Ahir Zaman Bilinci

 

Açıkça görülüyor ki, zaman ahir zamandır. “Nasıl bu kadar eminsiniz?” derseniz deriz ki şartlarından. Çünkü Hazreti Peygamber Aleyhisselam bugünü, bir şahsı tarif eder gibi tarif etmiş. Adını, soyadını, boyunu, kilosunu yaşını, soyunu ve bir çok yönüyle özelliklerini tarif eder hem de. Bütün bu tariflere bakınca bugünün o tarif edilen gün olduğu açık. Açık ama imtihandayız. Deliller ne kadar güçlü olursa olsun, insan ancak inanmak isterse inanır. İmana delille varılır. Ama neredeyse matematik deliller kadar güçlü deliller de olsa bu delillerle amel etmek sadece akılla alakalı değil, vicdan ve ahlakla da alakalıdır.

Mesela; Allah'ın varlığıyla ilgili deliller milyonlarcadır. Yokluğuyla ilgili bir küçük delil yok. Ama vesvese ve hezeyan vardır. İnanmak istemeyen onca güçlü delili yok sayar ve vesvesesini delil kabul edip inkâr eder. Onun gibi Hazreti Peygamber Aleyhisselam'ın ahir zamanla ilgili bir sürü hadisi vardır. Ahir zamanın en önemli siması ve en tartışmalı konusu ise şüphesiz Mehdi' dir. “Var mıdır, yok mudur, gelecek midir, gelmeyecek midir?” gibi tartışmaların ayaklarını yere bastıracak şey ise bu konudaki hadislerin sıhhatidir. Bunun dışındaki yorumların ve şahsi mülahazaların hiçbir önemi yoktur.

O halde güvenilir altı hadis kitabını ifade eden Kütüb-ü Sitte'de bu mevzu “var mıdır yok mudur?” diye bakınca; altısında da bunları görmek mümkündür. Özellikle Kütüb-ü Sitte'den Ebû Davud, Tirmizî ve İbni Mâce'de geçen hadislerde Mehdî ismi açıkça zikredilerek bahsedilmiş, Buharî ve Müslim'de ise imam, halife tabirleriyle yer almıştır. İbni Hacer, Teftazanî ve el-Keşmirî, gibi âlimler Buharî'de yer alan, "İmamınız sizden olduğu halde İbni Meryem indiği zaman haliniz nasıl olur?"(1) hadisindeki "imam"dan maksadın Mehdî olduğunu söylerler.(2) İbni Hacer, bu rivayete dayanarak Hz. Mehdî'nin gelişiyle ilgili rivayetlerin sahih olduğunu, onun bu ümmetten olup Hz. İsa'nın onun arkasında namaz kılacağıyla ilgili rivayetlerin de mütevatir olduğunu, bu hususla ilgili İmam-ı Şafiî'den de bir nakil yaparak söyler. (3)

Müslim'de de, âhir zamanda gelen, bolluk ve refah dönemi yaşatan bir halifeden bahsedilmektedir ki( 4), âhir zamanda gelen bu halife de Hz. Mehdîdir.

Netice olarak; sahih hadis kitaplarında da geçen bu hadislerden dolayı meşhur İslam âlimleri Mehdi'nin varlığından şüphe etmemiş, zamanını tayin konusunda tereddütler yaşamışlardır.

Evet, açıkçası merak edenleri yeterince aydınlatacak kadar bu konuda eser vardır. Bunların hepsi güçlü deliller, sahih haberlerdir. Sahih haberler olduklarının ayrı bir teyidi de yaşadığımız süreçtir. Çünkü 1400 yıl öncesinden son yüzyılda yaşadığımız olayları böyle net bir şekilde tasvir ve tarif etmek ancak mucizeyle açıklanabilir. Bir kısım insanlar bu kadar sahih hadisi ve onunla birebir örtüşen bu yaşadığımız süreci görmezden gelmeyi veya yok saymayı marifet, hatta istikamet sayarlar… O kişilere göre imtihanı kazanmak, istikamet üzere olmak gerekçesi de kılıf edilerek onca delili yok saymaktır. Ne diyelim vesveseleriyle baş başa kalsınlar…

"Onların çoğu zandan başka bir şeye uymuyorlar. Zan ise haktan bir şey kazandırmaz." (10/Yunus, 36).(30)" ayeti tam da onlara yakışmaktadır.

Kabul etmek gerekir ki, ahir zaman konusu insanlar için ciddi bir imtihandır. Müslümanların çoğunluğu bu konuyla ilgili hadisleri kabul ederler. Nitekim neredeyse bütün cemaat mensupları liderlerine ahir zamandaki kurtarıcı kişi gözüyle bakarlar. Veya en azından böyle bir beklenti içerisindedirler.

Evet, ahir zamanla ilgili meseleleri nasıl değerlendireceğimiz konusu gerçekten insanlar için ciddi bir sınavdır.

Bugün için sağlıklı bir düşünce nasıl olmalı?

Ahir zamanda sınavı kazanabilmek için nasıl bir eylem içinde olmalıyız?

Bu olaylara en makul, en mantıklı en objektif nasıl yaklaşabiliriz?

Bu son derece önemli meselede gerçekten istikamet ehli olmak için nasıl bir mantık yolu izlemeliyiz?

Bu ve benzeri sorular, her babayiğidin altından kolay kalkabileceği sorular değildir. O sebeple insanların kafası karma karışıktır. Ama Feyz okuyucuları bu konuda şanslı insanlar. Zira Feyz Dergisi en sağlıklı ve en ihtiyatlı yolu takip etmekte ve okuyucularına da tavsiye etmektedir. Bu iddianın sebebi Şenel İlhan Bey'in bu konuyla ilgili meşhur makalesidir. Bu makale kamuoyunda çok ciddi bir ilgi uyandıran eşi ve benzeri yazılmamış bir makaledir. Sayısız okuyucumuz bu makale sayesinde çok rahatladıklarını, kafa ve kalplerindeki karışıklığın gittiğini ifade ederek takdir, teşekkür ve dualarını iletmişler ve iletmeye de devam etmektedirler.  Bahsi geçen bu makale" Mehdilik delilik mi?" isimli makaledir. Okuyucularımızdan bu makaleyi okumamış olanlar varsa, biran önce okumalarını, okuyanların da zaman zaman  tekrarlamalarını tavsiye ederiz. Yine arzu eden kardeşlerimiz, Feyz Dergisi'nin internet sitesine girerek bu makaleyi okuyabilirler; bunu hatırlatırız. Ayrıca Şenel İlhan Bey'in son günlerde yapmış olduğu sohbetlerden hareketle bir önemli konuyu da bu meseleye ilave etmek isteriz. Bu mesele" istikamet" sözünün yanlış anlaşılması meselesidir. İstikamet nedir?  İstikamet kelimesi, kısaca Allah ve Resulünün emir, tavsiye ve uyarıları doğrultusunda dünya ve ahiret işlerini düzenlemeyi ve yaşamayı ifade eder, diyebiliriz. Bu kelimeye her dönem ve devirde ayrı anlamlar yüklenmiş, özellikle de insanlar biraz kendi hallerine yaşantılarına uygun bir anlam yükleyerek, bu kelimeyi tefsir etmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Mesela, istikamet sözcüğüne genelde yüklenen anlam;" Dünya hangi hal ve ahvalde olursa olsun ben işimi yaparım, yani dervişan bir şekilde kulluğuma bakarım, dünyanın gidişatından etkilenmemeye çalışırım" şeklindedir. Bu düşüncenin doğru olan yanları vardır ama eksiktir. “Bunun eksiği neresindedir” derseniz... Eksik olanlardan birisi şudur ki, iyiliğin emredilmesi, tavsiye edilmesi, kötülüklerin yapılmasının ve yayılmasının engellenmesi için mücadele edilmesi de müminlerin önemli görevleri arasındadır. Buna, emr-i bil-maruf nehy-i ani'l-münker denilir. Yani, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak. Nitekim şu ayet, ümmet içinde bunu yapacak bir topluluğun bulunmasını gerekli kılar:

"İçinizden, insanları hayra çağıracak iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun..." (Al-i İmran Sûresi,104)

O zaman bunun bir adım ötesinde; “şahsi kulluğumun yanında elimden geldiğince emr-i bil-maruf nehy-i ani'l-münker görevini de yaparım ve gerisini Allah'a havale ederim” düşüncesini de katabiliriz. Evet, bu istikamet yaklaşımı diğerine göre daha tamdır ve günümüzde de bir çok tarikat ve cemaatin istikamet anlamında geldiği en iyi nokta burasıdır, diyebiliriz. "Peki, bu istikamet anlayışı, içinde bulunduğumuz zamanımız için kuşatıcı veya yeterli midir?” derseniz; bunun yeterli olmadığı da açıktır. Şundan ki Hazreti Peygamber Aleyhisselam' ın ahir zamanla ilgili söylediği hadislerini sanki söylenmemiş kabul etmek anlamına gelir bu düşünce… O zaman daha sağlıklı bir istikamet anlayışı, zamanın da değerlendirmesi yapılarak yani içinde bulunduğumuz çağı ve ahvali de değerlendirerek ortaya konan istikamet anlayışıdır. Çağın değerlendirmesinin yapılması demek ise elbette ki, bu zamanların ahir zaman olduğunun bilinciyle hareket edilmesi demektir. Yalnız bu konunun değerlendirilmesi ayrı bir ölçü ve hassasiyet gerektirir. Zira bu meselenin akıl, ilim, objektiflik gibi kıstaslar yerine duygusal kararlarla değerlendirilmesi daha büyük bir fitnenin sebebi olabilir. Zira Şenel İlhan Bey’in  "Mehdilik delilik mi?" yazısında çok güzel açıkladığı gibi, insanların objektiflikten, akıl ve ilimden ayrılarak sadece duygusal kararlarla hareket etmesi büyük bir olasılıkla kendi liderini kesin olarak ahir zamandaki kurtarıcı olarak görmesi neticesini doğurabilir. Bu da insanları içinden çıkılmayacak başka büyük fitne ve zararlara sokabilir. Çünkü ahir zamandaki kurtarıcının özellikleri o makalede çok güzel anlatılmıştır. O şartlar zahir olmadan böyle bir tespite göre eylemlere karar vermek, vahim sonuçlar doğurabilir. O zaman daha açık bir ifadeyle “böyle bir zamanda en ihtiyatlı, en güzel düşünce sistemi veya en kapsamlı istikamet anlayışı nasıl olur?” derseniz, Şenel ilhan Bey'in sohbetlerinden de yaptığım çıkarıma göre diyebilirim ki: Öncelikli olarak ahir zaman olduğunu kabul edeceğiz. İkinci olarak orada anlatılan Mehdi; İsa; Deccal; Süfyan gibi zatların bu zamanda zuhur edeceğini bileceğiz. Ve bunların bazı cemaatlerin yaptığı zorlama tevillerle "şahs-ı manevi" falan değil; bizzat et ve kemikten beden olarak zuhur edip bizimle beraber yaşayacaklarına inanacağız. Sahih hadislerde ifade edilen zorlukların ardından inşallah akabinde dünya üzerinde güzel bir İslam hâkimiyetinin yaşanacağına inanacağız.

Kafa ve kalplerimizde eyleme dönük kesin kararlarımız olmadan, ahir zamandaki büyük zatlarla ilgili bazı adaylarımızın olmasında da istikamet noktasında bir mahsur söz konusu değildir. Bu şekilde teyakkuz halinde bir duruşla, elimizden geldiğince kulluğumuzu ve emr-i bil-maruf nehy-i ani'l-münker görevimizi yaparak ve Allah-u Teala'nın o zatları bize tanıtması, buldurması için yürekten dua ederek bekleyeceğiz.

Evet, kıymetli okurlar, şöyle objektif olarak içinde bulunduğumuz çağı ve şahit olduğumuz olayları değerlendirirsek, hadislerde ifade edilen kıyamet alametlerinin küçüklerinin hepsinin vuku bulmuş olduğu gerçeği ile karşı kaşıya kalırız. Bu demektir ki, artık büyükleriyle yüz yüze gelmek zamanıdır. O zaman “bugünlere hazır mıyız?” sorusunu da sormak zamanıdır. İnsanlar ne kadar isteseler de günün doğuşuna engel olabilirler mi? Vakti gelince elbette ki güneş her şeye rağmen doğacaktır. Ancak yarasalar bu doğuşa şahitlik edemeyeceklerdir. Bunun için bizden istenen, büyük alametlerin zuhurunu yok saymak değil, bu konuda bilinçli olmak olmalıdır. Çünkü bu önemli sınavı buna inanmayanlar kaybedebilirler.

Ne diyelim: Allah (c.c) cümlemize yardım etsin. Yanlışa düşmekten korusun. Ve bizleri, her zaman istikamet üzere kalmaya ve razı olduğu işleri yapmaya muvaffak kılsın. Âmin.

Kaynak:

1 Buharî, Enbiya: 49.

2 İbni Hacer, sFethu'l-Barî, 6:570; Teftazanî, Şerhu'l-Makàsıd, 5:314

3 Teftazanî, Şerhu'l-Makasıd, V:314.

4 Müslim, Fiten: 67-69.