Feyz: Bundan 1400 yıl önce kadın haklarına bugünkünden daha fazla değer verilmiş. Günümüzde ise kadınlara yönelik yaklaşımlar Efendimiz'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) uygulamalarından uzak, bu konudaki tüm anlayışlar ifrat ve tefrit içeriyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Ahmet TEKİN: Bir defa bu konuda söylenen hadislere verilen manalar açısından konuyu ele almak istiyorum. İbn Ömer (r.a.)'den : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "- Ey kadın cemaat! İmanda kemalinizin ve samimiyetinizin ifadesi olarak çok sadaka verin. Çokça Allah'tan bağışlanma talebinde bulunun. Çünkü sizlerin cehennem ateşinde çoğunluğu teşkil ettiğinizi gördüm. Aralarından düşüncelerini rahatlıkla söyleyebilen bir kadın: "- Ne kusurumuz var ki cehennemliklerin çoğunluğunu teşkil ediyoruz yâ Resûlallah?" diye sordu. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): "- Çok lânet okuyorsunuz, eşlerinize karşı nankörce davranıyorsunuz. Aklî fonksiyonları zaafa uğratan, dini eksik uygulayanlardan olmanıza rağmen, akıllı ve vicdan sahibi bir erkeğe, sizden daha çok tahakküm edenini görmedim" buyurdu. Kadın: "- Aklî fonksiyonları zaafa uğratma ve dini eksik uygulama nedir?" deyince Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): "- İki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olması, aklî fonksiyonları zaafa uğratmanızdan kaynaklanmaktadır. Bu, aklî fonksiyonları başka noktalara kaydırarak, zaafa uğratarak dikkat dağınıklığı ve kendine hâkim olamamadır. Kadın günlerce namaz kılmadan ve günlerce oruç tutmadan vakit geçirir. Bu da dini eksik uygulamadır" buyurdu. Buharîde hadisin anlatımı şöyledir: "- Hayız süresince kadın, namaz kılmaz ve oruç tutmaz değil mi? - Evet kabul ediyoruz" dediler. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : "-İşte bu kadının dinindeki eksik uygulamasıdır" buyurdu.
Bu hadiste en dikkat çekici husus "hünne nâkısat'ül-akli ved-din" ibaresidir. Bugüne kadar tercüme edilen hadis kitaplarında: "onlar akılları, dinleri eksik kişilerdir." şeklinde anlaşılarak manalandırılmıştır.
Arapçada "nekasa" fiili hem lâzım-geçişsiz, hem müteaddi-geçişli kullanılan bir fiildir. Eksik olmak geçişsiz; eksiltmek geçişli manalarıdır, "naks'ül-akl" şeklinde akılla birlikte kullanıldığı zaman "za'f'ül-akl – aklın zaafa uğraması veya aklı zaafa uğratmak manasınadır.
Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde "naks" kökünden türeyen kelimeler, genellikle geçişli olarak kullanılmışlardır. Bu hadiste de geçişli olarak kullanıldığını düşündüğümüz takdirde hadisteki mana: "onlar aklı zaafa uğratırlar, dini eksik uygularlar." şeklinde anlaşılır. Bütün hadis şârihleri, kadınların dinlerinin eksik olmadığında, sadece bazı konularda eksik uygulamalarının söz konusu olduğunda müttefiktirler. Ay hali gördüklerinde namaz kılmazlar, daha sonra namazlarını kaza da etmezler. Bu haldeyken oruç tutmazlar, temizlendikten sonra oruçlarını kaza ederler. Bunlar dinde eksikliği değil, uygulamadaki eksiklikleri gösterir. Uygulamadaki eksiklik, dinde eksiklik - eksik dinli- demek değildir.
Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in, hadisindeki bu ifadeyle, kadınlardaki akıl noksanlığını kastediyor şeklinde hadisi anlamak da doğru değildir. Erkek neslinin kadınlardan doğduğunu, nâkıstan-eksikten tamın, mükemmelin doğmayacağını bilen Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in böyle bir kastının olması mümkün değildir. Anlayışımıza göre, bu hadis kadın cazibesine iltifat niteliğindedir. Ayrıca, hadislerde mantıklı bir mana varken, mantığın kabul etmediği bir manayı tercih etmek de doğru değildir. Çünkü Kur'an insan mantığıyla gelmiş ilahi bir kelamdır. (K.K. 51/23)
Mantık itibariyle, Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın sözlerinin de Kur'an'dan farkı yoktur. Bugün kızlar ve erkeklerin girdiği objektif usullerle yapılan imtihanlarda kızlar dereceye girmekte ve öne geçebilmektedirler. Bazen binlerce erkek, bir kadının akıl ve zeka ürünü bir eseri meydana getirememektedir. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) döneminde, erkeklerin göremediği bir kısım işleri Rubeyyi binti Muavviz'e gördürmüştür. Medine çarşısını, pazarını ve panayırını Ömer b. Hattab (r.a.), Abdullah b. Sa'd b. Usayha, Şifa binti Abdullah ve Semra binti Nüheyke kontrol ettirmiş; Medine'deki ticari faaliyetlerin kontrolünü onların eline bırakmıştır. Bugünkü maliye bakanlığı gibi, ticaret bakanlığı gibi. Nesibet'ül-Maziniyye, eşi ve oğullarıyla birlikte, Uhud bozgunu sırasında Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in çevresinde fiilen savaşmıştır. Tabib Rufeyde ve Tabib Kuaybe, Hayberin kuşatılması sırasında sahra hastahanesi kurmuşlar ve yaralıları ve hastaları tedavi etmişlerdir.
Hz. Ümmü Seleme (r.a.) ve Hz. Aişe (r.a.)'nın Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in iki kadın bakanı olduğu rivayet edilmektedir. Mekke'nin fethi sırasında, eşi tarafından akraba müşriklere eman veren, Ümmü Hâni'e Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); "Ya Ümmü Hanî, senin verdiğin eman, bizim verdiğimiz emandır." buyurarak, ümmü Hani'nin sözlerinin geçerliliğini tasdik etmiştir. Huzurunda cevap verilmesi gereken bazı konuşmalara, Hz. Aişe validemizin kalkıp cevap vermesini emretmiştir. Hz. Ömer (r.a.)'in sözlerine itiraz eden Esma binti Umeys (r.a.)'yı, Hz. Peygamber haklı görmüştür. Ümmü Haram'ın, gemiye binerek cihada gitmesi için dua etmiştir.
Feyz: Buradan da anlaşılıyor ki kadın sosyal alandaki yerini almış durumda... Biz Efendimiz'in uygulamalarından bunu anlıyoruz, öyle değil mi?
Ahmet TEKİN: Gayet tabii...Bütün bunlar gösteriyor ki, Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), fıtri özelliklerinin dışında kadında bir eksiklik görmemiştir. Hatta Hudeybiye'de, Sulh Andlaşmasına karşı çıkan sahabilere karşı, Hz. Peygambere: "Ya Rasulallah kurbanını kes, tıraş ol, eshabın sana uyacaktır" diyen Ümmü Seleme (r.a.)'ın fikrini kabul edip uygulamıştır, ashabı da kendisine uymuştur. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in halası Safiye (r.a.) Medine'de, çoluk çocuğu korurken, mütecaviz bir Yahudiyi odunla öldürdüğü için ganimetten tam pay almıştır.
Feyz: Bu konuda Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir hadisinde "İşlerinin başına kadınları getiren bir kavim, felaha eremez" (Tirmizi, Fiten 75;Nesei, kudât 8) buyuruyor. Bunu nasıl anlamalıyız?
Ahmet TEKİN: Bu hadiste, "umur" işler kelimesi "hüm-onlar" zamiriyle tamlama şeklinde kullanılmış, marife-belirli hale gelmiştir. "Bütün işlerinin.." şeklinde anlaşılması gerekir. Böyle olunca da, kadınların erkeklerle birlikte devlet işlerini görmeye mani olmadığı anlaşılır. Nitekim Tevbe Suresi, 71. ayette, mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların birbirleri adına kamuya ait yetkileri kullanabileceklerini ifade eden ayete, bu anlayış uygunluk arzeder. Buradaki, "evliya" kelimesini merhum Şeyh'ül-İslam Eb'us-Suud Efendi, Velayet-i âmme manasına yani "kamuya ait yetkileri kullananlar" manasına almaktadır. Ancak ayetin devamında, bu yetkilerin çoğunlukla erkekler tarafından kullanılması gerektiği için, tağlib tarıkıyla müzekker -erkekleri- ilgilendiren lafızlar kullanılmıştır. Bu Ayet, Leyl suresinin 3. ve 4. Ayetiyle birlikte mütalaa edildiğinde, ailede ve toplumda kadın-erkek arasındaki iş bölümünü de ifade etmektedir. Ümmü Hani (r.a.)'ın müşriklere verdiği güvence kamu otoritesine ait bir yetkidir; bu yetkiyi kullanan hanımın icraatı Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tarafından tasdik edilmiştir.
Bu vesile ile, hayatta olan meal ve tefsir müelliflerinin Kur'an-ı Kerim'de geçen "veli, evliya, tevelli, velayet" kelimelerini yeniden gözden geçirmeleri gerektiğine işaret etmek isterim.
2/232 de "Hanımlarınızı boşadığınız zaman, iddetlerini, bekleme müddetlerini tamamladıklarında, birbirleriyle, Kur'an'ın ve sünnetin hükümlerine göre, iyilikle meşrûiyet sınırları içinde, İslâmî kurallarla örtüşen örfe uygun bir şekilde anlaştıkları takdirde, onların eski kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın.
İşte bununla, içinizden Allah'a, Allah'a imanın gerektirdiği esaslara ve âhiret gününe iman edenlere öğüt verilmekte, sorumlulukları hatırlatılmaktadır. Bu sizin için daha çok günahlardan ve haramdan arındırıcı, daha hayırlı, kalplerdeki şüpheyi gideren kuraldır. Allah biliyor, siz bilemezsiniz.
9/71 Şuurlu ve kâmil mü'min erkekler, şuurlu ve kâmil mü'min kadınlar birbirlerinin velileri, dostları birbirlerinin haklarını, menfaatlerini koruyan güce ve otoriteye, kamu görevlerini icra yetkisine sahip kimselerdir. Kur'ân'ın ve sünnetin hükümlerini, meşrû olanı, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü'minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü, planları, programları, adâleti uygulayarak, kamu düzenini sağlarlar, iyiliği emrederler. Şeriatın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü'minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri, bunların savunuculuğunu, sözcülüğünü yasaklayarak, önleyici tedbirler alarak kamu güvenliğini temin ederler. Namazı adâbına riâyet ederek aksatmadan âşikâre kılarlar, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verirler. Allah'a ve Rasûlüne itaat ederler, Kur'ân'ı ve sünneti uygularlar. Allah onlara rahmetiyle ve merhametiyle muamele edecektir. Allah kudretlidir. Hikmet sahibi ve hükümrandır."
11/84 "Medyen'e de, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere, kardeşleri Şuayb'i Peygamber olarak gönderdik. Şuayb:'- Ey kavmim, Allah'ı ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak Allah'a bağlanın, saygıyla Allah'a kulluk ve ibâdet edin. Sizin Allah'tan başka tanrınız yoktur. Ölçekleri noksan doldurmayın. Noksan metrelerle ölçmeyin, terazilerde eksik tartmayın. Ben sizi hayır ve bolluk içinde görüyorum. Buna şükretmezseniz sizin adınıza, her şeyi abluka altına alan bir günün azâbından korkuyorum.' dedi."
13/41 "Bizim yurtlarını işgal edip, her taraftan toprak kopardığımızı, boyunlarını vurup esir aldığımızı, kendilerini sıkıştırdığımızı görmediler mi? Allah dilediği gibi hükmeder, hükümetlerini yönlendirir. Onun hükmünü, hükümetini kimse engelleyemez, bozamaz, değiştiremez. O çok çabuk hesaba çeker.
51/23 "Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, O Kur'an sizin kullandığınız düşünce usullerine, mantığınıza, konuşma üslûbunuza benzer bir üslupla indirilen hakça düzeni içeren hak bir kitaptır."
65/6 "İddetlerini bekleyen hanımlarınızı, ikamet ettiğiniz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıştırıp, gitmelerini sağlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hâmile iseler, doğuruncaya kadar nafakalarını verin. Sizin adınıza çocuğunuzu emziriyorlarsa, onlara ücretlerini ödeyin. Çocuk konusunda, birbirinize danışarak, Kur'an ve sünnetin hükümlerine, meşrû, İslamî kurallarla örtüşen örfe, ilmî verilere, mü'minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü konulara, hakkaniyete uygun bir şekilde, karşılıklı anlayış göstererek birlikte karar verin. Eğer birbirinize güçlük çıkarırsanız, anlaşamazsanız, çocuğu babanın hesabına bir süt anne emzirecektir."
92/3 "Andolsun, Allah'ın erkeklerde ve dişilerde yarattığı özelliklere ve kabiliyetlere!"
92/4 "Kesinlikle ailedeki ve toplumdaki faaliyet alanlarınız – işlevleriniz farklıdır."
Ebû Bekr (r.a.) anlatıyor: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den işittiğim bir şeyi unutmaktan Allah beni korudu: Kisrâ öldüğü zaman Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):"- Yerine kimi geçirdiler?" diye sordu."- Kızını." dediler. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): "Devlet işlerini yalnızca kadınlarına bırakan bir toplum hiç bir zaman kurtuluşa eremeyecektir." buyurdular. (Ahmet TEKİN -Sünnet'in Anlaşılması'na Doğru )
Buradaki hadisten de tamamıyla bütün işleri ve bütün yetkileri kadınlara bırakmanın doğru olmadığını anlıyoruz.
" Hz. Aişe (ra) annemiz 16 yaşında nişanlandı, 19 yaşında evlendi!"
Feyz: Hz. Aişe (r.a.)'nın doğum tarihi, evlendiği zamanki yaşı hakkında bize bilgi verir misiniz? Malum bazı çevreler bu meseleyi ısıtıp ısıtıp müslümanların önüne getiriyorlar. Sizin bu konudaki açıklamalarınız hiç bir yoruma mahal bırakmayacak netlikte...
Ahmet TEKİN: Ben bu konuda çok araştırma yaptım. Mü'minlerin annesi Aişe (r.a.) validemiz Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe (r.a.) ile Kinane kabilesinden Ümmü Rüman binti Amir b. Uveymir'in kızıdır. Bu ahlak abidesi, âlim, fakîh, faziletli annemiz Hz. Aişe (r.a.) Peygamberimiz Efendimiz Muhammed Mustafa (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile evlenmiş, Resul-u Ekremin zevce-i tahireleri olmuştur. Güzel, faziletli, sıddîk adına lâyık bir zatın kızı iken, bütün insanlığın Peygamberi, bütün Peygamberleri tasdik eden son ve kıyamete kadar dünya düzenini kurmaya, dünyayı imara tek yetkili Hz. Peygamber Muhammed Mustafa (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın eşi olmakla ayrı güzel bir mevki kazanmıştır. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in, kız olarak evlendiği tek eşidir. Rasulullah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) âlem-i bekaya irtihalinden sonra, İslam esaslarının öğretilmesi konusunda çok ciddi hizmetlerde bulunmuş bir hanımefendidir.
Ancak, Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile evliliği konusunda kendisinin naklettiği bir hadiste: (Buhari Nikah 38, Tirmizi, Nikah 10, İbn Mace, Nikah 53, Müsned-i Ahmed 6/42,54,118, 200, Dârimi, Nikah 28) Rasulullah ile 6 yaşında nişanlandığı, 9 yaşında evlendiği, 9 yıl evli kaldığı ifade ediliyor. Bu sebeple de samimi Müslümanlar "acaba bu kadar küçük yaşta mı evlendi?" sualini, kendi kendilerine soruyorlar. Birazcık lafını sözünü esirgemeyenler veya İslam düşmanları da bu yaşta bir evliliği tenkid konusu yapıyorlar. Kendisinden yapılan bu rivayetin yanında, yine kendisinin rivayet ettiği başka hadisler de var.
Buhari'nin, Kefalet 4, Menakıbü'l-Ensar 45, Edeb 64, Salat 86'da, Müsned-i Ahmed 6/198'de zikrettiği rivayette Hz. Aişe (r.a.): "Anam-babamın İslama girdikleri sırada benim kesinlikle onların davranışlarına aklım eriyordu." diyor. Bu hadis, başka kaynaklarda, "Ben bildim bileli anam – babam Müslümandı." Şeklinde yanlış anlaşılıp tercüme edildiği için, Hz. Aişe'nin doğum tarihi ve yaşı konusunda, bi'setten sonra doğduğu konusunda delil kabul edilmiştir. Halbuki doğru olan tercümesinde olduğu gibi anlaşıldığı takdirde, Hz. Aişenin bi'setten en az 5-6 yıl önce doğduğuna delil olur bu hadis. Çünkü Ancak 5-6 yaşındaki bir çocuk, biraz da kabiliyetli ise, o yaşlarda ana-babasının davranışlarına aklı erer. Bu hadisten anlaşıldığına göre Hz. Aişe'nin 604-605 yılları arasında doğmuş olması gerekir.
Hz. Aişe, Mekke'de, Peygamberliğin 4. yılında nazil olan Kamer Suresi'nin "Asıl kıyamet onların tehdit edildiği cezalandırma anıdır. O vakit daha feci ve daha acıdır." (46) ayetiyle ilgili bir rivayette bulunurken "Bu ayet Mekke'de Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) e indirildi. Ben o zaman genç kızlık çağına (cariye) girmek üzere olan bir çocuktum. Oyun çağındaydım." (Buhari Fedailülkur'an 6, Fethülbari 11/291, Ayni 20/21) diyor. Bu hadisten anlaşıldığına göre en az 10-11 yaşlarında olması gerekir.
Hz. Aişe'nin ablası Esma'dan 10 yaş küçük olduğu kesin. Hicret sırasında, Abdullah b. Zübeyre hamile olduğuna ve 27 yaşında olduğunu belirttiğine göre Esma (r.a.) 595 yılında doğduğu kesinlik kazanıyor. (Nevevi,Tehzib'ül-Esma 2/597,Hakim, Müstedrek 3/635)
İbn İshak Hz. Ebu Bekir'in müslüman olduğu sırada Esma (r.a.)'ın 15 yaşına girdiğini ve 18. Müslüman olduğunu belirtirken, Hz. Aişe'nin de Ebu Bekr (r.a.) tarafından İslam'a davet edilmiş çocuk yaşında Müslüman olduğunu söylüyor. Hz. Aişe'nin adını Habeşistan'a hicretten önce Müslüman olanların arasında sayıyor. (İbn İshak, Sire 124, İbn Hişam Sire 1/83,271)
Kardeşi Abdurrahman Hz. Aişe'den bir yıl önce doğmuştur. Bedir Savaşı'na iştirak ettiği sırada 20 yaşındadır. Hudeybiye'den sonra 27 yaşında İslam'a girdiğine göre Hz. Aişe'nin 604 yılında doğmuş olması gerekir. (ibn'ül Esir, Üsüd'ül Gabe 3/467)
Hz. Aişe (r.a.) Bedir savaşından sonraki Şevval ayında Rasulullah ile evlenmiştir. Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Alem-i Bekaya irtihali sırasında 27 yaşında olduğunu Mişkat'in müellifi Hatib-i Tebrizi, kitabında belirtiyor. Hz. Aişe'nin kendi ağzından da Rasulullah ile 9 yıl evli kaldıklarını öğreniyoruz. Bu rivayetler de, Hz. Aişe'nin doğduğu tarihle ilgili bize ortalama bir yıl vermektedir ki, bu 604-605 yılları arasıdır.
Asr-ı saadet 2/1010'da, Hz. Aişe'nin hicret sırasında 17 yaşında olduğu zikredilmektedir.
Hz. Aişe, Peygamberimizle nişanlanmadan önce, Mutim b. Adi'nin oğlu Cübeyr b. Mutim (yaşı 19)'le nişanlanmıştır. Peygamberimiz, ikinci defa nişanlandığı ve evlendiği nişanlısıdır. Demek ki Hz. Aişe, içinde yaşadığı toplumun geleneklerine göre nişan takılacak çağa gelmiş bir genç kızdır. İlk nişanı, nişanlısının babası Mutim tarafından bozulduğu için Rasulullah ile nişanlanmıştır.
Hz. Aişe'nin Rasulullah ile nişanı uzun sürmüştür. O kadar ki, Hz. Ebu Bekir, Rasulullah'a niçin evlenmediği konusunu sormak mecburiyetinde kalmıştır. Maddi imkan eksikliğini duyunca da, Rasulullah'a borç para vererek, düğünün daha da geciktirilmemesini sağlamıştır.
Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) döneminin medyası, o günün hiciv şairleridir. Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de dost-düşman herkesin gözünün üzerinde olduğu meydanda bir insandır. Eğer bu konuda örfe uygun olmayan bir şey söz konusu olsaydı, kesinlikle hicv ederlerdi. Bu konuda en ufak bir ima bile söz konusu olmamıştır.
Söz örften, gelenekten açılmışken bu konuda şunları da belirtmemiz gerekir. Hz. Aişe'nin emsali olan kızların, erkeklerin evlendikleri yaşın tesbitinde de fayda var. Ablası Esma 18 yaşında evlenmiştir. Fatıma anamız 17 yaşında,. Hz. Safiye 18 yaşında , Hz. Hafsa 18 yaşında, Hz. Cüveyriye 18 yaşında evlenmiştir. Hz. Ali 22 yaşında evlenmiştir. Cübeyr b. Mutim 19 yaşında nişanlanmıştır. Bunlar, bu konuda zikrettiğimiz delilleri teyit etmektedir.
Bir de meseleye Kur'an-ı Kerim nokta-i nazarından bakmak faydalı olacaktır.
Kur'an-ı Kerim'de, hukuki ehliyet yaşının "eşüd yaşı – 18 yaş" (*) olduğu açıkca zikredilmektedir. Rasulullah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu bile bile, Hz. Aişe (r.a.) ile 9 yaşında evlenmesi mümkün müdür? Ondan Kur'an'a aykırı bir davranış sadır olabilir mi?
Peki Hz. Aişe'den rivayet edilen, 6 yaşında nişanlanma, 9 yaşında evlenme meselesini, mezkur karşı delillerle nasıl te'lif edeceğiz. Lisan-ul Arap'a bakıldığı takdirde, Arapça'da 11'den 19'a kadar olan sayılar kullanılırken, "birler" hanesi kullanıldığı takdirde "onlar" hanesinin de kastedildiğinin anlaşılmasının gerektiği ifade edilmektedir. Bir bedevi, "şunu bir yap" dediği zaman, "cebimde on dirhem var, bir dirhem de sen ver " dediği zaman, "cebimdeki para onbir" olsun demek istemektedir. Hz.Aişe, Arapçayı en edebî konuşan hanımlarından biridir. Arapçadaki bu özelliği kullanarak 6 ve 9 yaşla, 16 ve 19 yaşı kasdettiği anlaşılmalıdır. Burada bir şeyi daha zikredelim; Hz. Aişe, "Çocuklarınıza şiiri öğreterek dillerini tatlandırın." buyurmaktadır.
Yani Hz. Aişe 16 yaşında nişanlanmış, 19 yaşında da evlenmiştir.
(*)Kur'an-ı Kerim'de, hukuki ehliyet yaşının "eşüd yaşı – 18 yaş" olduğu açıkca zikredilmektedir.Örnek ayetler: 4/6 "Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. Onların olgunlaştıkları, akıllı ve tedbirli davranır hale geldikleri konusunda samimi kanaatiniz oluşursa, vakit geçirmeden mallarını kendilerine verin. Büyüyüp de mallarını geri alacaklar düşüncesiyle cahilce israf ederek, alelacele yemeyin..."
6/152 "- Kendisi reşid oluncaya-onsekiz yaşını dolduruncaya kadar,iyi niyetle değerlendirmelerin dışında yetimin malına yaklaşmayın..."
17/34 "Kendisi reşid oluncaya-onsekiz yaşını dolduruncaya kadar,iyi niyetle değerlendirmelerin dışında yetimin malına yaklaşmayın.
Sözlerinizi taahhütlerinizi eksiksiz-kusursuz yerine getirin.Sözler ve taahhütler mesuliyeti gerektirir."
18/ 82 "- Duvar ise, şehirde, iki yetim erkek çocuğa aitti. O duvarın altında çocuklara ait hazine vardı. Babaları da dindar, ahlâklı, hayırhasenat sahibi, mü'min, sâlih bir adamdı. Rabbin onların erginlik,yiğitlik çağlarına-onsekiz yaşlarına gelmesini, Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini kendilerinin çıkarmasını istedi. Bu icra planını da kendiliğimden uygulamadım. İşte, senin sabredemediğin şeylerin içyüzü budur." dedi.
Röportaj: Feyz Araştırma Grubu