Hayat bir mekteptir kâinatı koynunda taşıyan. Bir kitaptır bize nasıl yaşanılacağını okuyan. Bizim bize okuduğumuz değil, bilakis bize, bizim kim ve ne olduğumuzu ve nasıl olmamız gerektiğini ifade eden…
Doğduğumuz andan itibaren hangi rollerle denemiyor ki bizi? Önümüze koyduğu bu roller, hayat gerçeğini kavrayıp anlamamızı ve bu bilinçle yaşamamızı sağlayan sınavlar zinciri adeta. Belki de böyle kavratıyor kendi önemini. Ya da başkalarını anlamamıza böylece kapı aralıyor. Empati yapmayı öğretiyor. Sadece tek haklı ve doğru tarafın kendimiz olmadığını da! Bazen yanlışlıklar da yapabileceğimizi ve yaptığımız bu haksızlıkların farkında olmamızı öğütlüyor bize…
Ne dersiniz, sizce de öyle olmuyor mu?
Gerek iletişim içinde olduğumuz sosyal ortamla, gerekse özel hayatımızdaki çevremizle devamlı ve sıkı bir irtibat halindeyiz. Kimine göre uzun, kimine göre de kısa sayılabilen bir hayat yolculuğu içinde sürerken ömrümüz, şartlarımız ve çevremiz de bizim imtihan alanımızı belirliyor. Kimi zaman seven, kimi zamanda sevilen rolünü kapıyoruz. Severken karşılık bulamadığımız, küserken kırdığımız, ya da sevilirken bunaldığımız olmuyor mu hiç? Çok zaman kendinize yapılmasını istemediğiniz, hoşlanmadığınız, sıkılıp bunaldığınız ve eleştirdiğiniz şeyleri, sevdiklerinize ya da sevdiğinizi iddia ettiklerinize sizler yapmıyor musunuz?
Bu haksızlıklarınızın telafisi adına bir iade yapabiliyor ve gönül alabiliyorsanız şayet, işte o zaman siz erdemli insansınız demektir. Geç kalmamışsanız yaptıklarınızın özrünü dilemekte, bir şeylerin hakkını vermekte ve gasp ettiğiniz hakları iade etmekte, yine de nasiplisiniz demektir bir bakıma!
Niye mi?
Çünkü halen hayattasınız, halen size tanınmış bir fırsat bulunmaktadır da işte ondan! Daha fazla ertelemeden, bu süreci iyi değerlendirip özür ve tevbe kapısından geçmeniz yararınızadır. Zira geç kalınmış bir hakkın teslimi sadece vicdanınızı rahatlatır! Fakat o hakkın yerini bulması için “ilahi adalet”in yapacağı tayin vakti de esastır. Olan-biten, yapılan ve yaşanılan herşeyin bir kaydının tutulduğu inancımız olduğuna göre; hayatın bize vereceği kendini tanıtma derslerine de hazırlıklı olmamız gerekmiyor mu?
Elbette yaşanılarak öğreniliyor çok şey. Yaşanılan olaylardan çıkartılıyor söz konusu dersler de. Zarar görmeden tecrübe edinilmiyor çoğu zaman. Her yaşam kendi yoluculuğu içinde, türlü türlü deneyimlere de gebe oluyor. Ve fikriyatımıza dair bakış açımız şekillenirken, diğer yandan inançlarımız da pekişiyor.
Aksi durum ise hayattan ve hatalardan ders almadığımız her yaşanmışlık, sadece bilgi düzeyinde kalmaya mahkum oluyor. Kuru bilgi ise sadece duyulan, okunan ve yazılanlardan ibaret kalıyor. Oysa bilinç, bilginin yanı sıra hayata dair her türlü duygunun bizzat iliklerimize kadar işlemesi ile pişerek anlam kazanıyor ve acılar bile böylelikle tatlanıyor ancak! Yani emekle elde edilen tecrübenin anlamı bir başka oluyor. İnsanoğlunun şuurlanması yapılan hatalardan ders çıkarmaya bağlı. Acı tecrübeleri kullanarak bilginin ötesine geçebilmek ve duygudaşlık yapabilmek için; hatalara bir bedel ödeyeceğimiz, elbette su götürmez bir gerçektir. Hiç kuşkusuz bu gerçeği ayne’l-yakin görmek ve bizzat hissetmek suretiyle öz malımız yaparız bilinci!
Tabi ki herkese sunulan roller farklı olduğu için şu hayat sınavında, herkesin edindiği tecrübelerde farklı farklıdır. Zaten bu yüzden çıkmaz mı anlaşmazlıklar da ortaya? Herkes kendi yaşadığını bilir ve dillendirir ne varsa eteğinde. Ettiği ve yaptığı bizatihi kendi yaşadıklarıdır. Bilmez ki başkaları ne yaşamıştır! O yüzden kendini en çok çile çekmiş ve en çok tecrübeli sanıverir insanoğlu bazen. Kendi penceresinden görür olayları ve tek gerçeğin bu olduğunu sanır. Buraya kadar bir sorun yoktur aslında. Kendi penceresinden baktığı sürece yanılgısı ve zararı kişinin kendisinedir. Asıl sorun, kendi baktığınız pencereden diğer insanları da bakmaya zorladığınızda başlamaz mı? Hem de kendi yanılgısının farkında olmaya olmaya… Halbuki tek tip yaşamdan daha iyi ve güzel değil midir, farklı tecrübelerin hamurunda yoğrulmuş bir hayat sentezi? Bu birikimlerin çeşitliliği ve zenginliği ayrı bir farklılık ve güzellik katmaz mı birlikte yaşanılan hayatlara? Öğretmez mi insana farklı farklı pencerelerden de bakarak farklı tecrübeler ışığında mutlu olabilmeyi...
İşte bu kaynaşmayı başarabilenler mutluluğu elde edenlerin ta kendileridir. Hoşgörü de öngörü de bu yaklaşımda gizlidir bana göre. Hayatı anlamlı kılmak için teorik bilginin ötesine geçmek ve kendi bilinciyle birlikte başka bilinçleri de bir arada harmanlamanın gerekliliği gün gibi aşikar bir gerçekliktir.
Aynı olayın her insanda farklı algılanmasının nedeni ise; herkese ait bilgilenme ve yaşanmışlıklar dünyasındaki hayatların, onlara verdiği farklı rollerde saklıdır. Evet, her insan farklı algılar olayları, duyguları ve kişileri. Bu farklılıklar, kendi kişilik ve algılamamızın etkisinde yaşanıp gözlemlenir ancak. Bu nedenle kabullenilmeyen farklılıklar ortaya çıkartır: uyumsuzlukları, doyumsuzlukları, anlaşmazlıkları, acınmaları ve incinmeleri… Halbuki acıtıyordur ve incitiyordur kendisi de çoğu zaman. Teselli edemezse kendisini, kine dönüşür bencillik ve gururun kucağındaki bilinçsizlikler…
Be nedenle herkes, kendi gerçeği kadar başka hayatların gerçeğine de inmeye çalışmalı. Yadırgamamalı, ayrışma unsuru olarak görmemeli ve incitmemeli. Bilakis bu farklılıkları ayrılık unsuru görmek yerine, saygı ile karşılayıp bir katma değer unsuru olarak görmeli ve dahil etmeli birlikte yaşanılan hayatlara. Kendi farklılığını dayatmamalı ki insan, karşıdaki açılan pencereden yansıyan güzellikleri de görebilsin böylelikle. Zira hayatta herkesin payına düşen acılarda bir birikim, kazanım ve güzelliktir değerlendirmesini bilene…
Yeter ki hatalarımızı farkedip ondan dönmesini ve çıkarım yapmasını bilelim. Yeter ki ortak birikimlerin akıtıldığı bir vadiden havzalara ulaşan yollar bulabilelim. Üzüp kırdığımız sevdiklerimizin gönlünü, ancak özür dileyip helalleşerek telafi edebileceğimizi hatırdan çıkarmayalım. Bunu başarabildiğimizde hayatta nelerin öncelikli ve önemli olduğunun da farkına varır, hayatın bize verdiği hediyelerin de bizatihi farkına varabiliriz…
Hayat imtihanınızın size güzel roller sunmasını ve sevinçli günler ışığında aydınlanmanızı dilerken, tecrübenin rehberliğinde ve herkesin yaşamış olduğu kıymetlerin kalitesiyle bilinçli ve mutlu bir gelecek temenni ediyorum.