Emeklilere çok mühim hatırlatma…
Nimetullah Hocaefendi: Bana bu soruyu çok soruyorlar. Ben bir emekli din görevlisiyim. Ahir ömrümü en güzel şekilde değerlendirmek için geziyorum. Kısaca böyle söyleyebilirim. Bu ziyaretlerim de benim gibi emekli olup böyle gezerek Allah rızası için çalışan, hizmet eden nice güzel insanları gördüm; "Ey muhterem emekli kardeşlerim; söyleyeceklerimi iyi dinleyin, size bunları tavsiye ediyorum" Ben şu altı şeyi tahsil için geziyorum; Birincisi Allah'ın rızası için geziyorum. İkincisi, benim bu gezmelerim esnasında sıddıkları, salihleri, âlimleri ve evliyaları görmek nasip oldu. O güzel insanlara ve bütün peygamberlere benzemek için geziyorum. Üçüncüsü nefsimin ıslahı için geziyorum. Kendi evimizde boş otururken nefsimiz ıslah olmaz maalesef ama böyle gezerek nefsimiz hem ıslah oluyor, hem de iman hizmeti oluyor. Dördüncüsü, Peygamber Efendimizin sıfatları ümmetine taksim olmuştur. Her bir ziyaretimde sahabe hayatında yaşanan bazı örnek tabloları bu zamanda gördüm. Ziyaret ederek onlardan faydalandım. Mesela, kimisi çok çalışkan, gece gündüz çalışmayı seviyor. Kimisi teheccüd namazına çok dikkat ediyor. Kimisi Kur'an öğrenmeye-öğretmeye olan iştiyakla çalışıyor. Kimisi cami yaptırmak için kendini vakfediyor. Kimisi eğitim için okullar açmak gayretinde. Kimisi de hangi hizmet olursa olsun hayır için çok cömert yaşayan insanlar gördüm. Kimisi de çok sert tabiatlıdır, fakat İslam'ı müdafaa konusunda azametli ve kararlı. Bu güzel ahlaklara hayran oldum. Gezerek gördüğüm bu bütün haller, esasında Peygamberimizde vardı. Sıfatlar insanlara taksim olmuş. Kimisi tebessüm eder devamlı, halim selimdir hiç kızmaz. Tebessüm ederek umut aşılar sevgi ve sıcaklık aşılar insanlara. Efendimiz buyuruyor ki, "Kardeşine gülümseyerek bakmak sadakadır."
Beşincisi islam ile şereflenmemiş olanlara islamı davet için geziyorum. İslamı ve Peygamber Efendimizi o insanlara anlatmak için geziyorum. Onların hali ne olacak! Anlatmak lazım boş durarak olmuyor kardeşlerim gerçi siz benden daha akıllısınız düşünürsünüz bunları...
"Lâ ilâhe illallah, cennetin anahtarıdır." (Buhari)
Bir din kardeşlerimiz var, bir de insani kardeşlerimiz var. Hep tebessüm ile insanlara bakabilmek ve bu arada tabiî ki "la ilahe illallah, Muhammeden rasulullah" dedirtmek... Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte "İmanınızı tazeleyiniz." buyurdu. "Ya Resulallah! İmanımızı nasıl tazeleyeceğiz?" denildi. "La ilahe illallah'ı çok söyleyiniz." buyurdu. (Ahmed bin Hanbel, Taberani). Her söylememizde bizim imanımız tazeleniyor, günahlarımız temizleniyor. Efendimiz başka bir hadis-i şerifte "Zikrimle meşgul olup Ben'den istemeye vakit bulamayanlara isteyenlerden daha çok veririm. " Her sıkıntıdan kurtulur (Hadis'i Kûdsi-Buhari) buyuruyor. Altıncısı, ben bu söylediğimden çok etkilenirim. Bu işe biz layık değiliz, bizden daha iyilerini aramak için çıktık yola. Cenab-ı Hak Kur-an'da buyuruyor ki, "Ey imana ermiş kullarım! Benim arzım alabildiğine geniştir. O halde bana, yalnız bana kulluk edin!" (Zilzal, 99/7-8) Bu ayette görüldüğü üzere, -alimlerle istişare neticesinde şöyle yorumladık- yeryüzündeki imkanlar çok geniştir. Şartların ağır baskısından dolayı Allah'ı unutmak doğru değildir ve bunu mazeret olarak ileri sürmek yanlıştır. Allah'a gerçek anlamda kulluğun imkansız hale geldiği yerde, imkanı olan mü'minlerin göç etmesi ve Allah'a sığınması bir zorunluluktur. Dünyanın geçici güzellikleri uğruna bundan kaçınmak ve baskı altında yaşamayı kabullenmek uygun olmasa gerektir. Rusya'da, Avrupa'da, Amerika'da dünyanın her yerinde İslamı anlatabilirsin. Hatta uçakta, trenlerde, gemide insanlara anlatacak bir şey bilmiyorsan, Fatiha'yı anlatarak ve okutarak gezebilirsin. "Selamun aleyküm" dersin birisi "Aleykümselam" diyince, "ben bir Elham okuyayım dinle, bir de sen oku bunları" diyebilirsin. Âcizane biz yaptık da tecrübe olarak söylüyorum. "Aleykümselam" diyorsa zaten Müslümandır, öteki de dinliyor, Müslüman oluyor. Yani bunlar gezilerde çok mühim.
Feyz: Türkiye'nin, emekli nüfusuyla yüz ülkeyi geçtiği söyleniyor. Bulgaristan, İsviçre, Libya, Danimarka, Finlandiya gibi Avrupa ülkelerinin toplam nüfusundan daha fazla. Sekiz milyon kişi emekli olmuş, yüz ülkenin nüfusundan daha fazla. Emekli olma yaşları da kırk beş elli. Bu durumda olan emeklileri mi kast ediyorsunuz?
Nimetullah Hocaefendi: Evet, bu çok mühim bir fırsat.
Bir insan emekli olduktan sonra kendisini küçük işlere bağlayıp mahrum etmesin. Artık Allah-peygamber rızası peşinde koşacak amellere gözünü çevirsin. Bu onlar için büyük menfaatler getirecektir. Böyle gezip mübarek insanları ziyaret etmeye baksınlar. Bir emeklinin komşuları vardır, eski vazife arkadaşları vardır, köylerde görmediği nice akrabaları vardır. Bunları ziyaret edebilir. Ayrıca hizmet etmek için ilimden önce aşk gelir. Sen bilmediklerini anlatmayacaksın ki, bildiklerini anlatacaksın. Üstelik o kadar çok din görevlisi var ki, din görevlisinin emeklisi olur mu hiç… Allah'a (cc); "Ya Rabbi, ben artık emekli oldum; namaz kıldırmayacağım, sohbet etmeyeceğim, Kur-an öğretmeyeceğim" diyebilir misin? Güzel niyetlerle bir köye, bir memlekete ziyaretle birçok insanın imanına vesile olabilirsin. O insanlara bilmediklerini nasihat edebilirsin.
Bu ziyaretler müslümanların birbirlerine karşılıklı muhabbet duymasına vesile olur. Ebu İdris el-Havlani, Mu`az İbnu Cebel (ra)`den naklediyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Tebareke ve Teala Hazretleri şöyle hükmetti: "Benim rızam için birbirlerini sevenlere, benim için bir araya gelenlere, benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim için birbirlerine harcayanlara sevgim vacip olmuştur." (Hadis Ebu İdris el-Havlani)
Muhterem emekli kardeşlerimizin dikkatine
Sekiz milyon insan çok önemli sayı. Emekli olmuş bu kardeşlerim dünyanın dört bir tarafında çok hayırlı işler yapabilirler. Buradan Rusya'ya gitmek için çeşitli yollar var. Trabzon Hopa'dan Batum'a geçiliyor. Orada Müslüman kardeşlerimiz var, Gürcüler var. Bizim memleketimizdeki Gürcüler çok dindar insanlardır. Mesela Gürcüce bilen kardeşlerimiz oraya gidebilirler.
Resulullah (sav) buyurdular ki:
"Kim Allah rızası için bir arkadaşını ziyaret eder veya bir hastaya geçmiş olsun ziyaretinde bulunursa, bir münadi ona şöyle nida eder: "Dünya ve ahirette hoş yaşayışa eresin. Bu gidişin de hoş oldu. Kendine cennette bir yer hazırladın." (Ebu Hüreyre)
Resulullah (sav) beni ve Muaz (ra)`ı Yemen`e gönderdi ve şu tembihte bulundu:
"İnsanları dine (tatlılıkla) davet edin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun geçimsiz olmayın." (Ebu Musa)
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kıyamet günü aziz ve celil olan Allah şöyle buyuracak: "Ey ademoğlu! Ben hasta oldum beni ziyaret etmedin." Kul diyecek: "Ey Rabbim, sen Rabb’ülâlemin iken ben seni nasıl ziyaret ederim?" Rab Teala diyecek: "Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu etseydin, yanında beni bulacaktın?" Rab Teala diyecek: "Ey ademoğlu ben senden yiyecek istedim ama sen beni doyurmadın!" Kul diyecek: "Ey Rabbim, ben seni nasıl doyururum. Sen ki Alemlerin Rabbisin?" Rab Teala diyecek: "Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin ben onu yanımda bulacaktım." Rab Teala diyecek: "Ey ademoğlu! Ben senden su istedim bana su vermedin!" Kul diyecek: "Ey Rabbim, ben sana nasıl su içirebilirim, sen ki Alemlerin Rabbisin!" Rab Teala diyecek: "Kulum falan senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su vermiş olsaydın bunu benim yanımda bulacaktın!"
Allah'u Teala Kur'an'ın ifadesiyle; "insanların iyiliği için çalışan en hayırlı ümmet"(Âl-i İmrân, 3/110.) buyurmaktadır. Burada çok güzel bir ölçü vardır. Peygamber (s)'in tebliği, yakın çevresiyle başlamış fakat bununla sınırlı kalmayıp elçiler vasıtasıyla tüm insanlığa ulaşmıştır. Vefatından sonra, aynı tebliğ ve irşad görevi onun yolundan giden alimler ve dervişler tarafından sürdürülmüştür. İslâm, dünyanın birçok yerine yayılmış ve insanlar iman nimeti ile dünya ve ahiretlerini kurtarmışlardır.
Bu konuda hatırıma gelen bir kıssayı anlatayım. Bir beldenin müftüsü bir köye ziyarete gidiyor. Köyün imamı ona nereye gittiğini sorunca, filan köyde bir dostum var onu ziyarete gidiyorum diyor. İmam diyor ki, "O sizi ziyarete gelsin, sizi giderken gördüm. Sanki uçarak gidiyordunuz" diyor. Tabi ona Allah öyle azamet ve kuvvet veriyor, Müftü de ona diyor ki, "Ben gittiğim için Allah nasip etti bunu, o gelseydi o uçardı." diyor.
Dinimizi öğrenerek yaşamaya niyet etmek ve bütün dünyayı dinimizin emirlerine davet etmek şuuru ve bilinci ile çalışmalıyız.
Bugün ihahiyat fakültelerimiz var elhamdülillah lakin niye bir tebliğci yetişmiyor? Düşünmek lazım onlar bunu fevkalade yapabilirler, çok güzel bir şey olur. Bu bilinç ve şuurun öğrencilerimize verilmesi lazım. Sinop'tan da Kırım'a çok kolayca geçiliyor. En güzel Türkçeyi konuşan Kırım Türkleridir. Rus vizesiyle gidiliyor. Ahıska Türkleri Anadolu Türkçesi kullanıyorlar. Gidip bir bakın bakalım, kardeşlerimiz ne haldedir. Rus vizesi alınca, istediğin yere gidebiliyorsun artık. Trakya'dan Bosna'ya gidebilirsin. Macarlar Türk asıllıdır. Moldavyada hıristiyan türkler var onları ziyaret edilebilir. Acaba ne haldedirler. Ortak yönlerimiz kalmış mı acaba? Bunlar tetkik edilmeli, disiplinli bir şekilde çalışılmalıdır. Ben gezdim de onun için size söylüyorum. Selamın Aleyküm diyorum, gülümseyerek aleykümselam diyorsa haliyle Müslümandır. Hemen yanına oturuyorum bir Fatiha okuyorum. Her harfine ne kadar çok sevap var. Beraber hasbihal ediyorum, derdini dinliyorum. Sohbetler Allah için olursa o zaman bütün günahlar af oluyor. Melekler "Buyurun serbestsiniz, şimdi kalkabilirsiniz, bütün günahlardan temizlenmiş halde." diyorlar. O gibi yerlerde birisine Fatiha veya İhlâs suresini öğretirseniz, onlar da bütün akrabasına öğretirler. Giderken yanınızda başörtüsü, takke, tespih ve kitap gibi bir şeyler de götürülürse, bu küçük hediyeler onlar için ne kadar makbule geçer. Yeni camilerin açılması ve çoğalması da ancak böyle başlar. Mesela Sibirya soğuk memleket. Sivas ve Erzurum gibi soğuğa alışkın vilayetin insanları oralara gidebilirler. Peki, Sibirya'ya gidemeyen kardeşlerimiz nereye gitsinler, onlar da Astarahan'a gitsinler. Astarahan iklim açısından bizim Adana vilayeti gibi. Kalmukya da oralara yakın. Biz Türkistan'a borçluyuz. Kütüb-i Sitte dediğimiz altı hadis kitabının hepsi oralardan. Buharî, Müslim, Ebû Davut, Tirmizi, bunların hepsi oralardan. Keşke ezan okuyacak insanlar gitseler oralara, Rusya tarafında camiler yaptılar her yere. Ama o camilerde ezan okumayı bilmiyorlar henüz... Yeni yeni önemli gelişmeler var ama yetersiz.
Feyz: İlim öğrenme konusunda neler söylersiniz?
Her yaşta ilim okunabilir. İlme doyamamış kimseler var. Şam'da İki ay, üç ay yaz tatiline gidenleri gördüm. Yaz tatilinde Cami-i Emevî'ye gidiyorlar. Bizim meşhur Süleymaniye Camii, Sultanahmet gibi. Oraya gidecek sabah namazında, öğle namazında, Türk hocaları ve talebeleri arayacak bulacak. Elli sene evvelden tanıyordum, talebe babası Salih Harfur var. Kendisi Arap ama Türkleri çok seviyor, ona "Türk talebe babası" diyorlar. O vefat etmiş, şimdi oğulları yedi bin talebemiz var dedi. Müessese genişlemiş. Hacca ilk gidişim buradan, otobüslerle Allah'ın izni ile güzel bir yolculuk oldu. Mescid-i Aksa'da namaza duracaklar, beş dakika kalmış, ben de dualarla girince, imam dedi "buyur." Mescid-i Aksâ'mızı Allah bize bağışlasın, tekrardan orada sabah namazı kıldırmak nasip oldu. Ondan sonra da nasihat ettik. Arapça az biliyorum o zaman ama gene de Cami-i Emevî'ye gidince orada da iki imam, benden de yaşlı mübarek, öyle duruyor. O Abdurrezzak Halebî hazretleri. Sabah namazına gelebiliyor. Onunla da tanışılır. Türkçe bilir, talebe okutabilmek için gezmeye gider oradaki yerlere. Müftü Ahmet Küftaru. Yakında müftüydü. Japonya'ya geldi, bir yerde on bin kişiye nasihat etti, on bin kişi Müslüman oldular Allah'ın lütfü ile. Ahmet Küftaru dünya çapında büyük âlimlerden. Şimdi o vefat etti Allah rahmet etsin. Nasıl diyecektik, "Ya rabbi, vefat edenlere, edeceklere, hepsine rahmet eyle." Onun oğullarının da medreseleri var. Bir de Abdullah Dağıstanî hazretlerinin camisi ve türbesi var. Onlar da Türkleri çok seviyorlar. Orada Türk mahalleleri var. Suriye Şam-ı şerif'te Türk Mahallesi, Muhacirin mahallesi, Muhyidin-i Arabî hazretlerinin mahallesi. Eskiden gitmişler oralara, onlar da yol gösterebilirler. Bunların en meşhurları da Cami-i Emevî. Bu camide Abdurrezzak Halebî hazretleri var, yaşlı mübarek, Türkçe konuşuyor, Türkler çok sever onu. Sabah namazından sonra sorulursa bulunur, o da yol gösterebilir.
Feyz: Tebliğin önemi konusu üzerinde çok duruyorsunuz. Efendim tebliğin önemi nedir?
Nimetullah Hocaefendi: Mekke ve Medine dönemi, Müslümanların bütün güçleriyle İslam'ı tebliğ etmeye çalıştıkları bir dönemdir. Karşılarında ana ve babalarından tutun, ailelerinden kabile bireylerine kadar herkes vardır. İnananlar İslam'ı bu insanlara anlatmaya çalışırlarken Allah onlara, daha evvel yaşayanlardan örnekler verir. Bu örneklerden biri, aynı zamanda hepsinin atası olan İbrahim'in (as) kıssasıdır. Hz. İbrahim bir tebliğ numunesidir. Aynı örnek bizler ve Kıyamete kadarki tüm muhataplar için de geçerlidir. Her ailenin veya bir sülalenin bir ferdi mutlaka tebliğ ve hizmet için vazifelendirilmelidir. Onun geçim ve evlenme derdini bütün aile karşılamalı ve rahatça hizmet etmesi için bütün zeminler hazırlanmalıdır.
Bazılarıda mesailerinden arta kalan bir kısmı hizmet için ayırmalılar.
Mesela ben Türkistan'da çok ibret verici bir olay gördüm, bir doktor saat dokuzda hastaneye gidecek; sabah namazından sonra saat dokuza çeyrek kalıncaya kadar Kur’an dersi öğretiyor. Kendisi Doktor, Kuran'a hizmet ediyor. Ben bunları gördüm, çok duygulandım, ağladım, yani aklım gidecekti nerdeyse... Oğlunu gördüm, Taşkent'te okuyor, İmam-ı Buharî medresesinde, oğluyla tanıştık "babam filan yerde babamı ziyaret et" dedi. Allah nasip etti, babasını gördüm, mübarek dinini o kadar seviyor ki, kırk elli çocuğa kuran öğretiyor. Saat dokuza çeyrek kalıncaya kadar, ondan sonra koşarak hastaneye... Vazife bitince yine camiye koşup geliyor. Peygamberimiz (S.A.V.) " İki nimet vardır ki insanların bir çoğu bu iki nimet hususunda aldanmıştır; bu iki nimet sıhhat ve boş zamandır" hadis- şerifi ile farkında olmadan kıymetini takdir edemediğimiz, hakkıyla değerlendiremediğimiz bu nimetler için biz ümmetlerini ikaz buyurmaktadır.
Çok geziyorum, hanımı da gezdirdim. Onunla beraber açtığımız Kuran kursları var, o Kuran okuyanlar evlerini Kuran kursu yaptılar, Japonya'da. Allah (cc) buyuruyor ki, müminlere söz söyleyin müminlere söz söylemek fayda verir. Efendimiz "din nasihattir" diye üç kere buyuruyor.
Feyz: Efendim telefonunuzda horoz sesi var galiba horoz sesini çok seviyorsunuz?
Nimetullah Hocaefendi: Medine-i Münevvere’de otururken ve bir de Mekke-i Mükerreme'de imamlık yaparken Cebel-i Nur'da, caminin yanıında iki oda evim vardı. Önünde küçük bir bahçe, bahçede on tane tavuk bir iki tanede horozum vardı. Bu horozlar misafir gelince de Allah'ı zikir ediyordu. Babamda horozları çok severdi, ben de çok severim. Resulullah (sa) buyurdular ki: "Horozların öttüğünü işittiğiniz vakit, Allah`tan lütuf ve ikramını talep edin. Zira onlar bir melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğiniz zaman şeytandan Allah`a sığının. Çünkü o da bir şeytan görmüştür." (Ebu Hureyre)
Medine-i Münevvere'de bir evlad-ı buhara diyor ki; "Moskova'da da dinledim zikir ehli Türklerden bir söz geldi bize. Saat on yatağa kon, saat üç yataktan uç." Nakşibendî şeyhlerinden biri oralara irşada gitmiş, diyor ki, "Türkler saat onikilere kadar sohbet ederler, gene üçte kalkarlar. O horoz üçte, teheccüd vaktinde ve ezan vakti ötüyor. Ezan vakti olmuş namaz kılacaklar, son onbeş dakika kala çırpınarak öter" diyor. Köylerde ev yeri olan kardeşlerimiz bir kümes yapıversin. Tabi komşulara eziyet vermeden. Başka devletlerde yasak olabilir ama bizde elhamdülillah ezanlar okunuyor.
Peygamberimiz buyuruyor ki, "Sizin hayırlınız ömrü uzun olup güzel işleri yapmaya devam eden, şerliniz de ömrü uzun olduğu halde kötü işlere devam edendir." Efendimiz (sav), Bilal-i Habeşi efendimize buyurmuş ki: "Ya Bilal, bugün ceddim İbrahim (as)'in kurban kesme günü. Bir kurban kestin mi bugün? O mübarek, "Ya Resulullah biliyorsunuz ki ben fukaradan bir Müslüman'ım. Bir deve veya sığır cinsinden bir şey de kesemedim. Koyun, keçi de kesemedim. Yalnız bir kan akıttım ya Resulallah." "E geriye ne kaldı ya Bilal" diyor. Kurban; deve, koyun, sığır, keçi diyor bunlardan olur, ne kaldı… Diyor ki, "Ya Resulullah büyük bir horoz aldım onu kestim. Evimde bir kan çıksın. Efendimizin nezaketine bakın; "Ya Bilal, müezzin müezzine kıyar da keser mi?" buyuruyor.
Ben imamlık yaptığım bazı köylerde tavsiye ettim, kendim de yapmaya gayret ettim. Bazıları, "Efendim bazı insanlar demişler bu tavuk ortalığı kirletiyor, sadece yumurtası var." Ne demek! Bu söz hiç uygun bir söz değil. Tavuğun yumurtası da eti de kâr. Aynı şekilde, mesela iki üç tane kuzu olacak köylerde, evlerin önünde artan şeyleri yiyecek. En kolayı da tavuk. Bunlar bir ailenin bütçesi için önemli. Bunları yapan bir insan kimseye muhtaç olmaz. Bu zamanda da yapılır mı diyorlar efendim, bu zamanda ihtiyaçlar bitti mi ki yapılmasın. Yapılır tabi başkasına el açmaktan iyidir. Bir insan başkasına yük olmamalı kendi imkanlarını zorlamalı ve çalışmalı. Bu nedenle ben tavuk besleyin kuzu besleyin diyorum, tabi müsait olanlar. Üniversite okumuş kardeşlerim daha zekiler onlar da daha başka iş düşünebilirler, onları yapsınlar. Benim dediğim kimseye muhtaç olmayın. Gerçekten bu zamanın ihtiyaçları da çoğaldı. Herkes her işi yapamaz. Ama herkesin yapacağı bir iş vardır. Hiçbir işi de küçük görmeyin. Bunların her biri güzel nasihatler…
Feyz: Efendim, arkadaşlar yemek getirmişler, bir yandan da yemeğimizi yesek…
Nimetullah Hocaefendi: Besmeleyle inşallah. Yemek yerken, ya rabbi bulamayan kullarına da ikram eyle, diye dua edeceğiz, her lokmada bismillah demek de daha iyidir. Ya Rabbi, bulup da yiyemeyen hasta kullarına da şifa ver. Önünde çeşitli yiyecekler yok, yiyemiyor, ötekisi ise bulamıyor. Üçüncüsü çok daha mühim, kardeş kardeşe yiyemeyenler. (Mirastan dolayı) Babaları gitmiş rahmete. İnşallah cennete. Allah'ımızın lütfu ile bunu da çok işittim ben. Annesiyle evlatları beraber yiyemeyenler var. Allah'ımız onlara da lütfu ile versin, çünkü biz istesek Allah verecek diye inanmak lazım. Ya rabbi öylelerine de insaf, akıl, iman, edep ver de kardeş kardeşe, anne baba evlat beraberce kuvvetlenip hayırlı işlere vesile olsunlar.
Feyz: Efendim ne kadar yer gezdiniz bugüne kadar?
Nimetullah Hocaefendi: Bir söz daha işittim Malezya'da. Profesörler dediler ki, "Ne kadar gezdin bugüne kadar ". O zaman için kırk-kırkbeş ülke olmuştu. Şimdi ellibeş kadar var. Dedi ki, ben o hadisi ondan işittim, "Sizin hayırlınız Kur-an'ı öğrenen ve öğretendir." Allah hayırlı kullarına mülkünü gösterir. Gördüğümüz yerlerde her birinden güzel hatıralarımız da var ayrıca. Onun için gezmeye vakti müsait olan, sabah namazından sonra hemen çıksın. Filipinler’de de öyle gezdirirdi Allah bizi. Hanım da var yanımda, bir şehre geldik ,vapurla. Birçok ada var Filipinler de. Vapur onbeş dakika duracak, hanıma dedim ki, (ayetlerin manasını bu yolda insan öğreniyor) "Bu hanımlarla otur, ben şehre gidip oradaki İslam medresesine bir selam verip geleyim." Onbeş dakika sonra da vapur kalkacak. İşte Efendimizin "vakitlerin kıymetini bilin" hadisi üzerine bunu söylüyorum. Siz biraz daha güzelleştirirsiniz inşallah. İnsan talebedir dedim. Talebelikte Cenab-ı hak (cc), iki büyük nimet veriyor. "Talebeye kefilim" ve "Talebe evinde de vefat etse şehit sevabı alır" buyuruyor. Talebelikte üç şeye dikkat etmelidir. Birincisi; edeple okumak, edeple dinlemek. (Edeple; Hoca efendilerimiz cumadan önce vaaz yapıyor, daha başlamadan edeple dinlemek) İkincisi, öğrendiklerimizle amel etmek, üçüncüsü de bu ilmi emanet sahiplerine götürmek. Bunun için Allah ilmi nasip etti. Bakın ne kadar kıymetli, hemen orda hanımların yanında otururken ben orda niyet ettim, hemen oradan motosikletli birisi, "Buyrun efendim bir yere mi gitmek istiyorsunuz." dedi. İşte Allah böyle yaratıyor imkânları. Cenab-ı Allah buyuruyor ki, "Siz benim emirlerimde cihat ederseniz ben size yollar açarım." Âlimlere sordum, "Ben talebeyim, ulema efendilerimize hürmet ederim, Rabbim bana kaç yol açacak" dedim. Dediler ki, "Allah için çalışanlara, takva yolu, hidayet yolu, rızk yolu, sıhhat yolu.. sonu yok" buyurdular. Yani cihat ederseniz, ben size hidayetimin yollarını açarım buyuruyor. Biz dine yardım edersek, dine yardımı Allah kendisine yardım kabul ediyor. Bir de, ya eyyühellezine amenu inten surulullah lem sürûk. Bunu ben çok söylüyorum. Japonya'ya ilk gidişimde hemen ikinci günü birisi geldi, Arapça konuşuyor. Çünkü gideceğim zaman kardeşlerimiz dediler ki, "Sen gidiyorsun, oradaki âlimlerden sor, orda İslam merkezi var, oraya git" ilk gidiyorum. Oradaki o âlimlerin başkanı hoca efendi, "Biz seni tanıyoruz seviyoruz, yalnız sen Japonca biliyor musun, İngilizce biliyor musun…" vs. sordular. "Ne yapacaksın hoca efendi, daha mühim bir şey var. Yeni Müslüman olanlara Elham'ı öğretirim, biraz da Türk kardeşlerimiz varmış, onlara da sohbet ederim" dedim, gece yarısı gittim. Ertesi gün Tokyo camisinde Kuran okuyorum, Tokyo camii evvelden Tatar kardeşlerimizin yaptığı bir cami. Birisi geldi, Arapça, fasih Arapça konuşuyor; "İşittim ki siz bizim memleketimize fî sebilillah Allah rızası için gelmişiniz. (Esasen bu fî sebilillah'ı iyice işlemek lazım.) Ben de sana fi sebilillah tercümanı. Hadi şimdi istediğin her yere gidelim" dedi. Sefaretlere, otellere… Müslümanları camiye davet ediyoruz. Yollarda Japonlara "İslam nedir" kitapları veriyoruz.
Şimdi Filipin'e tekrar dönelim. Hemen motosikletli birisi buyrun dedi, üç dakikada gidiverdik oraya. Onları tanıyorum ben, daha evvel gittim oraya. Onların bir kısmını Manila'dan biz karşıladık biz dağıttık. Yirmi tane elf-i şerif göndermiş, üç tane şuraya, iki tane şuraya dağıtalım dedi. Manila'dan vapurla Müslümanların bulunduğu yere gittim, hemen başkana selamün aleyküm hocam, toplayın talebeyi, bir emanet var, az bir ilim, bir haber verin dedim, hemen düdük çaldılar, baktım hemen beş dakika beş yüz kadar talebe toplandı. Dedim ki vaktim az, ben kısa bir şey söyleyeceğim size. İşte bunu söyledim. "İlimde edep." Cenab-ı Hak edep için buyuruyor ki, "Allahtan korkarsanız Allah sizi okutur. Gece gündüz okutur, yedirir, içirir…" Bunların hepsi güzel şeyler. Hemen onlara nasihat, ben bak Arabistan'dan geldim birde Türk'üm ben, Türkiye'ye de götürürüm sizi Arabistan'a da götürürüm. İyi okuyun, en iyi okuyanınızı götüreceğim. Mısır'dan üç tane hoca var orda, götüreceğim ama, Arabistan buraya geldi şimdi. Bu hocaların ilmini öylece alıverin hepsini. Hocaları da seviniyor, talebeler de seviniyor. Demek ki ilim öğreneceğiz, öğrendiklerimizle amel edeceğiz, başkalarına da öğretmeye niyet edeceğiz. Ben inşallah gene gelirim, şimdi vapur kaçacak, müsaadenizle, Allaha ısmarladık." dedim. Hoca efendiler de daha ehemmiyetle okutuyor. İlim emanet, ötekiler de daha güzel okuyor.
Feyz: Yetiştiniz mi vapura…
Nimetullah Hocaefendi: Yetiştim ama yetişemediklerim de var. Herhalde ondan haberiniz var sizin değil mi? Mesela bir yerde de, o zaman hanım yanımda değildi, öyle yerler var ikram ediyorlar yedirir, içirirler ama ilim az oralarda. Bazı yerlerde ilim fazla. Bizim memleketimizde de Oflular öyle söylüyor, benim kuvvetim olsa hep Of'takileri İzmir'e gönderirim, Trakya'mıza gönderirim ve dünyanın her yerine. Yani her öğrenilen şeyi iletmek lazım. Ben Erzurumlulara dedim ki; - müezzinler, imamlar hepsi âlim- Benim elimde kuvvetim olsa sizin hepinizi gönderirim. Böyle bir defada görevlilerden bazılarını gene bir yerden bir yere ikna ettim, âlim olmuşlar. Memleketimde âlim çok orada ihtiyaç yok. Başka yerlerde ihtiyaç var. Onlara dedim sizi filanca yere götüreceğim, fî sebilillah, benimle geleceksiniz, orada Arapça öğreteceksiniz. Bak şimdi burada ihtiyaç yok, memleketinde âlim çok. Türk âlimlerini de çok seviyorlar. Kütebat şehrinde iyi okumalar var. Şehmarabi şehrinde medreseler, Filipinlerde Sembuan'da, hulû sulû. Şitankaye, Similun… Şehir isimleri bunlar. Gitsinler mübarekler. Hele Similun hatıramız da çok güzel. Şimdi dört tane ikna oldu benimle gidiyorlar, Allah ne verdiyse harcıyoruz, cebimize ne gelirse. Onlar talebe, yeni çıkmışlar, vapur ücretlerini ben veriyorum, beraber gidiyoruz. Namaz kılarak, ezan okuyarak., Vapurlar üç kat. Şimdi diyorum üç kişisiniz, biriniz birinci katta ezan okuyun, biriniz ikincide, biriniz üçüncüde. Birisi çok akıllı, hoca efendi bir vakitte üç ezan olur mu dedi. Ben bunları âlimlere söyledim de, her biri ayrı köy bunlar. Ona da kızıyorum ben. Bazen kızmak da iyi bir şey değil, kızmamak lazım. Öyleyse üç yerde de ben okuyacağım diyorum. Hangisi dinlerse birini alıyorum yanıma, Nimetullah hoca bir yukarda, bir ortada, bir aşağıda. Her hafta programımız var televizyonda. Herkes tanıyor. Ey Müslümanlar filan yere camii yaptık orda namaz kılıyoruz gelin, akşama geliyorlar, yatsıya geliyorlar. Maşaallah bak ne güzel vakitler geçiyor, güzel amellerle, Allahu ekber'lerle. Araplar, sallû âlâ resul, Peygambere salâvat, herkese salâvat, böyle dinlenir. Konuşan kendisi de salâvat getirir, ezan okur. Bazen de yanımda kimse olmazsa Arapça bilen birisi gelsin tercüme etsin diyorum. Arapça bilen biri çıkıyor, kaptandan izin istiyorum. Bir defa da bir hanım geldi. Dedim ki, hanım kızım iyi tercüme et dedim. Bu efendiye söyle, ben Müslümanlara da nasihat ederim, herkese de. Şimdi Manila'dan giderken koca vapur bazen bin kişi. Herkese bütün insanlara nasihat ederim. Bütün insanlara ne söyleyeceksin dedi. Tabi okumuş insan, kaptan olmuş, gayri Müslim. Henüz tebliğ ulaşmamış bütün insanlara. Şunu söyleyeceğim dedim, efendim dünyada hepimiz bir vapurda giden yolcularız. Vapurda kavga etmeyelim, herkesin iskelesi gelecek. İskelesinde inecek ehlü'l âyânına kavuşacak. Onun için burada kavga yapmayalım. Tabi bunları hadisi şeriflerden, Kuran'dan, alıyoruz. Bir sevindi… Öyle ise sen nasihat et dedi adam. Nasihat edeceğim dedim, sen bize bir de ibadet yeri ver dedim. İbadet yeri yok burada dedi, var dedim benim, tecrübem var dedim, ben İstanbul'dan vapurla iki kere hacca gittim. Vapurun güvertesini gösterdim ona, işte burasını camii yapabiliriz dedim. Tabi, şu emekliler benden daha iyi yapar, gezi versinler. Gidiyoruz şimdi nasihatler ediyoruz. Akşam, yatsı kılıyoruz, yatsıdan sonra nasihatler… Bir de çok ilgi. Beni kaldırın diyorum, o işçiler beni teheccüd vakti kaldırıyorlar. Babamın şeyhi cemaatle teheccüd namazı kıldırırdı. Teheccüd namazı cemaatle de kılınabilir. İsmi Beşir Efendi idi. Taşova Erbaa tarafları. Oralarda irşat ederlerdi. Mübarek türbesi var Taşova'da. Dağıstanlı. Gençken gelmiş oralardan.
Ezan duası okuyalım. Ezandan sonra lebbeyk duasını okursak Allah'ımız bize hac ve umre yollarını açar ve onu da tavsiye etmek istiyorum. Şimdi umreye gitmek kolaylaştı, yani hem ucuz oluyor hem de umreler hacdan iki ay sonra başlar zaten, umreye de giderse zengin olur insan. Şimdi ezan duasından sonra lebbeyk duasını inanarak okursak Cenab-ı Hak hac ve umre yollarını açıyor. Bindik gidiyoruz yine, bir şehre uğradık, orada da on beş dakika duracak, o üç tanesine dedim ki, siz bekleyin, burada bir arkadaşım var benim, ben birinizle gidip ona bir selam verip de geleyim. Ziyaret önemli. Bir sevindi çocuklar, büyük horozu kesin çabuk yetiştirin… Efendi yetişmez, horozu yedirecek bize adam. Öyle de candan bir insan. Böyle sohbet ederken hemen kaynatmaya başladılar. Ama onun gönlü hoş oldu, çok gülüyorlar bana, horoz hikâyeni söyle diyorlar. Bir de Medine-i Münevvere'de böyle gülünecek şeyleri çok söylüyorum da, çok kimseler hocam bunları yazsan bir ikinci Nasrettin hoca olur dediler. Yedikten sonra hemen koşa koşa gittik, bir de baktık vapur kalkmış. O üç tane garip, ama kendi memleketi artık. Onları kaçırdık ama biz onun gönlünü hoş ettik, horozu da yedik. Ertesi gün tekrar oradan vapur gidecek. Gittik onları yerleştirdik oralara, devam ediyorlar hizmete. Bir gittik ki vapur gitmiş. Bir yerde vapuru geri döndürdüler. Menzile giderken dönüverdiler, yanımda misafirler de var, bizi görünce geri döndüler Allah razı olsun. Selam veriyoruz biz, geri gelin demeye yüzümüz de yok, selam verirken bir de vapur geldi, aldılar bizi. Öylesini de Allah ikram ediyor. Şimdi bu kardeşlerimiz talebe olmaya niyet etsinler, yani en iyisi talebe olmaya niyet etmek.
Feyz: Yani kısa bir dönem bile olsa, mesela yaz tatilinde olsa, on beş, yirmi günlük de olsa…
Nimetullah Hocaefendi: Tüccar kardeşlerimiz mesela yanına bir iki tane hoca alsa, oraları görmüş olur. Onlar ticaretle uğraşırken, ticaret yapan kardeşlerimiz de var oralarda, Türkiye'den götürülecek şeyler de var, oradan Türkiye'ye getirilecek şeyler de var. Bu da ticaret yolu ile gezme oluyor. Ah dedim, şimdi yanımda iki üç tane hoca olsa da birer bıraksaydım. Sibirya'ya gittim, evini vermiş, aha burasını camii yapın demiş... Sadece diyor Ramazan'da Teravih kıldırmak için Moskova'dan hoca geliyor o kadar. Ezanı bilmiyorlar, namazın şekillerini bilmiyorlar, sadece camilere gidip kadın, erkek, genç, ihtiyar, çocuk, camilere girip ağlaşıyorlar, "Ya rabbi bizim ecdadımız buralarda ibadet ederdi, biz ibadet etmesini bilmiyoruz." diye. Camisi olmayan yere de biz tavsiye ettik, bu evin alt katı camii olsun, burada toplanılsın diye. Onlara ben âcizane Cuma'yı da öğrettim. Bir sandalye koy oraya, Elham-ı şerif oku, otur kalk, bir daha Elham'ı oku, iki rekât sabah namazı kıldırır gibi kıl. Ben bunu yaparım dedi adam, yani bu kadar kolay bu işler. Selamün aleyküm, evlatlarınızdan Türkiye'ye gönderirseniz okuturuz, yani o da olur dedim. O hoca efendiler mesela bir ay kalsa orda, bunları ben yaptım da onun için diyorum, Allah nasip etti, tecrübe. Suudi Arabistan'a işçiler geliverdi. E işçi sabahtan akşama kadar yoruluyor değil mi, akşam geldiği zaman namaz kılan çok az, odasında namaz kılıveriyor bir kaç kişi, ben onlara dedim hayır olur mu, yatakhane var, televizyon odası var, yemekhaneler var, ortasında ben bir ezan okurum, oralar cami olur. Peygamberimiz, dünyanın her tarafı benim ümmetim için tertemiz cami oldu buyuruyor. Orada çok yerlerde ezan okuyunca her taraftan geliverdiler gençler. Yani Rusya'da da böyle yapılabilir. Onun için söylüyorum.
Bu konuları ve bütün gezilerimi içeren bir hatıratı, Allah(cc) razı olsun kardeşlerimle birlikte hazırlıyoruz. İnşallah bu eser vesilesi ile ilginç anılarımızı anlatıyorum. Tek amacım insanların istifade etmesi ve tebliğe vesile olmak...
Ali Ulvi Kurucu hocamızla olan anılarınızdan bahseder misiniz?
"Ey ömrünü bir gayeye vakfeyleyen insan.
İnsanlığı aydınlatacak nurla şuurlan"
Ali Ulvi Kurucu
O Peygamber aşığı bir evliya idi.
Ali Ulvi Kurucu, Kur'an hizmetinde bir ailenin çocuğudur. Öncelikle dedesi Hacı Veyis Hoca efendi, ardından amcası Hacı Veyis-zâde Hoca efendi ve Kuran hizmetkarı bir baba ile gerçekleşen hicret… Anadolu'nun bağrından Allah için yapılan bir hicret. Temiz ve huzurlu bir iklimde doğmuş ve yaşamış. Herkese nasip olmaz. Kendisi Harem-i şerif kütüphane müdürüydü. Kütüphanede nice âlim ve velileri misafir etmiştir. Bir müdür daha vardı o da mübarek Eğinli Mahmut Efendi. Babası da harem-i şerif hafızlarındanmış. Biz onun yaşlılık zamanlarına yetiştik. Ali Ulvi Kurucu Efendi ile beraber gezerken hep benimle ilgilenirlerdi. Güzel sesi çok severdi. Güzel bir ses duydu mu ondan ya Allah'u Teala'nın kitabından bir haşir dinler ya da Hz. Peygamber için yazılmış bir Nat-ı Şerife dinlerdi. Aslı Konyalıdır, o büyük zat da Medine'ye hicret etmiştir. Yüksek tahsilini Kahire'de yapan; hayatının son elli altı senesini Medîne-i Münevvere'de geçiren ve önemli hizmetlerde bulunup yine orada vefat eden, sahâbîlere komşu olmuş bahtiyar bir insan.
Ben hep gideceğim zaman Ali Ulvi Kurucu hocamızdan izin alır giderdim. Dönünce de sorarlardı, nerelere gittin diye. Çok sevinir, orda vazifeliyken inşallah emekli olayım, -bak emeklilere nasihat şimdi- emekli olayım senin gibi ben de gezeceğim buyurmuştu elhamdülillah. Allah ikram etti, yolumuz Almanya'ya düşmüştü o da geldi Almanya'ya.
Tabi o büyük âlim, o daha güzel nurlandırır her tarafı, Allah'ın lütfu ile. Bir de benim nasihatlerimi Medine-i Münevvere'de dinliyordu, sohbet esnasında uzak yerlere oturuyor, saklanıyordu. Benim onu görünce utanacağımı bildiği için. Tabi, gönül ehli güzel insanlar… Sonra da bana; "Misafirlerim seni soruyorlar bana, ben de onlara, Nimetullah hoca derler, ikibin lira versen eline saymasını bilmez, ama dünyaya İslamı tebliğ ediyor" derdi. Bana derdi ki; Nimetullah hoca ben de emekli olunca tebliğe çıkacağım. Zaten güzel hizmetleri vardı. Allah ona da bize de rahmet etsin.
Allah rahmet etsin derken şöyle söyleyelim, ya Rabbi şimdiye kadar göçenlerin göçeceklerin hepsine rahmet et. Böylece kendimizi de dualarımıza katmış oluyoruz
Devamı Var