Evlatlarımızın Terbiyesini Nasıl Yapmalıyız

Çocuk, ana baba elinde bir emanettir. Kur'an-ı Kerimde mealen buyuruluyor ki: "Kendinizi ve aile efradınızı Cehennem ateşinden koruyun!" [Tahrim 6]

Allah (Celle Celalühü) Kur'an-ı Kerimde, nefislerimizi ve aile efradımızı, yakıtı insan ve taş olan Cehennem ateşinden korumamızı emretmektedir. Onun için bizde kısa bir hayat için yavrularımızı dünya fahşiyatından korumaya çalışmalıyız. Bir babanın, evladını Cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından daha mühimdir. Cehennem ateşinden korumak içinde, imanı ve farzları ve haramları öğretmek gerekir. Sen hiçbir şey öğretmeden "bunları yapma oğlum" demenin bir faydası olmaz. Çocuklarına dinlerini öğretmeyenler mesuldür.

Çocuk altı yaşına kadar terbiye edilmez, zorlanmaz anne babanın yanına girer çıkar. 0-6 yaşlarında sevgi verirsin, sevgi ile büyütürsün. Merhameti öğretirsin. Fakat altı yaşında oldu mu, çocuğa terbiye vermeye başlayacağız, çünkü mektebe de zaten altı yaşında başlıyorlar. Altı yaşından sonra çocuğa yavaş yavaş terbiye öğreteceğiz. Ondan sonra çocuk dokuz yaşına girince kız çocuğunun ve erkek çocuğunun yataklarını da odalarını da ayıracağız.

Ne zaman çocukta iyi bir hareket görülürse, onu takdir etmeli, mükâfatlandırmalıdır! İnsanların yanında bazen onu övmelidir. Bakın benim çocuğum böyle yaptı diyerek onure etmelidir. Bir kabahat işler veya kötü bir söz söylerse birkaç defa görmezden gelmeli, onu yapma dememeli, azarlamamalıdır. Sık sık azarlanan çocuk, cesaretlenir, gizli yaptıklarını açıktan yapmaya başlar. Yaptığı kötü işlerin zararı, kendisine tatlı dil ile anlatılmalı, ikaz edilmelidir! Yapılan iş, dine aykırı ise işin zararı, fenalığı ve neticesi anlatılarak, o kötü işe mani olmalıdır.

Terbiyede, bunu yap, şunu yapma demek yerine, örnek olmak gerekir. ‘Lisan-ı hâl, lisan-ı kalden önce gelir.' Sen baba olarak önce kendin örnek olacaksın ki sözün tesirli olsun.

Burada babalarda kendilerine dikkat etmelidir. Baba, evde ne devamlı asık suratlı durmalı, ne de çocukla aşırı derecede laubali olmalı, konuşmasının heybetini korumalıdır. Heybet derken terbiyede çocuğa dayak atılmaz. Ayrıca çocuğu dövmek ahlakının bozulmasına, hırçınlaşmasına sebep olur. Dövülmek, çocukta ana-babaya karşı kızgınlığa yol açar. Çocuk kendi yaptığının kötü bir şey olduğunu düşünmez, kendini suçlu görmez, kendini döveni suçlar. Dövülen çocuk, kızdığı zaman, o da şiddete başvurur, bir başkasını döver. Böylece yediği dayak, saldırganlığa sebep olur. Sözden anlayacak yaştaki çocuğa dayak atılmaz. Sözden anlamayan çocuğuna hafifçe vurmak yeter. Başa, yüze tokat atmak, sopa ile dövmek çok zararlıdır. Bu ancak işkenceciye yaraşır. Çoluk çocuğu terbiye etmek için dövmek doğru değildir. Ancak yanlış bir iş yapınca, cezalanabileceği hissini vermek gerekir. Peygamber Efendimiz, ev halkının dövülmemesini emrettiği halde, terbiye edilmeleri için cezalanacakları, dövülecekleri hissini taşımaları gerektiğini bildirmiştir. Bu husustaki Hadis-i Şeriflerden biri şöyle: "Ev halkınızı terbiye için bastonunuzu onların göreceği yere asın!" Taberani

Terbiyede esas olan bazı durumlar var. Bunlar çok önemli. Her çocuğa da aynı davranılmaz. Onun yapısına uygun davranmak gerekir.

Zeka: Çocuk, ilk gördüğü eşyayı tetkik etme, kurcalama ve sorup öğrenmeye heveslidir. Onun için çocuklara hep iyi ve güzel şeyler gösterilmeli ve soruları doğru cevaplandırılmalı. Böyle çocuğun düşünme kabiliyeti gelişmiş olur. 3-6 yaş arası buna çok dikkat etmeli. Bu zaman dilimi, beyin ve zeka gelişmesi için en önemli devredir.

Ruh: Hassas ve alıngan çocuklara acı da olsa gerçekleri görmesi ve tahammül edebilmesi öğretilmeli. Katı ruhlu çocuklarda ise onu duygulandıracak, örnekler vererek, hassas olmasına çalışılmalıdır.

İrade: Güçlü iradeye sahip olmasına çalışılmalı. Zayıf iradeli çocukları biraz serbest bırakıp kendine olan güvenini arttırmalı. İradesi kuvvetli çocuklarda ise terbiye daha sert olmalı. Ancak yine sevgi ve anlayış göstermek şarttır.

Din: Allahu Teâlâ'nın iyi, çalışkan ve dürüstleri sevdiğini, onları Cennete koyacağını, kötüleri sevmediğini ve bunları da Cehennemde cezalandıracağını öğretmelidir.

Sevgi: Terbiyede sevgi gibi, ciddiyet de çok önemlidir. Çocuk sevgi ile büyür ciddiyet ile nerede durması gerektiğini bilir. Ciddiyet dediysek de asık suratlı despot demedik.

Ceza ve mükafat: Bunu yaparsan, şunu vermeyiz, sokağa çıkarmayız gibi bazı cezalar uygun ise de, kesinlikle dayak atılmamalı. Ceza kalb kırıcı olmamalı, özellikle de kimsenin önünde de yapılmamalı. Yerinde yaşına göre oyuncak veya bisiklet almak gibi mükafat verilmeli. "Bu bisikleti Kuran-ı Kerim'i hatmettiğim için babam bana aldı" diyebilmeli çocuk. Bu konuda bazı örnek aileler vardır. Mesela çocuk ilk oruç tutuğunda ona bütün aile fertleri tarafından hediyeler alınır, yine ilk namaza başladığında yine hediyeler alınır. Bunlar teşvik içindir.

Oyunlar: Yaşına uygun olarak, çeşitli sporlar bedenin ve zekânın gelişimini sağlar. Bu konuda yine çocukların oyun hakkı ellerinden alınmamalıdır. Çocuklara oyunla bir çok güzel özellikler kazandırılabilir.

Çevre: Peygamber Efendimiz bu konuda bir Hadis-i Şerif'te şöyle buyuruyor, "Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir". Çocuklarımızın iyi çevre ve iyi arkadaş edinmesi için çalışmalıyız.

Çocukların kötü özelliklerine gelince, can çıkar, huy çıkmaz sözü, gazap, şehvet gibi insanın fıtratında olan şeylerin tamamen yok edilemeyeceğini bildirmek için söylenmiştir. Terbiye etmek başka, yok etmek başkadır. Şunu söylemeden geçemeyeceğim çocuk yetiştirmek zor zanaat hemen pes etmeyin. Nasihat ile insan terbiye edilebilir. Onun için Kur'an-ı Kerim'de Allahu Teala buyuruyor ki:
"Nasihat et, nasihat müminlere elbette fayda verir." [Zariyat 55]

Bu konuda huyu değiştirmek mümkün olduğu için, çocuk terbiyesi hakkındaki Efendimizin söylediği Hadis-i Şerif'ler var.
"Çocuğu güzel terbiye, evladın babasındaki haklarındandır." [Beyhaki]
"Evladınıza ikram edin, onları edepli, terbiyeli yetiştirin!" [İbni Mace]
"Çocuğu terbiye etmek, tonlarla sadakadan daha sevaptır." [Tirmizi]

Çocuğa davranırken dikkat edilecek hususları şöyle sıralayabiliriz.
Çocuğa dert ve sıkıntılar söylenmemeli, neşe ve sevincimiz ise anlatılmalı.
Çocuğu aileden birisi azarlarsa, diğeri ona arka çıkmamalı.
Onun yanında hep güler yüzlü olmaya çalışmalı. Üzüntülü isek çocuk hemen etkilenir.
Onu başkalarının yanında azarlamamalı.
Çocuğu yalancılıkla suçlamamalı.
Kardeşler arasında ayırım yapmamalı.
Çocuğun yanlışları olur. Hemen cezalandırmamalı. Yanlışı izah edilmeli, zararı anlatılmalı.
‘'Sen adam olmazsın'', ‘'Senden ne köy, ne de kasaba olur' gibi suçlamalardan kaçmalı. Bunlar, çocuğun kendine güvenini azaltır, kişilik sahibi olmasını engeller.
Çocuğa nasihat vermek yerine bizzat uygulamalı iş yaptırmak daha uygun olur. Mesela yemekten önce ellerini yıka diye yüz defa demektense, birkaç defa, hadi ellerimizi yıkayalım diyerek birlikte yapmaya çalışmak daha etkili olur.
Ona verilen işi takip etmeli, yapıp yapmadığını kontrol etmeli ki, takip edildiğini bilsin.
Çocuğun yapmayacağı bilinen şeyler söylenmemeli. Yapacağı şeyleri de artık yapmaz olur.
Peygamber kıssaları ve evliya menkıbeleri anlatılmalı.
Yerine getiremeyeceğimiz sözü vermemeliyiz. Bunlar söz verir yapmaz dedirtmemeli.
Sözlerine önem verilmeyen veya sürekli eleştirilen çocuk; suskun, içine kapanık, güvensiz, huysuz ve saldırgan olur.
Çocuğun yüzüne ve başına kesinlikle vurmamalı.
İyi iş ve davranışları ödüllendirilmeli, kötülerinin ise zararı tatlı dille anlatılmalı.
Çocuğu suçlamak, lakap takmak, alay etmek, tehdit etmek uygun değildir. Git gel gibi emir yerine gider misin, gelir misin gibi ifadeler kullanmalı.
Çocukla edepli konuşmalı. "Lütfen, teşekkür ederim, özür dilerim, peki efendim" gibi kelimeler kullanmasını öğretmeli.
Hatalı olunca hatamızı kabul edip özür dilememiz, onun da hatası olursa özür dilemeyi öğrenmesine yol açar.

Cündüb bin Abdullah (r. a.) der ki: Biz ergenlik çağına ermek üzere olan birer genç iken Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile beraberdik. Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmeden önce imanı öğrendik ondan sonra Kur'ân'ı öğrendik ve Kur'ân sayesinde imanımız daha da kuvvetlendi."

Çocuk konuşmaya başladığı zaman, evvela Kelime-i Tevhid öğreteceğiz "La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah" ondan sonra çocuğa Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin ismini ondan sonra çocuklarının ismini öğreteceğiz. Salâvat-ı Şerife getirmesini öğreteceğiz ondan sonra yavaş yavaş Kur'ân-ı Kerîm'i okumasını öğreteceğiz. Evvela bunları öğretmemiz lâzım. Hadisi Kudside Cenabı Allah buyuruyor ki; "Sizin nefsiniz benim en büyük düşmanımdır." İnsan nefsine tâbi olursa Allah'ın düşmanının emrine girmiş oluyor. "Nefsinizin arzu ettiği her işin tersini yaparsanız hakikati bulursunuz." diyor Resulullah Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu bakımdan nefsi arzulara katiyen itibar etmemek lâzımdır. Çünkü nefis daima insana şeytaniyeti emreder.

Bana bir doktor şöyle sormuştu: Faik Efendi, bize devamlı ağlayan çocuk getiriyorlar çocuk bir yaşını doldurmamış, anne baba, bu çocuğun ağlamasını kesmek için ne yapmalı tıpta ilaç yok mu? diyorlar. Doktor da tıpta çocuğun ağlamasını kesecek ilaç yok, böyle durumda ne yapmayı tavsiye edersiniz deyince; benim aklıma Hadis-i Şerif geldi. Bak dedim sana müjde; Resulullah Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: Çocuğunuz bir yaşını dolduruncaya kadar ağlamasına üzülmeyin, çocuğun ilk dört ay ağlaması "La İlahe İllallah" zikridir, ikinci dört ay ağlaması "Muhammeden Resulullah" zikridir, üçüncü dört ay ağlaması "Ya Rabbi, annemi, babamı, beni bağışla, günahlarımızı bağışla" diye duasıdır. Kâfirin çocuğu da aynı şekilde çocuğun ilk dört ay ağlaması "La İlahe İllallah" zikridir, ikinci dört ay ağlaması "Muhammeden Resulullah" zikridir, üçüncü dört ay ağlaması ise "Ya Rabbi annem babam iman etmediği için onlara lanet et." diye bedduasıdır.

Kâfirin çocuğu da akıl baliğ olmadan ölürse Müslüman olarak ölür, Müslüman mezarlığına gömülür. Hatta Hz. Ömer zamanında (r.a) gayri müslüm bir kadın hamileyken öldü, çocuk anne rahminde de Müslüman olduğu için kadın Müslüman mezarlığına defnedildi.

Çocuğumuzun üzerinde titizlikle durmamız lâzım. Çocuk akıl baliğ oldu mu erkek çocuğun yanında baba ona arkadaş olacak, kız çocuğunun yanında da anne ona arkadaş olacak ki dışarıda yabancı bir arkadaş edinmesin. Çünkü sokakta edineceği arkadaş onu yoldan çıkarabilir, hatta ufak yaşta sigara bile içebilir. Baba her fırsatını bulduğunda hemen çocuğunun yanına oturmalı, çocuğuna daima arkadaş muamelesi yapmalı. Onunla beraber çocuk olacak baba, çocuğunun istediğini yerine getirecek, ona İslam terbiyesini öğretecek, çocuk alışacak, babam bana arkadaş oldu, dışarıda arkadaşa ihtiyacım yoktur, diyebilecek. Anne de kız çocuğuna bunu dedirmeli.

Ana ve babanın çocuklarda dikkat edeceği hususlardan biride çocukların ergenlik çağına gelip de akıl baliğ oldukları ilk günden itibaren halleri ile yakından alakadar olmaktır. Çocukların ergenlik çağına gelmesi her bölgenin iklimine ve çocukların bedenlerine bağlıdır. Sıcak olan bölgelerde bedenen gelişen çocuklar erkeklerde 12-15, kızlarda 9-15 arasında itibaren baliğ ve baliğa oldukları görülür. Erme çağına gelen çocuklar bulundukları çağ icabı nefis ve şeytanın vesvesesiyle gıcıklanır bunu dindirmenin daima yolunu arar…

Çocukların bu kötü ahlâka, iğrenç iptilaya, gençliklerini kemiren fena ihtiyata, suiistimale alışmaları ekseriyetle fena arkadaş, açık saçık yazı ve resimler, bar, gazino, umumhane gibi batakhaneler, şeytan ocakları mikrop yuvaları sayesinde oluyor. Bu zevk duygularını kendi kendine dindiremeyen kız ve erkek çocuklarının çoğu his fırtınalarına tutulur.

Bu keyif âlemi şehvet pazarında yalnız hastalık mikrop almaz, insan burada içki, esrar, kumar gibi daha birçok illetlere de tutulur. Yalnız sağlığını değil benliğini kaybederek yaşaması ölümünden feci olur. Bu hissi bilgisizlik, şuur iradedeki zaaflar, bazen da kanlı korkunç sahneler çizer. Hislerine zebun olur. Çocuğun bu yolda durulamayan menfi hisleri onu ezer. Yeise şuurunda olur. Yaptığını bilmez. Bazen kendine bazen da sevdiğine kıyar. Bu sebeple de hem dünya hem de ahiretini viran eder. Bu terbiye yoksulluğu kız çocukları için daha büyük bir felakettir, büsbütün perişanlığa sürükler, daha kanlı, daha acıklı facialara sebep olur. Allah korkusu, ahiret kaygısı nedir bilmeyen, çağının kasırgaları ile başı dönen kız bu zevk oyunu, alay, eğlence örtüsünün altında gizlenen, kendini bekleyen felaketleri göremez. Bunun ne korkunç uçurum tuzakları olduğunu bilmez. Yüzüne gülenleri dost, yalvaranları hep sevgili bilir. Gözleri ne maske ne tuzak görür. His fırtınaları ile başı dumanlı acıdan acıya yuvarlanır. Felaketler hep ardı sıra koşar.

Burada annenin dikkat etmesi gereken hususlar. Çocuk artık akıl baliğ oldu mu anne onun kız arkadaşı olacak, çocuğu dışarıdaki ahlaktan yoksun insanların eline bırakmayacak. Efendim anneyi babayı kandırır, yalan söyler, işte ben kız arkadaşıma gideceğim, orada ders çalışacağım, yok efendim, evinde çalış. Kızını, dışarı bırakma, yalnız bırakma, nereye olursa olsun, kız arkadaşına mı gidecek, bırakma kızını bilmediğin yerde ne işi var.. Onu dışarı salma, ona ev işlerini öğret, yarın evlenecek, namusuyla, iffetiyle evlensin saadete kavuşsun. Böyle ne yuvalar yıkılıyor nelerini okuyoruz gazetelerde.

Erkek çocuğuna da baba arkadaş olsun. Dışarıda görüyorum, çocuk mektebe gidiyor, ağzında sigara koltuğunda kitapları var. Ufacık çocuk daha, neden, işte arkadaşı alıştırdı. Sigarada nikotinden başka 4000 zehirli madde var. Nikotin zehri bademciklerde bulunan mikrobu öldüren antikorları öldürüyor. Mikrop kolaylıkla boğazdan içeri geçiyor ve kolaylıkla çoğalıyor. İstanbul'da Yeşilay'ın afişleri var, sigara içmekten kangren olmuş damarı kesilmiş, ayağı kesilmiş, kolu kesilmiş kimseler var. Günde iki paket sigara içenin hali budur yani. Aman ha sigara iyi bir şey değildir, çocuğa alıştırmamalı, yani baba da evde içmemeli, baba içiyorsa o da bırakmalı. İyi veya kötü bütün hareketlerimizde melekler Resulullah Efendimize bildiriyor. Hatta halimizi ölen anne babamızda biliyor mezarda, zannetmeyin ki bilmiyor. Eğer baban annen ölmüşse onlarda haberdar senin kötü hallerinden ve iyi hallerinden, melekler onlara bildiriyor.

Anne baba çocuk eğitimine ilk önce nereden başlayacak nereden hareket edecek?
Anne baba çocuğa dinini öğretecek. İmanın 6 şartını, İslam'ın 5 şartını, namazın 12 farzını, abdestin 4 farzını, teyemmümün iki farzını, gusül abdestinin 3 farzını, bunların hepsini öğretecek. Çocuğa 6 yaşından itibaren din derslerini yavaş yavaş vermeye başlayacak. Ecdattan 8 yaşında hafız olanlar var, o bakımdan 6 yaş çocuğun tam terbiye yaşıdır.

Ağaç yaşken eğilir, atasözünü hatırda tutarak daha küçükten hayâ perdesini yırtıp şurada burada gezip tozmasına müsaade ve müsamaha etmemelidir. Zira çocuk nasıl alışırsa büyüdükçe de aynı hal ve meşrep üzerine hareket eder ve daha da serbest yaşar. Böylece hem kendini ve hem de ebeveynini maddi ve manevi mesuliyete sokmuş olur.

Çocuk küçük diye açık saçık giydiriyorlar. Bunu yapan Müslüman anne baba yani kapalı anne yapıyor bunu doğru değil. Kapatmak lazım, haya perdesini neden yırtıyorsun. Çocuk edebe alışsın hayalı olsun. Sen hayayı nasıl öğreteceksin ki çocuğa. Bize emanet edilen yavrularımızı dünyada namus ve şerefi ile, dini ile, imanı ile yaşamasını; şu fani âlemden imanı ile göçmesini ve ahirette bahtiyar olmasını temin için yukarda bahsettiğimiz akıbetlere, perişanlıklara gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru, ciğerpare yavrularımızın düşmemesi için dini ahlâkî hususlarına hassasiyetle, son derece titizlikle davranmamız icab eder. Daha küçük yaşta sandığına çeyiz yığarken kalbine de iman, irfan, iffet ve namus feyzlerini doldurmayı unutmamalıdır.
Evlendikten sonra aile vazifelerini bilerek hareket etsin ve ömürleri boyunca mesut bir hayat sürsün. Bir Hadis-i Şerif'te Peygamber Efendimiz buyuruyor "Kızlara güzel nasihat ve dini terbiye vermeleri için kadınlara emrederiz." buyurmuştur.

Kızı istemeye geliyorlar, damada soruyorlar: araban var mı, dairen var mı? Yahu, dinin imanın var mı? Namazın abdestin var mı? diye sormuyorsun. Kızı veriyorsun arabası, evi var diye. Damatta namaz abdest hiçbir şey yok. Damat kafayı çekiyor, meyhaneye gidiyor, başka yerlere gidiyor, başka kadınlara gidiyor. İki çocuklu bir kadın evde bekliyor, bunun da kayınvalidesi gelmiş bana şikâyet ediyor. Ona "evladım sen bu kızını verirken dairen var mı araban var mı diye vermişsin. Dinin imanın var mı diye namaz kılıyor mu diye neden sormadın? Neden öylesine vermedin?"diye sordum kendisine.Bu davranışlar doğru değil yani.

Resulullah Efendimize geliyorlar soruyorlar: Ya Resulullah benim kızı istiyorlar? Namaz kılıyorsa verin kızı diyor. Burada şunu da söylemekte fayda var. Biz dindar olan adayları tercih edeceğiz fakat bu şu anlamada gelmesin, sırf namaz kılıyor diye işsiz güçsüz tembel çalışmada gözü olmayan birine de kızınızı verin demiyoruz. Amacımız huzurlu bir yuva kurmak. Bunun içinde Allah korkusu olan harama karşı tavır koyan ve ailesini kimseye muhtaç etmeyen kişiyi tercih etmek gerekiyor. Sadece zengin diye olmaz.
İnananlara rehber olacak bir ayeti kerime nakledeyim;

"Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır. "(Tahrîm Suresi 6)

Ailemizi ne kadar koruyoruz yoksa çocuğumuzun yaptığı hareketlere sesimizi çıkartmıyor veya hadi gençtir mi diyoruz, ailelerin şu anda yaptığı en büyük yanlış bu. Sürekli bir "gençliğin" arkasına sığınıyor. Diyor ki henüz çocuk, ilerde yapar, şimdi genç ilerde yapar. Ondan sonra bu genç 18 yaşına gelmeye başladığı zaman da çocuktan şikâyet etmeye başlıyor. Çocuğa 18 yaşına kadar dokunmadın, 18 den sonra hocalara danışmaya başla, ben ne yapayım, olacak iş mi bu. Âlimler diyorlar ki 9 yaşına kadar çocuğa ne verdin verdin, vermedin 9 yaşından sonra karakter oluştuğu için buna müdahele zorlaşır. Bugün çocuk, gazetelerden, televizyondan, bilgisayar oyunlarından karakter kazanıyor ve anne baba bunu umursamıyor. Ondan sonra genç zarar vermeye başladığında ben ne yapacağım diyor, bunu ağaç yaşken düşünecektin.

Anne baba dini mevzularda evvela kendini yetiştirmesi lâzım ki çocuğuna aşı yapabilsin. Annede babada dinî sermaye olmazsa çocuğuna da bir şey veremez ki. Çocuk akıl baliğ olunca, "baba sen bana söylediğini niye yaşamıyorsun" der. Annesine, "sen niye yaşamıyorsun" der. Onun için anne baba çocuğa örnek olacak, İslam'ın ve imanın şartlarını evinde yaşamak suretiyle kendi çocuğuna örnek olacak ki çocuk da zaten anne babaya bakarak o yola girecek yani. Çocuğu Müslüman olarak yetiştiren, anne babanın Müslüman oluşudur. Anne baba İslam'ı yaşamazsa çocuk da yaşamaz. İlerde büyüyünce yapar(!) İlerde büyüyünce hiçbir şey yapamaz, onu büyüyünce ancak felaket karşılar.

"Hiçbir baba evladına güzel edep ve terbiyeden daha değerli bir şey vermemiştir." Hadis-i Şerif

Son olarak benim ailelere tavsiyem. Çocuklarınıza Peygamberlerin menkıbelerini Ehl-i Sünnet Alimlerinin, Evliyaların, Silsile-i Aliyye büyüklerinin hayatlarını okumalı veya okutmalı. O mübarek zatları tanımalı, sevmeli. Orada nice hikmetli olaylar var… Bütün bir aile beraberce okuyun. Tembellik ederseniz ilerde pişman olursunuz. Esas olan emir değil, sevgidir. Yani içinde sevgi olmayana, bunu yap, şunu yapma demek, fayda getirmez. İnsan büyük zatları sevince, ister istemez dinimize uyar, emir ve yasakları yerine getirir. Büyüklerin sevgisiyle hâsıl olan sevgi, kalıcı sevgidir. Kalbe nakşetmek gibidir. Allah'a emanet olun bana da dua edin inşallah.