TAŞLAŞMIŞ KALP
“(Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki) kalplerinde hastalık olanlar ve kalpleri katılaşanlar için, şeytanın kattığı şeyi bir deneme (vesilesi) yapsın. Zalimler gerçekten, (haktan) oldukça uzak bir ayrılık içindedirler.” (Hac, 22/53)
Burada bahsi geçen hastalıklar; kibir, riya, ucub, hased, yalan, gıybet, sû-i zan, korkaklık, cimrilik… nev’inden manevi marazlardır. Bunlar tedavi edilmediği takdirde ilahi hakikatleri anlamaya karşı kalpler katılaşacak ve zamanla da taşlaşacaktır. “(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi, yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.” (Bakara, 2/74) “Allah kimin gönlünü İslam’a açmışsa o, Rabbi’nden bir nur üzerinde değil midir? Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer, 39/22)
Kur’an-ı Kerim’de kalple ilgili daha bir çok ifadeye rastlamak mümkündür. Kur’an araştırmacıları için bu mevzu oldukça mümbit bir alan teşkil etmektedir.
Burada vurgulamadan geçemeyeceğimiz bir husus da “kalbin inşirahı” meselesidir.
İNŞİRAH BULMUŞ KALP
Kurtubi Tefsiri’nde İnşirah sûresi’nin ilk ayeti şu şekilde tefsir edilmektedir:
“Biz, göğsünü senin için açıp genişletmedik mi?”
“Şerhu’s-sadr”, göğsün açılıp genişletilmesi demektir. Yani biz, senin göğsünü İslam’a açmadık mı? Ebû Salih, İbni Abbas’tan: “Senin kalbini yumuşatmadık mı?” diye açıkladığını rivayet etmiştir.
Ed-Dahhak’ın rivayetine göre de İbni Abbas şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Rasûlü! Göğüs hiç açılır mı?” diye sordular. “Evet, hem de genişler.” diye buyurdular. “Ey Allah’ın Rasûlü! Bunun bir alameti var mıdır?” diye sordular. Şöyle buyurdu: “Evet, aldanış diyarından uzaklaşış, ebedilik diyarına dönüş, ölüm gelmeden önce ölüme hazırlanış.”
Bu anlamdaki açıklamalar, daha önce Zümer sûresi’nde Yüce Allah’ın: “Acaba kendisi Rabbi’nden gelmiş bir nur üzere bulunup da Allah’ın göğsünü İslam için genişlettiği bir kimse (sapıklıkta olan gibi) midir?” (Zümer, 39/22) buyruğunu açıklarken geçmiş bulunmaktadır. El-Hasen’den de şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Biz, göğsünü senin için açıp genişletmedik mi?”den maksat; (göğsün açılıp) hüküm ve ilim ile doldurulmasıdır.
Sahih’de, Enes b. Malik’ten, onun kavminden bir kimse olan Malik b. Sa’saa’dan rivayete göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ben Beyt’in yanında uyku ile uyanıklık arasında iken birisinin şöyle dediğini duydum: Bu (bizim aradığımız) üç kişiden birisidir. Bana altından bir leğen getirildi. İçinde Zemzem suyu vardı. Göğsüm şuraya kadar açıldı.” Katade dedi ki: Ne demek istiyor diye sordum. (Malik): Karnının aşağı tarafına kadar dedi. (Hz. Peygamber (sav) devamla) buyurdu ki: “Kalbim çıkarıldı, kalbim Zemzem suyu ile yıkandı, sonra tekrar yerine kondu. Sonra da iman ve hikmet ile dolduruldu.” Hadiste ayrıca uzunca bir olay nakledilmiştir.
Hz. Peygamber’den (sav) şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Beraberinde su ve kar bulunan bir kuş suretinde iki melek bana geldi. Onlardan biri göğsümü açtı, diğeri ise gagasıyla açarak onu yıkadı.
Bir diğer hadiste de şöyle denilmektedir: Bana bir melek geldi, kalbimin üzerini yardı, kalbimden bir parça çıkardı ve şöyle dedi: “Senin kalbin ona konulanı oldukça iyi koruyan, güçlü bir kalptir. Gözlerin iyi gören basiretli gözlerdir. Kulakların iyi işitir. Sen, Allah’ın Rasûlü Muhammed’sin. Dilin doğru söyler, nefsin huzur ve sükûn içerisindedir. Senin yaratılışın mükemmeldir ve sen dosdoğru bir kimsesin.”
HADİSLERDE KALP
- “Şüphesiz ki Ademoğullarının kalplerinin tamamı, Rahman olanın kudret parmakları arasında tek bir kalp gibidir. Kul nereye çevrilmeyi istiyorsa onu oraya istediği gibi çevirir.” (C. Sağir - 2344)
- “Kalbe nur girince genişler, rahatlar. Bunun alameti nedir Ya Rasûlallah dediler? Dedi ki: Ahirete yöneliş, aldatma yurdundan (Dünya) uzaklaşma, ölüm gelmeden ölüm için hazırlık.” (Tirmizi)
- “Şüphesiz Ademoğlunun kalbi serçe kuşu gibidir. Günde yedi defa döner, çevrilir durur.” (C. Sağir - 2342)
- “Şanı yüce olan, suretlerinize ve mallarınıza bakmaz; ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (C. Sağir - 1832)
- “Şüphesiz ki bedende bir parça vardır; o düzgün olursa bedenin tamamı düzgün olur, bozuk olursa bedenin tamamı bozuk olur. Dikkat ediniz ki o kalptir.” (C. Sağir - 3856, Buhari)
- “Kulun imanı istikamet bulmaz, ta ki kalbi doğrulmadıkça; kalbi istikamet bulmaz, ta ki dili doğrulmadıkça.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned)
- “Dört şey şakiliktendir. Göz katılığı (ağlayamamak), kalp katılığı, hırs, uzun emel.” (C. Sağir - 921)
- “Vera sahibi ol ki insanların en abidi olasın. Kanaat sahibi ol ki insanların en çok şükredeni olasın. Kendi nefsin için istediğini insanlar için de iste ki mümin olasın. Sana komşu olana komşuluğu güzel yap ki Müslüman olasın. Gülmeni az yap, gülmenin çoğu kalbi öldürür.” (C. Sağir - 6422)
- “Allahım! Korkmayan kalpten, faydasız ilimden, kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.” (C. Sağir - 1490)
Tüm yukarıdaki izahlardan da açıkça anlaşıldığı üzere kalp, inanan bir insan için dünya ve ahiret hayatının ana omurgasını teşkil etmektedir. Kalbin selamet bulması ve dareyn saadeti, ancak marazlarından kurtulmuş bir kalp ile mümkündür. Bunu elde etmenin en etkili yolu da Allah’ı çokça zikretmekten geçer. Ne kadar zikredilirse o kadar çok Allah’a yaklaşılır. Yaklaşıldıkça da Allah sevgisi tahakkuk eder. Allahu Teala “Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim.” buyuruyor. Allah sevmediği bir insana kendini zikrettirmez. Neden? Çünkü sevmediğini kendisi zikretmek istemez.
O halde kalbî hayatımıza büyük önem vermek, kalbimizin her daim canlılık ve tazeliğini muhafaza etmek durumundayız. Çok acil bir tercihte bulunmamız gerekiyor:
Hastalıklı, nifak sahibi, perdeli, örtülü, paslı, kör, gafil, katı, taşlaşmış ve nihayet mühürlenmiş bir kalp mi?
Selim, mümin, münîb, mutmain, huşû sahibi, titreyen, ürperen, rakîk, inşirah bulmuş, akleden bir kalp mi?
Yazımızı Efendimiz’in (sav) bir hadis-i şerifi ile tamamlayalım:
Hz. Enes (ra) anlatıyor: Rasûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) şu duayı çok yapardı: “Ey kalpleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl!” Ben (birgün kendisine): “Ey Allah’ın Rasûlü! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?” dedim. Bana şöyle cevap verdi: “Evet! Kalpler, Rahman’ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir.” (Tirmizi)
Bizler de en güzel insan olan Rasûlullah (sav) Efendimiz’in mübarek gölgelerine sığınarak, yapmış oldukları aynı muhteşem dua ile Rabbimiz’e tevessül ediyor, yakarıyor ve diyoruz ki:
Ey kalpleri evirip çeviren Allahım! Kalplerimizi evirip çevirme. Bizlere acı, kalplerimizi dinin üzerine sabit kadem kıl. (Amin)