Bir olan Allah'a iman İslam'ın temel rüknüdür. "La ilahe illallah" diyerek bu gerçeği ikrar ederiz. "La ilahe illallah" kelimesi aynı zamanda kelime-i tevhid olarak da bilinir.
Tevhid Allah'ı birlemektir fakat, sadece "Allah bir ve tekdir, başka ilah yoktur" demekle bunun sorumluluğundan kurtulamayız. Allah'tan başka ilah yok diyen insan, aynı zamanda İslam'ın inanç ve yaşam sistemini de kabul etmiş demektir.
Tevhid akidesini bir bütün halinde kabul etmedikçe tam bir mü'min olunamaz. İslam bölünüp parçalanmayı kabul etmez. İslam'ı bir bina gibi düşünürsek "la ilahe illallah" sözü kolon ve kirişlerini oluşturursa, binanın duvarlarını ve diğer kısımlarını da ibadet, ahlak gibi dinin diğer rükünleri teşkil eder.
Dinde hüküm sahibi Allah'tır. Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmek Allah'ın emridir. Tevhid böyle gerçekleşir. Tevhid böyle gerçekleşince Hz. Peygamber'in Resulullah oluşunu ve getirdiği şeriatı tasdik de tevhidin içindedir. Son zamanlarda bazı garip söylemlere şahit oluyoruz. Sadece "la ilahe illallah" diyen kurtulur; Resulünü tasdik gerekmez gibi... Bunun ne Kur'an' da, ne Hadislerde, ne de mantıkta yeri vardır. Nitekim Kur'an da ki şu ayetler yoruma gerek duymayacak kadar açıktır.
"Kim Allah'a ve Resulü'ne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır." (Fetih; 13)
"Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir." (Ahzab; 71)
"De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez." (Al-i İmran; 32)
Bu mealde ayetler çok fazla, hadislere de bakalım: "Allah'ın Rab, benim de peygamber olduğuma kesin olarak inanana, cehennem haram olur." (Hakim) "Beni duyup da iman etmeyen Yahudi ve Hristiyan [ve diğer kâfirler] elbette cehenneme girecektir." (Hakim) "Cennete sadece Müslüman olan girer." (Buhari, Müslim)
Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'de, Kur'an-ı Kerim'i açıklayarak, imanı şu şekilde tarif eder: "İman; Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe [yani cennete, cehenneme, hesaba, mizana], kadere, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna ölüme, öldükten sonra diril-meye, inanmaktır." (Buhari, Müslim, Nesai)
"Allah'ı bu alemlerin tek yaratıcısı olarak kabul eden birisinin, sonra o yüce yaratıcının mahlukları üstündeki yetkisini tanımaması veya kaale almaması hangi mantıkla izah edilebilir ki? Yaratıcı, öldürüp diriltici, rızık verici, kâinatı sevk ve idare edici Allah, Rubûbiyeti gelince onu neden bir başkasıyla paylaşsın? Bunun hem yaratıcı için hem de yaratıklar için hiçbir mantıklı izahı olamaz elbette.
Diyalog zemini oluşturmak için Ehl-i kitabı necat ehli yapmaya çalışanlar var. Bence ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bu tehlikeli bir iştir ve Kur'an'ı değiştirmektir. Ehl-i kitabı necat ehli sayacaksak aşağıdaki ayetleri nasıl yorumlayacağız... Biz insanların cehenneme girmesi için can atmıyoruz ama Allah'ın dinini hislerimiz doğrultusunda yorumlama yetkisine de sahip değiliz.
Kur'an-ı Kerim'de, ehl-i kitabın kâfir olduğunu bildiren ayet-i kerimelerden bazıları şöyledir; "İbrahim ne Yahudi, ne de Hristiyan'dı. O Allah'ı tanıyan doğru bir Müslüman idi." (Al-i İmran; 67)
"Yahudi veya Hristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız" diyenlere de ki: "Aksine biz, hanif (doğru olan) İbrahim'in dinine uyarız." (Bakara; 135)
"Bir de; 'Yahudi ve Hristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek' dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; 'Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi.' (Bakara; 111)
"Yahudiler: 'Uzeyir Allah'ın oğlu' dediler, Hristiyanlar da: 'Mesih Allah'ın oğlu' dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırı-yorlar!" (Tevbe; 30)
Allah'ın, Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aracılığıyla gönderdiği bütün ayetler, hükme-dilmesi içindir. Kur'an, Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyenleri kâfirler, zalimler ve fâsıklar olarak sayar. (5/Maide, 44, 45, 47)
Hazreti Peygamber, 'sıradan' biri değildir. O bir elçidir, dinde model insandır, üsvetün hasenedir. (33/Ahzab, 21; 60/Mümtehine, 4). Peygambersiz İslam kesinlikle olamaz. Peygamber'le Allah'ın buyruklarını kimse birbirinden ayıramaz. Çünkü O, Rabbinin elçisidir. O'nun sünneti, ümmetini bağlayıcıdır.
Tevhid kitabı Kur'an, "Allah'tan daha güzel boyası olan kim var? Biz ancak O'na kulluk ederiz." (2/Bakara, 138)diyerek ırkçı, kabileci yaklaşımları da reddeder.Dolayısıyla, insanları ırkıyla, kabilesiyle ya da cinsiyetiyle değil de, akidesiyle, ameliyle, ahlakıyla değerlendirmek tevhidî bir ölçüdür..
Tevhid dini İslam, Allah'a kulluk dinidir. İbadet, bütün beşer hayatının baştan sona Allah rızasına göre tanzim edilmesidir. Kulluk, kayıtsız şartsız, O'nun buyruklarına içinde hiçbir itiraz hissi olmaksızın teslim olmaktır. "Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (Ahzap, 36). Tevhid, yalnızca Allah'a kulluk etmeyi gerektirir. Sadece Allah'a kulluk eden mü'min, akîdede, fikirde ve ahlakta kafirlerden, yüzde yüz ayrışmak zorundadır. Tevhid, "Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam! Siz de benim taptığıma tapmazsınız!... Sizin dininiz size, benim dinim banadır!" diyebilmektir. Bu denmediği sürece tevhid gerçekleşmez. Tevhid, sadece Allah'ı Rab bilmek, sadece O'nu ilah tanımak, sadece O'na ibadet edip, sadece O'ndan yardım istemektir.
İnsan Allah'tan başka kimi böyle görü-yorsa o varlığı ilah edinmiş olur. İşte tevhid, uluhiyyeti ve ubudiyyeti sadece ve sadece Allah'a tahsis etmeyi gerektirir. Kur'an'ın heva ve hevesini ilah edinmek dediği de işte, insanın zevklerine meyl ederek, hayvani arzularının esiri olmasıdır. Hiçbir kutsalı olmayan, haram-helal gibi bir ölçü tanımayan, insanlar da heva ve hevesini ilah edinmişlerdir.
Abdulkadir YILMAZ