Kulluğu ve ümmetin bir ferdi olmayı hatta Allah’ın mümtaz bir kulu ve ümmetin mümtaz bir ferdi olmayı mümin bir yürek, ufkunun zirvesine, hedeflerinin başköşesine, misyonunun tam ortasına yerleştirmeli ki, yürüdüğü yolda mesafe kat etsin, Allah’ın (C.C.) hem dünyada hem ahirette sevdiklerinden olsun… Çünkü bu konuda, hepimizi ihlas ve samimiyete sevk eden ölçüler, başka türlüsünü kaldırmıyor, kabul etmiyor.
Mümin yüreği, yeryüzünün en geniş yüreğidir. Sağlam yürek, keyfiyetli yürek, incelikli yürek, ilimle süslenmiş yürek, ferasetli ve idrakli yürek, ahlaklı ve merhametli yürek, mümin yüreğidir. Her şey biter ama onun enerjisi bitmez, ta ki ölene kadar… Ölümü şahadetle taçlandırmak ise böyle bir yüreğe Allah’ın (C.C.) en büyük lütfudur. Bir arif; “Letaifler, sinemizde ebediyete kadar sönmeyen ateş…” diyordu. Çünkü tecelliler bitmez… Allah (C.C.) insanı bu denli kalifiye bir şekilde donatmış ve insan çok özel…
Mümin yüreğin mümin aklı vardır. O akla “akl-ı selim” denir. Akl-ı selimin yakaladığı her düşünce, doğru bir ölçünün, doğru bir tefekkürün ürünüdür. Aklının ibadeti, tefekkür olduğu için, mümin yürek hep ibadet halindedir. O tefekkür ki, içinde adanmışlık vardır ama pazarlama ihtiyacı yoktur. İhlas vardır ama riya yoktur. Şefkat vardır ama duygusal zafiyet yoktur. Yiğitlik vardır ama serserilik yoktur. Takva vardır, ama adaletsizlik yoktur… O nedenle yapıp ettikleri, akl-ı selimin ürünüdür.
Bir defalığına geldiğimiz, başı sonu lütuf şu dünyada, mümin yüreğin en önemli vasfı, sevgidir. Dillere pelesenk olan, riyanın her türüyle sunulabilen, sahtekârların sermayesi olan sevgi değil, tam aksine “hakiki sevgi…” Turnusol kâğıdı gibi, doğruluk dürüstlük ve ahlak kriteri olan sevgi… Her şeyi yerli yerine oturtan, herkese hak ettiği kadar verilen, bütün ahlakların suyu, tuzu, biberi, ekmeği, aşı olan, dertlere deva, hastalara şifa olan sevgi… Biyolojik kalbin çalışması gibi, çalıştıkça her şeye hayat veren sevgi… O durunca, yaşanılası hayatı durduran, varlığı ile hayatı yaşanılır kılan, hayata hayat veren sevgi… Sevginin kendisi sevgi… Kavramların dahi bir kemali var… “Sözünüze dikkat edin, nutkun ruhu vardır hayat bulur.” dedikleri gibi, söz nasıl hayat buluyorsa, güzel ahlak kavramına yol aldıran da hakiki sevginin ta kendisidir. Mümin yüreği de hakiki sevgiyle yol alır. Onun ahiret azığı, sevgidir… Kâinatın mayasında hamurunda olan “sevgiye” kendi ruhunda hayat buldurandır “mümin yüreği…” Varlığa, eşyaya, bitkiye, hayvana, gördüğü her şeye sunduğu azıktır sevgi… Mümin yüreğin varolma biçimi, “sevgi…” O sevgi ki, yüce haşyeti ve azameti hissetmenin, Allah’tan hakiki sakınmanın katıksız sermayesi…
Mümin yüreği hüzünlüdür… Onun hüznü, bir kemal hüznüdür. Olgunluktur. Malayaniden ve yılışıklıktan kaçıştır, ciddiyettir. Her türlü derdin “gam” olmaya aday olduğu dünyada, her “gam” rıza ve tevekkülün kapısını açacaksa, imtihan olmak kaçınılmazsa, yolun sonu Dost’a çıkıyorsa, derdi verenle anlaşmak kaçınılmazsa, hüzün, Dost’a ulaştıran tek çare ise hüzünsüzlük “hüzün” olur mümin yüreğinde… Cefasız vefa yoksa, sınavsız sevgi yoksa, bedelsiz ve gayretsiz iman yoksa, mümin yüreği, cefayı, sınavı, gayreti arar hiç durmadan… Bunların yokluğu “hüzün” olur yüreğinde… Onun dışında, ne gam ne hüzün ne keder… Çünkü bütün yollar Dost’a çıkar…
Mümin yüreğin referansları olmalı, ölçü dünyası olmalı, sıfatlaşmış muhkem ahlakları olmalı, olmalı ki, her yeni durumda ölçü dünyasının gerektirdiği doğrular onun sayesinde hayat bulsun, faydalı olsun… Mümin yüreğin referansları, bir bakıma kalbinin ayarı… Her fırtınada sarsılmayan, her zelzelede yıkılmayan bir sağlamlık… Arife sormuşlar; “Kalp secde eder mi?”, “Evet” demiş, “Kalp secde eder ve bir daha da kalkmaz oradan…” “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabına “Evet” diyen bir ruhun, bir kalbin, başka bir muhabbet kaynağı olamaz ki…
Mümin yüreği içlidir… Gözyaşlarındaki zehri dökerek rahatlar; içinde pişmanlık, tövbe, ızdırap vardır. Çünkü her daim tövbe eden bir Peygamberin ümmeti olmakla şereflenmiştir… Varlığa dair bütün tefekkürlerin çıktığı kapı, Allah’ın azametinin mekân tuttuğu yerdir müminin kalbinde… Korkusu, öfkesi, neşesi, ümidi boşa değildir… Bakıp gördüğü, düşündüğü hissettiği her şey Allah’ı hatırlatır unutmamacasına… Varlığı, mükevvenatı başka türlü görmenin mümkün olmadığını fark etmiştir bir kere…
Kısacası mümin yürek çok özeldir… Talip olduğu davanın, önüne açılan imtihanın çok ama çok farkındadır. Onun çilesi, ızdırabı hem yaşama nedeni ve varlık sebebi hem de ilahi varlığın, zamana damgasını vuran tecellisidir. Yani insanı “halife” kılan özdür…