Yanlış Tevekkül Anlayışımız / Dr. Mustafa Karabacak

Tevekkül; bir Müslüman’ın herhangi bir iş hakkında, istediği amaca ulaşmak için gerekli olan üzerine düşen her türlü çalışmayı yaptıktan sonra ötesini Allah’a bırakmasıdır, şeklinde tanımlanır. Fakat bu tanımda tevekkül, sadece amel boyutuyla değerlendirildiğinden ve sadece sonucu Allah’a bırakmaktan bahsettiği için eksik bir tanım olarak kabul edilmiştir. Müslüman her an Rabbine tevekkül olanlardan (mütevekkil) olmalıdır. Bu aynı zamanda tevekkülün iman boyutunun da olduğunu gösterir. 

Allah’a daha işe başlamadan önce de tevekkül edilmesi gerekir. Kur’an’da anlatıldığına göre Hz. Musa, İsrail oğullarından düşmanla savaşmalarını istediğinde onlar korkup kaçınmışlardı. Fakat onlardan gerçekten inanmış iki kişi korkmamak ve Allah’a güvenmek gerektiğini söylemişlerdi: “Korkanların içinden Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu iki kişi şöyle dedi: Onların üzerine kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır. Eğer müminler iseniz ancak Allah’a güvenin.” (Mâide, 5/23).

Burada şu söylenebilir: Tevekkülün sadece amel ve sonuç boyutu değil; iman boyutu ve hayatın her anını kapsaması yönü de vardır. Allah Rasûlü’nün şu duasında tevekkülün bir işin evvelinde de sonucunda da olması gerektiği anlaşılmaktadır: Allah Rasûlü kişinin evine girerken tevekkülle şöyle dua etmesini istemektedir: “Ey Allah’ım, senden giriş ve çıkışın en hayırlısını istiyorum. Allah’ın adıyla girdik ve (yine) Allanın adıyla çıktık ve Rabbimiz olan Allah’a dayandık” desin, sonra (ev) halkına selam versin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 102-103). 

Başka bir hadiste de evden çıkarken de aynı tevekkülle dua edilmesi istenmektedir: “Allah’ın adıyla Allah’a güvendim, Allah’a dayandım çaba ve güç gösterebilmemiz ancak Allah’ın izni iledir” derse kendisine “İhtiyaçların karşılandı, koruma altına alındın” denilir ve şeytan o kimseden uzaklaşır. (Ebû Dâvûd, Edeb: 27). Buna göre Müslüman daha evine girerken ve evinden çıkarken her zaman tevekkül halinde olmalıdır.   

Yanlış Tevekkül Anlayışı

Tevekkülde, işin başında hattâ daha hazırlık aşamasında dahi Allah’a güvenmek gerektiği gibi insan olarak imkanlar dahilinde bütün tedbirlerin alınması gerekir.  Tevekkülü Müslümanlar tembellik olarak almışlar ve işlerini Allah’a havale etmişlerdir. Yani Müslüman çalışmayacak, yorulmayacak. Onlar adeta Allah’ın kendileri adına iş yapmasını istemektedirler. Bunun en güzel örneği şu anda İslam dünyasının içinde bulunduğu haldir. Başkaları çalışıyor biz Müslümanlar tüketiyoruz. Başkaları oyun kuruyor bizler de oyunun figüranlarıyız. 

Yanlış tevekkül anlayışına şu olay güzel bir örnektir: Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre o, şöyle demektedir:  “Yemen’den bazı kimseler azıksız olarak hacca gelirler, insanlardan bir şeyler isterler ve “biz mütevekkiliz” derlerdi. Bunun üzerine Allah (c.c.) “Bir de (hac seferinize yetecek mikdarda) azıklanınız. Muhakkak ki azığın en hayırlısı (dilenmekten, insana yük olmaktan) sakınmaktır.” (Bakara, 2/197) ayetini indirdi.”  (Buhârî, Hac, 6/1523; Ebû Dâvûd, Menâsik, 4/1730).

Tevekkül Tedbir Almaya Engel Değildir

Enes b. Mâlik’ten rivâyet edildiğine göre bir adam Peygamber’e (s.a.v.) “Ey Allah’ın Rasûlü! Devemi bağlayarak mı yoksa salıvererek mi Allah’a tevekkül edeyim?” diye sordu. Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Deveni bağla, sonra Allah’a güven ve dayan.” (Tirmizî, Zühd,60/2517).

Hz. Yakup (a.s.),  oğullarından bir tedbir olarak öncelikle Bünyamin’e iyi bakacaklarına dair kendisine sağlam bir söz vermelerini istemektedir: “(Ya’kub) dedi ki: Kuşatılmanız (ve çaresiz kalma durumunuz) hariç, onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah adına bana sağlam bir söz vermediğiniz takdirde onu sizinle beraber göndermem!” Ona (istediği şekilde) teminatlarını verdiklerinde dedi ki: Söylediklerimize Allah şahittir.” (Yusuf, 12/66). Yine Hz. Yakup (a.s.) oğullarından Mısır’a girerken tek kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girmelerini istemektedir: “Sonra şöyle dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah’tan başkasının değildir. (Onun için) ben yalnız O’na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O’na dayansınlar.” (Yusuf, 12/67).

Ömer b. Hattâb’dan (r.a.) rivayete göre, Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle demiştir: “Siz, Allah’a gerçek biçimde tevekkül edip güvenip dayansaydınız kuşların rızıklandıkları gibi siz de rızıklandırılırdınız. Çünkü o kuşlar sabahleyin aç olarak çıkarlar akşam kursakları dolu olarak dönerler.” (Tirmizî, Zühd, 33/2344; İbn Mâce, Zühd,14/4164).

Mü’min işinin her aşamasında Allah’a öyle tevekkül etmeli ki, gerçek manada Allah’a güvenmeli ve Allah istemedikçe hiç kimsenin kendisine fayda ve zarar vermeyeceğini bilmeli ve bu inanç ile yaşamalıdır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O’ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun keremini geri çevirecek de yoktur. O, hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Ve O bağışlayandır, esirgeyendir.” (Yunus, 10/107). Yine Allah izin vermedikçe şeytandan Müslüman’a bir zarar gelmez: “Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu, iman edenleri üzmek içindir. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah’a dayanıp güvensinler.” (Mücâdele, 58/10).

Sonuç olarak Müslüman, işin başında, iş yaparken ve işin sonunda tam bir teslimiyet içinde olmalı ve sadece yapacağı işe odaklanmalıdır. Yaptığını da en iyi şekilde yapmalı ki gerçek bir tevekkül meydana gelmiş olsun. 

Selam ve dua ile…