Hased (çekememezlik) kötü ve çirkindir. Allahu Teâlâ, Resulü’ne şeytanın şerrinden sakınmasını emrettiği gibi hased edenin şerrinden sakınmasını emretmiştir:
“De ki: Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbi’ne sığınırım.” (Felâk, 113/1-5)
Felâk, “sabah” manasına geldiği gibi “yarmak” manasına da gelir. Bundan sonra gelen Nas suresiyle birlikte ikisine “iki koruyucu” anlamında “muavizeteyn” denir. Bu surelerin şifa maksadıyla okunduğuna dair hadisler vardır.
Resulullah (sav) buyurdu ki: “Hasetten korununuz; çünkü ateş odunları yaktığı gibi hased de iyilikleri yakıyor.” Başka bir hadis de şöyledir: “Bir kulun kalbinde iman ile hased birleşemez.”
Başka bir hadiste şöyle buyrulur: “Birbirinize hased etmeyin, buğz etmeyin ve sırt çevirmeyin.”
Hasedin manası; Allah’ın kuluna dininde ve dünyasında verdiği nimetler için göğsünde bir darlık hissederek o nimetleri çekememek, yani bir hoşnutsuzluk duymaktır. Öyle ki o nimetlerin kalkmasına sevinecektir. Bu vasıf kötüdür ve dinen yasaktır. Kişi, kalbinde bir Müslüman’a karşı böyle bir hased hissediyorsa bu içinde kalsın, bunu hiçbir surette ne sözde ne de fiilen açığa vurmasın. Böylece gizli kalır ve umulur ki bu kötü hastalığın şerrinden kurtulmuş olur.
Resulullah (sav) buyurdu ki: “İnsan, şu üç şeyden kurtulamaz: Uğursuzluk, su-i zan ve hased. Su-i zan edince, buna uygun hareket etmeyin. Uğursuz sandığınız şeyi, Allah’a tevekkül ederek yapın. Hased ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyin!”(Beyhaki) Yani kişi ve eşyalara uğursuzdur demeye kalkışma. Bu uğurlu veya uğursuzdur, sen nereden bileceksin? Böyle şeylerden uzak durulmalıdır.
Eğer hased eden, hased vasfının istediği doğrultuda hareket etmeyip tam aksine hareketle, hased olunanı övüp ona ikram ve yardım ederse onun için bir üstünlüktür. Bu, hasedin izalesi ve onun hafifletilmesi için çok yararlıdır.
Gıpta ise arkadaşında Allah’ın fazlını istemen demektir. Bu ise mübahtır. Ama Müslüman kardeşine karşı kötülük düşünmek, kalbinde hile (aldatma), düşmanlık ve kin beslemek kötü bir hastalıktır ve bu hastalık, kötülük olarak sana yeterlidir.
Resulullah (sav) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Biriniz kendiniz için sevdiği bir şeyi Müslüman kardeşi için de sevmedikçe kâmil iman sahibi olamaz.”
Aldatmak hakkında da Resulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: “Müslümanları aldatan Müslümanlardan değildir.” “Sabah ve akşam olurken hiçbir Müslüman’a karşı kalbinde kötülük olmamasını başarabilirsen bunu yap, çünkü böyle olmak benim sünnetimdendir. ”
Müslümanlara az merhamet ve şefkat göstermek, kişinin sert ve taş yürekliliğine delalet eder. Bu ise çirkin ve kötüdür.
Resulullah (sav) buyurdu ki: “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân’dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa Allah da ondan (rahmet bağını) koparır.” Müslümanlara karşı kalpte rahmet, şefkat olmaması sert ve taş gibi bir yürekten, iman zaafı ve Allah’tan uzak olmanın getirdiği bir sonuçtur.
Müslümanlar hakkında su-i zan yapmak çirkin ve kötüdür. Su-i zannın anlamı şudur ki; insanların işlemiş oldukları, zahiren hayra delalet ederse de bunu kötülük sanmak. Müslümanların hareket ve sözleri zahiren hayra delalet ederse onlarda hayır olduğunu kabul et veya öyle san. Eğer onlardan zahiren hayra veya şerre delalet eden amel ve sözler zuhur ederse bu hareketleri hayırla yorumlamaya çalış ve Allah’tan yardım dile; zira Allah yardım edendir.
Dünya sevgisinin güçlü bir şekilde var olması büyük tehlikelerdendir. Keza makam ve mal sevgisindeki isteğin fazla olması, ihtiras ve cimrilik tehlikeli olup çirkin ahlaklardandır.
Kim dünyayı kuvvetlice arzularsa büyük bir hataya düşer. Ve bu konuda Allah’ın kıyamet günü azapları çok güçlüdür.
Allahu Teala ayette şöyle buyurmaktadır: “Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.” “İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.” (Hûd, 11/15-16)
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.” (Hadîd, 57/20)
Dünya ve ahiret hayatının mukayesesinin yapıldığı bu ayette özellikle dünyanın aldatıcı tarafları izah edilmiştir. Çünkü dünya ve dünyadakilerin boş yere yaratılmadığı muhtelif ayetlerde açıklanmıştır. Dünya hayatı kötü değildir. Kötü olan, Allah’a ve Peygamber’e itaat etmemek, ahireti ve insanlığı unutup sırf dünyaya ve dünyanın fenalıklarına kapılmaktır.
Başka bir ayette Allahu Teala şöyle buyurur: “Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse şüphesiz cehennem onun sığınağıdır.” (Nâziât, 79/37-39)
Resulullah (sav) buyurdu ki: “Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır. Dünyanın Allah katında bir sivrisinek kanadı kadar değeri olsaydı kâfire bir damla su içirmezdi. Dünya, evi olmayanın evidir, malı olmayanın malıdır. Onun malını toplayanın aklı yoktur.”
Başka bir hadiste: “Kim sabahladığında kederi dünya ise Allah onun işini dağıtır ve bütün mal ve mülkünü birbirinden ayırır ve onun fakirliğini onun iki gözünün arasına koyar. Ona yazılmış olan rızıktan başka gelmez.”
Başka bir hadiste Resulullah şöyle buyurur: “Dünyada Allah rızası için aza kanaat edenin kalbi ve bedeni rahattır. Dünyaya rağbet edenin keder ve üzüntüsü çok olur. Ümmetimin öncekileri zühd ve kesin inançla kurtulmuştur. Onların sonuncuları hırs ve tûl-i emel ile helak olacaklar.”
Ahireti unutup sadece dünya için çalışanları kınayan birçok ayet ve hadis vardır. Önceki âlimlerin (Allah rahmet etsin) tasnif ettikleri kitaplarda da bu konuya dikkat çekilmiştir.
Dünya ve onun üzerindeki şeyler, lezzetlerden ibarettir. Nefsleri çeken şeylerin sınıflarını Cenab-ı Allah şu ayette toplamaktadır:
“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmrân, 3/14)
Ayette, dünya nimetleri ve bunların insana sevdirildiği ifade edilmiştir. Bu davranış insan fıtratı için doğaldır. İnsanoğlu yaşamını ve neslini devam ettirebilmek için bu nimetlerden belli ölçüde istifade etmek zorundadır. Ancak insan bunlara kul köle olmamalıdır. Bu nimetlerin mutlak bir yaratıcısı olduğuna inanmalı ve O’ndan gafil olmamalıdır. Kim bu nimetleri sevmede ölçülü davranmazsa öyle aşırıya gider ki bulduğu helal veya haram mı hiç bakmadan yer. Ve bu hal öyle ilerler ki Allah’ın farz ve ibadetlerini unutur. Bu sebepten dolayı da haram ve asiliklere düşer. Allah bizi bu tür kötü vasıflardan korusun.
Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
“İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.” (Kasas, 28/83)
“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Münâfikûn, 63/9)