Kur’ân’da “Su Gerçeği” / Doç. Dr. Abdullah Muratoğlu

Yaptığınız kıymetli çalışma ile ilgili olarak neden su ve niçin su kaynakları dersek neler söylemek istersiniz? Yaşanan hayatın içinde insan ve çevre açısından bu konunun önemine dair neler söylemek istersiniz?
Su kaynakları, tarihin her döneminde insan ve diğer canlılar için hayati öneme sahip olmuştur. Son yıllarda, ticaret ve ekonomideki globalleşme ile, bölgesel su kaynakları da küresel önem arz etmeye başlamıştır. Bunun yanında iklim değişikliği ve küresel ısınma gibi insanlığın son asırda karşılaştığı problemler, mevcut su kaynaklarını tehdit etmektedir. Konunun önemi ve hassasiyetinden dolayı su kaynakları üzerinde farklı temel bilim ve mühendislik dallarında yapılan birçok çalışma mevcuttur. Ancak, konunun İslami ilimler kapsamında incelenmesi, hem Kur’ân’ın suya verdiği önemin anlaşılması hem de su mevcudiyeti konusunda ciddi problemler yaşayan Orta Doğu ülkelerinde suyun maddi kaygılar dışında manevi prensipler gözetilerek yönetilmesi bağlamında oldukça önemlidir.
Günümüz bilimsel nosyonu ile konuya böyle bir giriş yapılabilir. Ancak bir Müslüman olarak konuyu daha açık bir kalemle, daha gerçekçi ve ferasetli bir yaklaşımla değerlendirmemiz gerekiyor. Son birkaç yüzyılda dünyaya rasyonalizm, pozitivizm ve materyalizm gibi Batı kaynaklı düşünce akımlarının yön verdiğini biliyoruz. Bu düşüncelerin de etkisiyle ve doymak bilmeyen bir anlayışla yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız çok hızlı bir şekilde işlenmeye, tüketilmeye ve kirletilmeye başlandı. Su kaynakları da bunlardan en önemlisini teşkil etmektedir. Ancak, bu sorundan dolayı sadece Batı dünyasını suçlamak kanaatimce kısıtlı bir bakış açısı içermektedir. Son yıllarda Müslümanların bilim ve teknoloji üretmeye yönelik kayıtsızlıkları ve hala asırlardır tartışılagelen konuların dışına çıkamamalarından dolayı modern dünyadaki hâkim düşünceler üzerinde söz söyleme ve bu faaliyetlere katılma istidatları oldukça sınırlı kalmıştır. Bunun gibi problemler, modern çağda yaşayan Müslümanlarda bir özgüven ve kimlik problemini de beraberinde getirmiştir. Ancak, henüz 14. yüzyılda yaşayan İbn Kesîr gibi bir müfessirin, su kaynakları konusunda uzman olmadığı halde Kur’ân’dan çıkardığı yorumların, hidrolojinin nispeten yeni bulgularını kolaylıkla açıklayabildiğini görünce, aslında düşünce tarihimizin ne kadar köklü ve zengin olduğunun farkına varmaktayız.
İşte, şahsımı böyle bir çalışmaya yönlendiren motivasyon bundan başkası değildir. Mezkûr çalışma, Su Kaynakları Mühendisliği uzmanlığı ile yazıldı. Kur’ân-ı Kerîm, bir Müslüman’ın en önemli varlığıdır. Modern dünyadaki olayların yüzyıllar önce cahiliye toplumuna gönderilen, zaman ve mekân ötesi bu kitap ile teyit edildiğini görmek bir Müslüman için önemli bir gurur ve özgüven kaynağıdır.
Konunun insan ve çevre açısından incelenmesi elbette önemlidir. Ancak, bize düşen bu konuya çok daha derinlemesine bakmaktır. Batı kültürü ve ahlakı ile yoğrulan bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin dünyayı iklim krizlerinin eşiğine getirdiğini açıkça görüyoruz. Dolayısıyla, Kur’ân ahlakı ve felsefesi ile yaşayan çağdaş bilim insanlarına dünyanın ne kadar çok ihtiyacı olduğunu görmemiz gerekiyor. Konunun genel çerçevesi böyle çizilebilir. Biraz da detaylara yoğunlaşalım…
Çalışmanızda ilginç ve yerinde bir yaklaşım olması bakımından, Kur’an’da su ve su kaynaklarına dair ana başlıklar olarak neler dikkatimizi çekiyor?
Evrensel, bilim, zaman ve mekân üstü yapısından dolayı, Kur’ân suya oldukça müstesna, kapsamlı ve geniş bir yer vermiştir. Söz konusu çalışmada, su kaynaklarında uzman bir mühendis ve akademisyen olarak konuyu 14 farklı başlık altında inceledim. Ancak, Kur’an tefsiri bunlarla sınırlı değildir. İlgili ayetleri hakkı ile anlamak için derin düşünce ve uzmanlık alanı gereklidir. Her bilimsel ekolün Kur’ân’dan çıkaracağı birçok farklı bilgi ve yorum mevcuttur.
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır” (el-Bakara 2/164).
“Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar” (Fâtır 35/28)
Kapsamlı bir inceleme yaptığımız zaman Kur’ân-ı Kerîm’de suyun canlı ve cansız varlıklar için önemi, dünyadaki döngüsü ve dolaşımı, tatlı su kaynakları, kaynakların sınırlı ve ölçülü oluşu, su-gıda-ekosistem güvenliği gibi birçok konuda yorum yaptığını görmekteyiz. Tüm bunları burada zikretmek muhaldir. Ancak okuyucularımız açısından önemli olacak birtakım hususlara değinmek yerinde olacaktır.
Hûd 11/7 ayetinde gökler ve yer yaratılmadan önce Allah’ın arşının su üzerinde olduğundan bahsedilir. Burada konunun müteşabih kısımlarına girmek istemiyorum. Ancak, erken dönem müfessirler, bu ayetten yola çıkarak suyun ilk var olan şeylerden biri olduğunu söylemişlerdir. Kurtubî’ye göre, su; yer ve gökler yaratılmadan önce yaratılmıştır. Mücâhid, Vehb b. Münebbih, Katâde ve İbn Cerîr gibi erken dönem İslam bilginleri de bu görüşe katılmaktadır. Bazı düşünürler, evrenin sudan yaratıldığını söylemişlerdir. Bugün hidrojenin bütün elementlerin atası ve evrende en çok bulunan madde olduğu bilinmektedir. Amerikalı astronom ve kosmolojist Carl Sagan, yıldızların hidrojenden oluşan ve diğer atomların üretildiği kozmik bir mutfak olduğunu söylemektedir. Hidrojen kelimesi Latince “suyu-oluşturan” anlamında “hydro-genes” kelimelerinden türetilmiştir. Bir su molekülü de iki hidrojen, bir oksijen atomundan oluşmaktadır. Günümüzde hidrojen enerjisi çoğunlukla sudan elde edilmektedir. Enerji sektörü, gelecekte sudan elde edilen hidrojen gazı kullanılarak iklim problemlerinin engellenmesine doğru evrilmeye başlamıştır. Konunun hala tam olarak aydınlatılamayan yanları da bulunmaktadır. Kanaatimizce Kur’ân’ın bize ulaştırdığı bu eşsiz bilginin değeri gelecekte daha iyi anlaşılacaktır.
Suyun evrenin yaratılışı açısından önemine değindikten sonra, canlılar için değerine de bakmak gerekiyor. Kur’ân’da bu hususu aydınlatan birçok bilgi verilmektedir. Kur’ân’a göre canlı olan her şey sudan yaratılmıştır.
“İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” (el-Enbiyâ 21/30).
Bu ayet-i kerimede öncelikle kozmosun yaratılışına, ardından canlıların yaratılışına değinilmektedir. Bu ayet o kadar kapsamlıdır ki biyolojiden fiziğe, kozmolojiden matematiğe neredeyse tüm pozitif bilimler kapsamında incelenebilir. Kur’ân’ın birçok yerinde kozmos veya evren, “gökler ve yer” ifadesi ile açıklanmıştır. 1132-1134’lü yıllarda yazılan el-Keşşaf isimli tefsirde, Zemahşerî bu bilginin Kur’ân’da olmasının bir mucize olduğunu söylemektedir. Bugün Büyük Patlama (Big Bang) olayı olarak adlandırılan ve evrenin yaklaşık 14 milyar yıl önce belli bir tekillik noktasından yaratıldığı teorisi birçok bilim insanı tarafından kabul görmektedir. Modern bilim büyük ölçüde sebep-sonuç ilişkisine dayanır. Bu, yapısı itibarıyla sınırlı olan insan aklının çalışma sistemi ile ilgilidir. Ancak, önceden de belirttiğimiz gibi, akıl üstü yapısı ile Kur’ân ifadeleri insanın ruhuna da hitap etmektedir. Bu ayette, evrenin yaratılışından hemen sonra, canlılar ile ilişkisi bağlamında sudan bahsedilmesi esas konumuzu oluşturur. Ayete göre, canlı olan her şey sudan yaratılmıştır. Bugün, su olmadan herhangi bir canlılıktan söz etmek mümkün değildir. İnsan vücudunun üçte ikisini oluşturan suyun oranı, birçok canlıda daha yüksektir. Bugün sudan bağımsız bir canlı türünün olmadığı hemen hemen bütün bilimsel disiplinler tarafından kabul edilmektedir. Ötegezegen araştırmalarında ilk bakılan unsurlardan biri sudur. Biyologların çoğuna göre, yeryüzündeki yaşam sudan başlamıştır. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak, suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik âlemdeki rolü bilim insanları tarafından hala tam olarak anlaşılamamıştır.
Canlılığın yaratılmasına benzer bir şekilde, Kur’ân-ı Kerîm’e göre hayvanlar ve insanlar da sudan yaratılmıştır.
“Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yaratır; şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” (en-Nûr 24/45)
“İnsan türünü sudan yaratıp onların arasında soy ve sıhriyet bağı kuran da O’dur. Rabbin üstün kudret sahibidir.” (el-Furkān 25/54)
Su kaynakları mühendisliği ise temel bilimlerin ötesinde daha teknik bir alan içermektedir. Kur’ân’da su-gıda güvenliği, tatlı suyun değeri, su kaynaklarının depolanması, akışa geçmesi, taşınması, iletilmesi, hareketi, derine çekilmesi ve bu kaynaklardaki sınırlılıklara dikkat çeken, modern mühendislik kapsamında incelenebilecek birçok ayet bulunmaktadır. Suyun yeryüzünün farklı bölgelerindeki hareketi günümüzde “hidrolojik döngü” olarak bilinen doğal bir sistem kapsamında incelenmektedir. Hidrolojik döngü, yeryüzündeki su kaynaklarının atmosfer ve litosfer arasında sürekli hareketini inceler. Su döngüsünün en temel elemanları buharlaşma, yağış, sızma ve akıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de bulutların buharlaşma ile oluşumundan, yağışın atmosferden yeryüzüne indirilmesine; suyun havzalarda toplanmasından akışa geçmesine ve derine sızmasına kadar hidrolojik çevrimin birçok elemanıyla ilgili oldukça ilgi çekici ifadeler mevcuttur. Yüzyıllardır okunan ve yorumlanan ilahi kelamdaki tek bir kelime üzerinde ciltlerce kitap yazılabilir. Sistem bazlı yaklaşım, analitik düşünce ve ölçme araçları ile günümüzde henüz anlayabildiğimiz bu doğa olaylarının, bu benzersiz kelime ve ifadeler ile Kur’ân’da bulunması, bir mümin için şaşırtıcı değildir. Burada şunu eklememiz gerekmektedir. Su döngüsü, Antik Yunanlılardan itibaren günümüz bilim insanlarına değin birçok düşünür ve araştırmacı tarafından incelenmektedir. Konu ile ilgili ayetlerin çok olması ve detaylarına binaen klasik dönem müfessirlerimiz su döngüsünün bileşenlerini oldukça tafsilatlı bir şekilde açıklayabilmişlerdir. Batı dünyasında ise, nehirlerin temel kaynağının yağmur olduğuna dair ilk sistematik görüşler bile henüz 16. yüzyıl civarında ortaya çıkabilmiştir. Kur’ân’ın indirilmesinden yaklaşık üç yüzyıl sonra, Taberî tefsirinde el-Mü’minûn 23/18-19 ayetinin yorumuna ilişkin şu ibareyi görmekteyiz: “Biz gökten belli miktarda yağmur indirdik… Sonra o yağmurları yeryüzünde depoladık. Nehirlerin, pınarların ve kuyuların kaynağı yaptık”. Bu, Batı dünyası henüz karanlık çağlarını yaşarken, İslam düşünürlerinin, Kur’ân’dan aldıkları ders ve ibretlerle yaptıkları yorumların derinliği ve zenginliğini gösteren örneklerden sadece biridir.
Kur’ân’ın modern bilimler eşliğinde açıklanabilme özelliği, Kur’ân’ın eşsiz yönlerinden biridir. Bu konuda müfessirlerin yaklaşımlarına dair neler söylemek istersiniz?
Günümüzdeki bilim dallarını, gerçeği görmek üzere açılan irili ufaklı pencerelere benzetebiliriz. Farklı bilim dalları penceresinden bakıldığında aynı gerçekliği temaşa etmek, bunların doğruluğunu ve önemini gösterir. Ancak, bu pencerelerin açılması kolay değildir. İlk önce bir bilim adamı gelip duvarın arkasında ne olduğunu tahmin eder ve bu konuda birçok gözlem ve yorum yapılır. Ardından bir diğeri, ömrünü buna adayarak duvarda küçücük bir delik açar, onun ardından gelenler de bu deliği büyütür. İşte bilim dalları aynen böyle oluşur. Ancak tümü de Allah’ın duvarın ötesinde yarattığı gerçekliğe bakmaya yarar. İşte, Kur’ân bu gerçekliği en edebi bir şekilde, bütün açıklığı ile anlatan çağlar ötesi bir kitaptır. Allah’a teslim olan göz ve gönüllere gerçekliği net bir şekilde gösterir. Dolayısıyla, Kur’ân’ın modern bilimler ile desteklenmesi Mü’minler için sürpriz değil, gayet doğaldır. Esasında, inanmayanların bundan çıkaracağı dersler vardır. Bu konudaki müfessirlerin yaklaşımına ilişkin düşüncelerimi bir sonraki soruda ifade ettim.
Kur’an kozmos ve akıl ilişkisi baştan beri var olmakla beraber, modern zamanlardaki bilimsel gelişmeler Kur’an’a bilimsel yaklaşım metodunun önünü alabildiğine açmış durumda. Herhangi bir zorlamaya gitmeksizin bu doğrultuda neler söylenebilir?
Kur’ân’ın bilimsel gelişmeler ile doğrulanması hem klasik dönem hem de modern dönem müfessirleri tarafından gayet doğal karşılanmıştır. Klasik dönem müfessirlerinin çoğu Kur’ân’ın güncel ilimler tarafından doğrulanması konusunda özel bir çaba göstermemişler, Kur’ân’ı sahabe ve tabiinden aldıkları metotlar ile İslam’ın iç dinamiklerini gözeterek tefsir etmişlerdir. Ancak modern dönem İslam dünyasının Batı karşısında bilimsel ve teknolojik açıdan geride kalmasından dolayı Kur’ân yorumunun popüler bilim ile doğrulandığını gören bazı Müslümanlar ise bunu daha ileriye götürerek salt aklı ön plana çıkaran zorlama yorumlara gitmişlerdir. Kanaatimizce, İslam düşünce tarihindeki dengeli yaklaşım bu konuda bize yön vermesi açısından yeterlidir. Müslümanların Batı’nın güdülemesine ihtiyacı yoktur. Salt akılcı veya bilimselci bir anlayış Kur’ân yorumuna en az tarihselci anlayış kadar zarar verebilir. Sebep-sonuç ilişkisi ve gözleme dayalı çalışan akıl, insani bir melekedir. Allah’ın kelamı ise tüm bunların üzerinde olup bunları kapsayıcıdır. Bilimin ve bilimsel verilerin değişken bir nitelik arz ettiği hususunu göz önünde bulundurmak ve buna bağlı olarak temkinli olmakta da büyük fayda vardır. Her ne kadar, birçok ayetin günümüz bilimi ile doğruluğunun sınandığını görsek dahi, tüm ayetlerin sadece bu bağlamda değerlendirilmesi, zihinlerde akıl ile kavranamayan özellikle müteşabih ayetler hususunda birtakım soru işaretleri meydana getirecektir. Dolayısıyla, Mü’mine düşen, Allah’ın bu mu’ciz, edebi, eşsiz, evrensel, zaman ve akıl üstü kelamı karşısında teslim olmaktır.
“Sana kitabı indiren O’dur. O’nun (Kur’an) bir kısım âyetleri muhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır, diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde sapma meyli bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te’vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar.” (Âl-i İmrân 3/7)
Su Mühendisliği kapsamında bu konuyla ilgili Kur’ân ayetlerinin tefsiri, hem ana başlıklar hem de içerik itibarıyla çok şey söylemeseydi belki siz bu çalışmayı yapmazdınız. Bu nitelikli veri ve tespitlerden hareketle neler söylemek istersiniz?
Esasında, bu çalışma diğer bilim dallarına da uygulanabilir. Her ilim adamı, kendi alanı ile ilgili az veya çok Kur’ân’dan ders ve ibretler çıkarabilir. Ancak bunun için ilimde derinleşmek gerekmektedir. Günümüzün aksine, İslâmi gelenekte dinî ve dünyevi ilimler şeklinde bir ayrım yapılmamıştır. Böyle bir yaklaşım doğru da değildir. Zira bütün ilim dalları, kendi yöntemleri ile mevcudatı anlamaya çalışır. Bu bağlamda her bilim dalı önemli ve gereklidir. Müslümanın düşünce dünyasında, fizik ve matematik gibi bütün pozitif bilimler, tefsir ve fıkıh kadar dinî olmalıdır. İşte, ilk dönem İslam mütefekkirleri, Batı dünyası tarafından ancak rönesans döneminden sonra anlaşılabilen fizik, tıp, matematik, kimya gibi bilimlerin temellerini bu kaygı ile atmışlardır. Bunu yaparken kendilerinden önce yaşamış Yunanlıları ötekileştirmemiş, sözüm ona bilgi hırsızlığına veya bilgiyi sahiplenmeye girişmemişlerdir. Ancak, İslam âlemi olarak günün sonunda (modern dönemde) elimizde sadece dinî olarak sınıflandırdığımız tefsir, hadis, kelam vs. birtakım ilimler kalmıştır. Modern bilimler bazen ilaç olarak insanlığın yararına sonuçlar üretir, bazen de fizikçi Oppenheimer gibi kitle-imha silahlarının üretilmesine öncülük eder. Binaenaleyh gelecekte bilim ahlakından bahsetmek zorunda kalacağız. Günümüzde dünya biliminin Müslüman ahlakına hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardır. Dolayısıyla pozitif ilimlerden mahrum olarak geçirilen her gün, Müslümanlar adına bir kayıptır. Müslüman ilim adamları ve öğrencilerin bu adanmışlıkla fizik, matematik, astronomi, mühendislik, sürdürülebilirlik, yenilebilir enerji vs. tüm alanlarda uzmanlaşması ve bunları yönlendirmesi gerekmektedir.
Bu çalışmanın temel kaynağı “Kur’ân Ayetlerinin Su Kaynakları Mühendisliği Yönünden İncelenmesi” isimli çalışmadır. Detayları görmek isteyen okuyucularımız çalışmayı tez.yok.gov.tr adresinden indirebilirler.
Biyografi: Yazar, Gaziantep Üniversitesi İnşaat Mühendisliği ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunudur. Hidrolik ve su enerjisi alanında yüksek lisans ve doktorasını Gaziantep Üniversitesi’nde tamamlamıştır. ABD’nin California State Üniversitesi ve Hollanda’nın Twente Üniversitesi’nde misafir akademisyen olarak bulunmuştur. Çalışma alanları; hidrolik, hidroloji, su kaynakları mühendisliği, entegre havza yönetimi, sürdürülebilirlik, yenilenebilir enerji kaynakları, türbin tasarımı ve su ayak izi gibi konulardan oluşmaktadır. Bu konularda birçok ulusal ve uluslararası bildiri, yayın, kitap bölümü, proje, patent, bilimsel dergi hakemliği gibi çalışmaları mevcuttur. İyi derecede İngilizce ve orta seviyede Arapça bilmektedir.