Yeme psikolojisinde oruç tutmanın ayrı bir önemi vardır. Oruç tutarak, yemenin esiri yiyeceklerin bağımlısı olmadığımızı ilan ederiz.
Oruçla bedenimizi temizler, toksinlerden (zehirli atıklardan) arındırırız.
Oruç tutmayanlar oruca dayanmanın zor olduğunu düşünürler. Oruçla aç kalacaklarını sanırlar. Hâlbuki hakkıyla tutulan, iftar ve sahurda yenilen, ama aşırıya kaçmadan yenilen oruç asla zararlı değildir. Üstelik tutanı hastalıklara karşı korur ve sanılanın aksine kişiyi enerjik yapar.
Oruç; kalp, mide, bağırsaklar, böbrekler, ciğerler, pankreas dâhil tüm sistemlerimize dinlenme ve yeniden güç kazanma şansı verir. Böylece oruçtan sonra vücudumuz daha düzenli olarak çalışır. Özellikle kalbin kan damarlarına ve sindirim sistemine besinlerin emilmesi için fazla miktarda kan pompalanması gerekmeyecek ve sistem istirahate geçecektir. Böylelikle yaşlanma süreci yavaşlayarak ömür uzayacaktır.
Oruç tutmak zihni berraklaştırır, duyuları keskinleştirir ve hafızayı güçlendirir. Boş bir mide sindirim için harcanacak kanı beyne gönderir, beyin daha fazla kan ve enerji alır. Böylelikle konsantrasyon artar ve düşünme yeteneği çoğalır.
Oruç tutma ile hormonların ve organların normal ve dengeli salgı yapmasına yardımcı olunur.
Oruç, fazla yağları yakar ve aşırı kiloları azaltır. Sindirim sisteminin temizlenmesiyle oruçla sağlıklı bir iştah oluşur. Sürekli olarak fazla yemek yiyenler midelerini doğal olmayan bir şekilde genişletirler. Böylece onu doldurmak için daha fazla besin gerekir. Oruç, büyümüş mideyi normal ölçüsüne getirir, doğal olmayan oburluk ortadan kaybolur.
Oruç, kişiyi sakinleştirir. Endişeyi azaltır, uykusuzluğu giderir.
Oruçluyken nimetlerin tadını daha lezzetli algılarız ve kıymetini daha çok anlarız. Yoksulların ve olmayanların acılarını daha derinden hissederiz.
Oruç, şeklen açlık perhizlerine benzese de aradaki fark büyüktür. Rabbimizin isteği ile ve O’nun rızasını kazanmak için oruç tutan açlık hissetmez. Aç kalmak, böyle kişi için zahmetli olmaz, aksine zevk ve haz verir.
Oruç tutan kişi yemeye ara vermeyi, yemeden de yaşanacağını, fazla yemenin gereksiz hatta zararlı olduğunu anlar. Yılda tutulan bir aylık Ramazan orucu ve aradaki oruçlar bizi, yemek için yaşamadığımızın, aksine yaşamak için yediğimizin şuuruna vardırır. Rastgele yemeye elimiz uzanmaz olur. İrademiz artık daha kuvvetlidir.
Gerçekten oruç sağlığımıza sağlık katar. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) buyurduğu gibi, “Oruç tutan sıhhat bulur.”
Bayramlar ve Ruh Sağlığımız
En eski çağlardan beri insanların hayatında bayramların önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Bilinen bütün topluluklarda, bayrama benzeyen tören ve kutlamaların oluşu bayramların insanın bir ihtiyacı ve gereği olduğunu göstermektedir.
Bayramlar ruh ve zihin sağlığımıza önemli faydalar sağlar. Monoton, hareketsiz geçen günleri renklendirirler. Toplumu huzura, neşe ve sevince boğarlar. Fertlerin kendilerine ve çevrelerine olan güvenlerini artırırlar.
Bayramların Değişen Fonksiyonu
Günümüzde bayramların yerini kısmen şenlik ve festivaller alsa ve bayramlar artık tatile gitme fırsatı olarak görülse de yine önemlerini büyük ölçüde sürdürmektedirler. Ayrılıkların ve farklılıkların şer güçlerce tahrik edilip çatışmaya dönüştürülmek istendiği şu günlerde bütün milletimizi birleştiren bayramların önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
Bayramların İnsana ve Topluma Katkıları
Bayramlarda insanlar birbiri ile kaynaşır, dostluklar güçlenir. Sosyal dayanışma ve yardımlaşmaya önem verilen bu günlerde, barışı sağlamak ve düşmanlıkları gidermek için elverişli bir ortam teşekkül eder. Küskünlükleri ve dargınlıkları gidermek amacıyla herkes seferber olur. Kin, nefret ve intikam gibi yıpratıcı duygular törpülenir. Toplumu barış ve kardeşlik havası sarar.
Bayramlarda insan ilişkilerinin sıcaklığı daha yakından hissedilir. Bütün aile fertleri, aile büyüğünün etrafında kenetlenir. Kişiler, geniş bir ailenin bireyi olduğunu daha derinden hissederler. Böylelikle kendilerine ve topluma güvenleri artar, zorluklara karşı direnç kazanırlar.
Bayramlar sevinç, neşe, mutluluk ve huzur günleridir. Ailemize ve çevremize güler yüzle davranıp iyi temennilerimizi bildirerek bayramlaşmak bu günlerin gereğidir.
Bayramlar sevmek ve sevindirmek için fırsattır. Her bayramda başta anne ve babalarımız olmak üzere aile büyüklerimizi, dostlarımızı, komşu ve akrabalarımızı, iş arkadaşlarımızı ziyaret etmeliyiz. Onların hal ve hatırını sorup gönüllerini hoş tutarak muhabbet ve sohbet etmeliyiz.
Yine bayramlarda kimsesizleri, yoksul ve yetimleri hasta ve yaşlıları unutmamalıyız. Onların yalnız olmadıklarını göstermeli, ziyaretlerine gitmeliyiz.
Bayramların bir hususiyeti de bu dünyadan göçmüş akraba ve yakınlarımızın mezarlarına gitmektir. Böylelikle bizlerde emeği ve hakkı olan ölülerimize vefa duygusu taşımız oluruz. Aynı zamanda da bu dünyada fani olduğumuzu, bizim de gideceğimiz yerin onların yanı olduğunu hatırlarız. Hırs, tamah, kıskançlık, çekememezlik, düşmanlık gibi yıpratıcı duygularımız erozyona uğrar. Daha sevecen, anlayışlı ve merhametli hale geliriz.
Bayramlarda bütün toplum, mecburi bazı nöbetçiler hariç tatil yapar. Bu da günlük meşguliyetlerin sıkıcı ve tekdüze koşuşturmasından kısa da olsa bir uzaklaşma ve kendini yenileme anlamına gelir.
Bayramlar yalnız olmadığımızı, bizi düşünen ve seven kişilerin bulunduğunu gösterir. Dostlarımızla ve sevdiklerimizle birlikte olmak bize huzur ve mutluluk verecektir.
Bayramların çocuklar için apayrı önemi vardır. Bu günlerde herkes en temiz ve yeni elbiselerini giyerken, çocukları bir başka sevinç dalgası saracaktır. Geniş aile fertlerinin güler yüzle bir araya gelmeleri, dostluk gösterilerinde bulunmaları ve çocuklara verilen hediye ve harçlıklar bayramı daha bir anlamlı kılar. Çocukluğumun en hoş hatıralarının yer aldığı bayramlarda, yeni giysilerimizle erkenden kalkardık ve büyüklerimizin ellerini öperdik.