Kötü amellerin cazip görünmesine (tezyîn) dair böyle kıymetli bir çalışmaya sizi sevk eden nedenlere dair düşüncelerinizi alabilir miyiz? Güncel bir yorumla, özellikle zamanın ruhu diyebileceğimiz bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, kötü amellerin cazipliği noktasında insan unsurunu nasıl (ne denli) etkilediğini düşünüyorsunuz?
Evvela bu konuya ve bu konudaki çalışmamıza dikkat çektiğiniz için teşekkür ediyorum. Bizi böyle bir çalışmaya sevk eden nedenleri kısaca şu şekilde arz edebiliriz.
Kur’an, insanların maddi ve manevi problemlerine çare olan Rabbanî kaynaktır. Bu ilâhî kitap, insanın imtihan için yaratıldığını, iyi ve kötü eylemlerinden sorumlu tutulacağını bildirmiştir. Dünyanın süs ve güzelliklerinin geçici olduğunu, dolayısıyla onun bu süs ve güzelliklerine gönlünü kaptırmamasını öğütlemiştir. Kur’an ayetlerinin birçoğu ahiret hayatından, oradaki yaşantıdan ve o hayata yönelik yapılan amellerden söz eder. Oradaki nimet ve azap içindeki insanların durumlarını tasvir eder. Çünkü uhrevî azaba maruz kalanlar; genellikle dünyevî arzuların peşinden koşanlar, dünya hayatına aldananlar ve şeytanın adımlarına ayak uydurarak onun tezyîn (kötü amelleri câzip gösterme), iğra (kışkırtma, fesada yol açma, kandırma) ve iğva (saptırma, kötü amaçlara ve yollara yöneltme, azdırma, tahrik etme) tuzağına düşenlerdir. Hayatın anlamını ve var oluş gayesini kaybetmek bir insan için en büyük kayıptır. Kötü amellerin tezyîni, Kur’an’ın birçok ayetinde, dalalet ve mağruriyetin sebebi olarak gösterilmesi, dikkatimizi bu konuya çevirmiştir.
İnsan, Allah’ın değer verdiği ve en güzel şekilde yarattığı varlığıdır. Yaratılış gayesi, yaratana kulluktur. O, hayır ve şerle denenmektedir. Günahlar, yaratana kulluk yolunda ortaya çıkan aksaklıklardır. Seküler hayatın dayatılmasıyla artan ve çeşitlenen dünyevî süslerle birlikte insanın kulluk vazifesini ihmal ettiği bir gerçektir. İçinde yaşadığımız zaman ve zemin, çeşitlenen dünyevî süsler, dünyada ortaya çıkan bilimsel ve teknolojik gelişmeler, insanın maddi ve manevi hayatını büyük ölçüde etkilemiştir. Bu gelişmeler insanın maddi yaşamını oldukça kolaylaştırmış, ifade ettiğiniz gibi zamanın adeta ruhu olmuştur. Biz bu çalışmada söz konusu gelişmelerin insanın manevi hayatına etki eden olumsuz yönleri üzerinde daha çok durmaya çalıştık.
Bugün nefislerin azgınlaştığı, şehvet, doyumsuzluğun ve hızın arttığı, hazzın olabildiğince yaygınlaştığı bir zamanı yaşıyoruz. Yaşadığımız zaman ve ortam itibariyle dünyevî ziynetler, eskiye oranla çoğalmıştır. Teknolojik gelişmeler, hayatı kolaylaştıran unsurlar olmaktan ziyade kimi zaman insanlığı tehdit eden bir hal almıştır. Haramlar ve kötü amellerin imtihandaki insanoğluna süslü bir şekilde sunulduğu görülüyor. Seküler anlayışın ürünü olan bütün bu cezbedici gelişmelerin, insan unsurunu manevi yönden olumsuz etkilediğini düşünüyoruz.
“Kötü amellerin cazipliği” ne demektir? Bu, ne tür bir çeldiricidir? İnsanın tek imtihan alanı bu mudur? Kötü amellerin cazipliğine kapılmanın sonuçlarında neler vardır?
Kur’an’da kötü ameller için “suu’l a’mal” ifadesi kullanılır. Tezyîn, “süslemek, bezemek, donatmak” anlamındadır. Bu da çirkin fiillerin güzel/ süslü gösterilmesi demektir. Kur’an’da tezyînin olumlu ve olumsuz pek çok kullanım alanı vardır. Kur’an’daki temel kavramları açıklayan Râgıb el-İsfahânî’ye göre ziynet, insanı dünyada ve ahirette çirkinliklerden koruyan süstür. İnsanı sadece bazı durumlarda ve belli şartlarda güzel gösteren süsler ise geçici ziynetlerdir. Genel anlamda ziynetler üç kısımdır: 1. İlim ve doğru inanç gibi ruhanî ziynetler, 2. Fizikî güç ve boylu poslu olma gibi bedenî ziynetler, 3. Mal ve makam gibi haricî ziynetler.
Birçok ayette de kötü amellerin insana süslü/cazip gösterildiği beyan edilir. Şeytanın cazip gösterip nefsin arzuladığı bu eylemler konusunda insanın uyarıldığını görüyoruz. Bu ayetlerden iki tanesini örnek verelim:
“Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır?” (Fatır 35/8)
“Rabbin’in katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve nefislerinin arzularına uyan kimseler gibi midir?” (Muhammed 47/14)
Yine Kur’an’da, şeytanın kötü amelleri süslü gösterdiğini, dünya hayatının ve kötü amellerin kâfirlere süslü gösterildiğini ifade eden ayetleri görebiliyoruz.
İnsanın imtihan alanı, bu dünyada yapıp ettikleriyle sınırlıdır. Kur’an bu dünya hayatında nefsin şiddetle arzuladığı şeylerin insana süslü gösterildiğini, bunların dünya hayatının geçimliği olduğunu, asıl varılacak güzel yerin ancak Allah’ın katında (cennet) olduğunu dile getirir. (Âl-i İmrân 3/14) Ayetlerde, kötü amellerin çekiciliğine kapılmanın akıbetinin hidayetten sapma ve şeytanın kuruntularına ayak uydurma olduğu dile getirilerek insanoğlu uyarılır. O şeytan ki tüm insanları azdıracağına ahdetmiş, işlediği kabahati dahi Allah’a dayandırmıştır:
“İblis, ‘Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım.’ dedi.” (Hicr 15/39-40)
“Kötü amellerin cazipliği” ifadesinin Kur’an’daki karşılığı “tezyinü süi’l a’mal” olduğunu söyleyebiliriz. Tezyîn, “süslemek, bezemek, donatmak” anlamındadır. Süi’l a’mal de kötü ameller demektir. Bu da çirkin fiillerin güzel/ süslü gösterilmesi demektir. Bu ifadedeki çeldiriciliği şöyle izah edebiliriz: Kur’an ayetleri incelendiğinde, küfrün, şirkin, dünya sevgisinin ve dünyevî tutkuların temelinde tezyîn (bu inanç ve tutkuların insan tabiatına çekici gelmesi) vardır. İnsan, birçok zararlı alışkanlığı nefse cazip geldiği için yapar. İnsanın hidayetten ayrılıp dalaleti tercih etmesinin, kâfirin inkârda aşırı gitmesinin, müşriğin tevhitten saparak şirki seçmesinin, münafığın ikiyüzlülüğünün sebebi tezyîndir. Dünyaya aşırı rağbet gösterilip ahiretin unutulması, namaz ve diğer ibadetlerin terk edilmesi, kibrin, gafletin, her türlü sorumsuzluğun ve vurdumduymazlığın temelinde iyi olan amellerin ihmali, kötü olan amellerin tezyîni vardır. Kötü amellerin cazipliğine kapılmanın neticesinde insan, yaratılış gayesinden uzaklaşarak dünyaya bağımlı bir varlık haline gelecektir. Bu da onun varoluş gayesine aykırıdır.
Kötü amellerin süslü gösterilmesiyle ilgili çarpıcı tarihsel örneklerden kısaca bahsetmek mümkün müdür?
Kötü amellerin süslü gösterilmesi ve şeytanın kötü amelleri insana nasıl güzel gösterdiği ile ilgili Kur’an ayetlerinden yola çıkarak pek çok tarihsel örnek zikredilebilir. Hz. Âdem ve eşinin yasak meyveden yiyip cennetten çıkarılmaları bir tezyîn örneğidir. İblis, Allah’a kasem ederek ve cennette ebedi kalacakları vaadiyle onlara bu yasağı/günahı cazip gösterdi. Yine Hz. Âdem’in çocukları arasındaki husumetin cinayetle sonuçlanması da bir tezyîn örneğidir. Çünkü şeytan, Habil’i öldürmeyi Kabil’e cazip gösterdi. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Nuh, Ad, Semud ve Lut kavimleri gibi birçok kavmin başına gelen azap ve musibetler, Firavun ve Karun gibi makam-mevki ve mal hırsıyla helak olanlar, bunlardan bazılarıdır.
Dünya hayatının sınırlı, ömrün de çok kıymetli olmasıyla, kötü amellerin cazip görünmesinin imtihan boyutu, insana nasıl bir düşünme alanı açıyor? Kötü amellerin cazipliğinin hikmeti nedir? Varoluşsal gerçeğimiz açısından da düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Âlemdeki tezyînin ve dünya hayatındaki her türlü güzelliklerin gayesi imtihandır. İnsan bela ve musibetlerle imtihana tabi tutulduğu gibi, sıhhat, âfiyet ve bollukla da sınanır. Türlü ziynetlerle süslenmiş bir dünyada yaşıyor olmamız bir imtihandır. Ayetler, gayenin bu olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Tezyîn-imtihan ilişkisini ifade eden ayetlerden bir tanesi Kehf Suresi’ndeki şu âyettir: “İnsanların hangisinin daha iyi iş işlediğini ortaya koyalım diye, yeryüzünde olan şeyleri, yeryüzünün süsü yaptık.” (Kehf 18/7) İmam Taberi bu ayeti, “Kullarımızdan hangilerinin bu ziynetlere aldırış etmeyeceğini, emir ve yasaklarımıza uyarak bize itaat edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki şeyleri ona bir ziynet yaptık” şeklinde tefsir eder. İbn Ebi Hatim de ayetteki imtihanın gerekçesi olarak İbn Ömer’in şu rivayetini zikreder: “Hanginizin akılca daha üstün, haramlardan daha çok sakınan ve Allah’a itaat konusunda daha çok gayret sarf ettiğini denesin diye…” Hz. Peygamber’in (s.a.v.) şu hadisi de bu ayetin tefsiri kabilindendir: “Şüphesiz ki dünya yeşildir, tatlıdır. Allah da sizi orada halifeler yapmıştır, sizin nasıl amelde bulunacağınıza bakmaktadır.” (Müslim, Zikr 99; Tirmizi, Fiten 26)
Yukarıdaki ayete göre tezyînin hikmetinin imtihan olduğu anlaşılıyor. İnsan şerle imtihan edildiği gibi hayırla da imtihan edilir. Bela ve musibetle sınanan insan nimet ve güzelliklerle de sınanır. Mal ve oğullar dünya hayatının süsü (Kehf 18/46), aynı zamanda imtihan unsurlarıdır. (Teğabun 64/15) Gençlik, güzellik, sağlık, mevki-makam, mal-mülk gibi nimetler dünya hayatının albenileridir. Dolayısıyla imtihan vasıtalarıdır. Bu nimetlerden meşru bir şekilde istifade etmemiz istenmektedir. Meşru olmayan yollarla bu nimetleri kullanmak yasaklanmıştır. Şeytan tezyîni, özellikle de dünya hayatının ziynetlerini (mal, mülk para, makam, mevki, kadın, güzellik ve esenlik gibi her türlü nimeti) insanoğlundan intikam alma aracı olarak kullanır. Çünkü onun “Yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip çekici göstereceğim.” (Hicr 15/39) ahdinin arkasında bu intikam hırsı vardır. Böylece vasıta olarak kullanılması gereken bu ziynetler, şeytanın ve nefsin etki alanında dünyevî gayelere dönüşecektir. Bu da, insanın yaratılış ve dünya hayatının varoluş gayesine aykırıdır.
O halde, Kur’an’ın bu konudaki uyarılarını dikkate almamız gerekiyor. Çünkü ayetlerde gerekli uyarılar yapılmış, insanı kötülüğe sevk eden sebepler ve amiller konusunda insanlar uyarılmıştır. (Fatır 35/5-8) Yaratılış ve varoluş gayemiz Allah’a kulluktur. Kulluğa aykırı, yaratılış gayemize ve Rabbimizin rızasına aykırı fikir ve eylemlerden uzak durmamız lazımdır. Sınırlı dünyanın sınırlı nimetlerine ve güzelliklerine aldanmamamız gerekiyor.
Kötü amellerin cazip görünmesinden sakınmak için neler yapılabilir? Tezyîn kelimesinden hareketle, güzel olan şeyin çirkinleşmesinin önüne nasıl geçilebilir?
Kötü amellerin cazip görünmesinden sakınmak için söz konusu amellerin Allah katındaki değer ölçüsüne, Yaratıcı/kanun koyucu ve Hz. Peygamber tarafından yasaklanıp yasaklanmadığına bakmamız lazımdır. O amel, nefsin veya şeytanın telkini sebebiyle işleniyorsa ve bu konuda nasslarda bir uyarı varsa aklımızı ve irademizi kullanarak o cazip gelen ameli işlemememiz gerekir. Çünkü günah ve yasak olan fiillerde nefse çekici gelen bir durum söz konusudur. Burada göz önünde bulundurulması gereken husus, rıza-i ilâhîyi nefsin arzularının üstünde tutmaktır.
Kötü amellerin cazip görünmesinden sakınmak ve sakındırmak için şunlar yapılabilir/yapılmalıdır: Kötü olan amellerin/günahların süsüne alternatif olarak ibadetlerin de bir lezzeti, bir süsü olduğu dile getirilebilir. Tezyîn ayetleri göz önünde bulundurularak eğitici programlar yapılabilir. Dindarlığın şartlarından birisi de günahlardan kaçınmaktır. Takva, çekiciliğine rağmen haramlardan sakınmaktır. Allah, günahlara cazibe koymuştur. Cazibe olmasaydı günahtan sakınmanın da bir değeri olmayacaktı. Allah takvayı, değer kazanma vesilesi olarak şahsiyetli insanların önüne bir hedef olarak koymuştur. Dindarlığın sürdürülebilmesi için günah zevklerinin yerine ikame edilebilecek ibadet zevklerine/lezzetlerine ihtiyaç vardır. Namaz, zikir ve Kur’an okumak gibi. Din eğitimi, insana iyi amelleri güzel, kötü amelleri de çirkin görme yeteneğini kazandırmalıdır. Din eğitimi bu yeteneği kazandıramıyorsa insanın, göze hoş, nefse çekici gelen dünya ziynetlerine eğilim göstermesi kaçınılmaz olur. Bu da dinin gönderiliş amacına aykırıdır.