Bu ayet gerçekten sarsıcı bir ayet… Yalnızca “inandım” demek bizleri kurtarmayacak. Ama ne yazık ki sadece imanla kifayet eden ve sanki bunu yeterli gibi gören Müslüman sayısı toplumun çoğunluğunu oluşturuyor. Bu inanışın büyük bir aldanış olduğunu bu ayet açıkça söylüyor. İmanımızın yanına namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerimizi de ekleyebiliriz. Bunları yapmayı yeterli görmek de bu aldanışa dâhil. Zira bu ayetin indiği topluluk sahabe topluluğuydu ve onlarda namaz, oruç, zekât gibi konularda önemli bir sorun olması mümkün değildi. Allahu Teala bu ayette imanların sınanacağını, teste tabi olacağını söylüyor. İmanımızın ayarı nedir? Bir altının ayarı gibi 24 ayar mı, 18 ayar mı, içinde demir, bakır, vs karışık mı? Bir kuyumcu, bir sarraf bu altına kaç para öder... Bu ayette, Rabbimiz, ahirette bizlere vereceği mükâfatın büyüklüğünü imanımızın ayarının belirleyeceğini hatırlatıp, ayarınızı kontrol edeceğim, o halde ayarınızı yükseltin mesajı veriyor. Evet, İslam’ı bir hobi gibi görmeyip bunu bir hayat memat meselesi yapmak lazım. Çünkü bizi yaratan Rabbimiz böyle istiyor.
Sahabeler ayetlerin bir tanesini bile atlamadan hepsini tatbike gayret ederlerdi. Ayetlerin ilk muhatabı olan Sahabe Efendilerimiz...
Efendimiz (sav) ve ashabının (ra) yaşadığı hayatı, İslam uğruna çektikleri eziyet, çile ve sıkıntıları, hatta yaptıkları çok büyük fedakârlıkları az veya çok bilmeyen Müslüman yoktur. Bu hayatlar bir şekilde sağlam senetlerle bizlere ulaşmış. Onların yaşamına baktığımızda ayetlerin bir tanesini dahi atlamadan hepsini hayatlarında tatbik ettiklerini ve başa gelebilecek sınavların her türlüsüyle de imtihana tabi olduklarını görüyoruz. Mesela, İslam gelince atalarının dinini bırakmaları istenmiş. Yıllarca taptıkları putlardan oluşmuş ilahlarını ve bununla ilgili bir sürü gelenek ve göreneklerini bırakmışlar. Kabul etmek lazım bunlar insan hayatında kolay terk edilecek şeyler değildir. Bu mesele büyük imtihandır. Bugün bile doğru dini anladığı, tespit ettiği halde aile, çevre veya cemaatlerinin baskısıyla din değiştirmekten korkan, çekinen insanlar vardır. Dünyanın geldiği özgürlükçü bir ortamda bile bu baskılar insanları ürkütmektedir. Bir de cahiliye toplumunu ve onların baskısını düşünün! Nitekim o dönemde dinini terk edenleri, en son çare öldürüp yok etmeyi bile denediler.
Sahabeler böyle bir çetin sınavdan geçti. Bugün bizler buna benzer sınavdan şöyle geçebiliriz. Müslüman olduğu halde İslam’ı gereği gibi anlamamış olan ailelerimiz, “Niçin bu kadar derine dalıyorsun? İşini gücünü bul, sonra namazını da kılarsın, hizmetini de yaparsın. Biz sana namaz kılma mı diyoruz? Bu hizmet de neyin nesi? Önce kendini düşün, geleceğini düşün. Yaşın geçip gidiyor...” vs.
Evet, sahabelerde yakınlarından sarsıcı tepkiler aldılar… Öyle ki daha sonra putlara ibadeti terk etmiyor diye evlatlar, öz babalarını, amcalarını hatta canlarından çok sevdikleri anne ve kardeşlerini bıraktılar. Eşler bir zamanlar sırılsıklam aşık oldukları kocalarından, baba ve anneler can ciğer evlatlarından geçti… Aman ya Rabbi bunlar gerçekten ne şiddetli sınavlardır.
Sonra nice zengin sahabeler bir ömür uğraşıp didinip yaptıkları evlerini, bağ ve bahçelerini, biriktirdikleri tüm servetlerini İslam’ı yaşamak ve ahireti kazanmak için gözden çıkardılar. Hatta hicretle bir daha arkalarına bakmadan bırakıp gittiler… Nefsimize vuralım, gerçek bu ki bunlar kolay sınavlar değildir.
Evet sahabeler; evlat, ana, baba, akrabalarını Allah için terkle sınanmış kazanmışlar. Mallarını harcama, kaybetme ile sınanmış kazanmışlar. Uzun çilelere, meşakkatlere, eziyetlere sabırla sınanmışlar kazanmışlar, açlıkla sınanmışlar kazanmışlar. En son sınav cana gelmiş dayanmış onu da vermiş onu da kazanmışlar. İnşallah bu imtihan dünyasında, imtihan bilinciyle yaşayıp sonra da Rabblerinin rızasını kazanmak gibi büyük bir makama nail olarak, sonsuz olan ahiret hayatına gönülleri sevinçli ve sürurlu, başları dik bir şekilde göçüp gitmişler. Şimdi ebedi yaşamın sefasını sürecekler. Bugün dünyadan gittiler... Ebu Cehil olanları da gitti Hazreti Ömer olanları da gitti…
Bizler de Kur’an’la muhatabız ve aynı sınavlara tabiyiz, kendimizi kandırmayalım
Bugün toplumumuzda bir servet ve gösteriş yarışıdır gidiyor. Zenginliğe, makama, güzel evlere, lüks arabalara ulaşma savaşı veriyor insanlar. Gayrı meşru yaşanan ilişkiler, cinsel sapkınlıklar sınır tanımıyor. Hayat sadece büyük bir hırs ve gözü dönmüşlük içinde bunları elde etmek için verilen bir savaşa dönmüş. Dünyanın bir imtihan yeri olduğu adeta unutulmuş da sanki dünya cennet imiş.
Şöyle bizler de nefslerimize bu sınavları teklif edelim bakalım, nefsimiz ne diyor? Onlar sahabeydi canım, Allah bizleri öyle sınava tabi tutmaz mı diyorsunuz? İnşallah diye ümit edelim, Rabbimiz merhametiyle kaybedebileceğimiz zor sınavlara bizleri tabi kılmasın. Öyle sınavlar gerekirse de kolaylığını ve sabrını versin. Bizler bu zor sınavları kendiliğimizden temenni etmiyoruz. Ama ayetin tefsirine bakınca bu anlamlar çıkıyor. Ve bu tür düşünceler şeytan işi kuruntular ve boş temenniler oluyor.
Şeytanın kuruntularını bırakmak lazım.. Bu sınavlara sadece sahabelerin tabi olacağını söyleyen şeytan ve nefsimize verilecek cevap hazır hem de en canlı örnekleriyle. İşte yıllardan beri bilgisayarlarda çekilmiş animasyon filmleri izler gibi uzaktan izlediğimiz Filistinli Müslümanlar, işte Mısırlı ve en son olarak da Suriyeliler… Sahabelerin sınavlarını vermiyorlar mı, kim aksini iddia edebilir?
Evet, kabul edelim ve böyle sınavlara hazırlıklı olalım. Zira bu sınavlar sadece belli bir zümrenin değil tüm Müslümanım diyen ve İslam’ı kabul edenlerin tabi olabileceği sınavlardır. Birgün bakarsınız başa gelir. Başımıza gelmese de en azından gönül dünyamızda, duygu dünyamızda bu sınavları vermemiz lazım.
Son söz hem siz değerli okuyucularıma ve hem nefsimedir. Allah ile olan kulluk sözleşmemizi her gün gözden geçirmeyi ve bu uğurda ki çabalarımızı hiçbir zaman yeterli görmeyip, kurtuluşumuz için ilim, ibadet ve hizmet bağlamındaki gayretlerimizi artırmaya çalışalım. Olur ki Rabbimiz katında bu uğurdaki telaş ve çabalarımıza, yorulmalarımıza verilecek kıymet, ibadetlerimize verilenden daha fazla olabilir. Allah yolunda yaptığımız amellerimizi beğenmek ve büyük görmek yerine çabalamayı ve ömrü bu uğurda tüketmeyi daha önemli misyon belirleyelim...
Allah’a emanet olun.