İki Zıd Şey Bir Arada Bulunmaz

 

Bir kimse, şu şeye sahi olmadan şu üç şeye kavuştuğunu iddia ederse, bilmelidir ki, şeytanın oyuncağıdır.    nŞeytanın maskarası olmuştur;

1.Dünya sevgisini, yani mal-mülk, sevgisini kalbinden çıkarmadan, Cenab-ı Hakkı anmanın, hatırlamanın zevkine erdiğini iddia eden kimse.

2.Kendi nefsinin, isteklerine uymakla birlikte, Allah’ü tealanın rızasınına uygun olarak da hareket etiğinin iddia eden kimse.

3.İnsanların kendisini sevmelerinden, medhetmelerinden hoşlanmakla beraber, ihlasla amel ettiğini iddia eden kimse.

Bunlardan anlaşılıyor ki:

Mal, mülk, para sevgisi ile dolu bir kalb, Cenab-ı Hakkı zikretmenin zevkine varamaz. Çünkü, bu ikisi birbirine zıttır. İki zıd şey bir arada bulunamaz.

Nefs, her zaman şerre, kötülüğe meyyaldir. İstediği her şey, onun aleyhinedir. Cenab-ı Hakk’ın yasak ettiği şeylerdir. Bunun için nefse muhalefet etmedikçe, Allah rızasına uygun hareket etmek mümkün olmaz.

İnsanların beğenmesi, kendisini medhetmesi için yapılan amelde, ihlas olmaz. Amelin ihlaslı olması için, sırf Allah rızası için yapılması lazımdır. Şu halde, hem insanların övgüsünü kazanmak, hem de ihlaslı yapmış olmak mümkün değildir. Çünkü bu iki şeyin de bir araya gelmesi mümkün değildir.

Ebu Nadre hazretleri buyurdu ki:

Şu dört şey bir kişide bulunur, fakatbu kişinin gidişatında, iyiye yöneliş yoksu bu iyi amellerin kabul edilmediğine işarettir.

1.Kim, Allah yolunda cihad eder, Onun dinini yaymada gayret gösterir, fakat gidişatında hayra doğru bir ilerleme yoksa, bu iyi bir işaret değildir. Çünkü, Allah yolunda ihlasla cihad eden kimsenin halin de mutlaka hayra doğru bir artış olur.

2.Bir kimse, Ramazan orucunu tam tutar, fakat Ramazandan sonraki halinde iyiye gidiş olmazsa, orucun emredildiği şekilde tutulmadığnın alemetidir. Eğer oruç hakkıyla tutulsaydı, halinde mutlaka iyilik yönünde artış olurdu.

3.Kim, farz olan haccı eda eder, fakat hac dönüşünde, eski uygun olmayan halleri aynen devam ediyorsa, kendinde iyilik yönünde bir ilerleme olmamışsa, haccı hakkıyla eda etmemiş demektir.

4.Kim ki, hastalanıp sonra şifa bulur; fakat bundan sonraki hallerinde bir değişiklik, iyilik yönünde artış yoksa, çektiği hastalığın günahlarına keffaret olmadığına delalet eder. Eğer, atlattığı hastalık günahlarına kefferat olmuş olsaydı, mutlaka hali değişirdi.

Kişinin yapmış olduğu amellerin, boşa gitmemesi için şu dört şeyin olması lazımdır;

1.İlim sahibi olmak; İlim sahibi olan kimse, ibadetleri emredildiği gibi yapar. Cahil kimse, genellikle ibadetleri şartlarına uygun şekilde yapamaz.

2.Tevekkül sahibi olmak: Tevekkül sahibi kimse, sadece Allah’a güvenir. Başkalarından bir şey beklemez. Yapılması gerekeni yapar, sonrasını Cenab-ı Hakk’a bırakır.

3.Sabırsız olmak: Sabırsız kimse, genellikle yapmaya başladığı hayırıl işi sonunu getiremez. Tam yapılmayan ibadet ise makbul olmaz.

4.İhlas sahibi olmak: Allah rızası için yapılmayan  amellere sevap verilmez.

Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki Cennete talib olan kimsenin, Allah yoluna tam bir gayret ile sarılması, bütün kötü huylardan kendini arındırması ve sırat-ı müstekimde ya'ni Cenab-ı Hakkın razı olduğu hak yol bulunması lazımdır.

Allah’ü Teala, Fussilet suresinde mealen şöyle buyurmaktadır;

("Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır" deyip, sonra dosdoğru yoldan yürüyenlerin, üzerine melekler iner. Onlara; "Korkmayın, tasalanmayın, va'd olunduğunuz Cennetle müjdelenin sevinin!" derler.)