1970 li yıllardan bu yana, özellikle 1980 Moskova Olimpiyat Oyunları sırasında spor felsefesi spor biliminin kuramıyla genel felsefi kuramın birçok alanının örtüştüğü yerde kendini daha da belirgin gösterdi. Nasıl ki ahlak felsefesi (etik), estetik, kültür felsefesi gibi felsefe dalları kendi aralarında daha yakın bağlar kurmuşlar ve birçok sorunda ortak çalışmışlarsa, spor felsefesi de spor ahlakı, spor estetiği, spor kültürü gibi alt dallarıyla bağıntılı bir bütünlük oluşturmayı gerçek-leştirmiştir. Spor bilimiyle spor felsefesinin kuramsal temellerde bu buluşması, günümüzde insan problematiğine yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu boyut geleneksel "Beden Eğitimi" kavramının dışına taşarak sporun yalnız beden hareketi ve hareketin eğitimden ibaret olmadığını, çok daha geniş bir zemine yayıldığını, bir düşünce ve eylem tarzı, özünde bir hayat tarzı olduğunu ortaya çıkardı.
Spor biliminin hem doğa bilimi özelliği hem de toplum bilimi özelliği var ve bu özellikler birbirine eklemeli biçimde değil, organik bütünlük olarak iç içedirler. Spor yapan insanın düşüncesi, kişiliği, değer duygusu ve bilinci onun beden hareketindeki başarısından, etkisinden daha az önemli değildir; çünkü insan, adalelerinin gücünden, onların hareketinin hızından ve isabetliliğinden ibaret değildir. Onun her eylemi, koruduğu değerlerde bezenmiştir ve spor yapan insan da öncelikle kendi toplumsallığını korumak, geliştirmek için kurallı - düzenli bir eylemler dizisine girişir. Sportif değerler bu eylemlerde görülür.
Spor Ahlakı
Spor ahlakını incelerken aslında incelediğimiz sosyal, politik ve ekonomik ilişkilerimizdir. Spor ahlakında sorunu öncelikle yaşayan ve yaşatan, sorunun öznesi durumundaki sporcu, yönetici, antrenör ve taraftardır. Sporcunun önceden belirlenmiş kurallara uyup uymaması spor ahlakının normatif yönüdür. Ama daha önemlisi ve normatif spor ahlakını da içine alan olgu, temel toplumsal değerlerin çiğnenmesidir.
Bu olumsuz olgu sporla ilgili çoğunluk tarafından fark edilmeyebilir. İlişkileri sorgulayan bilinç, çiğnenen değeri çabuk fark eder. Kendisini sporla gerçekleştirme deneyimi sporcuyu önceden düşünemeyebileceği sonuçlarla karşılaştırabilir. İlk başladığı anlarda spor yapmak, iyi ve güzel yaşamak için bir anahtar olarak sunulur. Yaşın ilerlemesi, becerilerin gelişmesi, teknik ile verimin artması, sporcuyu, içinde spordan başka bir yaşamın olmadığı dünya ile sınırlar. Bu, içinde yaşadığımız dünyada spor sistemi de, diğer toplumsal ilişkiler gibi kurallarını hep kazanmaya, hep zirveye kilitlemiştir. İnsanı sporcu olarak yücelten bu zirve bir yandan da insanı insana yabancılaştırmaktadır. Günümüzde normal insan eylemi olarak, spor yapmak kaybedilmiş bir değerdir.
Belli bir programla çalışmalar ilerledikçe, spor yapanda ve yaptıranda beklentiler farklılaşır. Burada farklılaşan beklenti daha ileri bir spor bilincine ulaşmakla mümkün oluyor. Daha ileri bir spor bilinci ve kapasitesindeki kişi bunu değerlendirmek ve pazara sunmakla işe başlıyor. Spor yapanın etkinliğinin maddi bir değer oluşturması, izleyenden organize edene kadar geniş bir çerçevede değer farklılaşması oluşturuyor. Oyun, antrenman, yarışma, mücadele, dostluk, tanışma ve gezi olanakları arttıkça, zamanın büyük bir bölümü spor yapmakla dolar. İşte o an spor, bir boş zaman etkinliği olmaktan uzaklaşıp iş (meslek) olarak karşımıza çıkar. Spor meslek olarak örgütlendiğinde yeni değerler oluşturur. Yaşamda ve yaşam yoluyla gerçekleştirilen değerler, genel ahlakın dünya, toplum ve insan görüşüne özünde uymaktadır. Spor da oluşan değerler, insanlık onurunun, kişisel hakların korunması, bireysel otonomi ve kişisel gelişim gibi temel değerlerin özel görünümleridir. Bunlara, hayat şartlarının iyileştirilmesi, sağlık, geçim sağlama gibi pragmatik değerler eşlik eder. Bugün sporda savunulan hangi değerler yaşanılan gerçeklikle bağdaşıyor? Bu sorgulamayı öncelikle sporun içinde yer alanlar yaparak spor ahlakının önünü açmak zorundadır.
Spora yüklenen misyon değişip, sporda değerler toplumda değişen değerlerle aynı doğrultuda gelişince spor ahlakının da sorunları artmaya devam eder. Bu doğrultuda; "her ne pahasına olursa olsun kazanmalıyım", "kaybetmek her şeyin sonudur" mantığı yatmaktadır. Böylesi bir yaklaşım, başarıya giden yolda her türlü çirkin girişimi ( şike, doping, şiddet, vb.) olağan saymaktadır. Başarıyı engelleyen kişilere veya takımlara şiddet uygulamak sporda bugün hızla artan bir tutumdur. Gerek medyanın, gerekse yöneticilerin söyleminin aksine, şu an var olan sporun masum ve zararsız bir etkinlik olmadığı çok açıktır.
İlk Çağ Antik Oyunlarında spor sahtekarlıklarına tanık olunmuştu. Centilmenlik dışı davranışlar, İlk Çağ insanlarında da görülmüştür. Antik Yunan'dan modern Olimpiyatlara kadar yaşayan spor, toplumsal değişimle beraber değişmiştir. Spor kuralları, oyunları, oynatanları, branşları çeşitlenmiştir. Bu çok branşlı spor; toplumsal yapılanmaya göre de sınıflandırılabilir.
Modern Olimpiyatlarda oluşturulmak istenen temel ilke, ırk, din ve dil ayrımına bakılmaksızın her ulustan sporcunun bir araya gelmesiyle, dostluk çerçevesinde yeni değerler üretmenin sporla gerçekleşmesi beklentisinden doğmuştur.
Sporda Doping
Sporun tarihi, aynı zamanda insanlık tarihi konusunda da önemli izler taşır. Spor ahlakında yaşanan sorunları tarihsel bir dönemde inceleyerek, ahlaksızlığın bir döneme ait olmadığını görüyoruz. İnsan ilişkilerinin olduğu her yerde, aynı zamanda spor ilişkisi de vardır. Sporun ekonomik bir işleyiş içinde bulunduğu yol, daha fazla kirlenmesine neden olmuştur.
Sporcular doping yaparak bedenlerini kirletiyorlar. Bedenleri sağlıksızlaşıp ölüme yaklaşırken, yalnızlığa mahkum oluyorlar. Doping kullanan sporcu rakibine bir üstünlük sağlamış oluyor. Bu üstünlük ahlaki olmayan bir yolla sağlandığı, eşit koşullarda yarışılmadığı için elbette olumsuzlanır; ama salt olumsuzlama, sorunu çözmez.
Yöneticiler ve spor basını sık sık şikeden söz ediyor, şike olayını yaşayan, yaşatan ve aracı olanlar spor dünyasının içindeki kişilerdir. Sonucu önceden belli olmadığı için ilginç olan spor etkinliğinin zevki kaçıyor.
Amatörce yapıldığı dönemlerde daha az sansasyona sahip olan spor, bugün tamamen profesyonelleşmiştir. Mahallesinin takımında yer almak, il takımına çağırılmak, bir takıma ait olma gibi toplumsallaşmaya uygun değerler; yerini, en çok para veren kulüpte oynamaya terk etti. Geçmiş dönemin amatör ruhlu sporcusunu, içinde yaşadığımız toplumsal atmosferde aramak, bulmak ve yeniden yetiştirmek gerekecektir.
Performans sporları olarak anılan tüm sporlar insan bedenini yıkmaktadır. Bedeni yıkıma uğrayan bir sporcu nasıl sağlıklı olabilir ve topluma nasıl katkısı olur? Bireysel üretimi bedeninin sağlıksızlığından dolayı engellenen geçmişin ünlü sporcularının sayıca artması ve hep kendi dışındaki kişi ve kurumların desteğiyle yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmaları ayrı bir etik problemdir.
Spora olan özel ilginin, ticari boyutunun çok fazla büyümesi ile yakın ilişkisi vardır. Spor ve ticari ilişkiler iç içe geçince spor ahlakı olumsuzluklar yaşamaya başladı. Bu olumsuzluklar ülkeden ülkeye değişebileceği gibi, ülke içinde bölgeden bölgeye de değişebilmektedir. Değişmeyen tek şey ise, sporda ahlaksızlıkların yapılış gerekçesi, yani araç değer olan parayı, amaç saymaktır.