Hz. Ali’nin (k.v.) dinî ilimlere katkılarına dair önemli bilgiler var. Yaşadığı hayat ve konumunun, Hz. Peygamber’le (s.a.v.) beraberliğinin bu duruma başlı başına tesiri kaçınılmaz… Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Hz. Ali, küçük yaştan itibaren Hz. Peygamber’in evinde yetişmiş, Hz. Peygamber’i (s.a.v.) örnek almıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) ona çok ilgi göstermiş, yanından ayırmamıştır. Medine vekili olarak bırakıldığı Tebük Savaşı dışında bütün savaşlarda Hz. Peygamber’le birlikte bulunmuştur. Hz. Peygamber’den sonra vahyi ilk duyan, anlayan ve yaşamaya çalışan biriydi. Naslara şiddetle bağlıydı. Bu konuda onun “Eğer din, sırf akla göre olsaydı mestin üstünü değil altını mesh etmek gerekirdi.” sözü meşhur olmuştur. Hiç putlara tapmadığı, küçüklüğünden itibaren Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hanesinde yetiştiği için Hz. Ali için örfen “kerremallahu vecheh” lafzı kullanılmıştır.
Birçok sahabe gibi o da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) duasına mazhar olmuştur. Bir defasında Hz. Ali hastayken, Hz. Peygamber onun yanına geldiğinde, “Allahım eğer ecelim geldiyse benim canımı al da rahatlat, eğer ecelim sonra ise benden bu rahatsızlığı gider, eğer bu bir bela ise bana sabır ver.” diye dua ettiğini duyunca “Ne dedin?” diye sordu. Hz. Ali aynı sözleri tekrar etti. Hz. Peygamber, “Allahım ona şifa ver, Allahım ona afiyet ver.” diye dua etti, sonra “Kalk.” deyince, Hz. Ali de kalktı; bundan sonra bir daha böyle bir acı görmediğini söyledi.
Hz. Ali’nin (k.v.) hutbeleri, ev sohbetleri, Ramazan konuşmaları göz önünde bulundurulduğunda üslup özelliklerine dair neler söylenebilir?
Hz. Ali, bulunduğu meclislerde edebî konuşma ortamlarına fırsatlar verir, onları dinler, sonunda yapılan konuşmaları değerlendirir ve noktayı koyardı. Delâilü’l-İ‘caz’da anlatıldığına göre Hz. Ali, Ramazan ayında insanları iftara davet eder, onlarla konuşurdu. Bir iftar akşamı onun meclisinde en büyük Arap şairin kim olduğu hususunda bir tartışma cereyan etmişti. Tartışmanın sonuna doğru Hz. Ali, yanından ayırmadığı Ebü’l-Esved ed-Düelî’ye dönerek bir şiir inşad etmesini söylemiş, aşağıdaki sözleriyle meclisi sonlandırmıştır:
“Bütün şairler güzel şiir söylemişlerdir. Eğer zaman, gaye ve mezhep onları bir araya getirseydi o zaman hangisinin daha büyük olduğunu anlardık. Bütün Arap şairleri güzel şiir söylemiştir. Onlardan hiçbiri diğerine üstün değildir. Hepsi zamanları ve mekânları itibariyle üstündür. İmriul Kays, birinden istemek ve korktuğu için şiir söylememiştir. O en orijinal ve eşsiz şairdir.”
Bütün bunlardan akşamları bir araya geldikleri, Ramazan gecelerinde bu buluşmaların devam ettiği, bu buluşmalarda şiirler okunmasına teşvik ettiği anlaşılmaktadır.
Hz. Ali Efendimizin, dil alanında dehası ve içtihatları, Arap gramerinin oluşması ve nahiv ilminin temel kurallarına, sarf ilmine katkılarından bahisle Arap diline katkıları, çalışmanızda söz konusu ediliyor. Bu konuda neler söylenebilir?
Hz. Ali’nin yaşadığı dönemde dil kurallarının ortaya konması gerekiyordu. Hz. Ali birçok rivayete göre bu çalışmayı başlatan bir dilcidir. Bir dilin temelinde kelimeler ve sözlüklerin önemi büyüktür. Hz. Ali’nin sözleri birçok sözlükte defalarca şahit gösterilmiştir. Örneğin; Kitâbu’l-Ayn adlı sözlükte 8 defa, Cemheretü’l-Luga adlı mu’cemde 12 defa, Tehzîbü’l-Luga adlı mu’cemde 88 defa, Sıhah adlı mu’cemde 11 defa, Mekâyîs adlı sözlükte 10 defa, el-Muhkem ve’l-Muhîtu’l-A‘zam adlı mu’cemde 44 defa, el-Muhassıs adlı mu’cemde 6 defa, Esâsu’l-Belâga adlı mu’cemde 10 defa, en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîsi ve’l-Eser adlı eserde 600 defa, Lisânü’l-Arab adlı mu‘cemde 850 defa, el-Mu‘cemu’l-Vasît adlı mu’cemde 26 defa şahit olarak gösterilmiştir.
Nahiv yani cümle yapısı hakkındaki gramerin tespit edilmesinde onun sözlerinin şahit gösterildiğini görmekteyiz. Arap dilinin oluşmasında ilk ve en kapsamlı çalışmaları yapan Basra ve Kûfe dil okullarının da Hz. Ali’yi referans gösterdiğini tespit ettik.
Hz. Ali’nin (k.v.) edebî yönüne dair düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Hz. Ali’nin Arap dili ve belagatine katkısı konusunda müstakil bir esere rastlamadık. Bununla birlikte onun bu alandaki otoritesi herkesçe kabul edilmektedir. Belagatin ilk tarifinin Hz. Ali’ye ait olduğu kabul edilmektedir. O, belagati şöyle tarif eder:
“Belagat, karışık hususları ve bilinmeyen şeylerin gizliliklerini en kolay ifadelerle açıklamaktır.”
Hz. Ali’nin oğlu Hasan’ın buna yakın olan bir tarifi de şöyledir:
“Belagat, derin hikmetleri en kolay ibarelerle akla yaklaştırmaktır.”
Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. Ali’nin belagat tarifi ise:
“Belagat, zor (anlaşılan) hikmetleri, (kulağa) en yakın lafızlarla açıklamaktır.”
Hz. Ali, oğulları Hasan ve Muhammed’in belagatla ilgili ifadelerinden bu tanıma katkı sağladıkları anlaşılmaktadır. Hz. Ali’nin ve ailesinin belagat tariflerinde, anlaşılması güç manalar, anlaşılan ifadeler olmak üzere iki unsur bulunmaktadır. İnsan zihni, hayal ve mana konusunda sınır tanımamaktadır. Kişinin kendi duygu ve düşüncelerini başkasına aktarmak belagatin en önemli meselesidir. Kişinin zihnindekileri başkasına berrak ve ahenkli bir şekilde aktarmasıyla sanat ortaya çıkmaktadır.
Hz. Ali Arap dili gramerine de vâkıf, iyi bir edip olmasının yanı sıra iyi bir şairdir. Şiirleri edebî zenginliğe sahip olduğu halde o, şairler arasında sayılmaz. Bunun sebebi onun şiir ve hitabeti, yüksek değerlerin, yüce hakikatlerin yükselmesi için araç olarak kullanmasından olabilir. O, şiiri şairlerle yarışmak, hitabeti de ediplerle atışmak için kullanmamış, dinin yücelmesi için çalışmıştır. İslam dinine, Arap dilinin kurallarının ortaya konulması yoluyla önemli katkılar sağlamış, edebî örnekler ortaya koymuş, Emeviler döneminde hitabetin olgunluk dönemine ulaşmasında da etkili olmuştur.
Hz. Ali’nin çocukluğu Arapçayı fasih konuşan Câhiliye Araplarının içinde geçmiş, çocuk yaşta Müslüman olarak, Arapların en fasihi olan Hz. Peygamber’in yanında bulunmuştur.
Birçok edip, eserlerinde Hz. Ali’ye önemli ölçüde yer ayırmıştır. Örneğin İbn Abd Rabbihi, dönemin Arap edebiyatının önemli eserlerinden biri sayılan büyük hacimli eseri el-İkdu’l-Ferîd’in birçok yerinde Hz. Ali’nin zamanındaki bazı hadiseleri anlatmakta, bazen de onun şiirlerine yer vermektedir. Maverdî, Edebu’d-Dünyâ ve’d-Dîn eserinde Kur’ân ve sünnetten sonra ilk sırada Hz. Ali’nin sözlerini rivayet etmiştir. Nüveyrî, “Nihâyetu’l-Ereb fî Funûni’l-Edeb” adlı eserinin yirminci cildini Hz. Ali’nin hayatına ayırmış, onun hayatını yıllara göre tasnif ederek yaşanan olaylar hakkında bilgiler vermiştir. Bu bölümde, Hz. Ali’den etkilenen her dönemden belirlenen on tane edibin onunla olan münasebetleri kısaca ele alınmıştır. Bu edipler: Hasan el-Basrî, İbnü’l-Mukaffa‘, Kâtib Abdulhamid, Câhiz, Maverdî, Abdu’l-Kâhir el-Cürcânî, Ebu’l-Kâsım ez-Zemahşeri, Mütenebbî ve Ali Cârim’dir.