Doğu Türkistan’daki son güncel durumla ilgili bir değerlendirme yapar mısınız?
Nisan 2017’den beri, Çin, aşırılık, bölücülük vb. ithamlarla, beyinleri yıkanmış onları aşırılıktan kurtaracağız diye bütün Doğu Türkistanlıları ıslah kampı, eğitim merkezi dedikleri kamplara almış durumda. Buralarda tutulanlar daha çok gençler, orta yaş grubu. Genellikle dinî ve millî hassasiyeti olan kişiler kamplarda tutuluyor. İster Çin rejimi altındaki hükümette, idarede çalışsın, ister halktan kim olursa olsun, adı Uygur ise Kazak ise yani Müslüman ise 2017’den itibaren kampta tutuyorlar. Hâlâ kamptalar ve hiç kimse kendi akrabasından haber alamıyor, hâlâ haber alamıyoruz. Özellikle şimdi Çin’deki virüs olayından sonra, Doğu Türkistan’dan, oradaki Çinliler ve oradaki bazı insanlar sosyal medya aracılığıyla bazı videolar göndermeye başladı. Bu çerçevede Doğu Türkistan’da da hâlâ kampların devam ettiğini ve virüs olayıyla beraber Doğu Türkistanlıların dışarıda kalanlarını da evlerine hapsettiklerini, dışarı çıkartmadıklarını ve kampta tutulanların da aynen devam ettiğini ve hatta önceden üç öğün yemek verilirken, bu olaydan sonra bunun iki öğüne indirildiğini ve hatta bazı bölgelerde kıtlığın baş gösterdiği haberini alıyoruz.
Doğu Türkistan’da da 100 civarında virüsten etkilenen kişi olduğu bilgisini aldık. Ama Doğu Türkistanlı kaç kişi öldü, o konuda hiçbir bilgi alamadım.
Ama tüm Doğu Türkistanlıları evlerine hapsetmişler. Buradaki en büyük sıkıntı kamplarda tutulanlar… Çünkü kampta, bazı koğuşlarda 30-40 kişi beraber kalıyor, aynı koğuşta ve onlar dışarı çıkartılmıyor, oradaki temizlik koşulları çok ilkel durumda, yemek için herkes ortak kapları kullanıyor. Allah korusun, o ortama virüs girdiği zaman o insanların tamamı etkilenir… Orada 40-50 bin kişilik kamplardan bahsediyoruz. Çinlilere göre 3 milyon, bize göre 6-7 milyon civarında Doğu Türkistanlı kamplarda tutuluyor. Kamplara bir virüs bulaştığı zaman bu virüsün herkesi etkileyeceği endişesini taşıyoruz. Birçok bölgede okullar tatil edilmiş, öğrenciler okula bile gitmiyorken ve hatta kamu çalışanlarının çoğunun evinde çalışmasına izin verilmişken, Doğu Türkistan’da insanları hâlâ kamplarda tutuyorlar, onları serbest bırakmış değiller. Oraya ilişkin Dünya Sağlık Örgütünden veya herhangi bir kurumdan herhangi bir şekilde haber alınamıyor, hiçbir şekilde akrabalarımızdan haber alamıyoruz. Önceki dönemlerde daha çok kamplardan ıstırap çekiyorduk, şimdi virüs işin içine girince ondan da ıstırap duymaya başladık. Bir de, gelen fotoğraflardan, videolardan, kıtlığın baş gösterdiğini, insanların alışverişe gönderilmediğini, elinde olan şeyleri yiyip bitirdiğini ve açlığın başladığını öğreniyoruz. Bundan da Doğu Türkistanlılar büyük endişe duyuyor.
Doğu Türkistanlıların ve Çinlilerin beraber yaşadığı Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de Çinlilerin kaldığı binalara büyük kamyonlarda daha fazla yemek getirilirken, Doğu Türkistanlıların olduğu binalara çok küçük arabalarla yetersiz yemek getirildiği, bu açıdan da sıkıntı yaşandığı söyleniyor. Doğu Türkistan’da özellikle temizlik ve belli yiyeceklerin bulunamaması gibi sıkıntıların yaşandığı söyleniyor.
Kamptakiler büyük sıkıntı çekiyor. Onların yemeği iki öğüne indirilmiş. Verdikleri yemek de insanın vücudunu zayıflatan, kalitesiz yemekler, bir de iki öğüne indirmişler. Yani bir bu açıdan büyük sıkıntı var. Dışarıda kalanların hepsini eve kapatmışlar, zincirlemişler, dışarı çıkmıyorlar; sadece haftada bir defa bir araç geliyor, yemek dağıtıyor, bazı ihtiyaçları dağıtıyor, sadece onu alabiliyorlarmış. Bu da yeterli olmuyor tabii. Kış mevsimindeyiz ve orası da soğuk bir bölge. Şimdi orada büyük bir ıstırap çektiği söyleniyor Doğu Türkistanlıların.
Doğu Türkistanlılar dinî vecibelerini yerine getirebiliyorlar mı?
2017 Nisan ayından itibaren camilere gitmek yasaklandı. Dinî vecibelerini yerine getiremiyorlar. Dışarıdan gelenlere göstermelik olarak sadece Urumçi’deki bazı camilere yerleştirdikleri insanlar namaz kılabiliyordu. Diğer bölgelerde cami ve benzeri yerlere gidilmesi yasaktı zaten. Çünkü Çin’in amacı Doğu Türkistanlının kimliğini silmek. Doğu Türkistanlıları Çin’den ayıran en büyük kimlik dindir, yani İslam’dır. Çünkü Doğu Türkistanlılar, Çinlilerle olan ilişkilerde, haram diye günah diye onların yemeklerini yemiyorlar, onlarla evlenmiyorlar. Bunu ortadan kaldırmak için dinî konularda yasak getirdiler. Hatta selamünaleyküm demek bile yasak. Ki ben hatırlıyorum, 1990’larda Çin medyası yani Doğu Türkistan’daki Uygurca yayın yapan devlet televizyonu haberlere başlarken selamünaleyküm diye başlıyordu. 2017 tarihinden itibaren, selamünaleyküm demek, selam vermek bile dinî aşırılık olarak nitelendirildi. 72 tane dinî aşırılık maddesi sıralamış, oradaki aşırılıklardan birisi de karşı tarafa selamünaleyküm demek. Yiyeceklerin menşei neresidir, yani Uygur mu yapmış, Çinli mi yapmış, helal mi, haram mı diye sormak bile dinî aşırılık olarak nitelendirildi. İnsanları kamplara gönderirken, bu helal-haram diyor mu, başkalarına selamünaleyküm diyor mu veya oruç tutuyor mu, namaza devam ediyor mu, çocuğuna Kur’an öğretiyor mu, sakalı var mı, başını örtüyor mu, şeklinde 72 tane madde sıralamış. 72 madde içinden herhangi bir maddede yer alan insanların tamamını kampa gönderdiler. Burada Çin, Müslümanların dinî kimliğine, örf ve geleneklerine saldırıyor… Zaten bizim İslam ve Türklük esasında yoğrulmuş olan bir kimliğimiz var, işte o kimliği yok etmek için çalışıyor. Hatta şöyle bir safsata uydurdu: “Uygurlar Türk değildir.”
Çin hükümeti, Uygurların Türk olmadığını iddia edip yalana başvurdu, bunun üzerine Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açıklamasında: Uygur Türklerinin terörist olmadıklarını ve Uygurların Türk olduğunu beyan etti.
Evet, en büyük korkuları o zaten. Yani bizi ayıran, yani bizim kimliğimizi oluşturan şey de o. Yani Çin, böyle safsatalarla, böyle gülünç şeylerle oradaki insanları kandırmaya çalışıyor. Diyor ki: “Biz sizinle aynı milletiz. Siz sadece bir Türkçe öğrendiniz, ama millet olarak siz Çin milletisiniz. Din size zorla yutturuldu, siz İslam’a inanmak zorunda değilsiniz. Eğer dinden ayrılırsanız, yani Çinli gibi olursanız siz rahat edersiniz.” Kampta insanları buna inandırmak için zorluyorlar. Yani Çin’in amacı, oradaki Müslümanları Türk ve Müslümanlıktan tamamen koparmak. Buna yönelik bir dezenformasyon uyguluyor, beyin yıkama politikası uyguluyor. Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı şey bu.
Bu iş keşmekeşe döndü, zulüm belki de son safhasına vardı, Çin çok fazla zulüm yapıyor; bunun için pratik bir çözüm ne olabilir?
Nisan 2017’den itibaren yapılan bu zulme, bizim komşularımız olan Kazaklar, Özbekler, Kırgızlar, Tatarlar hiç ses çıkarmadı. Onun haricinde, diğer Müslüman devletler de aynı şekle bu zulme hiç ses çıkarmadılar. Batı da aynı şekilde; ara sıra konuşsa bile, Çin’i böyle bir şeyden caydırmak noktasında herhangi bir şey yapmadı. Yani doğrusu, bütün dünya, Doğu Türkistan’da Çin’in yapmış olduğu bu insanlık dışı, soykırım diyebileceğimiz zulüm karşısında kör ve sağır oldular. Şimdi Doğu Türkistanlılar da diyorlar ki: “Hiç kimse bizim sözümüzü dinlemedi, görmedi, Allah da bunlara cezasını verdi, Allah bizim duamıza icabet etti.”
Bu konuda aslında Çin’i de dünya tanımış oldu bu olayda; ne yediklerini ne içtiklerini, hayvanlara nasıl zulüm yaptıklarını dünya görmüş oldu.
Bence, özellikle Müslümanların Doğu Türkistan meselesinde Çin’e bir tepki göstermesi gerekiyor. Dün Dışişleri Bakanımız da dile getirdi.
Müstakillik ve istiklal olayı Doğu Türkistanlıların meselesidir. En azından Çin sınırı içinde onların hak ve hukukunun verilmesi için baskı yapmaları gerekir. Orası özerk bir bölge 1955’ten beri. Çin Anayasasında özerk bölgenin özerk statüsü vardır; onların da kendi inançlarını, kültürlerini, ananelerini, yazılarını geliştirme hakkı vardır, özgürlüğe, böyle bir hakka sahiptir. Çin Anayasası bunu söylüyor. Müslüman dünya en azından, bu hakkın Doğu Türkistanlılara verilmesi konusunda Çin’e baskı yapması gerekir.
Müslümanlar artık virüs olayına, sadece maddesel gözle bakmadan, imanının gereği gibi bakmalı… Cenab-ı Allah, böyle bir olayla Çinlileri uyarıyor. Doğu Türkistanlı aileleri dağıttılar, kocaları ayrı kamplarda, kadınları ayrı, çocukları ayrı, 3 seneden beri bir araya gelemiyorlar. Şimdi bu virüste Çinliler de aynı bu hale geldi, birbirlerinden kaçar oldular, şehri tamamen kapattı, şimdi dünya da Çin’e kapatıyor kendini. Yani aklını toplarsa, bu durumun Allah’ın bir cezası olduğunu anlar. 3 seneden beri Uygurlara uyguladığı zulmün aynı benzerini Çinliler kendileri yaşıyorlar şimdi. Çinlilerin aklını başına toplaması gerekiyor. Müslümanların da bunun karşısında şöyle demesi lazım: “Evet, biz Müslüman kardeşlerimize sahip çıkmadık; Allah Çin’e böyle bir bela verdi, bu da bize bir uyarıdır.” Bu şekilde düşünerek, Müslüman dünyasının bundan sonra Müslüman Doğu Türkistan halkına sahip çıkması gerekir diye düşünüyorum.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Doğu Türkistan konusunu gündeme taşıdığınız için teşekkür ederim. Bu konuda özellikle köşe yazarlarının, gazetelerin, medyanın biraz daha Doğu Türkistan konusunda hassasiyet göstermesini istiyorum. Çünkü bizim yurtdışında 3-4 milyon civarında Doğu Türkistanlı var, bunların gözü hep Türkiye’de. Türkiye’deki bazı köşe yazarlarının Doğu Türkistan aleyhine bazı yazılar yazması ve Doğu Türkistanlıları suçlayıcı ifadeler kullanması, Çin’in yanında yer alacak ifadeler kullanması Doğu Türkistanlıları rahatsız ediyor. Yurtdışındaki Uygurlar da bunu görüp “Bak işte Türkiye bize sırtını çevirdi.” diye düşünebiliyorlar. Bu durum Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlılar olarak bizi çok rahatsız ediyor. Onun için bu konuda biraz daha hassasiyet gösterilmesini rica ediyorum.
Buradaki virüs konusunda biz Müslüman olarak diyoruz ki: Allah, elinde bir demir parçası bile olmayan Doğu Türkistanlılara yaptığı zulmün cezasını Çin’e çektiriyor, bedel ödetiyor. Biz öyle inanıyoruz. Çünkü Doğu Türkistanlıları bütün dünya yalnız bıraktı, Allah da bu belayı Çinlilere bundan dolayı verdi diye inanıyoruz. Doğu Türkistanlıları terörist gibi gösterip, Çin’in yaptığını doğruymuş gibi gösteren, bunun gibi yazılardan bence sakınılması gerekiyor. Bunun gibi şeyler bizi gerçekten rahatsız ediyor. Çin bize zulmediyor, sen bir şey yapmıyorsun, ama en azından Çin’in lehinde bir şey yazma, Doğu Türkistanlıları rencide edici yazılar yazma.