Düşünce İklimimiz Nasıl Bozuldu

İmam Gazali zamanına kadar insanlarımız fikir üretirlerdi. Kelam ilmi meşhurdu. Kelam sadece bir tartışma ve birilerini yenerek kibrini ortaya koyma değildi. İnsanlar en doğruyu bulmak için çaba gösterirlerdi. O zamanlar nikar ve seha ahlakının en azından ilim ve maneviyat erbabı arasında işlevselliği vardı. İmam Gazali kendi devrinde felsefecilerin sahip olduğu yanlışları ortaya koyduktan sonra ve ayrıca kalp ve nefs hastalıkları adı da verilen ahlak ilmi üzerine de geçerli ve yeterli görünen açıklamaları yaptıktan sonra insanımız düşünmeyi terketmeye başladı.

İslam düşünmeyi emretmesine rağmen "biz en büyüğüz" havasına bürünen müslüman aydınlar, çevrelerinde olup bitenlerden gafil olmaya başladılar. İslam toplumunun etrafındaki değişmelerden ve gelişmelerden habersiz kaldılar. Ortaya çıkan olaylara karşı ilgisiz kaldılar.

Avrupalılar dinden uzaklaştıkça ilim ve teknoloji alanında yükselmeye başladılar. Burada dile getirilen dinden uzaklaşma ifadesini şöyle açıklamak gerekir; Avrupalılar din adı verilen kilisenin ve kilisede görevli din adamı adı verilen elit tabakanın baskısından uzaklaşma çabalarıdır. Kilisenin ve din adamlarının toplum üzerindeki tahakkümünden kurtarma ve hatta kurtulma gayretlerinden sonra hür düşünce gelişmeye başlamıştır. Reform ve rönesanslar bu amaçla ortaya çıkmıştır.

Batının kendi kilise baskısından kurtulmasına dinden uzaklaşma adı verilmiştir. Batı kendi yaşadığı coğrafyadaki din anlayışından uzaklaştığı dönemlerde İslam toplumunda ise İslam'ın "düşünmek, akletmek, fikir üretmek" gibi emirlerinden uzaklaşma başlamıştır. "Zaten batının daha tuvalet kültürü bile yok" şeklinde başlayan müslümanların kendini büyük görme hastalığı, müslümanların ise zihinsel faaliyetlerinde gerilemeye neden olmuştur. Daha sonra ise batıyı üstün görme ve kendini küçük görme başlamıştır. Gerçekten fikir üretme, teknoloji üretme, çözüm üretme konusunda batı kendini geliştirirken müslümanlar geçmişin şaaşalı dönemiyle övünür hale dönüşmüştür.

Batıyı büyük, kendini küçük gören müslümanlar artık kendi kelimeleriyle kendi kavramlarıyla düşünemez olmaya başladılar.
Artık düşünme ve fikir üretme geleneğimiz kırıldı.
Artık kendi kelime ve kavramlarımız rafa kaldırıldı.
Artık kendi kelime ve kavramlarımızın içeriği önce boşaltıldı.
Artık kendi kelime ve kavramlarımızın içeriği farklı anlamlarla dolduruldu.
Artık kendi kelime ve kavramlarımız olumsuzluğu ifade eder oldu.
Biz yokuz artık.
Biz, biz değiliz artık.
Bize özgürlük kavramı verdiler.
Bize demokrasi kavramı verdiler.
Bize sosyal devlet, laiklik kavramı verdiler.

Osmanlının duraklamaya başlamasıyla beraber batının bilim ve teknolojisi karşısında kendini küçük ve aciz, çaresiz görme neticesinde karşısın-dakini mükemmel görme başladı.

Batı artık, ulaşılması gereken bir zirve oldu.
Batı herşeyin en iyisini en doğrusunu bilen ve yapan oldu.
Muasırlaşmak batılılaşmak olarak görüldü.

Kendini küçük, karşısındakini mükemmel gören insanımız onlara hayran olmaya başladı. Bu arada ikilikler doğdu. "Ya hep ya hiç" mantığıyla toptan kabul ya da toptan red uygulaması insanlarımız arasında yaygınlaşmaya başladı. Çünkü ya kendini kabul ederek muhafaza edeceksin ya da reddederek asimile olacaksın. "İlim müslümanın yitiğidir. Nerde bulursa alsın." ilkesini kullanma ölçüsü rafa kaldırıldığı için bütün bunlar oluyordu.
Peki şimdi ne olacak?

Fizik, kimya, biyoloji gibi fen bilimleri alanında, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi sosyal bilimler alanında kullanılan kelime ve kavramları yeniden yorumlayarak kendi anlayış ve algımıza göre şekillendirmemiz gerekir.

Kendi yaşam felsefemiz, devlet mantığımız, din anlayışımız, bilimlere bakışımız vs açısından yeniden bir doğum gerekiyor.
Zamanın silahıyla kuşanarak hareket etmek gerekiyor.

Zaman ahir zaman ise bize sunulan kelime ve kavramlarla ahiret hayatımızı düzenlememiz mümkün değildir. Onun için hem dünyamızı hem ahiretimizi kuşatacak kelime bir tarza sahip olmamız gerekir.

Köle insanların mantığıyla hareket etmek, köleliği doğurur. Görünüşte özgür değil düşüncede de özgür ve hür olabilmeyi başarmak zorundadır insanımız.
Bu da İslam'da var, aaa şuda İslam'da var, bak demokrasi de İslam, laisizm de İslam, sosyalizm-komünizm de İslam, kapitalizm de İslam, Freud'un sapık fikirleri de İslam demeye başlanır ki (gerçi günümüzde her şeyi rahatça kabullenebilmemiz için İslam ya da Din kisvesiyle sunuyorlar) o zaman namaz kılan, zikir çeken sapıklardan oluruz.

Yapılması gereken: Ben müslümanım diyen herkes kendini ilgi duyduğu ve yetenekli olduğu bir alanda yetiştirecek, o alanda uzmanlaşacak ve o konuda İslam'ın bakış açısına göre açıklama getirecektir. Örneğin İslam'ın sağlık hakkındaki temel yaklaşımı, İslam'ın eğitim hakkındaki temel yaklaşımı, İslam'ın ekonomi hakkındaki temel yaklaşımı, İslam'ın devlet yönetimi hakkındaki temel yaklaşımı, İslam'ın devlet yönetimine ya da her hangi bir makama bir vatandaşı görevlen-dirmeye ilişkin temel yaklaşımı, İslam'ın uluslararası ilişkiler hakkındaki temel yaklaşımı, toprak, miras vs. konulardaki İslam'ın temel yaklaşımı, İslam'ın insanın yirmidört saatine ilişkin temel yaklaşımı gibi sıralanabilecek bir çok konuda İslam'ın temel yaklaşımları ortaya konulmalıdır.

İnsan psikolojisi bunu gerekli kılar. İnsan psikolojisi kaosu değil düzen-intizamı ister. Yaşamın düzeni için ana kurallar yani ölçüler gereklidir. Hayata bakış açısına ilişkin düşünme ve fikir üretme iklimimiz yeniden oluşturulmalıdır. Bu ve benzeri konulardaki ölçüler ileriki sayılarda dile getirilmeye çalışılacaktır.

İnsanımızın her iki dünyasına ilişkin İslam'ın sunduğu temel ölçüleri görüp ona göre yaklaşım sergileyebilmesi ve düşünce ikliminin yeniden oluşturulabilmesi dileğiyle...