Ramazan ayı öncelikle Kur’ân’ın indirildiği aydır. O, zaman rehberliğiyle insanlığı mutluluğa ve huzura götüren, öğüt ve çağrısıyla her dönem insanlığı aydınlatan, taşıdığı değer ve anlamlar, getirdiği ahlak ve erdem ilkeleriyle daima taze ve yeni kalan Kur’ân’ın hayatımızdaki yeri, Ramazan ayında yeniden gözden geçirilmelidir. Çok okunmalı, manası üzerinde çokça tefekkür edilmeli, yüce Rabbimizden bize gelen bir mektup gibi telakki edilip, o yüce kitaba ayrı bir ihtiram, sevgi ve saygı gösterilmelidir.
Allah Rasûlü’nün (s.a.v.), “İnanarak ve karşılığını yalnız Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, İman 28) müjdesine mazhar olmak için oruçları bu şuurla tutmalıdır.
Oruç tutmanın bedenimize, ruhumuza, toplumumuza sayısız faydaları vardır. Mesela bir faydası, nimetlerin kadrini kıymetini bilmektir. Havva annemiz yasak meyveyi yemeden önce dünyayı görse idi eminim bu unutkanlık ve gaflete düşmezdi. İnsanoğlunun yapısı böyledir. Elindeki nimetlerin kaybetmeden kıymetini bilemez, açlığı yaşamadan da açların hallerinden anlamaz. O zaman Ramazan ayı Allah’ın lütfuna mazhar olan insanın belli bir süre zarfında bunlardan kendini uzak tutarak, bir bakıma nimetin kadrini daha yakından bildiği, nimete ulaşamayan insanların halini anladığı ve paylaşmayı öğrendiği aydır.
Bu dünya, imtihan yurdudur. İmtihan yurdunda insana en lazım olan erdemlerin başında sabır gelir. Kötülükler karşısında sabır, ibadetleri yapmada sabır, iyiliklere devamda sabır. Sabır ile irade kardeştirler. Ramazan ayının duygulara firen yaptıran ve sabrı öğreten geliştiren bir ay olması hasebiyle kulluğumuza katkıda çok önemli bir yeri vardır.
Eş ve dostlarla veya ihtiyaç sahipleri ile yenen iftar yemekleri, cömertliği, ikramı ve paylaşmayı öğretir. Teravih namazları ibadetin neşe ve coşkusunu bütün topluma yayar. Kadir Gecesi, iyi değerlendirebilir, Rabbimizi memnun edersek ömrümüzü seksen yıllık bir ilave ile bereketlendirir.
Zekât ve fitreler, toplumun sosyal yaralarını sarar, zengin fakir arasındaki düşmanlığı ve kıskançlığı giderir. Bayram günleri ise modern dünyada da iyice zayıflayan akrabalık ve komşuluk ilişkilerini tazeler, geliştirir, birlik ve beraberliğimizi pekiştirir.
Netice Ramazan ayı, ferdi hayatta dindarlığımızın, sosyal hayatta dayanışma ve kaynaşmamızın artmasına, yenilenme ve tazelenmesine vesile olur.
O zaman diyebiliriz ki, fert ve toplum olarak merhamete, sevgi ve saygıya ve birbirimizi anlamaya muhtaç olduğumuz bu zor günlerde, Ramazan ayı insanların yalnız kendi dünyalarında, kendi evlerinde, kendi ailelerinde yaşadıkları bir güzellik olarak kalmamalıdır. Bizde olan güzelliklerin ihtiyaç sahibi yoksullarla, yetimlerle, kimsesizlerle, ilgi ve sevgiye muhtaç gönüllerle paylaşıldığı bir ay olmalıdır.
Son dönemlerde bir yandan belediyelerin, bir yandan sivil toplum örgütlerinin Ramazan ayında artan her türlü şenlik ve etkinlikleri, şehirlerimizin havasını değiştirmiştir. Bu tür etkinlikler çok yerinde olmuştur. Belki Osmanlı döneminde yaşanan eski Ramazan coşkuları yeniden bir kültür olarak halk tarafından sevilip kabul görmüştür.
Kaybolmaya yüz tutmuş değerlerimize kavuşmak için dinimizle topyekûn barışmaya ihtiyacımız var. Hatırlatalım ki bu konuda Ramazan ayı bizim zayıf yanlarımızı yeniden düzeltmeye yardımcı olabilecek önemli bir fırsattır.
Evet, Ramazan ayı öyle bereketli bir aydır ki, doğru değerlendirilirse insanlar o aydan aldıkları feyzle ve motivasyonla çok şey kazanabilir, bireysel ve toplumsal hayatında doğruluk, dürüstlük ve adalet değerleri çerçevesinde yaşamayı kendine amaç edinebilirler. Elbette ki insanların bu duygu ve düşüncelerindeki değişimler toplumsal hayatı da olumlu etkiler. Yani bu güzel duygular ve düşünceler doğrultusunda toplumdaki bireylerin hareket etmesi sosyal hayatı da düzenli, huzurlu ve güvenli hale getirir. Bugün en çok ihtiyacımız olan şey de bireysel ve toplumsal hayatta huzur ve güven değil midir?
Hayırlı bereketli bir Ramazan ayı geçirmek dileğiyle Allah’a emanet olun.