Çok değerli, çok kıymetli misafirler! Bu programa katılan herkesten Allah razı olsun. Tabi bu camia yıllar önce sıfırdan başladı ve bugün buralara kadar geldi. Bence bu cemaatin bir adı olmalı ve sizlerin de o adı kabullenmesi lazım. Ben bu Feyz cemaatinin adına “irfan ordusu”, “edep ordusu” diyorum. Sizlerin diğer cemaatlerden farklı taraflarınız var, ben İstanbul’dan buraya boşuna gelmedim. Geldim, çünkü bu cemaatin Feyz Ordusu, irfan ordusu, edep ordusu olduğunu biliyordum. Bundan sonra biz yatırım yaparız. Bizden evvelkiler nasıl ki dünyada bir iz bıraktıysa biz de o izi bırakmaya çalışıyoruz. Benim Feyz cemaatinin 21. yıl kutlamasına gelişimdeki maksadım, sonunda sizden bir Fatiha bekliyor olmamdır. Nasıl ki bu gece Faik Yurtöven Efendi’ye (ks) Fatiha okuduysanız, birgün bana da okuyacaksınız. Allah cümlemizi dinden imandan ayırmasın.
Muhterem kardeşlerim, bu meclisler edep meclisleridir! Yani burası tahsil yeri, sanat yeri değil, edep yeridir. Büyükler öyle buyurmuş:
“Edep bir tâc imiş Nur-u Hüdâ’dan
Giy ol tâcı, emin ol her beladan.”
Dünyada kurtuluşun en büyük hazinesi edeptir, ahlaktır. Biliyorsunuz Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de Kalem sûresinin başında; “(Ey Muhammed!) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına.” buyuruyor. Demek ki Allah kaleme hitap ediyor, kaleme emrediyor. Ayetin devamında, “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” buyuruyor. Ahlaktan daha büyük bir rütbe yoktur. Büyüğümüze, küçüğümüze karşı edepli olmamızı Cenab-ı Hakk daha biz dünyada yokken biz Muhammed ümmetine bunu ihtar etmiş. Dünya yaratılmadan önce Kur’an Levh-i Mahfuz’da vardı. Her peygamber görevini yapmış ve sonunda Hz. Peygamber Efendimiz (sav) “Rahmeten lil âlemin” olarak gelmiştir. “Rahmeten lil âlemin” olan Peygamber Efendimiz de (sav) ne buyurmuş biliyor musunuz? Sorsak, hepimiz “Muhammed ümmetiyiz.” diyoruz ama o Muhammed’i (sav) yaşamazsak o ümmetlikten nasibimizi alamayız. Peygamber Efendimiz işte şöyle buyuruyor: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim.” Biz, ahlakı tamamlayan Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) ümmetiyiz. Onun için, hepimizin Peygamber Efendimiz’in (sav) ahlakını taşıyacak bir şahsiyet, bir karakterde olması lazım. Değerli kardeşlerim! Ben bu şahsiyeti, bu karakteri sizde gördüğüm için geldim. Ki bu cemaatin kendine has, Ümmet-i Muhammed’e faydalı olacak bir lideri var. Allah uzun ömür versin, Allah daim etsin, Allah muvaffak etsin.
Efendim, ben 1953’te Edirne’de Kur’an kursu hocalığına başladım. İmamlık görev süremi de eklersek 2012 yılında tam 59 sene oluyor. 1953’ten 1977’ye kadar Kur’an muallimliği yaptım. 1977’den sonra İstanbul’da Bereketzâde diye bir Dârü’l Hadis medresesinde üniversite gençleriyle iştigal etmeye başladım.
Ben 1977’ye kadar hiçbir talebeme tasavvuf yönümü açıklamamıştım. Ne zaman ki Allah’ın takdiriyle aşikâr oldu bu yönüm, o zaman dedim ki: “Bu millet buraya gelecek, hastalara şifa, dertlilere deva, yoksullara yardım diye. Ya Rabbi bana güç ver!” Allahu Zülcelâl ve’l Kemâl Hazretleri de o gücü nasip etti elhamdülillah, buraya kadar geldik.
2000 yılında da memurluktan emekli oldum; ama din görevliliğinden emekli olmadım, hocalıktan emekli olmadım. Sadece, emekli sandığına tabi olan memurlar gibi ben de emekli oldum. 10 senedir de fiilen üniversite gençleriyle ilgileniyoruz.
Benim bütün gayem “tevhid” kelimesinin kendisini değil, tevhidin manasını yaşatmak. Buraya da size “birlik ve beraberlik” tavsiye etmeye geldim. Sizdeki muhabbeti görünce iyi ki gelmişim diyorum. Burada büyük bir hizmet var. Sizin de bu büyük hizmette gevşemeden yılmadan sebat etmeniz gerekiyor ki bu hizmet de her sene artarak, güçlenerek devam etsin. Buraya Türkiye’nin hatta Avrupa’nın birçok yerinden gelen var. İnşallah sözümüz tesir etmiştir.
Hepinizden Allah razı olsun...