Tarih daima hak ile batılın mücadeleleri ile tekerrür etmiştir. Batıl ekseriya kaba kuvvetle, zorbalıkla, modern silahlarla Hakk'a karşı zafer kazanamamıştır. Bundan dolayı ehl-i küfür zafere ulaşmak için, ikiyüzlü hareket etmiş fitne ve fesat tohumları ekerek müslümanları birbirine düşürmenin yoluna gitmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı ve günümüzdeki İslâm devletlerinin bu duruma düşmesi, bir avuç yahudinin "Siyonizm" idealiyle müslümanlar arasında fitne çıkarıp mülümanların birbirine düşürülmesi neticesindedir. Müslümanları ehl-i sünnet ve'l cemaat'tan ayırıp, sapık fırkaların, sapık alimlerin peşinden sürüklemek yoluyla yahudiler İslâm ülkelerini ve müslümanları hegomonyaları altına almıştır. Maalesef, günümüzde müslümanlar çalışıyor ama emeğimizin büyük bir kısmı yahudi şirketlerine sermaye oluyor. Evet... Evet, beyler!..
Dava adamı olmak kolay değil, hele hele İslâm davasını omuzlamak çok zor ama önemli olan zoru başarmak. Bizi ne hale düşürdüler, çağdaşlaşma adına ne rezilliklere bulaştırdılar. Dün Kurtuluş Savaşında saçının telini kimseye göstermeyen analar, bacılar, hatta bir düşman askerinin Maraş'ta Anadolu kadınının peçesine el uzatmasıyla baltayla, sopayla Maraş'ı düşmandan temizleyen bir nesil, bir millet, bugün anasının başörtüsünden utanır hale getirilmiş. Kendi elleriyle karısını, kızını sokaklarda yarı çıplak şekilde dolaşır hale sokmuştur. Dün, İslâmdan taviz vermeyen, cihana adaleti tanıtan devlet idarecilerimiz, Hristiyan teb'aya dahi "papazın külahını görmektense Osmanlının sarığını görmeyi tercih ederiz" dedirten Padişahlarımız vardı. Bugün bize bu şerefli sayfaları kapattırdılar. Niçin mi? Çok basit, çünkü, yahudi'nin kuklası olduk, basiretli idarecilerden yoksunuz. İdarecilerimiz gaflet içerisinde, şahsi değerler, millet ve devlet menfaatlerinin üzerinde kabul ediliyor. Yine bugün, % 99'u müslüman olan bir beldede, neredeyse fuhuş bir sektör haline getirilmiş, rüşvetlerin, hilelerin ardı arkası kesilmiyor. Devletin himayesine muhtaç kişilere, devlet yardım elini uzatamıyor (uzattırılmıyor).
Teknolojinin ilerlediği yüzyılımızda insanlar, makineleşmenin çarkları arasında ezilmektedir. Her an suistimale hazır, manevi değerleri çiğnenmek istenen bir toplumla karşı karşıyayız. Masonluk teşkilatları bir yardımlaşma kurumu olarak tanıtılıyor. Peki, müslümanlar olarak bizler ne yapıyoruz? Ne yapmalıyız? Hala, bu oyunlara alet olmaya devam mı edeceğiz? Büyük tirajlı bazı basın organlarında ehl-i sünnetle alakası olmayan sözde alimler, muhterem zat olarak tanıtılıp müslümanın basının tacı mı yapılacak? Hayır... Ehl-i küfrün sevinci uzun sürmeyecek, gençlik uyanıyor, nesil uyanıyor, müslümanlar artık üzerlerinde oynanan oyunların farkında ve şunu iyi biliyoruz ki; menfaatleri için müslümanları aldattıklarını sananlar, müslümanlara sapık kişileri alim olarak tanıtanlar, artık maskeleriniz düşmüştür. Kimlerin İslâm davasının sahibi olabileceğini milletimiz çok iyi bilmiştir. Artık sizin yaldızlı sözleriniz inananları kandıramaz.
Bir dava adamı istiyoruz ki; Fırat'ın kenarında bir kuzuyu kurt kapsa bunun hesabını Hz. Ömer (R.A) den sorarlar, zihniyetine sahip olsun. Son model arabalarla dolaşırken, lüks villalarda yaşarken "Komşusu açken tok yatan bizden değildir.", "Sizin en hayırlınız insanlara en çok faydalı olanınızdır." hadis-i şerifleriyle nefsini hesaba çekip müslümanların gönlündeki yarayı sarmaya çalışsın.
"Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz" hadisinden dolayı, Ümmet-i Muhammed'in maddî ve manevî meselelerini kendisine dert edinen bir dava adamı, Kısacası, kendi vücudundaki manevî hastalıkları bilip, Resulullah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) varisi olan manevî doktora (Evliyaullah'a) müracaat eden nefsanî ve şeytanî arzularını bir kenara itip nefsini, hayvanî sıfatlardan arındıran, Cenab-ı Hakk'ın bahşetmiş olduğu vücud devletinde İslâmın meyvesini sunabilen bir dava adamı. Zamanın, günün, "laf-ı güzaf" peşinde koşmak değil, gün İslâmı yaşamak günüdür" sözünün idrakinde olan bir dava adamı. Evet, beyler, dava adamı olmak kolay değil. Dava adamlığı fedakarlık ister, çile ister, sabır ister, kısacası, attığımız her adımda, her işimizde Allah'a karşı sorumlu olduğumuzu bilmek ister. Yaşayışımızı harfi harfine Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ve Ashabının yaşayışını örnek almak ve çabalamak ister. Bu yol kolay değil, bu yol çileli, bu yol ızdıraplı ama bu yol güzeldir. Çünkü, Allah (Celle Celalühü)'ın yolundan güzel bir yol olabilir mi?
Beklediğimiz dava adamlarının sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i ve Ashabını ve irşadla vazifeli evliyasını kendisine önder kabul etmiş, ehli küfrün tuzaklarını ortadan kaldıracak islâm davasının bireyleri gün geçtikçe artmaktadır. Tıpkı yağmur sularının birikip dereleri, çayları, bunların da ırmakları oluşturduğu gibi.
Zafer, Allah'a inananlarındır.