Glaballeşen Dünya ve İslam

 

Amerika’nın  McDonald’sı  Coca Cola’sı dünya üzerine yayıldı. Şimdi Çin Mutfağı konuşuluyor. Türk döneri de Amerika Almanya gibi ülkelerde satılıyor. Bu arada lezzeti, güzel olan veya reklamı güzel yapılan bir ülkenin yemeği, içeceği diğer yemeklere, içeceklere üstün gelmek suretiyle yayılıp o memleketin kendi öz yemeklerine baskın gelebiliyor. Diğer kültürel zenginlikler de aynı şekilde.Avrupa da esen moda rüzgarları bütün dünyayı etkiliyor.Amerikalı bir genç kızla Çinli hatta Afrikalı bir genç kızın aynı modayı takip edip, aynı şekilde giyindiklerini hayretle görüyoruz.Globalleşmenin etkilerini hayretle izliyoruz..Bu etkileşme  mimariden giyime,yemekten müziğe,ve günlük yaşantımızdaki her eylemimize sirayet eder oldu.İzlediğimiz yabancı filmler nedeniyle geçlik oturma, kalkma, adabını değiştirdi.Ve ne kadar bunun böyle olmasını istemesek de bu değişim hızla devam ediyor ve bu güçlü rüzgarın etkisinden kimse kurtulamıyor.Ve dünya bir millet oluşumuna doğru hızla gidiyor.Bizler de bir zaman gelecek ki, kızıl derililer veya kafatası avcılığı yapan yerliler gibi senenin bazı günlerinde bir araya gelip eski kültürümüzü hatırlamak ve unutulmasını önlemek adına bazı özel törenler düzenleyeceğiz.Bu durum elbetteki dinler içinde geçerli.Etkili ve güçlü olan düğerini etkileyecek.Bu anlamda propaganda  ve reklamla yanıltma  pek işe yaramayacak .Zira gelişen iletişim ortamı bütün bilgileri insanlara sunuyor.Ve  fertler bazında kıyaslama imkânları artıyor... 

Bu durumda dinler arası yarışta İslam’la hiçbir dinin yarışması mümkün değil. Ne var ki İslam’ı yeterince güzel anlatmak ve iyi bir örnek verebilmek adına temsilcilerine çok iş düşüyor. 

Mesela;Almanya’ya giden ilk Türkler dini anlamda iyice dağıtmışlardı.Hikayelerini çok dinlerdik.Alman sarışınlarını görüp de karısını boşayanlar  bir hayli çoktu.Oranın her türden fuhşa müsait  serbest ortamları  nefislere pek cazip gelmiş,hacısı, hocası hepten dağıtmıştı.Ve Türkiye de: “Ne olacak bu insanların hali; hep gavur oldular!” denirdi.Günahla gavurluk, cahillikten birbirine karıştırılırdı .Ama bir zamanların bu hızlı dağıtanları daha sonra toparlandı, bu işlerin boş olduğunu, sonunun olmadığını anlamak suretiyle tövbe ederek arındılar,dönüş yaptılar..Şimdi aynı şartlarda günahtan kaçarak çalışabiliyorlar.Daha da ilerisi Hadis-i Şeriflerin ve bir çok büyük İslam aliminin   müjdelediği    İslam güneşinin Batıdan doğuşuna önderlik edecek gibi görünüyorlar.Zira Avrupa da büyük bir İslami hamle başlattılar.Eski  günlerde sarsılan  ve zedelenen İslam imajını yenileme ve  diriltme adına güzel faaliyetleri var.Ve bir hayli gayr-i müslüm’ün de Müslüman olmasına vesile oldular ve  yeni  dönüşümlere  aracılıkları da hala   devam ediyor.

Bugünün  Türkiye’si  ise geçmişin Almanya’sı veya Avrupa’sı  gibi.Her türlü günaha anında ulaşmak mümkün ve günahların serbestliği anlamında Avrupa’yı solladık desek  herhalde abartmış olmayız.Ama gençlik arasında hızlı bir İslam a yönelişte var.Bu bir uyanıştır.Çıkmaz sokakların farkına varıştır.İslam dan başka bir kurtuluşun olamayacağını fark ediştir.Şimdiye kadar serap peşinde koşan insanların,hatalarından dönüşüdür.

Dünya büyük bir çıkmazın içinde çaresizce debeleniyor.. Gelinen durum aklı başında herkesi ürkütüyor.İnsanlık kalitesinde düşme her şeyi etkiledi.Tabiatın düzeni bozuldu,meyveler sebzeler bozuldu,çevre alabildiğine kirlendi .Dünya genelinde yoksulluk arttı,terör ve şiddet olayları tırmandı, gayesizliğin neden olduğu,bunalımlı,mutsuz insanların sayısı arttı.Ve bu aşamada beşeri ideolojilerin söyleyeceği sözleri de çözümleri de tükendi. Her toplum kendine göre kurtarıcı Mesih ve Mehdileri bekliyor.

İnsanlık tablosu koyu bir karanlık içinde.Bu koyu karanlık umulur ki yeni bir şafak müjdesi getirir. 

Modern dünyanın bunalımı, sadece ekonomi yahut sosyal politikalar alanında yaşanan bir bunalım değil. Üretim-tüketim dengesi açısından baktığınızda, mevcut dünya ekonomisi yeryüzündeki bütün insanları doyuracak nitelikte. Yani aslında dünya hala bakabileceği bir  nüfusa sahip.O halde, adil ve ahlaki bir yönetimle yaşanabilir bir Dünya yeniden pekâlâ inşa edilebilir. Yalnız,” Hangi değerler üzerinde nasıl bir hayat inşa edeceğiz, sorusuna vereceğimiz  cevap  çok önemli. …Yine aynı delikten ısırılmaya devam ederek,çözüm” liberal demokrasi ve kapitalizmde” başka çözüm yok diyerek, şimdiye kadar  bütün ahlâkî değerlerin çözülmesine ve her şeyin maddileşmesine neden olan,küreselleşmiş kapitalizmi tekrardan ısıtıp insanlığın önüne mi koyacağız.?Yoksa vahye mi kulak vereceğiz.

Modern dünyanın, ideal toplum modeli arayışı bizi, bugün içinde bulunduğumuz krize soktu. Francis Fukuyama'nın ‘Tarihin Sonu” tezine göre, liberal demokrasi ve küresel kapitalizm, insanlığın gelebileceği son noktayı temsil ediyor. Yani içinde bulunduğumuz şu içler acısı durumu.Bu durumu korumaya çalışmanın savunulacak bir yanı var mı?

Fukuyama'ya göre insanoğlu derebeylik, krallık, monarşi, faşizm ve komünizm gibi pek çok modeli denedikten sonra, liberal demokrasinin ve serbest piyasa ekonomisinin en mükemmel sistem olduğunda karar kıldı. Bundan sonra, insanlar ancak bu model etrafında çözümler üretebilirler. Yine Fukuyama'ya göre bu ‘evrensel ve geri çevrilemez yürüyüş'e direnen tek güç ise sadece “İslâm”.

Fukuyama’nın bu  tespiti  tarihe son noktanın henüz konmadığını gösteriyor;

Evet beşerin sözleri bitse de Yüce yaratıcının sözleri henüz bitmedi ve tarih daha sona ermedi.Ümidimiz odur ki, İslâm,bindörtyüzyıl öncesinde  yaptığı  mucizevi insanlık devrimini yeniden yaparak,çözümlerin tıkandığı şu zamanda,İnsanlığın sorunlarının, yine ancak insanı yaratan tarafından   çözülebileceğini, asrımızın laf anlamaz insanlarına,beyinlerine çakarcasına gösterecek.

Batılı toplumlar, dine karşı aklı ve bireyi öne çıkartarak kutsaldan arınmış ( seküler ) bir dünya kurmaya çalıştılar. Dini ibadethanelere ve vicdanlara hapsedip, hayata etki etmesini engellediler.İnsanlığı dünyevileştirdiler.Sonuçta ,dünyevîleşmiş insan, akrep gibi kendi zehriyle ölüm komasına girdi.

Bugün insanı her şeyin merkezine koymanın ne tür sonuçlar doğurduğunu artık pek çok batılı da görüyor. Bireysel özgürlük uyuşturucu kullanma ve cinsellikte sınır tanımama hakkına dönüştü.Bireyci düşünce ailenin ve toplumun parçalanmasına yol açtı. Güçlü olmak, haklı olmakla aynı oldu. Adaleti dağıtan kişi ve müesseseler, güçlülerin oyuncağı haline geldi..Neticede,Yaratıcıyı inkâr ederek ‘Biz kendi başımızın çaresine bakabiliriz' dediğimizde, ortaya işte bu zulüm düzeni çıktı. Her şeyi insanın tasarrufuna vermek, dünyayı daha ‘insanî' hale getirmedi.İşte,Modern insan bu en temel gerçekleri unutmuş görünüyor. Ona bu gerçeği hatırlatacak İslâm'dan başka bir alternatif var mı?

Hıristiyanlık böyle bir imkana sahip değil, çünkü Hıristiyanlık bu sürece katkıda bulunmuş bir din. Batı toplumlarında yaşanan kutsaldan uzaklaşma ve dünyevîleşme, Hıristiyanlık tarihinin beslediği bir süreçtir. Yahudilik  zaten hiçbir zaman evrensel bir din ve ahlâk sistemi olma iddiasında bulunmadı.Diğer dünya dinleri ve medeniyetleri ise dünyevîleşme ve batılılaşmaya karşı direnecek bir güce sahip değiller. 

Dolayısıyla Yaratıcıdan bağımsız bir dünya kurma projesine direnen tek din ve medeniyet İslam’dır... İslâm'ı günümüz insanlığı için vazgeçilmez kılan da işte bu özelliğidir. 

Sekülerleşme ahlâkî ve manevî değerleri işlevsiz hale getirmekle kalmadı, aynı zamanda insanı dünyaya, hayata karşı da yabancılaştırdı.  Yaratanla irtibatını koparttığı için, bilim alanındaki bütün gelişmelere rağmen birey, varlık içindeki yalnızlığından, çaresizliğinden kurtulamadı.Ancak,Allah’a(CC) inanan,yani evreni de kendini de aynı gücün yarattığına inanan, insan, kendini  bu alemde yalnız, başıboş ve güvensiz hissetmez. Bugün ileri sanayi toplumları kendilerini başıboş hissettiklerinden, can sıkıntısı hastalığından kurtulmak için olmadık yollara başvuruyorlar. 

İslam’ın açıkladığı Tevhid akidesi, sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda hayatı ve insanı bir birlik ve bütünlük içinde anlamamızı sağlayan,ve insanlığın barışına en büyük katkıyı yapacak önemli bir ilkedir. Çeşitli milletler,kavimler, ve kimlikler arasında sağlıklı bir ilişkinin kurulması ancak bu tevhid inancıyla mümkündür.

İnsanın gerek çevresi,gerekse kalbi, ruhu ve aklı  arasındaki bütünlük ilişkisi, sadece Müslümanların değil, bütün insanların mutlulukları için yönelmeleri gereken  zorunlu bir idealdir.

Allah’a(c.c) emanet olun.