Haset ; Allah'ın insanlara verdiği bazı üstün özelliklere ve nimetlere karşı tahammül etmeyerek o nimetin sahibi olan kişiyi çekememesidir. "Hasetten sakınınız! Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de hasenatı yok eder." [Ebu Davud]
Haset eden kişi karşısındaki kulun elindeki malların yok olmasını ister. Bu duyguya sahip insanlar hayatta mutlu olamadıkları gibi, haset duyguları onları yer bitirir. Allah'ın (Celle Celalühü) taksimini beğenmemektir haset. Allah çalışana verir. Gayret edene verir. Allah (Celle Celalühü) insanlara mülkünden istediğini verir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Allah-u Teâlâ'nın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir." [Buhari]
Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi durumda olmasını hazmedemez. Bu durum hasetçinin karşısındaki insanların giyinmesinden, maddi durumunun iyi olmasından, ilminden, hatta güzel ahlakının güzel olmasından bile olabilir. Yani onun boyunu posunu, güzelliğini, çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun başına gelen fenalıklara sevinir.
Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
"İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, düşmanlık ve haset etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez." [Buhari]
Herkesi memnun etmek mümkündür, yalnız haset edeni tatmin etmek mümkün değildir. Çünkü o, haset ettiği şeyin yok olması ile ancak memnun kalır.
Haset, iyileşmeyen bir yara gibidir. Onun dünyadaki bu sıkıntısı sebebiyle ahirette uğrayacağı azap, ceza bakımından kendisine yeter.
Haset kişi sanki bir zalim gibi, haset ettiği kişinin elindeki nimetin yok olmasını arzu eder.
Haset eden, mal düşmanıdır, iyilik düşmanıdır. Çünkü insanlar fakirlere ve ilmi olmayanlara haset etmez. Haset iyiye, güzele ve zengine yapılır. Bir insan kendisinden her bakımdan daha düşük seviyede bir insana karşı iyi gibi görünürken, kendisinden üstün kişiye tahammül edemez. Böylece gerçekte nefsinin ne kadar azgın bir özelliğinin olduğu ortaya çıkar. Onun için insanların foyası âlimin ve velinin yanında ortaya çıkıverir. Bunu anlamak için keramet sahibi olmaya da gerek yok.
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şeriflerinde "Müslüman hayırlı olur. Haset edince hayır kalmaz." [Taberani] diye buyuruyor:
Kimin malı, nimeti varsa ona buğzeder. Ona ‘bunu niye verdin?' diye Rabbine darılmış olur. Allah-u Teâlâ fazlını dilediğine verir. Haset eden, "niye ona verdin?" diye Allah'ın fazlı için cimrilik eder. Mal ve nimet sahibinin rüsvay olmasını, elindeki nimetlerin gitmesini ister. Haset eden her yerde zelil olarak anılır. Melekler lanet eder. Yalnız iken üzüntüsü artar. Can çekişirken, sıkıntısı artar. Kıyamette rüsvay olur, Cehennemde cezasını da çeker.
1- Gıbta, iyilikte yarışmaktır:
Bu manada gıbta, iyilikte üstünlükte yarışma anlamında olup kişinin, mü'min kardeşine verilen nimetin elinden gitmesini istemeksizin bir benzerinin kendisine de nasib olmasını istemesidir.
Bir insanın, karşısındaki kişinin üstün yanlarına benzeme ve onların gurubuna dahil olmak hususunda başkalarına zarar vermeksizin nefisle yaptığı bir nevi mücahadedir. Gıbta ve münafese, "Yarışanlar yarışsınlar." gibi âyetler gereğince, haram addedilmemiş, aksine teşvik edilmiştir.
2- Hased (Çekememezlik): Bu kınanan haseddir. Ancak kâfirin ve fâcirin elde edip şerli işlerde kullandığı nimetlerin yok olmasını istemekte bir günâh yoktur.
Buna göre rakib olan kişinin elindeki nimetin gitmesini istemek hastalık iken, hayırda rakibi geçmek ise münafese olmaktadır. Bu çıkış noktası itibarıyla taban tabana zıt olan duygulardan birincisi olan gıbta ve münafese, mü'min vasfı iken ikincisi olan hased, münafık vasfı olmaktadır. Peygamber Efendimiz hasedin hayırları yok ettiğini belirtmektedir:
"Aman ha hasedden kaçının. Çünkü o, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi hayırları bitirir." Bu hadis, hasetçinin durumunu bize bildirmektedir.
İnsan hayatını yaşanmaz hale getiren, hayatını başkalarına verilen nimetleri kıskanmakla geçirip mahv eden ruhî hastalıkların, en önemlilerinden biridir. Hiç durmadan başkalarının başarılarını ölçme ve gözetleme şeklinde dışa yansıyan hased, başkalarının sahip oldukları iyilikleri istememekten kaynaklanan kör bir düşmanlıktır. Halbuki Allah, hikmeti gereğince herkesi eşit yaratmamıştır; kimisini güzel, kimisini çirkin yaratmış; kimisine bol imkân ve bol rızk vermiş iken, kimisinin talihini açmamış ve rızkını kısıtlı takdir etmiştir; kimini bir türlü yeteneklerle donatmış iken, kimisine de başka türlü yetenekler vermiştir.
Haset, talebe hoca arasına girerse o ilişki bitmiş demektir. İstifade olmaz o eğitimden. Şayet eşler arasına girmişse, bu çok anlamsızdır. İnsan karısını veya kocasını haset ederse, bu da evliliği çıkmaza sokar. Bir iş yerinde işverenle işçi arasında olursa güvensizlik olur, o iş yerinin bereketi kalmaz. Dolayısı ile haset bütün insani ilişkileri mahveder.
İmam Gazali Hz. bunu şu şekilde ifade etmektedir:
"Herkesin arzusunu karşılamaktan uzak olan maksatlarda hased meydana gelmemektedir. Bundan dolayı gökyüzünün güzelliğine bakma hususunda insanların birbirlerine hased ettiklerini göremezsin, ancak yerin küçük bir parçasını oluşturan bostanların üzerinde hased yapılmaktadır. Gökyüzü ise, yeryüzüne göre daha geniş olduğu halde yeryüzünün yanında bir kıymet hükmü dahi ifade etmemekte, bu genişliğinden dolayı gökyüzü bütün gözlere kâfidir (üzerinde hased edilmemektedir). "
"Hasetten sakınınız! Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de hasenatı yok eder." [Ebu Davud]
Haset etmek, Allah-u Teâlâ'nın takdirini değiştirmez. Hasetçi, boşuna yorulur, üzülür. Üstelik büyük günaha girmiş olur. Hasedin, haset edilene dünyada ve ahirette hiç zararı olmaz. Üstelik faydası olur. Hiçbir hasetçi muradına kavuşmamıştır. Haset, sinirleri bozar, ömrün kısalmasına sebep olur. Esmai diyor ki, 120 yaşındaki bir köylüye çok yaşamasının sırrını sordum, hiç haset etmediğini söyledi.
Ne yapayım elimden gelmiyor haset ediyorum, diyemezsin. Evet, Peygamber Efendimizin şu sözünden de anlıyoruz ki, hasetten kurtulmak zordur. Peygamber Efendimiz hadis-i şeriflerde şöyle buyuruyor:
"Hasetten kurtulmak zordur. Haset ettiğiniz kimseyi incitmeyiniz!" [İ. Ahmed] Burada hasedin, karşındaki kişiye zarar verecek boyutlara ulaşmaması için kendini frenlemelisin. Hasedinin karşılığında karşındaki kişiye belki de haklı olduğun başka konularda baskı yaparak içindeki haset acısını tatmin etmek isteyebilir nefsin. Onun için nefisle mücadele yalnız olmaz.
"Müminin kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz." [Beyhaki] Burada Efendimiz diyor ki; kalbinde haset olan kişi imanının lezzetini alamaz. Hayırlı amel yapamaz, yapsa da yaptığı haset, hele büyük bir veliye ise kalbi kararır hasetçinin…
Hasetten kurtulmanın tabiî ki yolları var. Öncelikle haset ettiğin kişiye bol bol dua ederek nefsinin üzerine bas. Yoksa haset eden kişi belalara hazır olsun ki, ancak musibetle onun hasedi yok olur. Allah'a emanet olun.