Mucize Bir Yeteneğimiz "Konuşmak"

Şüphesiz ki dil, lisan, yani konuşmak ve konuşarak her şeyi, en karmaşık hadiseleri en ince teferruatına kadar anlatabilmek insana ait mucize bir yetenek. Hiç bunun üzerinde uzunca şöyle bir tefekkür edebildik mi bilmem. Bugün yeryüzünde kaç dilin konuşulduğunu, kesin bir sayı vererek söylemek güç olmakla beraber Britannica Ansiklopedisi bu sayıyı 2.500-5.000 arasında veriyor. 

Her insan belli bir yaşa gelince konuşmaya başlıyor ve bu nedenle konuşmak çok sıradan bir şeymiş gibi algılanıp üzerinde düşünülmüyor. Hâlbuki dil hakkında hâlâ cevapsız kalan soruların sayısı oldukça fazla... İki üç yaşında bir çocuk nasıl konuşmaya başlar? Bunu, etrafında konuşulanları dinleyerek mi öğrenir? İnsanlar, henüz dil bilimcilerin bile tam olarak anlayıp ortaya koyamadıkları dil bilgisi kurallarını nasıl öğrenmiş olabilirler? Kelimeler nasıl oluyor da bu kadar karmaşık kurallara uygun şekilde ağzımızdan dökülüyor? Kelimeler ve cümleler nasıl ve nerede anlam kazanıyor? Neden yaklaşık 3000 değişik dil oluşmuş? Zihnimizde ne oluyor da bunlar kelimelere ve cümlelere dönüşüyor? İşte bu soruları ve karmaşık dil bilgisi kurallarını, bütün hayatlarını dilleri incelemeye adamış dil bilimciler hâlâ tanımlayamamışlar.

Netice olarak diyebiliriz ki ağız, dil, dudak, ses telleri, sinirler, beyin ve diğer organlarımızın koordineli bir eylemi olan konuşma fiili, Rabbimiz’in üzerimizdeki eşsiz bir sanatıdır. Nitekim ayette: “İnsanı yarattı. Ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti.” (Rahmân, 55/3-4) buyruluyor. İşte bu mucize eylemin doğru kullanılması rahmet vesilesi iken, yanlış kullanımı ise fitne sebebi felaket ve yıkım sebebi olabiliyor... Yunus Emre’nin aşağıdaki beyitte çok güzel ifade ettiği gibi:

Söz ola kese savaşı, 

Söz ola kestire başı,

Söz ola ağulu aşı, 

Bal ile yağ ede bir söz.

İnsanoğlu, zihin ve gönül dünyasındaki düşünce ve duygularını genelde en açık bir şekilde hep sözlerle ifade etmiş ve dil ise her zaman akla da kalbe de tercümanlık yapmış… Dolayısıyla sözler kişilerin duygu ve düşüncelerini, akabinde kişinin aklî seviyesini ve fikir yapısını, karakterini, kültürünü, ilim ve irfanını, velhasıl her şeyini ele verebiliyor. Kullanırken dikkatli olmak lazım yani… Evet, sözler bizi ele veriyor. Böyle olunca sözlerde önce doğruluğun, sonra güzelliğin, sonra faydalı gayelerin ve güzel niyetlerin bulunması gerekir. Yani sözlerimiz yalandan, dolandan, cehaletten uzak olmalı, hak ve hakikate tercüman olmalı…Doğru olmayan sözlerle, iftiralarla, insanların kul hakkı statüsüne giren gıybetlerini yapmakla diller kirletilmemeli ve bu mucize yeteneğimiz, her organımız gibi bir gün hesabı verilecek emanettir unutulmamalı… Açıkçası bu hususta, Efendimiz’in “Ya hayır söyleyin, ya susun!” (Buhârî, Edeb, 31) uyarısı her daim şiarımız olmalı… Dolayısıyla İslam, mü’minlerin söz disiplinine sahip olmalarını istemiş ve bu sahada pek çok esaslar koymuş. Mesela, Efendimiz (sav): “Bir mü’min her şeyden önce besmele çekerek ve Allah’a hamd ederek konuşmaya başlamalı. Böyle başlanmayan her mühim iş bereketsizdir.” buyurmuş. (Ebû Dâvûd, İbni Mâce) Evet, besmeleyle başlayan bir konuşmanın içinde kötülükleri taşıyan sözcüklerin bulunması zor olur şüphesiz. Allah’ı zikretmek ve anlatmaksızın sadece dünyaya ait uzun süreli konuşmalar yapmak da insanın kalbini Allah sevgisinden uzaklaştırır ve kalpleri katılaştırır. Hâlbuki Rabbimiz merhametlidir, sevgi doludur ve kullarından bu anlamda kendine benzeyen merhametli ve yumuşak kalpli olanlarını sever. Katı kalpli olanlarına ise onların namaz ve niyazlarına bakmaksızın değer vermez, itibar etmez. Hadiste de bu açıkça belirtiliyor: “Katı kalpli olanlar Allah’tan en uzak kimselerdir.” (Tirmizî, Zühd, 62)

Başlarda da ifade ettiğimiz gibi konuşmak, insanlar arasındaki iletişimi, muhabbeti ve anlaşıp kaynaşmayı sağlama noktasında önemli bir yetenek… Yani insanlar duygu ve düşüncelerini, arzu ve taleplerini konuşarak ifade ederler. Bu sebeple gönlümüzde olan güzel duyguların yeri ve zamanı gelince sözlerle ifade edilmesi çok önemlidir. Dil ile ifade edilmeyen sevgi duyguları veya beğeniler, cömert kişilerin servetlerini saklamasına benzer. Toplumumuzda böyle bir iletişim bozukluğu had safhada maalesef. Babaların, eşlerine veya evlatlarına içlerindeki güzel duyguları izhar edecek söz ve davranışları her fırsatta sergilemeleri gerekir.

Mesela “Eşimin beni sevdiğini ağzından bir kere duymadım.” diyen hanımlar, “Babamdan, beni sevdiğine dair bir sözcük işitmedim.” diyen kız ve erkek çocukları toplumumuzda çok fazla… Bu ithama maruz kalan babalar, hem eşlerini hem de çocuklarını çok seviyor olabilirler. Ama dilin önemi burada açığa çıkıyor. Dilimizle güzel sözleri söylemekten bizleri engelleyen gelenek ve göreneklerin, şeytanî adetlerin, gurur ve kibrin tuzağından kurtulmak gerekir.

Evet, bir kimsenin kullandığı dil ve üslup, onu hayatta sevilen, sayılan, başarılı bir kişi kılabildiği gibi; sevimsiz, çekilmez, itici veya değersiz birisi de yapabilir. Gereksiz yere konuşmayan ve konuşunca gıybetten, topluma ve insanlara zarardan dilini koruyanlar için çok güzel müjdeler vardır.

“Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iffet ve namusunu koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm.” (Buhârî, Rikâk, 23)

O halde sözlerimizin önce Allah katında sonra da insanların nezdinde bir değer taşıması gerekir. Bu değeri ise, sözlerimizin hakkı ve hakikati ne kadar yansıttığı, insanlar için nasıl bir hayır taşıdığı belirler. Yani sözlerin değeri bununla ölçülür. Bu değerler ölçüsünde sözlerimiz ibadete ve akabinde ceza veya mükâfata mucip bir amele dönüşür. Bu gerçeği Yüce Rabbimiz şu âyet-i kerime ile haber vermiştir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın…” (Ahzâb, 33/70-71) Bunun anlamı, doğru ve güzel sözler söyleyin ki bu sözlere bağlı olarak sünnetullah gereği işleriniz düzelsin. İnsanlar sizi sevsin saysın, bu güzel eyleminiz dünyadaki yaşamınıza bir kalite katsın. Allah da bu güzel davranışınızdan dolayı kaçamadığınız kusur ve kabahatlerinizle sizleri ahirette muaheze etmesin, bağışlasın.

EFENDİMİZ’İN(SAV) KONUŞMA ADABI 

İnsanlığa her konuda örnek olduğu gibi konuşma ve söz söyleme konusunda da örnek olan Efendimiz’in (sav) hayatı ve sözleri incelenirse konuşma adabı ile ilgili şöyle bir sonuç çıkıyor:

1. Açık ve anlaşılır bir şekilde muhatabın seviyesine göre konuşmak, gerektiğinde önemli görülen ifadeleri tekrar etmek.

 “Resûlullah’ın (sav) konuşması her dinleyenin rahatlıkla anlayabileceği şekilde açıktı.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 18)

“Konuştuğu zaman onun kelimelerini saymak isteyen sayabilirdi.” (Buhârî, Menâkıb, 23)

“İyice anlaşılmasını istediği kelime ve cümleleri üç kere tekrar ederdi.” (Tirmizî, Menâkıb, 9)

2. Bilgiçlik taslama ve kendini başkalarına üstün gösterme niyetiyle yapmacık konuşmalardan ve insanların anlayamadıkları kelimelerle onlara hitap etmekten şiddetle kaçınmak.

 Sevgili Peygamberimiz:

“Şüphesiz ki Allahu Teâlâ, sığırın otu yerken ağzında evirip çevirdiği gibi, sözü ağzında evirip çevirerek lügat paralayan kimselere buğz eder.” buyurmuştur. ( Ebû Dâvûd, Edeb, 94)

3. Bağırıp çağırmak suretiyle yüksek sesle konuşmaktan kaçınmak.

Kur’an-ı Kerim’in beyanıyla Lokman aleyhisselam, oğluna söz konusu metodu şöyle tavsiye etmektedir:

“(Yavrum!) Yürüyüşünde tabii ol ve sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” (Lokman, 31/19)

4. İki kişinin, yanlarında bulunan üçüncü kişiyi dışlayarak aralarında fısıldaşmaları şeklindeki konuşmalardan kaçınmak.

5. Bir mecliste herhangi bir konu görüşülüyor ise veya cevaplandırılmak üzere bir soru sorulmuşsa, ilk söz hakkını meclisin büyüklerine bırakmak.

Bununla birlikte diğer kişiler de yeri geldiğinde edebe uygun bir şekilde fikirlerini beyan edebilirler. Nitekim bir hâdiseyi anlatmak için yaşça en küçük olan Abdurrahman bin Sehl, ilk önce söze başlayınca, Efendimiz (sav): “Sözü büyüklerine bırak, sözü büyüklerine bırak!” buyurmuş, bunun üzerine olayı büyükler anlatmıştır. (Buhârî, Cizye, 12)

6. Az ve öz konuşmak, lüzumsuz tafsilattan kaçınmak.

Allahu Teâlâ mü’minlerin güzel yönlerini ifade ederken “O kimseler ki boş söz ve işlerden yüz çevirirler.” (Mü’minûn, 23/3) buyuruyor. 

7. Maddî veya manevî hiçbir faydası olmayan, bilâkis zararı bulunan konuşmalardan şiddetle kaçınmak.

“Allah’a ve ahiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun!” (Buhârî, Edeb, 31, 85)

8. Kişinin helâl mi haram mı, güzel mi çirkin mi, hayır mı şer mi, henüz tam olarak kestiremediği bir sözü söylemekten sakınması.

“Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden cehennemin doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider.” (Buhârî, Rikâk, 23)

9. İkili ilişkilerde insanı müşkül duruma sokacak anlamsız sözlerden kaçınmak, dostlukların devamı açısından fevkalâde ehemmiyeti hâizdir. 

“Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme!” (İbni Mâce, Zühd, 15)

10. Her hâlükârda doğruyu konuşmak, yalan söz ve yalan haberden şiddetle sakınmak.

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.” (Ahzâb, 33/70-71)

11. Gelecekle ilgili konuşurken “inşallah” demek. 

“Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşallah demedikçe) hiçbir şey için ‘Bunu yarın yapacağım.’ deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah’ı an ve; ‘Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir.’ de.” (Kehf, 18/23-24)

Ne yazık ki günümüzde büyük ölçüde bu kurallara uygun bir şekilde söz söyleme sorumluluğuna dikkat edilmiyor ve sorumsuzca, söylenen sözlerle nice olumsuzluklar, nice huzursuzluklar yaşanıyor. Mesela aileler arası kavga ve boşanmalara, cinayetlere, kalp kırma ve küskünlüklere, kin ve düşmanlıklara, sorumsuzca sarf edilen bir küçük söz neden olabiliyor.

Asılsız sözlerin, araştırılıp teyit edilmeden dillere dolanması ise çok vahim bir durumdur ki: “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurât, 49/6) ayetine ne kadar zıt bir durumda olduğumuzu gösterir. Yani açıkça ben yapmadım ben söylemedimle kurtulamazsınız. Yalan yanlış sözlerle insanların şeref ve itibarlarına saldıranlar kadar, araştırma gereği duymadan onlara inanan ve itibar edenler de sorumluluk ve vebal sahibidir.

Efendimiz’in konuşma adabı üzerine öğrettikleri ile konuşabilmeyi, zandan ve tüm kötülüklerden kaçarak yaşayabilmeyi Rabbim bizlere kolay kılsın.

 Allah’a emanet olun.