“Yarım doktor insanı candan, yarım hoca dinden eder.” diye halkımızın hayat tecrübelerini özetleyen hikmetli bir söz vardır. Yarım yamalak yaşadığımız Müslümanlık da ahiretimizle beraber dünyamızı da tehlikeye sokuyor. Sanki kölenin efendisinden kaçtığı gibi İslam’dan kaçıyoruz. Sonra da maddi manevi türlü sıkıntı ve belalardan gözümüz açılmıyor. Kazancımızın bereketini bulamıyoruz. Sağlımızı koruyamıyoruz. Toplumda huzur, eşler arasında muhabbet, ebeveynlerle çocuklar arasında sevgi ve saygı insanlarla saklambaç oynuyor. Her tarafı denizlerle çevrili dünyanın en güzel bir ülkesi olan cennet vatanımız bizi doyuramıyor. Çiftçinin ürünü pazarda para etmiyor, emeklerinin karşılığını alamıyorlar… Neticede Müslümanların bu türden şikâyetlerinin sonu gelmiyor. Akıllı bir Müslüman, ayağına diken batsa nedenini arar. Bizler de acaba niye böyle oluyor diye ciddi bir muhasebe yapıyor muyuz?
Şöyle birlikte düşünelim! Mutsuzluğumuzun, stresimizin, tahammülsüzlüğümüzün velhasıl tüm şikâyetlerimizin nedeni, bedenimizi doyurmayı ihmal etmezken ruhumuzu beslemeyi unutmamız olmasın? İnsanın bedeni topraktandır, onu topraktan gelen gıdalar besler. Ama ruhumuz topraktan değil, onu o gıdalarla avutamazsın. Bu tavır, atın önüne et koymak gibi bir şey olur. Onu da kendine uygun manevi gıdalarla beslemek zorundasın, yoksa ciddi sorunlar çıkarır.
Ekinlerimizdeki bereketsizlik zekât vermeyi terk ettiğimizden olmasın? Zira aynı köyde, aynı emeğin sarf edildiği, aynı gübrenin döküldüğü, yan yana iki tarlanın, iki bahçenin çok farklı hâsılatlarına şahit oluyoruz. Açıkçası zekâtlarını verenlerin, ürünlerinden, mahsullerinden memnun kaldıklarını görüyoruz. İşte bu türden ihmalkârlıklarımızın bumerang gibi bize geri dönen acı faturalarını çoğaltabiliriz. Neticesi şu ki, en hayati farzları önemsiz görecek kadar yarım yamalak Müslüman olduk. Bu büyük günahlara ciddi olarak tövbe etmezsek Rabbimiz’den yardım gelmesi muhal görünüyor. Zira ”...Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar, Allah onlarda bulunanı değiştirmez...” (Ra’d, 13/11) ayeti mucibince sıkıntıların odağında, kendindeki güzel değerlerin farkında olamayan, onları yeterince önemsemeyen bizler oturuyoruz.
İbni Ömer anlatıyor: Birgün Rasûlullah (sav) yanımıza gelip şöyle buyurdular:
“Ey muhacirler! Beş şey vardır ki onlarla imtihan olacağınız zaman artık cemiyette hiçbir hayır kalmamıştır. Onların siz hayattayken zuhurundan Allah’a sığınırım. Bu beş şey şunlardır:
1- Zina: Bir millette zina ortaya çıkar ve aleni işlenecek hale gelirse mutlaka o millette ‘taun’hastalığı yaygınlaşır. Ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde görülmeyen hastalıklar yayılır.
2- Ölçü ve tartıda hile: Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın zulmüne uğrar.
3- Zekât vermemek: Hangi millet mallarının zekâtını vermezse mutlaka gökten yağmur kesilir. Hayvanlar da olmasaydı tek damla düşmezdi.
4- Ahdin bozulması: Hangi millet Allah ve Rasûlü’nün ahdini bozarsa Allahu Teala o millete kendilerinden olmayan bir milletti musallat eder. Ve ellerindeki servetlerin bir kısmını onlar alır.
5- Kitabullah’la hükmetmeyi terk: Hangi milletin imamları Kitabullah’la hükmetmeyi terk ederek Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerse Allah onları kendi aralarında savaştırır.” (Kütüb-i Sitte C. 17, sh. 542)
Bu hadiste ifade edilen hastalıkları ve sonuçlarını toplumumuzda açıkça müşahede ediyor, açıkçası yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızın, yapmamamız gerektiği halde de yaptıklarımızın kefaretini ödediğimizi görüyoruz.
Şu hadis-i şerife de dikkat edelim:
Sevban (ra) diyor: Rasûlullah buyurdu ki: “Ömrü sadece yapılan iyilik artırır. Kaderi de sadece dua geri çevirir. Şurası muhakkak ki kişi işlediği günah sebebiyle rızkından mahrum edilir.” (Kütüb-i Sitte C. 17)
Rabbimiz yüce kitabında, insanların başlarına gelen her türlü musibetin kendi elleriyle kazandıkları şeyler sebebiyle olduğunu şöyle beyan ediyor:
“İnsanların kendi elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden karada, denizde fesat belirdi ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın. Olur ki onlar rücu ederler.” (Rum, 30/41)
“Zalimlerin bir kısmını kazandıklarından ötürü diğer kısmına musallat ederiz.” (En’âm, 6/129) Razi, bu ayetin tefsirinde, halk zalim olursa kendileri gibi bir zalimin başa geçeceğini söylüyor. Eğer o zalimden kurtulmak istiyorsanız zulmü önce siz terk edin diyor.
“İnsanlar ancak ektiklerini biçerler, ettiklerini bulurlar.” Tecrübî olarak hayatımızda ve lügatimizde yer etmiş bu deyimlerin anlamını çok güzel açıklayan meşhur bir hadis de şöyle:
Ümmetim on beş kötü şeyi işlerse içlerine büyük belaların inmesi şart olur. Bunlar: Ganimet, (yani milli servet) fakir fukaraya uğramadan zulüm ve haksızlıkla sadece zengin ve mevki sahibi kimselerin arasında dolaşan bir meta haline geldiği zaman, emanet (edilen şeyleri emanet alan kimseler, memurlar) ganimet malı gibi yağmaladıkları zaman, zekât (ödemeyi ibadet bilmeyip angarya) ceza telakki ettikleri zaman, kişi annesinin hukukuna riayet etmeyip kadına itaat ettiği zaman, babasından uzaklaşıp ahbabına yaklaştığı zaman, mescitlerde (Allah’ın rızasının dışında ) sesler yükseldiği zaman, bir kavme içlerindeki en alçak kişi reis olduğu zaman, (devlet otoritesinin yetersizliği sebebiyle zulümle insanları sindiren zorba) kişilere mecburen hürmet edildiği zaman, (çeşitli adlarla imal edilen) içkiler (serbestçe) içildiği zaman, ipek (haram bilinmeyip) giyildiği zaman, (sanat, bale, konser gibi çeşitli adlar altında, bar gazino, dansing ve salonlarda ve hatta televizyonlarda film gibi çeşitli vasıtalarla yaygın şekilde) şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği zaman, bu ümmetin sonradan gelen nesilleri önceden gelip geçmiş olanlara (gerici, dar kafalı gibi çeşitli adlarla) hakaret ettiği zaman, artık “kızıl rüzgarı” veya “yere batışı” veya “suret değiştirmeyi bekleyiniz.” (Tirmizi, fiten)
Gerçekten Efendimiz’in (sav) tam bir mucizesi ile karşı karşıyayız. Günümüz insanının düştüğü günahları, bu günahların karşılığına gelen belaları peşi peşine yaşıyoruz. Depremlerle sık sık yere battığımız malum. Yüzlerimizde Müslümanlığın güzelliğini ve nurunu bulamıyoruz. Kalplerimizin manevi şekli ehline malumdur ki insanlıktan çıktı. Tövbe ederek değişime başlamazsak hem kendimiz için hem de cemiyetimiz için huzurlu günleri beklemek ancak hayalde kalacak. Ve yukardaki ayetlerin tehdidine göre yıllardan beri bizi sırtında gezdiren ve çeşitli ürünlerle besleyen dünya, artık eskisi gibi bize uysal ve cömert olmayacak.
Her şeye rağmen çok merhametli Rabbimizden merhamet ve yardım diliyoruz. Güzel değerlerimizin farkına varmayı ve onlara sarılmayı bizlere kolay kılsın. Günahkâr ellerimizi, sabi çocuklar, ihtiyarlar ve güzel kullar hürmetine boş çevirmesin… Amin!