Eşrefi mahlûk. Yani yaratılmışların en şereflisi, Allah'ın yeryüzündeki halifesi... Akıl nimeti ile taçlandırılmış tek varlık. Bütün yaratılmışlar onun hizmetine sunulmuş. Kendisine verilen değerleri yerli yerinde kullanabilirse Malik'il mülk'ün sevdiği, aksi takdirde şeytanın bile şaştığı bir varlık. Yaratılmışlar içinde Cennet'i hak edebilme kabiliyetleriyle donatılmış, ebedi huzurun, rahatlığın, zenginliğin, hayallerin ötesinde bir güzelliğin vaat edildiği yegane varlık; İNSAN.
İnsana verilenlerle insanı anlatmak hiç de zor değil aslında. Allah o kadar çok nimetle insanı lütuflandırmış ki, gören gözün, sağına soluna kendi varlığına bakması yeter de artar bile. Ama insan bu kadar güçlü yaratılmasına rağmen bir o kadar da acziyet içinde. Yaşadığı her saniye onu yaratana muhtaç… Bu muhtaçlığının farkında ise ve bu farkındalıkla hayatını idame ettirebili yorsa ne âlâ. Ama ya değilse...
Mesela nankörse, sahip olduklarının şükrünü eda etmek yerine mahrum olduklarının peşinde ise, o müthiş donanımlarla güçlendirilmiş insanın, acziyetinin köleliğini yapması kaçınılmaz olur. Ve ne yazık ki birçoğumuz da sahip olduklarımıza değil, mahrum olduklarımıza odaklı yaşıyoruz.
Kirada oturan ev sahibi olmayı, arabası olmayan araba almayı, çocuk sahibi olmayan çocuk sahibi olmayı, bir evi olan başka bir ev daha almayı, fakir olan zenginliği, hasta olan sağlığı arzu eder. Burnunun şeklini beğenmeyip "falancanınki gibi burnum olsaydı, saçım niye dalgalı da düz değil" gibi kendinde olan, kendine has özellikleri beğenmeyip hayıflanan bir sürü insan var.
Aslında insanın her zaman daha iyisini istemesi gayet normal. Çünkü insan "mükemmelleşme isteği" ile birlikte yaratılmıştır. Yani iyinin de iyisi olma isteği ve çabası onun fıtratında vardır. Böyle olmasa idi cömerdin isar ahlakını yakalaması mümkün olmazdı. Ya da merhametsizliğinin farkına varıp merhametsizliğinden kurtulması gerektiğine inanan bir adamın o yüce ahlaka kavuşması hayal olurdu. Keza insanoğlunun tıp, matematik, ilim, fen ve teknoloji gibi bir çok alanda gelişmesinde de mükemmelleşmeye olan eğiliminin katkısı büyüktür. Tabii hem iyiliğe hem kötülüğe meyyal yaratılan insan bu mükemmelleşme isteğini sadece iyilikte kullanmıyor. Bir hırsızın, hırsızların en iyisi olması için mükemmelleşme isteği ona itici güç olabiliyor. Stalin'i, Hitler'i, Firavunu zalimlikte bulundukları noktaya taşıyan da yine en fazlasına sahip olma isteğiyle önlerine çıkan her şeyi yakıp yıkmayı yok etmeyi, kendilerinden başka her şeyi yok görmeyi tetikleyen de mükemmelleşme isteğidir. Görülen o ki insan, Allah'ın kendisine verdiği bu değerle toplumun baş tacı da olabiliyor, asırlar boyunca zulmünden dolayı kınanan, nefret edilen biri olarak da hafızalara kazınabiliyor.
Dediğimiz gibi insanın daha iyisini istemesi gayet normal ve bu bizim yaratılışımızda var. Lakin bu duygu hırs boyutuna taşınırsa, hem kendimiz için hem etrafımızdakiler için hayat çekilmez hale gelebiliyor. Birçok aile daha iyi bir ev, daha iyi bir araba, daha çok para yüzünden ya dağılmıştır ya da huzursuz mutsuz insanlardan müteşekkil zorla ayakta durmaya çalışmaktadır.
Buhari ve Müslim'de rivayet edilen bir hadis-i şerife göre Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur; "Âdemoğlunun bir dere altını olsa ikincisini ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder." Hakikaten insanoğlu böyledir. Bir dere altına sahip olsa, bir ikinciyi daha ister. Yani insan imkân sahibi olmada kendine sınır tanımayacak kadar doymazdır. İnsanı kendine bıraksanız şu kadar imkân bana yeter demez. Ancak öldüğünde gözü toprakla dolduğunda gerçeği anlayabilir. Kendisine verilenlerin ya da verilmeyenlerin diğer insanların yaşam alanlarını daraltmak, onların hayatını zindana çevirmek için olmadığını... İnsan kendisine tahsis edilen dünya nimetlerini yaradılış gayesine uygun kullanırsa ve kendisine verilmeyenlerin arkasındaki hikmeti anlamaya çalışırsa ancak, kanaati yakalayabilir. Öyleyse dünya içinde bize dünya nimeti olarak verilenler ne kendimizi tatmin etmek için ne de herşeyin, herkesin üstünde biz olalım diye verilmiştir. Tam aksine salih ve Allah'ın razı olduğu biçimde yaşamaya birer vasıtadırlar. Daha açıkçası elimizde var olan ya da var olmayan nimetler, bizi ya küfür batağına saplar ya da iman yolunda ilerlememize vesile olur.
Allah bizi iman yolunda ilerleyenlerin zümresinden eğlesin.