Şeytanın Büyücülüğü

İslam'ı meth-ü sena edip de, kendisi faydalanmayan, başkalarına tavsiye edip kendi yaşamayanlar bir kıssada şöyle hicvedilir: Zatın birisi helvayı çok severmiş, ama helvanın kıymetli olduğu zamanlar bulup da yiyemezmiş. Bir gün helva satan bir adam görüyor. Helvacı da helvasını pek methediyor. Neyse bu zat, helva satan adamın yanına gidip parmağıyla gözlerini çıkarır gibi bir iki hamle yapıyor. Helva satan şaşırıp; "Ne yapıyorsun be adam, gözümü çıkaracaksın!" diyor. Helvayı seven adam; "Aa, senin gözlerin kör değil mi ki?" diyor.

Helva satan; "Ne alaka efendim!" deyince; "A kardeş, kör değilsen niye bu helvaları satıyorsun? Satacağına kendin yesene. Ne yani, onu satınca, ondan daha tatlı, daha güzel bir şey mi alacaksın?" diyor.

Maalesef bugün Müslümanlar olarak dinimizin teoride methini iyi yaparız. Güzel dinimizi her fırsatta över;" Bizim dinimiz, en son ve en mükemmel dindir. Bütün semavi dinlere göre daha tekâmül etmiş, insanlığın son 1500 yıllık tekâmülü göz önüne alınarak Yüce Rabbimiz tarafından indirilmiş, barış, huzur ve mutluluk dinidir" deriz. Bütün bu söylediklerimizin hepsi el-hak doğrudur. Dinimiz ne kadar övülse azdır, hatta bu övgüler azdır bile. Ama yukarda zikrettiğimiz, helva satan adamın kıssasına benzer halimiz. Niye derseniz, yüzde doksandokuzu Müslüman olduğunu kabul ettiğimiz insanlarımızda mutsuzluk, huzursuzluk, güvensizlik, rızk ve gelecek endişesi had safhalara çıkmıştır. Karanlık bulutlar gibi, gürlemeye, patlamaya hazırızdır. Hoşgörü dinidir dinimiz ama müntesipleri olan bizler bugün geçimsiz, sabırsız, tahammülsüz bir haldeyizdir. İman zafiyetimiz nedeniyle, maneviyatımızdan yeterince destek göremeyen ahlaki yapımız ise, özellikle ekonomik darlık ve ahir zamanın diğer büyük zorlukları sebebiyle, iyice örselenmiş, yıpranmış, zayıflamıştır. Ve dolayısıyla toplumumuzda suç oranları artmıştır. Özellikle huzur yuvası olması gereken evlerimiz zindanlara dönmüştür. Bu sebeplerden dolayı maalesef ki, evlerini terk eden kadınlar, kocalar ve çocuklar medyamızın gündemden düşmeyen haberleri olmuştur.

Peki, bu acı durumun sorumlusu kimdir?

Yüce dinimiz mi? Hâşâ! elbette sorun onda değil!

Bir zamanlar en vahşi bir cahiliye toplumundan emsali görülmemiş bir huzur, sevgi, saygı, güven, toplumu oluşturan İslam dini, şimdi aynı tesirleri bizde görülmüyorsa belli ki sorun bizde…

Evet, bu ay, Hazreti Peygamberin kutlu doğumunun dünyanın her yerinde konferanslar, paneller ve çeşitli etkinliklerle kutlandığı bir ay. Bu ay içinde yapılan bu tür güzel faaliyetleri de bir vesile yaparak bizdeki problemi hem bulmalı hem de çözüme ulaştırmalıyız.

Ben âcizane derdimizin nedeni olarak iki önemli ana problem var diyorum.

Birinci problem, yeterli şekilde dinimizi bilmemek. İkinci problem de bilgilerimizi yaşantımıza taşımamak.

O halde ilk olarak Kur'an ve Sünnet çizgisinde güzel dinimizi yeni baştan öğrenelim. Burada özellikle önemli bir konuyu vurgulamak istiyorum. Sahih sünnetin referansıyla yazılmış Kur'an meallerinden yani ehl-i sünnet âlimlerinin onayladığı Kur'an meal ve tefsirlerinden faydalanmayı asla ihmal etmeyelim. Şer maksatlı yorumlarla çarpıtılmamış, bidat ve hurafelerle safiyeti bozulmamış haliyle, güzel dinimizi yeniden tanıyalım.

İkinci olarak da elden geldiğince bu bilgilerimizi yaşantımıza taşıyalım. Hayata taşınmayan bir İslam'ın, insana şifa vermesi mümkün mü?

Rabbimiz Kur'an için "Gönüllerde olan dertlere bir şifa, Müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir." (Yunus–57) buyuruyor.

İslam'ın emir ve yasakları bize hayat kılavuzu olmazsa, Kur'an nasıl kalplerimize şifa olacak!.. Yaşamadığı İslam'dan şifa bulamayan, huzur bulamayan insanlar bu defa başka yerlerde şifa aramaya başlıyor ve bakıyorsunuz ki, istismarcı insanların oyuncağı oluyor. Ekmeden biçmek, terlemeden kazanmak var mı? Huzur ve mutluluk da bilgi ve emek istiyor.

Bu halimizi özetleyen bir örnek olay nakledeceğim:

İmam hatip okulundan emekli değerli bir öğretmenimiz başından geçen bir olayı şöyle anlattılar:

Bir gün evimizin kapısı çalındı. Kapıda elinde küçük bir çocukla tanımadığım genç bir kadın vardı. Kadın: Hocam, çok önemli bir meselem var, sizinle görüşmem lazım! dedi.

Eşimle birlikte kadını eve buyur ettik.

Anlat kızım, sana nasıl yardımcı olabilirim? dedim.

Hocam, biz kocamla anlaşarak, birbirimizi severek evlendik. Ama mutlu evliliğimiz fazla sürmedi. Şimdi hiç geçinemiyoruz. Çocuğumuz da var. İş neredeyse boşanma noktasına dayandı. Biz kesinlikle büyüden şüpheleniyoruz. Hocam, bize büyü yapmışlar. Ne olur şu büyüyü çözün... dedi.

Hoca diyor ki kadını iyice dinledim, derdini anladım. Tamam kızım dedim, sana bir muska yazacağım ve sizi büyüden kurtaracağım, sen hiç merak etme…

Kütüphaneme gidip bir muska yazdım, kadına verdim. Al şunu bir oku, dedim. Kadıncağız baktı, şaşırdı.

Ama hocam bu muska Türkçe! dedi.

Kızım, Allah her lisanı bilir. Hele sen bu muskayı bir oku da dinleyelim dedim.

"Bismillahirrahmanirrahim

1-Evden çıkarken kocanı güler yüzle işine yolcu et.

2-Akşam eve gelince güler yüzle karşıla.

3-Yabancılara değil, evde kocana süslen

4-Kocanın anne babasına, akrabalarına iyi muamele et.

5-Kocanın kazancını çar çur etme, ödemekte zorlanacağı borca sokma.

6-Ondan izinsiz dışarı çıkma…

Daha böyle Hz. Peygamberin tavsiyeleri doğrultusunda bazı nasihatler...

Kadın dedi ki hocam ben bunları yaparsam evde zaten kavga olmaz ki!..

Hah işte gördün mü büyü çözüldü, dedim. Hadi git bunları uygula, getirebilirsen kocanı da getir. Bir muska da ona yazayım dedim.

Kadın gitti 20–25 gün sonra geldi. Yanında eşi de var.

Hocam Allah sizden razı olsun. Hakikaten büyü çözüldü. Sorun bizdeymiş. Şimdi işler yoluna girdi. Gayet iyiye doğru gidiyor dedi.

Eh o zaman Bir muskada kocana yazayım daha iyi yoluna girsin, dedim.

Evet, bu yaşanmış olayda şahit olduğumuz gibi, toplumuzda mutsuz ailelerin büyük çoğunluğu inanıyorum ki kendilerine büyü yapıldığından şüpheleniyor. Ve akıllarından hep şu tür düşünceler geçiyor; "Beni falanca akrabam oğluna istemişti, ben istememiştim, o yapmış olabilir. Falanca haset komşum beni çekemiyordu, o yapmış olabilir."

Bana soracak olursanız, ben de insanlara büyü yapıldığına inanıyorum. Hem de en katmerlisinden, papaz büyüsü türünden bir büyü.

Peki, büyüyü yapanın kim olduğunu tahmin edebiliyor musunuz? Ben o azılı düşmanı size ifşa edeyim:

Şeytan! Evet, herkesi büyüleyen o mel'un. Çünkü zaten o görevle aramızda geziyor. Mesela büyücüler insanlarda nasıl bir hal meydana getirirler? Yalanı gerçek gibi; çirkini güzel gibi, yok olan bir şeyi var gibi, gösterirler değil mi?

Peki, Şeytan Kur'an da Allah'tan müsaade isterken ne diyor?

"Yine; ben onların doğru yolları üzerine oturup onları oradan saptıracağım." (Araf Suresi, 16-18)

Yani: Güzeli çirkin, iyiyi kötü, göstereceğim. Dünyaya gerçek, ahirete yalan diyeceğim.

Putlara tapınmayı güzel, Allah'a tapınmayı kötü göstereceğim.

Peki, bunları başarmadı mı? Başardı, yaldızlı sözlerle insanları büyüledi. Saçma sapan dinlere inandırıp çoğunu cehenneme yolladı. Aklın, hayalin alamayacağı kötülükleri geleneklerin, kültürlerin, hatta dinlerin içine sokup o kötülüklerin nesiller boyu devamını sağladı.

Eğer şeytan tarafından büyülenmemiş olsak; cahiliye döneminde kız çocuklarımızı kendi ellerimizle diri diri gömmemize vicdanlarımız nasıl elverecekti?

Elimizle yaptığımız heykellere nasıl ilah diye tapınacaktık?

Şu muhteşem kâinatı ve akıllara durgunluk veren nizamı nasıl tesadüflere bağlayıp ateist olabilecektik?

Büyülenmesek nasıl evrimi, bilim adamı kimliğimizden utanmadan gerçekmiş gibi savunacaktık?

"Şeytan onlara yapmakta olduklarını (kötülükleri) onlara çekici (süslü) gösterdi." (Enam/43)

Yine bir hadis-i şerifte de Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): Şeytan sabaha eriştiğinde askerlerini etrafa gönderirken onlara şöyle der: "Kim bir Müslüman'ı haktan saptırırsa, ona taç giydiririm." Sonra askerlerinden biri ona gelir ve şöyle der: "Ben, birisinin karısını boşayıncaya kadar yanından ayrılmadan çalıştım." Bunun üzerine şeytan: "Mümkündür ki, o tekrar evlensin." Diğer biri gelir ve şöyle der: "Bu gün birisini ana ve babasına isyan ettirinceye kadar başından ayrılmadan uğraştım." Bunun üzerine şeytan: "Umulur ki, o kimse onlara iyilik yapsın da iyilerden olsun" der. Başka birisi gelir ve şöyle der: "Ben, bir insanı Allah'a şirk koşuncaya kadar saptırmaya devam ettim." Bunun üzerine şeytan: " İşte aradığım sensin, sen" der ve tacı ona giydirir. Ebu Musa (r.a.)

Ahir zamanın en tehlikeli fitnesi olan Deccal de şeytanın yöntemiyle insanları büyüleyecek diyor, hadisler. Allah'a sığınırız.

Peki, şeytan ve taifesinin büyüsünden kurtulmak çok mu zor? Hayır. Ne yapmak lazım onu da ayetler haber veriyor: Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı gücü yoktur. (Nahl Suresi, 99)

İş bitirilince şeytan da der ki: "Allah size gerçek olanı va'detti; ben de bir va'd yaptım, size karşı yalancı çıktım! Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu; ancak sizi çağırdım, siz de bana uydunuz; o halde beni kınamayınız, kendinizi kınayınız! Ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Bundan önce de ben, sizin beni Allah'a ortak koşmanızı kabul etmemiştim; muhakkak ki, zalimlerin hakkı acı bir azaptır!" (İbrahim Suresi /22)

Anlaşılıyor ki, gerçeği va'deden Kur'an'a yönelir ve Hazreti Peygamberin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hayatını örnek alırsak şeytanın hilesinden kurtulabilir ve İslam'ın huzur ve mutluluğunu elde edebiliriz.

Allaha emanet olun.