Her şeyden önce, hedonizm nedir? Hedonizmin gelişimi faydacılığın doğmasında etkili olmuş mudur?
Ahlâk felsefesinde “En yüksek iyi nedir?” sorusuna verilen cevap olan hedonizm, en temel anlamda bir şeylerden maddi ya da manevi zevk almayı, zevki insan hayatının merkezine yerleştirmeyi savunan ahlâkî bir öğretidir. Hedonizm denildiğinde akla ilk olarak Epiküros gelmektedir ancak hedonizmin asıl kurucusu Aristippos’tur. Kökeni Antik Çağ’a kadar uzanan hedonizm öğretisi, M.Ö. 340-330 yılları arasında ilk olarak Aristippos tarafından savunulmuş ve mevcut anın hazzını en yüksek iyi ya da hayatın nihai amacı ile eşitlemiştir. Aristippos’tan sonra ise M.Ö. 341-271 yılları arasında Epiküros tarafından savunulan hedonizm “acıdan kurtulmuş olma” hali olarak tanımlanmıştır. Epiküros’un ömrü boyunca gut hastalığı çektiği rivayet edilmektedir ve hedonizme böyle pasif tanım vermesinin altında yatan sebebin de bu olduğu düşünülmektedir. Epiküros acı yokluğu anlamına gelen pasif hazzı ön planda tutarken Aristippos yeme, içme, cinsel ilişkide bulunma halinden doğan aktif ve canlı hazzın en büyük haz olduğunu belirtmektedir. Antik Çağ’dan Yakın Çağ’a doğru gelindiğinde ise hedonizmin faydacılık adı altında ele alındığı görülmektedir. Faydacı öğreti, basit bir haz makinası olan insan tasarımından ve hazcı mutluluk söyleminden ortaya çıkmıştır. Yararcı söylemin temelinde, her türlü sosyal ve politik teorinin arkasında hazcı güdülenmesinin olması gerektiği anlayışı yatmaktadır. Dolayısıyla faydacılar fayda derken hazcılığa vurgu yapmaktadır. İngiliz filozoflar Bentham ve Mill faydacılığın sistematik hale gelmesinde öncü isimler olmuştur. Bentham niceliksel hazcılık ya da acının ön plana çıkmasında ve bunların ölçülmesinde öncü isim olurken Mill, hazları niteliklerine göre sınıflandırmıştır. Antik Çağ’dan Yakın Çağ’a doğru baktığımızda faydacılığın gelişiminde hedonizmin etkili olduğunu söylememiz mümkündür.
- İslam ahlâk felsefesinde hedonizm nasıl ele alınmaktadır? Din-sekülerizm-hedonizm ilişkisi nasıl gerçekleşmektedir?
Razi’ye göre kişi dünyevî hazlar yerine uhrevî hazları tercih etmelidir. Diğer bir düşünür Farabi’ye göre, kişi hazlara olan düşkünlüğünü dizginleyebilirse kendini onlardan kurtarabilir ya da onlara ölçülü yaklaşmayı bilirse erdemli bir eylemi gerçekleştirmiş olacaktır. Diğer bir düşünür Miskeveyh’e göre ise hazların amaç değil araç olarak görülmesi gerektiği ifade edilmektedir. Temelde İslam ahlâk felsefesinde hazlar, maddi/bedenî ve aklî hazlar olmak üzere iki kategoride ele alınmaktadır. İnsanların hemen hemen çoğu bedenî hazlara meyillidir ve mutluluğu da onda aramaktadır. Ancak kısa sürede elde edilen maddi hazların değil, aklî hazların daha kalıcı olduğu görüşü hâkimdir. Maddi hazlara çok fazla yer verme ve aklı öfke ve şehvet güçlerinin eline vermenin kötü olduğu filozoflarca ortaya atılan iddialar arasındadır.
Din, sekülerizm ve hedonizm ilişkisine baktığımızda ise İslam dini, nefsin isteklerine uyulmaması gerektiği ve dünya hayatının geçiciliği üzerinde durmaktadır. Sekülerleşme ise bireysel anlamda hazların ortaya çıkmasına, varoluşsal boşluğun, arzuların tatmini ile doldurulmasına neden olmaktadır. Kişinin, dinin yarattığı kontrol mekanizmasından kopmuş olması, onda kendi heva ve istekleri doğrultusunda karar alma sonucunu doğuracaktır. Din, kişiyi sınırlandırmakta ve bu dünyanın arzu ve isteklerine boyun eğmeyi engellemektedir. Nitekim bu durumu İslam tarihinde de görmemiz mümkündür. İddiamız odur ki, dinî bağlılıklar azaldıkça, kişiler hazcı tutumlar sergilemeye başlayacak ve hayatının her alanında faydacı ilişkileri tercih etmeye başlayacaktır. Gençler üzerine yapmış olduğumuz çalışmamızda da bu sonuçlara ulaşmak mümkündür. Din hedonist eğilimleri törpülerken, hedonist eğilimler de dinî tutumları sekülerleştirmektedir. Burada karşılıklı negatif yönlü bir ilişki söz konusudur. Dinî tutumlar arttıkça hedonist eğilimler azalmakta; ancak ne dinî tanımlamalardan ne de hedonik alışkanlıklardan taviz verilmektedir.
Günümüz hedonizmine zemin hazırlayan süreçlerde neler var? Hedonizm ve sekülerleşme birbiriyle niçin bağıntılıdır?
Günümüz hedonizmine zemin hazırlayan süreçlerin başında modernleşme ve onun üretmiş olduğu rasyonalite ve bireycilik anlayışı gelmektedir. Rasyonalizm bilindiği üzere, aklın diğer bilgi edinme yollarından üstün olduğunu veya tek bilgi edinme yolu olduğunu savunan görüştür. En temelde bu görüş, ilmin dünya üzerinde egemenliğini ilan edeceğini ve geleneğin etkisinin kaybolacağını söyler. Modernleşme ile birey artık geleneksel kurumlar (evlilik, dinsel kurum, ebeveynlik vb.) yerine kişisel duyguları (bireysel dinî tecrübe, aşk, kişisel gelişime izin veren iş vb.) önceleyen bir hal almaya başlamıştır. Kişinin artık kendi kendine karar alıyor olması, heyecanlı bir hayat biçimi, hayatta bir yerlere ulaşmayı hedeflemek, kişisel gelişim, haz almak gibi kavramlar bireyciliğin sonuçlarıdır. Artık modern birey kendi seçimini kendisi yapma, kendi hayatını bağımsız ve akılcı bir tarzda düzenleme imkânlarına sahiptir ve bu imkânları kullanmaktadır. Hedonizmin gelişmesine zemin hazırlayan bir diğer etmen kapitalizm, bireyin tüketime ve tüketimin de haz odaklı yapılmasına aracılık ederek, hedonist bireyin doğmasında dolaylı yoldan etki etmektedir. Günümüzde tüketiciler, istek ve ihtiyaç eksenli tüketim alışkanlıklarını haz almak için de gerçekleştirmektedir. Bu durum da yeni bir kavram olan hedonik tüketim anlayışının doğmasında etkili olmuştur. Hedonizmin oluşmasında etkili olan diğer bir etmen ise sekülerizmdir. Sekülerleşme ise bireysel anlamda hazların ortaya çıkmasına, varoluşsal boşluğun, arzuların tatmini ile doldurulmasına neden olmaktadır. Dinin sınırlarından kurtulan birey sınırsız bir hayat yaşamaya meyleder. Türkiye’de sekülerleşme üzerine yapılan çalışmalar göstermektedir ki, toplumda hem dini devam ettirme isteği bulunmakta hem de modern dünyanın vermiş olduğu olgular eşliğinde hayatı biçimlendirme isteği bulunmaktadır. Türk toplumu ne sadece dine göre hayatını idame ettirmekte ne de modern değerlere göre. İkisi arasında bir yol tutturmaya çalışmakta, zaman zaman dini daha açık bir şekilde yaşamakta, zaman zaman da dinî olanı davranışlarına ya da kararlarına yansıtmamaktadır. Sekülerleşme süreci hedonizmi de tetiklemektedir. Kişi tercihlerinde artık dinî olanı değil, kendi istek ve hazzını öncelemektedir. Özellikle bu durumu günümüz gençliğinde de görmek mümkündür. Modernleşmenin getirmiş olduğu sekülerleşme olguları, bireylerin yaşantılarına nüfuz etmiş ve onların daha hedonist eğilimlere yönelmesine neden olmuştur denilebilir.
Günümüz gençliğinin din ve hedonizmle olan ilişkisi nasıldır? Dindarlık, hedonizmin yaşanma derecesi üzerinde etkili bir faktör müdür?
Bireylerin dindarlık ya da dinî tutum düzeyleri, hayatı anlama düzeylerini, yaşama biçimlerini doğrudan etkilemektedir. Dinî tutum bireyi bazı davranışlardan ve alışkanlıklardan alıkoyarken bazı davranış ve alışkanlıklara sevk etmektedir. Bundan dolayı dinî tutum, hedonizm gibi, haz, lezzet, lüks, mutluluk ve keyif verici bir anlayışın yüksek düzeyde ya da düşük düzeyde yaşanması üzerinde doğrudan etkili bir faktör olduğu düşünülmektedir. İslam dini hem Kur’an-ı Kerim’de hem de Hz. Peygamber’in hadisleri aracılığıyla israfı haram kılmış, kişinin nefsinin arzu ve isteklerinin peşinden gitmesini kınamıştır. Diğer yandan ise kişinin kendi nefsî istek, arzu ve hevasının peşinde olması, kişiyi sekülerleştirmektedir. Birey bir noktadan sonra Tanrı yerine kendi isteklerini denkleştirmeye çalışmaktadır. Nefsinin istekleri peşinde koşan kişiler ise geleceği düşünmek yerine anı yaşamayı tercih etmektedir. Yani hem hedonizm dindarlığı etkilemekte hem de dindarlık hedonizmi etkilemektedir. İkisi arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Kişinin hedonik bir tavır takınması dindarlığını zayıflatmakta ya da dinî tutum hedonizmin düşük eğilim içinde olmasını sağlamaktadır. Günümüzde, Z kuşağı gençliği ise din ve hedonizm anlamında iç içe geçmiş melez bir görüntü sergilemektedir. Bu gençlikte bir taraftan geleneğin etkisi altında kimliklerini koruma eğilimi, diğer taraftan zamanın ruhunu yaşama ve hayattan zevk alma eğilimleri bir aradadır. Bir önceki soruda da söylediğimiz üzere din, hedonist eğilimleri törpülerken, hedonist eğilimler de dinî tutumları sekülerleştirmektedir. Burada karşılıklı negatif yönlü bir ilişki söz konusudur. Dinî tutumlar arttıkça hedonist eğilimler azalmakta; ancak ne dinî tanımlamalardan ne de hedonik alışkanlıklardan taviz verilmektedir.
Günümüz gençliğinin kendisini konumlandırdığı kimlik ile dindarlık-hedonizm arasında nasıl bir ilişki var? Yani nasıldır?
Toplumsal kimlik, kişinin kendisini nasıl tanımladığı, ben kendimi hangi bağlılıkta görüyorum sorusuna vermiş olduğu yanıtlardan meydana gelmektedir. Bu yanıtlar ise toplumların anlaşılması için önem arz etmektedir. Modern ve geleneksel kimlikler, kişinin dinî tutum ve hazcılık anlayışını etkilemektedir. Türkiye’de son yüzyılda uygulanan modernleşme politikaları, gençlerin kendilerini modern olarak hissetmeleri için yeterli olmamıştır. Yapmış olduğumuz çalışmada gençlerin geleneklerden kopamadığı gelenek ile modern olanı bir arada barındırdıkları, çalışmanın önemli sonuçlarından birisi olarak göze çarpmaktadır.
Dinî tutum ile kimlik ilişkisine baktığımızda kendilerini geleneksel olarak tanımlayan gençlerin dinî tutumları daha yüksekken kendilerini modern olarak tanımlayan gençlerin dinî eğilimleri düşük, kendilerini hem modern hem de geleneksel olarak tanımlayanların dinî eğilimleri ise ortalamadır. Nitekim bu durum bize Leger’in ortaya attığı hafıza zinciri teorisini hatırlatmaktadır. Leger, oluşan bu zincirin bozulmasına neden olan etmeni modernleşme olarak görmektedir. Modernite, nesiller arası oluşan ilişki biçimlerini değiştirmiştir ve yerine yeni ilişki biçimleri getirmiştir. Asırlardır süre gelen dindarlığın taşıyıcısı olan halka modernite ile kopmuştur.
Hedonizm ile kimlik ilişkisine baktığımızda ise kendisini modern olarak tanımlayanlar ile geleneksel tanımlayanlar arasında anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Kendilerini geleneksel olarak tanımlayanların hedonizm eğilimi düşükken kendilerini modern olarak tanımlayanların hedonizm eğilimleri yüksektir. Yani genel anlamda gençler kendilerini modern olarak tanımladıkça dinî tutumlardan uzaklaşmakta ve hedonizme doğru kaymaktadır. Ancak gençler arasında kendisini kimlik anlamında sadece modern olarak tanımlayanların oranı çok düşüktür. Gençler genel anlamda kendilerini hem modern hem de geleneksel olarak tanımlamaktadır. Modernlik ile gelenekselliği bir arada sürdürmektedir. Bu kimliksel kabullenişte hem dinî tutumlarının derecelerini hem de hedonizme olan eğilimlerini etkilemektedir. Geleneksel kimlik dinî tutumlardan uzaklaşmak istemez iken modern kimlik modern olana doğru yönelmektedir. Bu yüzden günümüz gençliği hedonizm ile dinî tutumu bir arada yaşamakta ve melez bir görüntü çizmektedir.