Gözümün Nuru Namaz / Yrd. Doç. Dr. Mustafa Karabacak

Namaz, Müslümanların günde beş defa belirli vakitlerde yerine getirdikleri farz bir ibadettir. “Namaz şüphesiz, inananlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır..” (Nisâ, 4/103) Namaz aynı zamanda İslam’ın temel ibadetlerinden biridir: “İslam beş şey üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûl’ü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hac etmek, Ramazan orucunu tutmak.” (Buhârî, İman, 2; Müslim, İman, 19-22) Bir başka hadisinde Allah Rasûlü (sav) namazın dinin direği oluğunu belirtmiştir: “Namaz dinin direğidir.” (Tirmizî, İman, 8) Bu ibadet Müslümanların ömürleri boyunca kılması gereken bir ibadettir: “Allah’la beraber başka bir tanrının bulunduğunu kabul eden alaycılara karşı şüphesiz biz sana kafiyiz. Yakında ne olduğunu öğreneceklerdir. And olsun ki, söyledikleri şeylerden senin gönlünün daraldığını biliyoruz. Rabbin’i hamd ile an, secde edenlerden ol ve ölünceye kadar Rabbin’e kulluk et.” (Hicr, 15/95-99)

İslam’da, başta namaz ibadeti olmak üzere ibadetler hayatın merkezindedir. Hayatın ona göre şekillenmesi gerekir. Müslüman’ın yaşantısı, doğduğu zaman ilk kulağına ezan okuyarak başlamakta ve öldüğünde cenaze namazı kılınarak tamamlanmaktadır. Yani hayat ezanla başlayıp namazla bitmektedir. Bu hayatın kısa yani ezanla namaz arasındaki zaman kadar olduğunu gösterdiği gibi hayatın da ezan ve namaza göre düzenlenmesi gerektiğinin bir göstergesidir. 

Müslüman’ın hayatı bir günde kılınan beş vakit namaza benzetilebilir. Bir insanın ömrünü; doğumu, gençliği, olgunluk yaşı, ihtiyarlığı ve ölümü olarak kategoriye ayırırsak beş vakit namaz da böyledir. Bir günde Müslüman; sabah namazıyla doğumu, öğle namazıyla gençliği, ikindi namazıyla olgunluk yaşı, akşam namazıyla ihtiyarlığı ve yatsı namazıyla ölüm halini yaşamaktadır. Yani Müslüman her gün hayata yeniden gözlerini açmakta, hayatında yaşadığı evreleri beş vakit namazıyla yaşamaktadır. Nasıl ki insanlar genellikle hayatında yaşadığı evrelerin hepsini bir anda yaşayamazsa beş vakit namazı da bir anda kılması uygun olmaz. Hayatın her anında farklı güzellikler olduğu gibi her namazın vaktinde kılınması gerekir ki o vaktin güzellikleri, huzuru yaşansın. Belki de bu hikmetle Rabbimiz beş vakit namazın günün istenilen herhangi bir vaktinde değil de belirli aralıklarla serpiştirilmesini istemiş olabilir. Yani şunu söylemek istiyorum: Allah, bu ödevi 24 saat diliminde toptan uygun bulduğunuz bir vakitte kılın diyebilirdi. Böyle olunca vakit darlığı sebebiyle namaz konusunda gevşek olanların mazereti kalmazdı, diye düşünülebilir. Ama Allah, namazı, kulun hayatında boş vakitlerinde, televizyon izlerken reklam aralarında sıkıştıracağı bir ibadet değil; insanın yaratılış gayesine uygun olarak namaz vakitlerine göre işini ayarlamasını istemektedir. İslam’ın şartlarından sadece namaz kulun bütün hayatını kapsamaktadır. Allah, kendini Rab olarak tanıyan kulun sabah erkenden kalkarak kendisine şöyle söz vermesini istemektedir. “(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet. Nimete erdirdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların yoluna da, doğrudan sapmışların yoluna da değil!” (Fâtiha, 1/5-7) Söz verme günün diğer vakitlerinde de devam etmekte ve en son istirahata çekilmeden önce bir kez daha aynı sözlerini yenilemesini Allah Teâlâ kulundan istemektedir. Böylece kulun Rabbi’ne karşı verdiği bu söz, en azından diğer namaz vaktine kadar devam etmeli kötülük yapmasını engellemelidir. “Kitaptan sana vahyedileni oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten men eder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût, 29/45)

Namaz, içerisinde zikir, tesbih, dua, kıyam, rükû, secde gibi alt ibadetleri toplayan önemli bir ibadettir. Belki bu kadar kapsamlı olduğundandır, Rabbimiz kendisinden namazla yardım istememizi istemektedir. “Ey inananlar! Sabırla ve namazla Allah’tan yardım isteyiniz.” (Bakara, 2/153) Başka bir ayette sabır ve namazın, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır geldiği belirtilmiştir: “Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.”  (Bakara, 2/45)

Namaz  Kötülüklerden Alıkoyar

Rabbimiz, namazın kötülüklerden alıkoyduğunu bildirmektedir: “Kitaptan sana vahyedileni oku, namazı özenle kıl! Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten meneder…” (Ankebût, 29/45). Namaz aynı zamanda iki namaz arasında yapılan hataları da siler: “Farz namazlar iki vakit arasında işlenen hatalara kefarettir.” (Müslim, Tahâret, 11) “Beş vakit namaz ve iki Cuma namazı, aralarında büyük günah işlenmedikçe küçük günahlara kefaret olur.” (Müslim, Tahâret, 14, 15) Allah Rasûlü (s.a.v.) bir hadislerinde de beş vakit namazı, ırmakta günde beş defa yıkanan kişinin durumuna benzetmiştir.  Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa kirinden bir şey kalır mı?” Sahâbîler: “O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz.” dediler. Rasûl-i Ekrem: “Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder.” buyurdular. (Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 283) Namazın günahları affettirdiğine dair Hz. Enes şöyle bir olay anlatmaktadır: “Ben Rasûlullah’ın (s.a.v.) yanında idim. Bir adam huzuruna gelerek “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben bir hadd (suçu) işledim, cezasını tatbik et!” dedi. Rasûlullah (s.a.v.) adama (bir şey) sormadı. Derken namaz vakti girdi. Rasûlullah ile birlikte o da namaz kıldı. Allah Rasûlü namazı tamamlayınca adam yanına geldi ve “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben hadd (çeşidine giren bir suç) işledim. Bana Allah’ın Kitabını tatbik et!” dedi. Efendimiz “Sen bizimle birlikte namazını eda etmedin mi?” diye sordu. Adam “Evet!” dedi. Efendimiz “Öyleyse git. Zira Allah senin günahını affetti.” veya had cezasını affetti dedi.” (Buhârî, Hudud 17; Müslim, Tevbe 44, 45) Rabbimiz ise şöyle buyurmaktadır: “Gündüzün iki tarafında (öğle ve ikindi vakitlerinde) ve geceye yakın vakitlerde (akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde) gereği üzere namazı dosdoğru kıl. Şu bir gerçektir ki bu hasenat (beş vakit namazın sevabı) günahları siler, yok eder. Bu, ibretle düşünenlere bir nasihattir.” (Hûd, 11/114) 

Efendimiz’in (s.a.v.) Nâfile Namazı

Allah Rasûlü bir hadislerinde namazı gözünün nuru olarak nitelendirmiştir: “Bana kadın ve güzel koku sevdirildi, namaz gözümün nuru kılındı.” (Nesâî, Işratu’n-Nisa, 1) Namaz O’nun  (s.a.v.) için âdeta bir sığınaktı. Hz. Huzeyfe’nin bildirdiğine göre “Rasûlullah’ı (s.a.v.) herhangi bir şey üzecek olursa namaz kılardı.” (Ebu Davud, Tatavvu, 22)

Allah Rasûlü beş vakit farz namazları dışında, şükreden bir kul olmak için bol bol nafile namaz kılardı. Muğîre b. Şu’be’nin bildirdiğine göre “Râsûlullah (s.a.v.) ayakları kabarıncaya kadar geceleri kalkıp namaz kılardı. Kendisine “Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti (niye kendini bu kadar hırpalıyorsun?)” denildi. “Şükredici bir kul olmayayım mı?” cevabını verdi.” (Buharî, Teheccüd, 6, Tefsir,48; Rikâk, 20; Müslim, Sıfâtu’1-Münâfikîn 79)

Allah Rasûlü, ashabına nâfile namaz kılmalarını tavsiye ederdi.  Ebu Firâs Rabîa b. Kâb şöyle bir olay anlatmaktadır: “Ben bir gece Rasûlullah’ın (s.a.v.) evinde geceledim, kendisine abdest suyu ve başka ihtiyaçlarını getirdim. Bana “Dile benden (ne dilersen)!” buyurdu. Ben “Cennette seninle beraber olmak istiyorum.” dedim. Bana “Veya başka bir şey?” dedi. Ben “Hayır! Sadece bunu istiyorum.” dedim. “Öyleyse çokça secde ederek bana yardımcı ol!” buyurdu.” (Müslim, Salât, 226)

Allah Rasûlü özellikle cemaate imamlık yapanların namazlarını kısa tutması için tavsiyede bulunmuştur. Nâfile namaz konusunda bir sınırlama yapmamış ve hatta kendisi nâfile namazlarını uzun tutmuştur. Çünkü O’na göre nâfile namazların kemiyetinden öte keyfiyeti önemlidir. Yani kılınacak rekât sayısından daha çok, Allah Teâlâ’nın huzurunda geçirilecek huzurlu zaman ve bu zamanın kalitesi önemlidir. Huzeyfe b. Yemân şöyle anlatmaktadır: “Bir gece Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldım. Bakara sûresine başladı. Ben (içimden) “Yüz âyeti tamamlayınca rükû eder.” dedim. Sonra devam etti. Ben (içimden) “Bütün sûreyi bir rekâtta okuyacak.” dedim. O yine devam etti. “Ben bu sûre ile rükûya varır.” dedim. Sonra Nisâ sûresine başladı. Onu da okudu. Sonra Âl-i İmrân sûresine başladı, onu da okudu. Ağır ağır okuyor, içinde tesbih bulunan bir âyete gelince tesbih ediyor, istek âyetine gelince istiyor, sığınma âyetine gelince (Allah’a) sığınıyordu. Sonra rükûya gitti ve “Sübhâne Rabbiye’l-Azîm” (Büyük Allahım’ı tenzih ederim) demeye başladı. Rasûlullah’ın (s.a.v.) rükûsu kıyamı kadardı. Sonra “Semiallahu limen hamideh. Rabbenâ leke’l-hamd” (Allah kendisine hamd edenin hamdini işitir. Ey Rabbimiz hamd sanadır.” dedi. Sonra rükûda kaldığı bir süre kadar ayakta durdu. Sonra secde etti. Ve “Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ” (Ulu Allahım’ı tesbih eylerim) dedi. Secdesi de kıyamından farksızdı. (Müslim, Salâtü’l-Misafirin, 203) Abdullah b. Mesud da Allah Rasûlü’nün nâfile namazı uzattığını şöyle anlatmaktadır: Ben Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldım. Kırâatı o kadar uzattı ki ben bir edepsizlik yapmayı düşündüm. Ona “Ne yapmak istedin?” dediler. O da “Oturup onu (yalnız) bırakmayı düşündüm.” dedi. (Müslim, Salâtü’l-Misafirin, 204)

Namazımızın göz aydınlığı olması dileğiyle…