Kurban Bayramı Üzerinde Düşünmek

Yüce dinimizin her emri, yani yapılan tüm ibadetler ve sakınılan tüm kötü duygu ve eylemler elbette ki birer hikmete dayanan işlerdir. Kullar tarafından uyulan bu emirlerin de sakınılan işlerin de, tüm noksanlıklardan münezzeh Rabbimize ne bir faydası ne de bir zararı vardır. Bütün dini faaliyetler, kişinin önce kendisi için, sonra sosyal çevresi ile ilişkilerine yönelik tartışılmaz faydalı şeylerdir. Yani, namaz, oruç, zekât, hac, kurban, sadaka gibi her bir ibadetin insanın maddi ve manevi bünyesine son derece olumlu katkıları olur. Öyle ki bu katkılar kişiyi önce kendisi ile barışık, ruhen huzurlu, mutlu yapar. Gelecek endişesi taşımayan, sonsuz bir hayatın özlem ve tesellisi ile şu fani âlemin tüm sıkıntılarına daha olumlu, daha sabırlı yaklaşan bireyler haline getirir. Böylece bu emirlere uyan ve yasaklarından sakınan bir insan, çevresiyle uyumlu, geçimli, sevilen, sayılan aranan birey haline gelir. İslam’ın maddi manevi her isteği, işte böyle kişinin yaratılışında var olan güzelliklerini açığa çıkarır veya onun kâmil bir insan olmasına engel olan nefsinin çirkinliklerinden temizleyip arındırır. 

Doğru bir imana sahip olan bir insan, varlık, yokluk, ölüm vs. gibi felsefecilerin içinden çıkamadığı tüm sorularına en makul cevapları bulur. Gerçekten Müslümanlar bu dünyanın en bahtiyar, en nasipli insanlarıdır. Rablerine ne kadar şükretseler, hamd etseler azdır. Akılları ve ruhları Kur’ân ve hadis-i şerifler ışığında bilgi ve duygu yönüyle tatminlik duygusunun zirvesindedir. Bu nedenle samimi bir Müslüman dünyanın en mutlu ve en huzurlu insanıdır.

Mesela gusül ve normal abdest alınarak günde beş vakit kılınan namaz hem maddi hem manevi temizliktir. Rabbin huzuruna çıkarak huzur-u kalp ile kılınan namazlar ruhlarda cennet rayihaları estirir.

Oruç ibadeti ise imtihanımızda bize en çok lazım olan irade eğitimidir. Akıl ile iradeyi yönetmek, duyguları kontrol etmek, insanı her türlü zararlı alışkanlıklardan koruyan önemli bir iştir. Oruç ibadeti bir yönden iradeye müspet katkılar sunarken, bir taraftan bedenimize bir sıhhat ve yenilenme imkânı sağlar. Diğer yandan da açları, fakirleri, düşkünleri anlamak için en gerekli duygu olan empatiyi geliştirir. Böylece yardımlaşmayı artırarak sosyal dokuyu güçlendirir, bireyler arasında kıskançlık ve hasetten oluşabilecek kin ve düşmanlık duygularını söndürür.

Zekât, sadaka ise aynı şekilde zenginle fakiri birbirine sevdirir. Bireyler arasındaki maddi uçurumu engeller.

Kurban ibadetinin ise hem birey için hem toplum için yine maddi ve manevi faydaları tartışılmaz. Zengin olup kurban kesebilenler, nefsin en önemli hastalıklarından olan cimrilik hastalığına ciddi bir darbe vurmuş olurlar. Sonra kestikleri kurbanları dağıtmak suretiyle Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri müminlerle paylaşmanın mutluluğunu yaşarlar. Kalpler birbirine ısınırken ekonomik olarak da bu işten geçim sağlayan çiftçilere ciddi bir destek sağlanmış olur; ekonomi hareketlenir, bereketlenir. Fakirler de fıtraten vücutlarının ihtiyacı olan ete kavuşmuş olurlar.

Bütün ibadetlerde olduğu gibi kurban ibadetinde de Rabbimiz kullarından temiz bir niyet ister, ihlas ister ki bu, ibadetin kabulü için önemli bir şarttır. Zira yapılan iyiliklerin karşılığını kullardan beklemek, o iyilikleri karşılıklı menfaate dayalı ticari bir alışverişe dönüştürür. O zaman da bu işlerin bereketi kaçar, devamlılığı kalmaz.

“Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.” (Hac, 22/37) Nitekim bu ayetle Rabbimiz bize ihlas ve takvayı emretmektedir.

Evet, önümüzde Kurban Bayramı var. Pandemi nedeniyle kendisini layıkıyla kutlayamadığımız ve görevlerimizi ifa edemediğimiz Ramazan Bayramı gibi inşallah bu bayram da pandeminin gölgesinde kalmaz. Bunun için sağlık ve sıhhatin kıymeti bilinmeli ve onu korumanın dini bir vecibe olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla, hem bir sürü can kaybına sebep olan hem ekonomiye ciddi darbeler vuran bu musibetin bir an önce geçip gidebilmesi için bu konuda Sağlık Bakanlığımızın uyarıları ciddiye alınmalı, bu uyarıların gereği bir ibadet şuuruyla yerine getirilmelidir. 

Şimdi asıl konumuza gelecek olursak toplumca da bilinen Kurban ibadetinin çıkış hikâyesi meşhurdur. Kur’ân bunu şöyle anlatır:

“İbrahim, şöyle dedi: ‘Ben Rabbime (O’nun emrettiği yere) gideceğim. O, bana yol gösterecektir. Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.’ Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, ‘Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?’ dedi. O da ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.’ dedi. Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona şöyle seslendik: ‘Ey İbrahim! Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.’ Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim’e selâm olsun. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o mü’min kullarımızdandı.” (Saffat, 37/99-111)

Bu Kur’ân kıssasından anlıyoruz ki, kurbanın birinci derecedeki hikmeti Rabbin rızasını, canından, çoluk çocuklarından ve malından önde tutmak ve onlardan fazla sevmek suretiyle kalplerdeki sevgiye bir ayar vermekmiş.

“Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır…” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1)

Bu hadis-i şerifte görülüyor ki, amellerimiz niyetlerimize göre değer kazanır. Yani niyetlerimiz halis ise amellerimiz değer kazanır, yoksa o ameller para ve zaman israfıdır. Bu nedenle her kurban bayramında hatırlatırım, desinler için kurban kesmeyelim veya kesecek durumumuz yok ise el âlem ne der diye boş yere borca derde girmeyelim, samimi olalım.

Evet, kurban ibadeti Rabbimizin bir emridir. Kevser suresinde Allahu Teâlâ: “Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser, 108/2) buyurmuştur. Bu ayetten hareketle kurban kesme ibadeti Hanefî mezhebinde vacip olarak hükme bağlanmıştır. İmkânı olanların, yukarıda ifade ettiğimiz şekilde niyetlerine dikkat ederek kurban ibadetini eda etmeleri vaciptir. Niyetimizi tam yapamadık, o zaman bu ibadetten vazgeçelim diye bir şey de elbette ki yoktur. Yanlışlarımızın farkında olarak yaşayacağız, tevbe ederek ve ahlaken kendimizi İslam ahlakına bürüme mücadelesi içinde bir ömür gayret içinde olacağız. Gerisi Rabbimizin rahmet ve merhametine kalmıştır artık.

Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) şu hadisinden kurban ibadetinin ne kadar önemli ne kadar değerli ve ne kadar gerekli olduğunu öğrenmekteyiz:

“Âdemoğlu Kurban Bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmaz. Şüphesiz ki kesilen kurban kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnakları ile gelir. Hiç şüphe yok ki kesilen kurban, kanı yere akmadan önce Allah katında kabul görür. Öyleyse gönüllerinizi kurban ile hoş ediniz.” (Tirmizî, Edâhî 1.IV, 83)

“Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” (Hac, 22/36)

Ayette buyrulduğu gibi, kestiğimiz kurbanların etlerinden hem biz yiyeceğiz hem eşe dosta ikramda bulunacağız hem de et yiyemeyenleri hatırlayarak onları sevindireceğiz. Bu yardımlaşma İslam’ın en büyük şiarıdır. Bayram nedeniyle kardeşlik duygularımızı yeniden gözden geçirip pekiştireceğiz ki içinde bulunduğumuz zaman diliminde bu kardeşlik duygularına çok fazla ihtiyacımız var. Ensar muhacir kardeşliğini hatırlayıp ülkemize sığınan Suriyeli, Iraklı Müslüman kardeşlerimize yardım için imkânlarımızı zorlayacağız. Nereden başımıza çıktı bunlar diyenlerden olmak yerine, bize Ensar sahabelerimizin kazandığı sevabı kazandırmak için böyle bir imkânın çıkmasını şükürle karşılayacağız. Biz Müslüman kardeşlerimizin ihtiyaçlarını karşılayacağız ve sıkıntılarını gidereceğiz ki, Rabbimiz de bizlerin ihtiyaçlarını karşılayacak ve sıkıntılarımızı giderecek. Nitekim şu hadis-i şerif bu meseleyi güzel ifade etmektedir:

“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.” (Buhârî, Mezâlim 3)

Evet, Rabbim her türlü ibadetimizi sadece kendi rızası için yapabilmeyi, razı olduğu şekilde doğru bir itikat ve güzel salih amellerle bir ömür geçirebilmeyi bize ve sevdiklerimize nasip eylesin. Önümüzde idrak edeceğimiz şu mübarek Kurban Bayramı tüm İslam âlemine bolluk, bereket, huzur ve barış getirsin inşallah.

Allah’a emanet olun.