Gönüllülük nedir? Gönüllülük kriterleri nelerdir? Sonuçları itibarıyla neye yarar? İnsanlar neden gönüllü olmak isterler? Bizim kültürümüzde bu konuya bireysel yakınlık ya da aşinalık var mı? Niçin?
Sosyal varlıklarız. Bir taraftan kendimiz olmak, diğer taraftan anlamı bulmak için gayret ediyoruz. Anlam hem bu dünyaya niye geldiğimiz hem de niye bu zamanda ve bu insanlar arasında oluşumuza ilişkindir. Bunu çözmeye başladığımız andan itibaren kendi dışımızdakilere yönelmek ve onlarla anlamlı ilişkiler kurma ihtiyacı hissederiz. Gönüllülük bu ilişkilerin en ulvi olanıdır. “Ben” demekten çıkıp “biz” deme, hatta onu da geçip “sen” deme, nihayetinde de hep birlikte “O” diyeceğimiz bir yücelişe talip olmaktır.
Pratik manada hür irade/gönül ile yapılması ve bir maddi karşılığının olmaması gönüllülük kavramının ayırt edici vasıflarıdır. Gönüllülüğün kişiye ve ortaya konan faaliyete göre farklı kriterleri olabilir. Kişiye ilişkin kriterlerini belirlemek, kimsenin kalbini yarıp bakamayacağımız için haddimiz değildir. Bunu nakıs gönüllülükten kâmil gönüllülüğe giden bir seyir olacağı umuduyla gönüllülük sürecinin eğitici boyutuna havale edebiliriz. Faaliyete ilişkin kriterleri; maddi bir ödülün bulunmaması, uzun vadeli veya örgütlü bir çaba ile desteklenmesi ve sosyal bir yarar veya değere karşılık gelmesi şeklinde sıralayabiliriz.
İnsanların neden gönüllü oldukları çok çeşitli araştırmalara konu olmuştur. İnsani değerler ya da diğerkâmlık saikıyla gönüllü olanların yanında sosyalleşmek, başkaları tarafından kabul edilmek, tecrübe edinmek, kariyerine fayda sağlamak, olumsuz hissiyatı azaltmak, özgüven geliştirmek gibi sebeplerle gönüllülük faaliyetlerinde bulunanlar da vardır. Aslında bunu sorgulamaktan daha ziyade ortaya konan faaliyetlerin verimliliğini, etkisini ve sürdürülebilirliğini tartışmak daha faydalı olabilir. Bu da açıktır ki “yönetme” gerektiren bir süreçtir.
Bizim kültürümüzde bu konu tıpkı hayırseverlik gibi genlerimize işlemiştir, böyle olduğu için de takdiminin bile hoş görülmediği söylenebilir. Batı kültüründe bencillik temelli açıklamalara konu olan bu kavram bizde ihtiyaç duyulduğunda hayatın tabii akışı içinde kendiliğinden, insani ve İslami bir vazife olarak ortaya çıkmıştır. Gönüllülük, selim bir vasıfla Hakka arz edilmesi gereken gönlün bir fiili olarak zaten temel vecibemizdir. Ne yaparsak gönülle, ne işlersek gönülden, ne eylersek gönüllü eylemek muradımızdır. Bu manada gönül kavramının yüceliği ve herhangi bir dayatmayı kabul etmeyecek engin mahiyeti bizim örnek insan tipimizdeki en farik vasıftır. Buradan bakıldığında gönüllülük bizde sessizden, derinden ve tabii olarak yaşanan, çığırtkanlığının hoş görülmediği aşina bir haslettir diyebiliriz.
“Sivil toplum kuruluşunun bir gönüllü vizyonu ve stratejisi oluşturması, akabinde bunu hayata geçirmesini” çözümlere kaynaklık teşkil etme hususunda en önemli adım olarak değerlendiriyorsunuz. Peki, her şeyden önce günümüzde “Gönüllülük algısının” toplumsal karşılığı nedir? Toplum, gönüllülere nasıl bakıyor?
Sivil toplum kuruluşlarının ya da bizim tabirimizle gönüllü müesseselerin kalitesinin en önemli göstergesi gönüllüleri ne kadar cezbedebildiğidir. Gönüllüyü cezbetmek gönüllüye dair olumlu bakışla, bu da kurumsal anlamda iyi kurgulanmış bir gönüllü vizyonu ve stratejisi ile mümkündür. Malum, marifet iltifata tabidir. STK’lar gönüllüleri ne kadar hoş tutarlarsa hem nicel hem de nitelik anlamda o kadar gönüllü çekerler. Bu da faaliyetlerinin çeşitlenmesi, zenginleşmesi ve kalitesinin artması gibi olumlu neticeler doğuracaktır.
Tabii toplumdaki gönüllülük algısı benim tabirimle gül alınan gül satılan gönüllülük pazarının mahiyetini etkileyebilir. Gönüllülük, kültürümüzde ve genlerimizde karşılığı çok rahat bulunabilecek bir kavramdır, ama modern hayatın dayatmaları ve sapmaları bu kavrama ilişkin algıyı zedelemiş olabilir. Her şeyi muhakkak maddi bir çıkara indirgeyen yaygın anlayış şüphesiz bu kavramı da istismar ediyor, bu da toplumun gönüllülüğe ilişkin algısına zarar veriyor. Ama zor zamanların ve kriz dönemlerinin bütün olumsuz şartlara rağmen gönüllülük algısının asli veçhesi ile anlaşılmasına yardımcı olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar bu dönemlerde gönüllülüğün ne kadar önemli olduğunu anlıyor, insan olma keyfiyetinin aşkınlıktan geçtiğini fark ediyorlar. Bir virüs nasıl da algıları yerle bir etti, gördük. Zor zamanlar gönüllülük algısını tamir ediyor. Yeter ki biz gönüllülük örneklerini nefsimizin darlığı ve sığlığı ile değil, gönlümüzün genişliği ve potansiyeli ile ortaya koyma gayreti içinde olalım.
“Gönüllü dostu ortam oluşturmak, gönüllülere yatırım yapmak, gönüllü seçme ve yerleştirme sürecini iyileştirmek, gönüllü vizyonu ve stratejisi oluşturmak ve gönüllü çalışmayı yasallaştırmak” çok kıymetli… Toplumumuzda tüm bunları görünür kılan profesyonel kurum ve ortamlar var mı? Vizyon ve strateji oluşturmak anlamında bu konunun içi yeterince dolu mu?
Bahsettiğiniz kavramları kalıcı ve sürdürülebilir gönüllülüğü hayata geçiren, toplumdaki ya da kurumlardaki gönüllendirme çerçevesi olarak ele alıyorum. Gönüllendirme çerçevesinin, toplumun gönüllülük algısına ilişkin boyutunu konuştuk. Bir de bunun kurumlara bakan boyutu var. Bu, bir STK’nın gönüllüleri istihdam edecek kapasite, ortam ve süreç yönetimine sahip olması anlamına geliyor. Gönüllüler tarafından tanınan, tercih edilen ve benimsenen gönüllü kuruluşlar hem kendileri kazanacaklar hem gönüllülük algısını kuvvetlendirecekler. Böylece topluma çok daha iyi hizmet etme imkânına kavuşacaklar. Şüphesiz bu yolda güzel örneklik sergileyen kurumlarımız var. Ama genel tabloya bakıldığında daha yolun başındayız. Bunun bir süreç olduğunu bilmemiz gerekiyor. İdeali ifade edelim, güzel örnekleri çoğaltalım, ama ideal gönüllendirme çerçevesinin ortaya çıkmasının zaman alacağını da bilelim.
Konu ile ilgili eğitim çalışmalarımızda STK yöneticilerine sık verdiğim bir örnek vardır. Sizin kapınızı çalıp, bir-iki saatlik bir gönüllülük faaliyetinde sizinle yürümeye başlayan bir genci eğer üç sene sonraki çalışma arkadaşınız, beş sene sonraki YK üyeniz, 10 sene sonraki başkanınız, 15 sene sonraki mütevelli heyet başkanı olarak görebiliyorsanız o da büyür, siz de büyürsünüz.
Gönüllülükle ilgili sorunlara çözüm önerileriniz nelerdir? “Tüm paydaşların katkı ve katılımını gerektiren çözümler” deyince gönüllülük ortamının dinamik çerçevesi açısından ne anlamalıyız? Bu anlamda gönüllü yönetimi nasıl olmalı?
Sondan başlarsak gönüllü yönetimi, aslında paydaşların ahenkli katılımının teminini de gerektiren hassas bir süreçtir. Toplumun gönüllülük algısından yola çıkışımız bunun ne kadar etraflı ve çok aktörlü bir süreç olduğunun göstergesidir. Dinamik çerçeve, hayatın dinamikliğine işaret eder. Bu sürece toplumdaki neredeyse bütün aktörler müdahildir. Bunu STK’lar için zorlaştıran motivasyon kaynağının zorluğuna ilişkindir. Kâr, işletmelerin; yasal zorunluluk, kamu kurumlarının motivasyonu olarak görülecekse STK’lar gönül yapmak, gönül almak, gönül vermek gibi “zor” motivasyonlarla faaliyetler yaparlar. Gönülle uğraşmak zor iştir. Hassasiyet ister. Aslında dinamikliği sağlayan da tam bu olabilir.
Gönüllülükle ilgili ülkemizde birtakım sorunlar şüphesiz vardır. Yeterli gönüllü bulamama, gönüllülerden verim alamama ve gönüllülerle kalıcı ilişkiler kuramama gibi sorunları en önemli sorunlar olarak görebiliriz. Aslında bunların altında yatan temel sorun gönüllülüğün bizim değer dünyamızla irtibatının sıhhatli kurulamamasıdır. Toplumda gönüllüye ilişkin yanlış algı ve gönüllü çalışmalarının yeterince teşvik edilmemesi hep bu sorunun tezahürleridir. Bu noktada gönüllülüğün bir hayat tarzı olarak takdimi önemlidir. Başta peygamberler olmak üzere, onların izinden giden bütün büyük şahsiyetler, toplumumuzun ruh mayasını yoğuran öncüler gönüllülüğün şahika örnekleridir. Gönüllülük bizim hayat gayemizdir. Çıkarsız yaşamanın, diğerkâm olmanın yoludur. Dahası sözümüzü çoğaltmanın, iyiliği geliştirip, kötülüğü azaltmanın herkese anlamlı ve sıcak gelebilecek özgün bir yöntemidir. Bu yöntemden istifade etmek için sistematik, planlı ve sürdürülebilir modeller üretmemiz gerekiyor. Bu ilk başta kulağa yadırgatıcı gelse de gönüllülerin yönetimini gerektirir. Yönetemediğimizi hedefe ulaştıramayız.
Gönüllü psikolojisine dair neler söylemek istersiniz?
Gönüllülük insan soyunun en muhteşem tezahürlerinden bir tanesidir. Maksadı insan, yöntemi hizmet, mecrası sadır, metaı gönüldür. Gönlü bir meta olarak göreceksek şunu bilmemiz lazım ki gönlün karşılığı ancak kendi cinsidir. Gönül almanın yolu gönlü vermekten geçer. Başka hiçbir paha ona denk değildir. Günümüzde gönüllü faaliyetlerin kariyer, sosyal iyilik hali ve itibar gibi kısmen maddi ve somut çıkarlarla ilişkilendirildiğine şahit olmaktayız. Gönüllülüğe kısa vadede rağbeti artırmak için ortaya konan bu izahlar bir dereceye kadar anlaşılabilirse de maddi, görünür ve somut çıkarlar orta ve uzun vadede gönüllülüğe zarar verebilir. Gönüllülüğün ödülü ne ölçülebilir ne de sınıflandırılabilir. Ödül ya da ödüller her gönüllü için farklı olabilir; bunu her gönüllü kendi içinde tecrübe eder. Bu anlamda tamamen öznel bu tecrübe, gönüllülüğün eşsiz, farklı ve zengin içeriğini de oluşturur. Bunu bilmek ve buna ilişkin bir gönüllendirme çerçevesi oluşturmak her STK’nın ve her gönüllü liderinin vazifesidir. Gönül ister ki herkes çıkarsız, sırf mürüvvet ve hamiyetle gönüllülük yapsın. Kâmil gönüllülük olarak adlandıracağımız bu seviye azın azının kârıdır. Ama maksat insanları buna talip hale getirmek, bu manada gönüllülüğü bir hayat tarzı olarak takdim edebilmektir. Kamil gönüllülüğe giden yolda, çıkar ve menfaatle gönüllü faaliyetlerde bulunan insanlar olabilir. Bu önemli değildir, önemli olan gönüllü lideri, öncüsü veya ekibinin menfaat gönüllülüğü ile başlayan süreci kâmil gönüllülüğe dönüştürme becerisidir. Bunun, gönlünü ayna haline getirmiş kâmil gönüllülerin rehberliği ve gönüllülüğün ana motif olduğu bir iklim ve ortamla mümkün olduğu ehline malumdur.