Prof. Dr. Sabahattin Zaim, Fatih Camii'nde son yolculuğuna uğurlandı. Cenaze namazı siyaset, ekonomi, sanat ve bilim dünyasından çok sayıda insanı bir araya getirdi.
Umut insanıdır Zaim Hoca… Her ortamda fert fert insanlara umut aşısı yapmıştır. Kendisinin her davete icabet ettiğini biliyoruz. Kimsenin önemsemediği küçük topluluklara bile gitmesini yadırgayanlara şu tarihî cevabı verir: " Benim o ortamlara gitmem, onların yetişmesi için büyük bir öneme sahip. Üstelik ben ilerde o ortamlardan kimin çıkacağını bilmiyorum". Kendisini tanışma şerefine nail olmaktan mutluluk duyuyorum. Kendimi de bahtiyar kabul ediyorum. Çünkü bir İstanbul beyefendisi gördüm, çünkü hocaların hocasını gördüm. İnşallah kendisine talebelik yapmış kıymetli hocalarımız Zaim Hocayı bize aratmazlar. Zaim Hoca bir tane idi. Ama pek çok talebesi vardı. Biz o talebelerden, sadece ilim talep etmiş kişilerin verdiği tepkileri beklemiyoruz. Zaim Hoca'nın insan ilişkileri ve insan yetiştirme sanatından da hissedar olduklarını umuyoruz. Bundan dolayı da yüzlerce Zaim hocalarla bayrak yarışı gibi, yeni nesle emanet edilecek değerleri taşıyan insanlar yetiştirmelerini bekliyoruz.
Zaim Hoca'nın, vefatından önce ziyaretine gelen Nevzat Yalçıntaş Hoca'ya, talebelerini emanet etmesi beni hayli duygulandırdı. Bu unutulan çok önemli, bir o kadar da değerli ve önemli gelenek tekrar hayata geçirilmiş oldu. İnancım da odur ki, Nevzat Hocamız da bu geleneği devam ettirsin… Tabi bu arada çok değerli ve büyük hizmetlere imza atan Nevzat Yalçıntaş Hocamızdan bahsetmeden de geçemeyeceğim. Ne zaman kendisini programlarımıza davet ettiysek gelme nezaketinde bulunduğu için kendisine teşekkür etmeden geçemeyeceğim…
Feyz Dergisi'ni görünce muhteviyatının çok güzel olduğunu ve hiç aralıksız hizmet ettiğini öğrenince çok sevinerek yanındaki Prof. Dr. Cahit Babuna ‘ya dönerek "Efendi görüyor musun, bizim zamanımızda böyle güzel çalışmalar yoktu, Allah'a hamdolsun…" demişti. Onun yanındaki kişilere soğuk bir bilim adamı gibi değil de sanki bir ilkokul öğretmeni edasında, karşısındakine vakur ve yumuşak bir şekilde davrandığını gördüm.
Şimdi kendisinin önemli bazı görüşlerinden bir dermelemeyi size sunuyorum: "İslam ekonomisi var mıdır? Hem vardır hem yoktur. Eğer bir insan Müslüman ise ve iman ediyorsa vardır. İnanmıyorsa ve iman etmiyorsa, gayr-ı müslim ise yoktur. Çünkü bu düşüncenin adı ‘İslam Ekonomisi'. İslam bir dindir. Eğer İslam varsa, tabii ki ekonomisi de vardır. Eğer sen İslam'a inanmıyorsan, sana göre de ekonomisi yoktur.
Bugün dünyada hakim olan ekonomi İslam'la alakalı değil. Faizin hâkim olduğu ekonomik bir dünyada, onlara göre, faizi ortadan kaldıran İslam ekonomisi olmaz. Çünkü inanmıyorlar. "
Bir kişi İslam'a inandığı halde, İslam'ın reddettiği ekonomik düzenin çarklarına göre hareket ediyorsa o günahkardır. Vaktiyle Konyalı Lokantası'nda işadamları toplanmış ve faiz konusunu konuşuyorlar. Rahmetli Nasuhi Bilmen de var. İşadamları, "Hocam rakiplerimiz büyürken, biz yerimizde sayıyoruz. Bize bu konuda fetva ver" dediler. Nasuhi Bilmen Hoca da; "Efendiler ben iktisatçı değilim. Allah faizi haram kılmıştır. Ama sen; 'Ya Rabbi ben mecbur kalıyorum. Biliyorum haramdır bu. Zaruriyetten bu günahı işliyorum' dersen, kendi fetvanı kendin verirsin; işini yaparsın. Ama fetvayı ben vereceğim, günahlar benim boynuma, kârlar senin cebine inecek böyle bir şey olmaz" dedi.
"İslam Dünyası", son İslam devleti Osmanlı'nın yıkılmasıyla bitti. İslam dünyası siyaseten bitti, dinen ve iktisaden bitti. İslam dünyası müstemleke haline geldi. Birinci Dünya Harbi, İslam'a büyük darbe vurdu. Fakat, Kur'an'ın kerameti vardır. Orada "Ehli küfür, İslam karşısında tevhide gider, birleşir", "İslam çekildiği zaman kendi aralarında tefrikaya düşerler". Birinci Dünya Harbi'nden sonra İslam sahneden çekilince, batı dünyası kapitalist ve komünistler olarak karşılıklı harp etmeye başladılar. Bu sayede İkinci Harp'ten sonra İslam dünyası yeniden kendine gelmeye başladı.
O ilk devlet, 10 sonra 20 oldu. Tabii ki az, kesretten vahdete gitmek gerekirdi, ama gidilemedi. Çünkü bu 57 devletin coğrafyasının haritasını Müslümanlar çizmedi. Sömürgeciler çekilirken kendi düşüncelerine göre taksimat yaptılar. Kimisine çok nüfus az arazi kimisine de tam tersi. Aralarına ihtilaflar sokarak birlikte yaşayamayacak hale sokarak geri çekildiler. İslam ülkeleri bugün İslam'ın vahdetine ulaşma kavgası veriyorlar. 1970'lere kadar yoktu. 1970'ten sonra Allah, petrol ve zenginlik verdi. Fakat Müslümanlar o zenginliği kullanamadı. İmkanlarını üç beş şeyhin eliyle harcadılar. Lükse gidiyordular; halbuki lüks ve israf haram... En zengin ve en fakir ülkeler Müslümanların elinde. Ama 1970'ten sonra İslam dünyası çocuklarını okutmaya başladılar. Onlar da okuyunca gördüler ki "Yahu biz, Müslüman gibi yaşamıyoruz."
İslam dünyası ilk merhalede dinlerinden uzaklaştıklarının farkına vardılar. Toplum halinde Müslümanlığı yaşamadıklarını anladılar. Bir kısmı kapitalist, bir kısmı sosyalist, bir kısmı bilmem ne grubunda. Ama hiçbirisi İslamî grupta değil. Onun üzerine "Eğer bu Allah'ın dini ise, bunun bir izah tarzı olmalı. Biz neyiz? Kimiz?" diye sorgulamaya başladılar. İslam Ekonomisi düşüncesinin ortaya çıkmasından sonra, son dönemlerde bazı liderlerin İslam birliği düşüncesi üzerinde durduklarına tanık oluyoruz.
Yılmadan yürüyeceğiz, ne kadar yürüyebilirsek. Bizim görmemiz, başarılı olmamız şart değil. Karınca misali Kâbe'ye doğru yürüyeceğiz, yürüyebildiğimiz kadar. Bizim görevimiz üzerimize düşen sorumluluğumuzu yerine getirmekten ibarettir. Onun için erken öten horozun başını keserler derler. Reel politikada ferasetle hareket etmek gerekir. En üst perdeden İslam Birliği'nden bahsetmeye kalkarsanız, insan tabiatına aykırı olur. Her şey tedricen olur. Eğitim de öyle değil mi? Aşama aşama gidecek. İslamî gelişmeler yavaş yavaş olacak ve İslam Birliği de en son merhalede olacaktır. Bu sahada gelişmeler var. 50 sene önceki Türkiye ile bugünkü Türkiye bir değil. Önceleri böyle kadrolar, mecmualar yoktu. Bir polis camiye namaz kılmaya girince hadise olurdu. "Yav efendim polis memuru nasıl namaz kılıyor" diye. Sevenleri ilim ve irfan adamını dualarla "ebediyete " şu sözlerle yolcu ettiler.
"Allah size ve sizden sonrakilere rahmet etsin, şüphesiz bizde sizin yanınıza geleceğiz."
Mekânın cennet olsun . Ruhuna fatihalar…