmasında ise Vinayak Damodar Savarkar (1883-1966), Keshav Balimar Hedgewar (1890-1940) ve Madhav Sadhashiv Golwalkar (1906-1973) önemli rol oynamışlardır.

Cezaevindeyken 1923’te basılan Hindutva: Who is a Hindu? (Hindutva; Hindu Kimdir?) adlı kitabı ile uzun yıllar tartışılan fakat sağlam bir çerçeveye oturtulamayan Hindu Kimliği sorusuna kesin bir cevap sunmaya çalışmıştır. Savarkar, Hindu kimliği doktrinini dört ana temele oturtmaktadır:

1) Hindistan’da doğup büyümek.

2) Hindistan ırkına mensup olmak yani Hindu kanı taşımak.

3) Sadece Hindu medeniyeti ile gelenek ve göreneklerine bağlılık, kahramanlarına sevgi ve saygı beslemek. Sanskrit dilini ortak dil olarak kabul etmek.

4) Hinduizm ile Budizm, Jaynizm ve Sihizm gibi Hindu dininden çıktığı kabul edilen dinlerinden birine mensup olmak.

Savarkar, her ne kadar Hindu olma felsefesini ve Hindutva doktrinini din temeline oturtmamış gibi görünse de dinsel açıdan Hindu olmayı şart koşmayan ama yine de Hindistan ırkı dediği Hindu inancına inananların soyundan gelme gerekliliğini temel alan bir ideoloji sunmuştur [Ray-Mazumder: 1-3]. Savarkar’ın Hindutva felsefesi içerisinde dışarıdan gelen işgalciler şeklinde adlandırılan Müslümanlar ile Hristiyanlar hasım olarak gösterilmiş ve bu dış işgalcilerin Hindistan üzerinde hiçbir hakları bulunmadığı vurgulanmıştır.

Savarkar gibi Hedgewar da Hindutva ideolojisini Hinduların üstünlüğü üzerine oturtmuştur.

Lokmanya Bal Tilak ve Savarkar gibi Hindu milliyetçi ideologlarının fikirlerinden etkilenerek Hindu ırkı temelli bir rashtriya (ulus) oluşturma düşüncesi, Hedgewar’ın 1925 yılında Ulusal Gönüllüler Örgütü’nü (Rashtriya Swayamsevak Sangh-RSS) kurmasına sebep olmuştur.

Keskin zekâsı, sıkı hiyerarşik bir yapıda örgütleme yeteneği RSS’i Hindistan’ın en hızlı büyüyen ve yayılan örgütü hâline getirmiş ve bu örgüt Hindutva felsefesini örgütün resmi ideolojisi olarak kabul ederek örgütün siyasi kanadı Hindistan Halk Partisini (BJP) iktidara taşımakta itici güç görevi görmüştür. Bu nedenle Hedgewar, RSS ve Hindistan’ı yöneten Hindistan Halk Partisi (BJP) mensupları tarafından “Hindu medeniyetiyle gurur duyan modern ve güçlü Hindistan’ın mimarı” bir kahraman şeklinde görülmektedir [Vijay 2017].

Hindutva ideolojisini biçimlendiren önemli isimlerden üçüncüsü ise Madhav Sadashiv Golwalkar’dır. 

RSS kurucusu ve başkanı Hedgewar’ın dikkatini çeken Golwalkar, hatipliği, kaleminin kuvveti ve örgütlenme konusunda becerikliliği sayesinde Hedgewar’ın ölümünden sonra RSS’in başkanlığına gelmiştir[Rao: Önsöz].

Golwalkar’ın otuz yıllık mutlak liderliği sırasında RSS Hindistan’daki köylere ve hatta evlere kadar uzanan örgütlenmesini tamamlamakla kalmayıp, Hindistan dışında yaşayan Hinduları da bir çatı altında toplayarak Hindistan’ın ve Hindutva’nın çıkarlarını savunan güçlü bir diaspora oluşturmuştur.

Daha sonra siyasal ve kurumsal yapılar oluşmuş olmalı… 

Hindistan’da ve Hindu göçmenlerin yerleştiği dünyanın çeşitli ülkelerinde Hindutva ya da Faşist Hindu Milliyetçiliğini amaç ve araç edinen çok sayıda parti, dernek ve düşünce kuruluşları ile bunların şube ya da yandaş örgütleri bulunmaktadır. Aralarında Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin partisi Hindistan Halk Partisi (Bharatiya Janata Party-BJP) ve üyesi bulunduğu Ulusal Gönüllü Örgütü (Rashtriya Swayansevak Sangh-RSS)’nün de aralarında bulunduğu parti ve dernekler Sang Parivar yani Örgütler Ailesi adlı bir kuruluşun çatısı altında yer almaktadır.

Sangh Parivar (SP): Örgütler Ailesi

Sangh Parivar (SP), Ulusal Gönüllüler Örgütü (RSS)’in ana rolü üstlendiği ve RSS çevresinde örgütlenmiş diğer tüm kuruluşları bir çatı altında toplamak için kurulmuştur. Bu yüzden RSS bu çatı örgütünün bel kemiğini oluşturmaktadır.

“Hindu toplumunu etkin hâle getirerek içine kapanıklıktan kurtarıp geçmişte yaptığı hataların farkına varmasını sağlamak, eski hataları kuvvetli bir kararlılıkla düzeltmek ve nihayetinde gelecek günlerde dünya üzerindeki hiçbir gücün kendilerini tehdit etmeye cesaret edemeyeceği bir şekilde [Hindu toplumunun] onurunu ve kendine saygısını geri kazanması için harekete geçirmektir” şeklinde özetlenen bir amaç doğrultusunda etkinlik göstermektedirler.

Bu örgüt ağına dâhil diğer kuruluşlar, Hindistan içinde ve dışında yaşayan her Hindu topluluğu kapsayan ayrı ayrı kuruluşlar şeklinde ve değişik adlar altında örgütlenmiştir. Fakat hepsi Hindutva amacına hizmet etmektedir ve Sang Parivar çatısı altındaki birçok örgüt, şiddet ve nefret diliyle amaca ulaşmayı düstur edinmişlerdir.

Bu çatı altında Hindistan’ı yöneten iktidar partisi Hindistan Halk Partisi (Bharatiya Janata Party-BJP), Ulusal Gönüllüler Teşkilatı (Rashtriya Swayamsevak Sangh-RSS), Dünya Hindu Konseyi (Vishwa Hindu Parishad-VHP), Tüm Hindistan Öğrenci Forumu (Akhil Bharatiya Vidyarti Parishad-ABVP), Hanumanın Ordusu (Bajrang Dal-BJ), Hindistan Çiftçiler Teşkilatı (Bharatiya Kisan Sangh-BKS), Hindistan İşçiler Teşkilatı (Bharatiya Mazdoor Sangh-BMS), Hindu Gönüllüler Teşkilatı (Hindu Swayamsewak Sangh-HSS), Ulusal Kadın Gönüllüler Teşkilatı (Rashtria Sevika Samiti-RSS), Avukatlar Teşkilatı (Adhivakta Parishad-AP), Sanatçılar Organizasyonu (Sahkar Bharati-SB) ve Ram’ın Ordusu (Shri Ram Sena) ve bunun gibi üye sayılarının toplamı Türkiye nüfusunu geçen örgütler yer almaktadır [RSS, TRAC].

Bu örgüt silsilesi içerisinde Ulusal Gönüllüler Organizasyonu (RSS) ve siyasi kanadı Hindistan Halk Partisi (BJP) adlı teşkilatlar Sang Parivar içerisinde büyük öneme sahiptir.

Ulusal Gönüllüler Örgütü (Rashtrıya Swayamsewak Sangh-RSS)

Faşist Hindu Milliyetçiliğinin militarist kanadını temsil eden RSS, 1925 yılında Dr. Keshav Balimar Hedgawar tarafından kurulmuştur. “Hindu kültürünü ve Hindistan medeniyetinin çeşitliliğini Batı Emperyalizmi ve İslâm’ın etkilerinden korumak amacıyla Hindu toplumunu büyük ölçüde organize edip birleştirmeyi” amaçlama iddiasındaki bu örgüt Hindutva ideolojisini korumayı ve yaymayı tek amacı hâline getirmiştir.

Son derece sıkı bir hiyerarşi içerisinde düzenli bir şekilde organize olmuş RSS Hindistan’da iktidarı elinde bulunduran Hindistan Halk Partisi (BJP) içerisinde de ipleri elinde bulundurmaktadır.

Her ne kadar RSS, sosyal ve kültürel bir organizasyon olarak kendisini lanse etse de Akhand Bharat (Bölünmemiş/Büyük Hindistan) ve Hindu Rashtra (Hindu Ulusu) emellerini gerçekleştirmek için legal ya da illegal her yöntemi denemekten kaçınmamaktadır. Onlara göre XXI. yüz yılın Hindu Yüz Yılı olacağına inanan RSS lider kadrosu ve mensupları şiddet ve nefret söylemlerini kullanmaktan çekinmemektedirler.

Bu örgüt, özellikle 1992 sonrasında Hindistan’da Müslümanlara ve Hristiyanlara karşı artarak devam eden şiddet olaylarına önayak olmuştur. Zaten RSS, 1947’de Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra ülke güvenliğine tehdit teşkil ettiği gerekçesiyle Hint Hükümetleri tarafından Mahatma Gandhi’ye suikast düzenleyen Godse’nin bir RSS üyesi olması nedeniyle 1948’de, Hindistan’daki olağanüstü hâl dolayısıyla 1975’te ve tarihi Babri Mescid’in (Babür Camii) yıkılmasını takiben 1992’de olmak üzere üç kez yasadışı ilân edilerek kapatılmıştır. Fakat Hindistan Yargıtay’ı her defasında delil yetersizliği nedeniyle bu kararları iptal etmiştir [Marak 2009: 3; RSS].

Yaklaşık dört milyon beş yüz bin kayıtlı üyesi bulunan RSS, tüm üyelerini sıkı bir askerî eğitimden geçirmektedir. Hindistan Başbakanı Narendra Modi de RSS’in etkin bir üyesi olarak hizmet vermiştir.

Hindistan Halk Partisi (Bharatıya Janata Party-BJP)

Hindistan Halk Partisi (BJP), 1998, 2014 ve 2019 yıllarında seçimleri kazanarak Hindistan’da hükümeti kurmuştur.

1952 yılında kurulan Bharatiya Jan Sangh, 1977’te Halk Partisi (Janata Party-JP) adıyla siyasi hayatına devam etmiş, 1980 yılından Atal Bihari Vajpayee ve Lal Krishna Advani tarafından Bharatiya Janata Party (BJP) adı altında yeni örgütlenme şekline gitmiştir. Partinin resmî sitesinde de açıkça belirtildiği gibi, BJP, Sang Parivar (Örgüt Ailesi)’ın bir üyesi olarak RSS genetiği ile kurulmasıyla övünç duymaktadır [APBJP].

Parti, yüz yıllar boyu dış güçlerin saldırılarına maruz kalan Hindistan’ın medeniyet ve kültürünü korumak için Chatrapati Shivaji, Kakatiya, Maharana Pratap, Lakhsmi Bai, Guru Govind Singh, Swami Dayanand Saraswati, Lokmanya Tilak gibi Hindu kahramanların Müslüman Hükümdarlar ve İngilizlere karşı verdikleri mücadele ruhundan ilham alındığına vurgu yapmaktadır. Yine BJP,  Herkese adalet [var], hiç kimseye taviz [yok] prensibi ile RSS’i kuran Hedgawar’ın izinden giderek din, bölge, kast ve mezhep ayrımı gözetmeden eşitlik öngördüğü iddiasında bulunmaktadır [APBJP].

Eşitlik ve adalet iddialarına rağmen RSS’in açtığı şiddet ve nefret söylemini çok sık kullanan ve böylelikle Hindistan içerisinde oy potansiyelini arttıran BJP, ülke içerisindeki değişik din ve ırk mensupları arasında düşmanlığı arttırıcı, huzur, güven ve barış ortamını zedeleyecek tüm girişimleri gizliden ya da açıktan desteklemiştir. Özellikle Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin 2002’de Eyalet Başbakanlığı yaptığı Gucerat Eyaleti başkenti Ahmedabad başta olmak üzere Müslümanlara karşı yapılan şiddet olaylarını ve katliamı desteklediği iddia edilmiştir. Narendra Modi’ye bu olaylarda büyük payı bulunduğu gerekçesiyle Batı ülkeleri tarafından uzun süre vize dahi verilmemiştir. Fakat bu olaylar neticesinde Modi’nin Hindu halkı üzerindeki etkisi hızla artmış, şiddet BJP’ye oy kazancı şeklinde geri dönmüştür. 

BJP liderleri ve mensupları, azınlıklara özellikle Müslüman ve Hristiyanlara karşı saldırgan tutumlarının ve ayırımcı nefret dilinin dozunu Hindistan’ın Hindu seçmen tabanında karşılık buldukça daha da arttırmışlardır. Özellikle ister ülke genel seçimlerinde ister eyalet seçimlerinde olsun ne zaman BJP hızla oy kaybetmeye başlasa ya ülke içerisinde ya Pakistan kaynaklı olduğu iddia edilen bir terör olayı ya da Müslümanların hedef gösterildiği toplumsal çatışmaları körükleyecek şiddet olayları gerçekleşmiştir.

Her gelişme zulüm ortamını yaygınlaştırarak yol almış olmalı, değil mi? Müslümanlara yönelik olarak neler oldu? Diğer din mensuplarına neler yapıldı? 

Hinduların kutsal kabul ettiği inekleri koruma kanunlarının çıkarılarak kestikleri ve etini sattıkları tespit edilenlere ağır hapis ve para cezalarının getirilmesi ve bu bahaneyle bazı Müslümanların polis güçlerinin gözleri önünde linç edilmesi, oy kazandıran nefret politikasının en belirgin örneklerindendir. Yine Müslüman gençlerin cihat anlayışı ile Hindu kızlarına yönelik Love Jihad yani aşk cihadı yaptıklarını ve bunu engellemek için yasa çıkarılmaya çalışılması [Itaouni-Bazian] Müslümanların dört kadınla evlendikleri ve Müslüman kadınların çok fazla çocuk doğurmaları nedeniyle gelecekte Hinduların çoğunluğu kaybedeceği korkusunun yayılması ve Müslüman kadınların sterilize edilmesi’ yani ‘kısırlaştırılması’ gerekliliği gibi akla hayale sığmayan iddialara insanlık dışı çözüm önerileri BJP ve RSS mensuplarının kara propagandayı kendi lehlerine nasıl kullandıklarını göstermektedir. Bu şekilde Hindistan genelinde Müslümanların ve Hristiyanların mal, mülk ve ibadethanelerine yönelik saldırılar gün geçtikçe artmıştır. Özellikle BJP iktidarı sırasında fakir Müslüman gençler terör suçlamasıyla yargılama yapılmadan cezaevine konulmuş, Müslüman kadın ve kızlara tecavüz eden ya da öldüren suçlular mahkûm edilmek yerine bir kahraman gibi yüceltilmiş ve bunlar BJP tarafından seçimlerde aday gösterilmiştir. Kısacası tüm dünyada nefret suçu sayılabilecek birçok hadise, Hindutva anlayışını Hindistan’a hâkim kılmak isteyen bu partinin nefret, korku ve şiddet yöntemini kullanarak nasıl oy devşirebileceğini çok iyi bildiğini göstermektedir [Mirchandani 2018].

Nihayetinde 5 Ağustos 2019’da Hindistan’ın 1947’den beri işgal altında tuttuğu Cammu ve Keşmir’in özerk statüsünü garanti eden Hint Anayasasının 35A ve 370 numaralı maddelerini kendi anayasasına aykırı bir şekilde iptal etmesi sonrası bu özerk devleti parçalara ayırması sırasında bölgede Hindistan taraftarı Keşmirli politikacılar da dâhil tüm siyasileri tutuklaması, 5 Ağustostan itibaren bölgede önce sokağa çıkma yasağı ve sonrasında dünyanın en uzun süren sıkıyönetimini başlatıp sekiz milyon Keşmirli sivili en ağır şartlar altında bir açık hava toplama kampında yaşamaya mecbur etmesi, RSS güdümündeki BJP yani Hindistan Halk Partisi’nin lider kadrosunun mantalitesini gözler önüne sermektedir.

Yine 2019 yılında Hindu, Sih, Parsi, Budist ve Hristiyanlar gibi din mensuplarına doğrudan vatandaşlık hakkı veren ve sadece Bangladeş’ten gelen iki milyon Müslüman’ı nüfus kâğıtları bulunsa dahi Bangladeş’e geri göndermek bahanesiyle yürürlüğe konulan yeni vatandaşlık yasasının maddelerinin Hindistan’da yüz yıllardır yaşayan birçok Müslüman’ı vatandaşlığından edebilecek unsurları barındırması, ülke genelinde büyük protesto gösterilerine yol açmıştır [Telegraphindia]. Hükümet bu barışçıl gösterileri yasadışı ilân etmiş, Hintli güvenlik güçleri çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu göstericilerin üzerine Jai Shri Ram! (Yaşasın Tanrı Ram) naraları atarak saldırmıştır. Bu saldırılar sırasında çok sayıda gösterici Hintli güvenlik güçleri tarafından sakat bırakılmış ya da öldürülmüştür. Hatta Uttar Pradeş Eyaleti polislerinin Muzaffernagar şehrinde yetim çocukların okuduğu bir medresedeki çocukları polis merkezine götürüp işkence yapmaları ve hatta bazı çocukların ırzına tecavüz etmeleri Hindu milliyetçilerin Müslümanlardan nefretlerinin ne kadar hasta bir zihniyete dönüştüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Müslümanlara karşı nefretini her fırsatta açığa vuran BJP mensubu Yogi Adityanath başkanlığındaki Uttar Pradeş hükümeti gösterilere katılan Müslümanların mal varlıklarına el konulacağı tehdidini gündemine taşımıştır.

Bu olaylar Hindu Faşist Milliyetçiliği Hindutva’nın Hindistan’ı diğer azınlıklara yaşam hakkı tanımayacağı gerçeğini gün yüzüne çıkarmaktadır.