Sizin hayır bildikleriniz şer, şer bildikleriniz de hayır olabilir.
“… Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara,2/216)
“Şu muhakkak ki cennete ancak Müslümân nefis girer. Ve muhakkak ki Allah bu İslâm Dîni’ni (dilerse) elbette fâcir kişi ile de te’yîd edip kuvvetlendirir.” (Buharî, Cihad, 182; Müslim, İman, 178)
Elhamdülillah, yukarıda zikrettiğimiz ayeti kerime ve hadisi şerifin mucizevi tecellilerine sıklıkla şahit olduğumuz ilginç bir zaman dilimini yaşıyoruz. Öyle ki özellikle çeyrek asırdır dünya genelinde hoşumuza gitmeyen, canımızı çok sıkan, hatta çok yakan İslam ve Kur’an aleyhine olan tüm eylem ve propagandaların aksi bir etkiyle, yüce Kur’an ve İslam’a merak ve ilgiyi artırdığını, bu nedenle hayale gelmeyecek oranda Avrupa’da İslam’a girişlerin olduğunu öğreniyor, Rabbimize hamd ve şükrediyoruz.
Orada bulunan kardeşlerimiz, Efendimiz’e (s.a.v.) yönelik çirkin karikatür eylemlerinin veya Kur’an yakma eylemleri gibi her türden menfur eylemin, müminleri çok üzdüğünü ama bu eylemlerin ardından İslam’ı ve Kur’an’ı merak eden ve soranların katlanarak arttığını ve bu olayların ciddi şekilde Müslüman olmak için müracaat edenlerin sayısını arttırdığı söylüyorlar. Yani açıkça “Sizin şer bildiğinizde hayır vardır” veya “Muhakkak ki Allah bu İslâm Dîni’ni (dilerse) elbette fâcir kişi ile de te’yîd edip kuvvetlendirir.” ayet ve hadisi şeriflerinin tecellisini hayranlıkla izliyoruz, diyorlar.
Bütün bu gelişmeler şunu gösteriyor ki, ahir zamanda Batıdan doğacağı müjdelenen İslam güneşi, Batı insanının içinde bulunduğu koyu küfür karanlıklarını aydınlatmaya başlamış ve bu durum artık iyice fark edilir hale gelmiştir.
Bu gelişmenin ilk sebepleri arasında insanları evlerine hapsedip ölümle yüzleştiren, çok can alıp çok can yakan korona virüsü vardır. Korona korkusu insanları ciddi şekilde dine yönlendirmişti, bu gerçeği hem Batı’da hem kendi ülkemizde gözlemlemiştik. Ülkemizde yaşadığımız son büyük deprem de insanları çok sarsmış, ölümün ansızın gelebilecek kadar çok yakın olduğunu hatırlatarak dine yöneltmiş, topluma sosyal yardımlaşma, merhamet, fedakârlık gibi insani değerleri kazandırma konusunda çok büyük katkılarda bulunmuştu. Ve bugün Gazze direnişi de tüm dünya halklarının dikkatini İslam’a çekti bunu da görmemek mümkün değil.
Batılı insanlar için, “Niçin İslam?” sorularının arkasında yatan önemli nedenlerden birisinin İslam’daki ahiret inancı olduğunu ve Batılı insanları bu inancın çok etkilediğini söyleyebiliriz.
Zira Yahudilikte ve Hristiyanlıkta ahiret inancı, imani konular arasında yok veya yok denecek kadar silik… Nitekim Hristiyan ve Yahudi din adamlarının bu tür itiraflarını sosyal medyada yayınladıkları videolardan da görmek mümkün, sağolsun sosyal medya bu konuda bütün sırları ifşa ediyor.
Bu tespitlerden anlıyoruz ki, Yüce Yaratıcı tarafından sonsuza kadar yaşamak üzere kodlanmış insanlar için ahiret hakkında tatmin edici şeyler söyleyemeyen inanç sistemleri, özellikle felaket anlarında sığınılacak bir liman olma özelliği taşımıyorlar. Bu nedenle korona ile yüzleşen insanlar, sonsuz yaşama çare sunan din arayışına girdiler.
Gazze’de adeta ölüme koşarak giden mücahit bir millet topluluğu ise dünya genelinde büyük bir şok etkisi yaptı. Filistin halkının çoluk- çocuk, genç- yaşlı, kadın- erkek topluca bir millet olarak dini duygular uğruna ortaya koydukları akıl almaz adanmışlık ve kahramanlık eylemleri, hangi din ölüm korkusuna ve yokluğa çare olabilir, gerçek bir huzur ve kurtuluş sunabilir, düşüncesindeki insanlara adeta gerçek bir kurtuluş adresi gösteriyordu ki; o da İslam’dı...
Diğer bir neden bilim din çatışması…
Hristiyanlıkta dindar bir kişi bilim yapamaz. Hristiyanken Müslüman olan bir akademisyen hocanın itirafları şöyle: “Ben kiliseye gidince bilimi, okula ders vermeye gidince inançlarımı bir kenara koyuyordum, zira ikisi bir arada yürümüyordu.”
Hâlbuki İslam bu konuda ne diyor: Evreni yoktan var eden, ondaki tüm nizam ve kanunları koyanla Kur’an’ı gönderen aynı Hâlık-ı Zülcelâl’dir, bu nedenle bilimle din arasında bir anlaşmazlık olması muhâldir. Yani böyle bir durumla karşılaşan kişi ya dinini ya da bilgisini sorgulasın, ikisinden birinde bir problem vardır.
Batılı bir aydın, İslam’ın beni cezbeden ve Müslüman olmama sebep olan önemli bir yönü İslam’ın bilimle barışık olmasıdır diyor. Dolayısıyla bilimle İslam’ın çelişmemesi, Batılı okumuş, aydın çevrede ilgi odağı olup İslam’a geçişlerin önemli sebeplerinden birini teşkil ediyor.
Hollandalı bazı papazların itirafları şöyle: Kiliseler boşaldı, böyle giderse biz kendimize yeni meslekler bulmak zorunda kalacağız. Bırakın halkları, biz papazların bile yarısı ateist olmuştur, insanlar İncil’e İsa’ya inanmıyorlar. Yani açıkçası Hristiyanlık yoğun bakımda can çekişiyor…
Evet, bilimin zirve yaptığı bu çağda, teknoloji kuşağında doğan ve büyüyen gençlik hem aklını hem kalbini teslim alacak bir inancı arıyor ve baştan aşağı dogmalarla dolu teslis inancı gibi inançlar ve yine ayakları yere basmayan uyduruk new age dinleri gibi saçma dinler, belki cahil insanlarda kafa karıştırsa da asla akla yatmıyor. Yaşadığımız süreçte ise hem akla hem kalbe itminan veren tek din olan İslam dinine karşı, önyargılar kırılıyor ve parlak İslam güneşinin üzerindeki perdeler kalkıyor, sisler dağılıyor ve elhamdülillah onun huzur veren ışıkları tüm dünyayı aydınlatıyor.
Yine Batı’da yaşayan akademik çevreden kardeşlerimizin gözlemleri şu ki, teknolojide ve maddi zenginlikte gelişen fakat manevi anlamda iflas eden Batı toplumunda, İslam ciddi olarak tartışılıyor. Tartışanlar ise avamdan insanlar değil ülkenin ileri gelenleri ki içlerinden çoğunluğu din adamları, yani papazlar. Her gün bu kesimlerden yüzlerce kişi Müslüman oluyor.
Yine Batı’daki demografik yapının nasıl değiştiğini gösteren istatistiki hesaplar da İslam’dan yana. Şöyle ki, Batıda doğum oranları iyice azaldı, nüfus iyice yaşlandı, ölenlerin yerini dolduracak bir nesil gelmiyor. Hâlbuki Batı ülkelerinde nüfus artıyor, nüfusu artıranlar ise çoğunlukla Müslümanlar.
Yani açıkçası, İslam ülkelerinden Batıya düzensiz göç hareketleri, Batıda yaşayan Müslümanların doğum oranlarının, Hristiyanlardan fazla oluşu ve üstüne üstlük İslam’a giren Batılıların hızla artışı gösteriyor ki, 15-20 yıl gibi kısa bir zaman sonra Avrupa ülkelerinde Müslüman nüfus, Batının Hristiyan nüfusuna doğal olarak galebe çalacak... Bu dahi kaçışı olmayan bir akıbet görülüyor…
Bediüzzaman Said Nursi’nin, “Osmanlı hükûmeti Avrupa’ya hâmiledir; Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyet’e hâmiledir; o da bir İslâm devleti doğuracak.” sözünü hatırlarsak eğer, Batı toplumunda çok yakın gelecekte birçok İslam devletinin doğabileceğini kabul etmek, artık ütopik bir düşünce görünmüyor. Evet, özellikle Gazze’de ve Doğu Türkistan’da yaşanan çok üzücü olayların arkasından böyle güzel gelişmelerin de olması yüreklerimize bir nebze teselli sunuyor...
Makalemi sonlandırırken duam odur ki, Rabbimiz, Osmanlının doğurduğu Avrupalılardan olmak bedbahtlığına düşmekten bizleri korusun, aksine Batılı toplumların İslam’a dönüşlerine vesile olabilecek güzel İslami örnekler, olmayı bizlere nasip etsin inşallah.
Evet, son sözümü değerli büyüğümüz Şenel İlhan Beyefendi’nin, Gazze’deki dayanılması çok büyük acı zulüm ve soykırımın, Yüce Rabbimizin lütfu keremi ile nasıl bir hayra dönüştüğüne işaret eden ve bu olaylara hikmetli bir bakışa bizleri yönlendiren sosyal medya paylaşımına bırakıyorum.
“Şaşılacak bir şey ki, şu son birkaç ayda, akıl almaz, vicdanlara sığmaz, hayretle ve dehşetle yaşadığımız lanetli İsrail zulmü sayesinde; hakiki Müslümanların, gerçek insan ve vicdan sahiplerinin şuurlanmaları ve ahir zaman bilinci ile bilinçlenmeleri, apaçık gün gibi, güneş gibi görünüyor.
Elhamdülillah, bunca acıya rağmen, bu çok güzel ve hayırlı bir gelişme oldu.
Fakat maalesef, apaçık ortada ki, başı çok acı, ama sonu çok hayırlı ve tatlı olan bu yaşananların, bize ve tüm İslam âlemine kazanımı, başta Filistinli Müslümanlar olmak üzere, Doğu Türkistanlı Müslümanlar için ve hem de her yerde ezilen tüm Müslümanlar için çok acı oldu.
Peki, bu kadar çileye, bu kadar şehide, açlığa, hastalığa, işkenceye ve çekilen zulme değdi mi?
Elbette değdi!
Çünkü, milyarlarca Müslüman ve gerçekten vicdan sahibi her insan, tam anlamıyla şuurlandı!
Siyonisti tanıdı! Zalimlere karşı gözünü açtı ve uyandı!
Elbette bu uyanış, apaçık, ahir zamanda “İslam her eve, her çadıra girecektir” sahih hadis-i şerifinin ve birçok müjdeli ayetin müjdesine müjdedir!
Yani, bize ve İslam ümmetine en acil lazım olan cihad şuuru ve ahir zaman bilinci; gücü en yüksek seviyede etkili, yüz yirmi dört bin peygamberin, asfiya ve evliyanın ve ehli tebliğin tebliği, sohbeti, ikna çalışmaları ile bile; kesinlikle yüz yılda elde edilemeyecek şuurunu, zulme karşı tek yürek olma bilincini, Yahudiyi bu şekilde tanıma idrakını geliştiremez ve kalplere bu ayarda yerleştiremezdi!
Evet, bu kazanım, “Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır olabilir” ayet-i kerimesi gereği Rabbimin aynı anda, hem imtihanı, eğitimi ve hem de sonsuz gazap gibi görünen rahmeti sayesinde oldu…
Hamd da O’nadır. En yüce övgüler de O’na, şükürler de O’nadır!
Sözün özü: Ne garip ki, bu pahalı ama büyük kazanım, zekâ özürlü Siyonistler ve onların ahmak taraftarlarının, adeta kendilerini batırmak için “üstün gayretleri”, “Tanrıyı kıyamete zorlama” hayalleri ve yanlış Armageddon hesapları sayesinde oldu. Yani açıkçası zekâ özürlü bu soykırımcı siyonistlerin ahmakça uyguladıkları siyasi faaliyetleri ve zulümleri bize ve tüm ümmete hakiki bir ilaç oldu!
Kalıcı bir bilinç nimeti ve çok güçlü bir cihad aşkı oldu!
Hamdolsun! Şükürler olsun! Daha ne olsun?”