Fatiha’nın bir adıdır talim’i mesele. Meseleyi öğrenmek anlamına gelir. Peki nedir mesele? Öğrenilmesi istenen nedir? Neden Allah (Azze ve Celle) günde kırk defa bu meselenin üzerinde duruyor, bize hatırlatıyor, tekrarlatıyor. Hayatınızda olmazsa olmaz diyor. Kıldığın namaz Fatiha’sız olmaz, normalde her rekatte farklı sure okursun ama Fatiha’yı her rekatta okuyacaksın diyor Rabbimiz. Böylece 60 yaşındaki bir Müslüman ömrü boyunca Fatiha’yı bir milyondan fazla okumuş oluyor ve hatta doymuyor, öldükten sonra da ruhuna hediye ediliyor, mezar taşına “Ruhuna Fatiha” yazılıyor. Dünyada en çok tekrarlanan sözdür Fatiha. Her hit şarkı, türkü, ilahi gün gelir unutulur, nostalji olur veya da hiç hatırlanmaz. Ama Fatiha 1400 küsur yıldır milyonlarca Müslüman tarafından her gün beş vakit 40 defa tekrarlanıyor. Besmele ile birlikte 7 ayettir Fatiha. Yedi, İslam’da sonsuzluk ifadesidir. Kabe’nin etrafındaki tavaf sayısı 7’dir. 7 kat sema vardır. Allah’ın günleri 7’dir. Bunlar nasıl sürekli döner durursa, devam ederse Fatiha da hiç durmadan sürekli okunur. Okundukça dilekler kabul olunur, Rab ile yakınlaşma peyda eder, kulun kulluğu izhar olur. Kur’an’ın özetidir, fihristidir. Kişi Fatiha okudukça Kur’an’ı kavraması kolaylaşır. Çünkü Ümmü’l Kitap’tır (Kitabın Anası). Her okumada tazelenir kişi. Çünkü hamd ederek ta en başa “Galu Bela”da verdiği söze döner ve bugün hâlâ müslümanca yaşadığına, O’nun huzurundayken de (namaz), gündelik işlerini yaptığı anda da O’ndan ayrı kalmadığına, rızasına uygun yaşadığına, razı olduğunu yapıp razı olmadığından kaçtığına, uzak durduğuna sevinir ve geçmişine de bugününe de geleceğine de zerreleriyle beraber hamdeder.
Her okumada gerçek hamdin alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsus olduğunu söyleyerek, hissederek, gerçek övgüye layık olanın, tam mükemmel olanın, kusursuz, eksiksiz olanın ALLAH olduğunu tekrarlayarak nefse, şeytana en büyük darbeyi vurur kul. “Dört yerde bağırmıştır şeytan” diyor Efendimiz:
1.Lanet okunduğu vakit
2.Cennetten kovulduğu vakit
3.Hz. Muhammed (sav) gönderildiği vakit
4.Fatiha indirildiği vakit
Ve kişi günde 40 defa, arşın arşın uzaklaşır o düşmandan. Ondan uzaklaşırken de Allah’a yaklaşır. İlk besmeleyi çekerek başlar Rab ile ünsiyet. Kovulmuş şeytanın şerrinden sığınılacak Allah’tır. “Ben sadece O’nun dediği şekilde istediği şekilde işime başlarım” der. “O azmış şeytanın karıştığı işten bana hayır gelmez. Benim kulluğum sadece O Allah’adır, mukavelem O’nunladır. Köleliğim O’nadır. Aynı anda birçok şeye kölelik yapamam. Beni yaratan, yaşatan, iman, amel, ahlak ve sayısız nimetleri veren O’dur. Ben başkasını bilmem, tanımam. Yalnız O’nu bilir, O’nu söyler, O’nun sözünü dinler, yap dediğini yapar, yapma dediğini yapmam.”
“Yap dediği helaller, yapma dediği haramlardır ki ben yapma dediği haramlara yaklaşmam. Benim besmelemin anlamı budur. Ya Rabbi senin adına senin verdiğin güçle bu işi yapıyorum deyip harama başlarsam Allah korusun şeytanın oyununa gelmiş, sana iftira atmış olurum. Beni besmele çekemeyeceğim işlerin başına vardırma, öyle bir hayatın adamı etme. Öyle ya nasıl besmele çekip razı olduğun namazı kılıyor, orucu tutuyor, hacca gidiyorsam, razı olmadığın işleri yaparken de bu besmeleyi çekmeye haddim olamaz.” Hayatını Allah’ı razı etmekten başka şeyleri razı etme yolunda yaşayanların besmeleleri de farklı olur herhalde; “Bir ismi şöhret, bir ismi para, bir ismi şeytan, bir ismi nefs” gibi.
Nereden anlıyoruz peki böyle olduğunu... Yine Rabbimden öğreniyoruz Yasin 60-61’de:
“Ey Adem oğulları! Ben size, şeytana ibadet etmeyin, o sizin için apaçık düşmandır, bana kulluk edin. Bu doğru yoldur diye bildirmedim mi?”
Fatiha’da besmeleyle birlikte iki defa Allahu Teala’nın Rahman ve Rahim esmaları geçer. Resmen Rabbimiz kulunu rahatlatıyor. “Rahmetime sığının, endişelenmeyin, sizi sizden iyi bilen, rahmetiyle yaratan, yaşatan, gözeten benim. Kârınızı, menfaatinizi sizden çok düşünen benim. Bana sığının, dediğimi yapın ey kullarım.” diyor. Ki bu merhamet, şefkat idrak edebileceğimizin, hayal edebileceğimizin kat kat üstünde, aklımızın alması mümkün değil, yüzde bir gibi bir minik parça. Ahirete kalan yüzde doksan dokuzluk bölümü düşünün, düşünebilirseniz. Hele bir de Rahim esmasına mazhar olanlardan olabilirseniz... Çünkü dünya nimetleri umumidir. Rabbim Rahman esmasıyla kafire de mü’mine de putpereste de aynı havayı, suyu, aklı, sağlığı vs. verir. Ama ahiret nimetleri böyle midir? Hususidir, kişiye özeldir, herkes hak ettiğini alır, zerre kadar bile olsa.
“İşte Ya Rabbi’’ diyor kul besmeleyle başladığı her Fatiha’da; “Ben senin ‘Allah’ diyerek zatına, Rahman ve Rahim esmalarına sığındım. Mahrum etme. Tek başıma ben bir hiçim. Gücüm, kuvvetim senden. Kuvvet, kudret sahibi sensin. Hem bu dünyanın hem ahiretin hem benim hem her bir şeyin sahibi, Maliki, Hakimi sensin. Halifen olarak gönderdiğin bu yerde ancak senin adına tasarrufta bulunabilirim, haddimi aşmam. Eğer aşarsam da cezama razıyım. Çünkü bilirim, ceza gününün sahibi sensin. Tıpkı tüm günlerin sahibi olduğun gibi. Elbetteki bu günleri kendilerininmiş gibi harcayanlar gerçek sahibini o gün tanıyacaklar. Ya Rabbi, hatalarım günahlarım gafletimdendir, hâşa kasti değildir, affet. Teslimiyetimi artır, bırakma.”
“Teslimim, çünkü yalnız sana kulluk ederim, yalnız senden yardım dilerim. Sen yardım etmezsen kimsenin gücü yetmez bu yolda yürümeye. Ayaklarımı kaydırma, sabitle. Bir adın da “Hâdi”, bilirim. Elimden tut ve nimet verdiklerinin yoluna eriştir. Bizi bir an bile bize bırakma. En büyük nimet iman imiş, öğrendik ve iman sıratı müstakim üzerindeymiş. Değil ayaklarımı, gözlerimi bile başka yönlere kaydırma. Diğer yönlerde razı olmadığın işler var, sapmışların, gazabı hak etmişlerin yolu. Bizi uzak et. Dünyada da ahirette de nimet verdiğin, razı olduğun peygamberlerinin, salihlerinin, sevdiklerinin yoluna ulaştır, gayrısına değil.”