Şuurlu her Müslüman bilir ki asıl yaratılış amacı kulluktur. Yani bu dünyaya geliş nedeni imtihan; imtihandan gaye de yüce Rabbin emir ve yasakları çerçevesinde bir hayat sürmek. Zira insanları yaratan yüce Allah niçin yaratıldıklarını yani varlık amaçlarını, gönderdiği kitabında “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56) ayeti ile açıkça belirtmiştir. Belki her Müslüman genel itibariyle bilgi olarak bu gerçeğin farkındadır ama bildiklerini uygulamak noktasında ciddi sıkıntılar yaşar. İnandığı gibi yaşayamama Müslümanların dünya genelinde yaşadığı sıkıntıların temelini oluşturan önemli bir problemdir. Bu inanç zayıflığı ve bundan meydana gelen fasıklık, yani dinin emirlerini ciddiye almama, Müslümanları zaman içerisinde gayesiz, korkak, tembel, pısırık bir hale getirmiş, kâfirlerin gözündeki heybetini, kuvvetini, kudretini de almış götürmüş, önemsizleştirmiş, değersizleştirmiştir. Aksine, Müslümanların gözünde ise kâfirleri yüceltmiş, büyütmüş, erişilmez kılmıştır. Bakın tüm İslam âleminin yaşadıklarına, ehli küfrün oyuncağı durumundalar. Ehli küfrün önde gelen ülkeleri, İslam âlemi üzerinde her türlü oyunu oynamakta, mezhep çatışmalarıyla, ideolojik ve etnik ayrıştırmalarla Müslümanları birbirlerine kırdırmaktadırlar. Yeni buldukları silahlarını adeta onlar üzerinde denemekte ve Müslümanlara sıktıkları kurşunların ve attıkları bombaların parasını da yine Müslümanlara fatura etmektedirler. İslam coğrafyasının yeraltı zenginliklerine kendi malları gibi sahip çıkmakta, bu sebepten kimseye sormadan değişik kılıflarla İslam ülkelerine savaş açmaktalar. Yani Müslümanlara dünya genelinde, bir zamanlar Amerika’daki Kızılderililere yaptıkları muameleyi reva görmektedirler.
İşte İslam âlemindeki bu zilletli durumun nedeni gerçek bir İslamî bilgi ve şuurdan uzaklıktır, iman zayıflığıdır. İmanı güçlü insanlarda, özellikle Kur’ân’da “Ey mutmain olan nefs! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbin’e dön! Seçkin kullarımın arasına katıl, cennetime gir.” (Fecr, 89/27-30) ayetleriyle belirtilen nefsini mutmain etmiş, imanını böyle güçlendirmiş insanlarda bu şuursuzluğu görmek mümkün değildir. Zira imanı zayıf olan Müslümanlar, zamanla dünyanın cazibesine kapılarak bu dünya hayatını cennet gibi, ahireti ise sanki yok gibi görürler ve hayatlarının merkezine Kur’ân ve sünnet yerine heva ve heveslerini koyarlar. Bu yaklaşım ise İslam dininin, yaşamımızın amacı olmaktan çıkarılması ve yaşama renk katan sayısız hobilerden bir hobi olmasıyla sonuçlanması demektir. Bu şuursuzluk ve bundan meydana gelen fasıklık, yani dinin emirlerini ciddiye almama, Müslümanların dünya genelinde yaşadığı sıkıntıların önemli bir nedenidir.
Hâlbuki ehli küfür, inançsızlığında tabir yerindeyse mutmainnedir. Yani her kıpırdanışı, oturması, kalkması, düşünmesi ve tüm yaşantısı habis ruhuyla ve sapık inancıyla özdeştir ve özellikle İslam düşmanlıkları, hobileri veya boş zamanlarını değerlendikleri uğraşıları değil, yaşamlarının temel gayesi gibidir... Böyle olunca da dinine hobi muamelesi yapan ve o şuurda yaşayan naylon Müslümanlara kolaylıkla hükmediyor ve onlara diledikleri gibi zulmediyorlar. Nitekim tüm İslam coğrafyası tam da bu yüzden onlarca yıldır ehli küfrün oyunlarının bitmek bilmediği bir sömürü coğrafyası, kâfir silahlarının bir türlü susmadığı, kan ve gözyaşının dinmediği bir savaş alanıdır.
Hâlbuki ehli küfür, cahil bir Müslüman’la bile baş edemeyecek kadar fikir fakiridir. Onlar sadece, delilsiz de olsa inandıkları dinlerinin gereğini yapmada kusursuzdurlar. Böyle olunca da güçlü fikirleri, sağlam, tahrif edilmemiş, beşer eliyle bozulmamış gerçek bir dinleri de olsa, dinini hobi gibi gören şuursuz Müslümanları, siyasi, ekonomik, kültürel açıdan sömürmeleri, zulmetmeleri kaçınılmaz olmaktadır.
İnsanların hobileri olur, olmalıdır da. Mesela bir kişinin asıl mesleği doktorluktur, öğretmenliktir vs. ama bunun yanında resimle uğraşır, müzik yapar, fotoğrafçılıkla uğraşır veya her türlü koleksiyonlar biriktirerek kendini psikolojik olarak daha güçlü ve daha verimli yapar. Bu tür hobiler güzeldir. Yalnız bir Müslüman’ın, pul biriktirmek, eski para toplamak, resimle müzikle uğraşmak gibi hobileri olsa da “İslam’ı yaşamak” asla bu hobilerinden birisi olmamalıdır. Ama ne yazık ki basireti körleşmemiş müminler şöyle çevrelerine bir bakınca açıkça göreceklerdir ki avamından aydınına hatta âlimine kadar günümüzdeki Müslümanların ekserisi, İslam’ı hobi gibi görmekte ve hobi gibi yaşamaktadırlar. Dolayısıyla, kâfirin her hareketi, tüm kıpırdanışı kâfirce, Müslüman’ın cihadından tutun da tüm ibadetlerine varana kadar hepsi de hobice olunca Müslümanların bugünkü içler acısı durumu kaçınılmaz bir sondur…
Evet, bu durumun aksini düşünmekse hem hayal hem de saflıktır. Şu da bir gerçek ki: Bu sözlerimize birçok Müslüman itiraz edecek ve “Hadi canım sen de; din, benim hobim değil.” diyecektir. Veya dini hobi olarak gördüğünü fark edip kendini temize çıkarma adına psikolojik savunma refleksiyle kendine kızgınlığını bize yönlendirecek ve listeler halinde bize mazeretler ve eleştiriler dizecektir.
Bence akıllı her mümin bu durumda mazeretlere sığınmak veya gerçeklerden kaçmak yerine, bu sözlerin doğru olabileceği gerçeğini göz ardı etmeden İslamî yaşantısını yeni baştan gözden geçirmeli, “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin. Tartılmadan önce nefsinizi tartın.” hadisinin uyarılarını dikkate alarak kendini hesaba çekmelidir.
Mesela bu testi yapmak için kendimize şu soruları sorabiliriz: Oturmamız, kalkmamız, işimiz gücümüz, ticaretimiz, aile yaşantımız, her fiilimiz İslamca mıdır? Veya Âlemlerin Rabbi olan Allah, bizden, bizim şu anki hallerimizden, yaşantımızdan razı mıdır?
Adaletli bir şekilde düşünüp de eğer siz kendinizden razı olmazsanız, Allah’ın da sizden razı olmadığını anlayabilirsiniz. Öyle ya, Allah sizden ya razıdır ya da değildir. Böyle düşünüp Allah’ın sizden veya sizin birçok fiilinizden razı olmadığını anladığınız da yapılacak şey tövbedir. Akabinde de arşın kürsün sahibi Allah’ın razı olmadığı bu yaşantıyı değiştirmek adına ciddi bir çabaya girmek...
Elhamdülillah, hiç şüpheniz olmasın, biz hep kendimize bu soruyu soruyoruz. Dini, hiçbir nefsi arzumuzun -haşa- aracı gibi görmediğimiz gibi, ayrıca yüce dinimizi hobi gibi de görmüyoruz. Yüce dinimiz her kıpırdanışımıza hükmederken biz, hiç şüphesiz, o yüce hükümlerle yaşamaya çalışıyoruz. Allah’a şükürler olsun, işimiz gücümüz din, iman, cihad veya en azından öyle olmaya çalışıyoruz.
Evet, birkaç asırdır bu ümmetin ölçüleri iyice bozuldu, fikri dağınıklaştı, kendi kendinin cahili oldu. Ve bu ümmet birkaç asırdır, sevmesi gerektiğine buğz eder, nefret etmesi gerekene de âşık olur hale geldi. Bu iddiamızın bizce en güçlü delili olarak, güzelim dinimizi hobi gibi gördüğümüz gerçeği yeter. Bu nedenle, dinimizi hobi görme ayıbından ve günahından bir an önce kurtulmalıyız.
Her şeye rağmen kötü giden şeylerin yanında ümitli olmamızı gerektirecek şeyler de var… Önemli bir zaman diliminin ümmetiyiz. Ahir zamanda yaşadığımız gerçeğinden hareketle, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından müjdelenmiş, hatta sahih hadislerle ashapla kıyaslanmış, asil ve şerefli bir ümmetiz. O yüzden ümit ediyoruz ki, bu yazımızı okuyanlar içinden inşallah İslam’ı hobi değil de ana uğraşısı yapmak için belki bugünü kendine milat yapan kardeşlerimiz olacaktır. Buna inanıyoruz…
Allah’a (c.c.) emanet olunuz.