Artı ve eksi sonsuz arasında düşüşler ve terfiler kazanma ihtimali her zaman söz konusu olabilen insan için, Kur’ân’da ahsen-i takvim (en güzel ve en üstün seviye) olarak gösterilen hedefe doğru atılacak her bir adım, esasen bir derece göstergesidir. Hiç şüphesiz bu derecelerin gerçekleşmesine vesile olan muhtelif sebepler sayılabilir. Burada bir iradeye dayalı olarak ortaya konan bilinçli eylemlerimiz diyebileceğimiz “amel” konusunun, insânî kalitenin gelişmesinde ve Rabb’in katında kişinin ulaşacağı derecelerdeki rolü üzerinde duracağız.
Kur’ân-ı Kerim, “amel” ve “derece” arasında var olan sebep-sonuç ilişkisine açık bir şekilde şöyle işaret eder:
“Herkes için işlediği amellerden kaynaklanan dereceler vardır. Rabb’in onların yaptıklarından habersiz değildir.” (En’âm, 6/132)
Kur’ân’da bu konu çeşitli vesilelerle sürekli gündemde tutulur. Meselâ yapılan hiçbir gayretin zerre kadar bile olsa kaybolup gitmeyeceği çarpıcı ifadelerle beyan edilir:
“...Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu(n karşılığını), kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu(n karşılığını) elbette görecektir.” (Zilzâl, 99/7-8)
“Gerçek şu ki insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. Ve çalışması da yakında görülecektir. Daha sonra da bu çalışmasının karşılığı kendisine eksiksiz olarak verilecektir.” (Necm, 53/39-41)
İnsanın gelişim seyrinde ve sonuçları devşirmesinde, kendisine yüklenen istidat ve kabiliyetlerin ve daha genel bir ifadeyle, Allah’ın ihsan, ikram ve engin rahmetinin elbette çok büyük bir yeri vardır. Fakat yüce kudretin bu ikramlarına bakarak amelleri ve çalışmayı önemsizleştirmek ve hatta onlara hiçbir değer vermemek de ince düşünülürse yüce Yaratıcı’nın indirdiği ya da hayata koyduğu âyetlerinden gafil olmak demektir.
Kulunu muvaffak kılan ve onun işlerini kolaylaştıran elbette yüce Rabbimiz’dir. Ancak bu kolaylaştırmada ve başarıya eriştirmede, kulunun gayretine değer veren bir Rabbimiz vardır. Nitekim şöyle buyrulmuştur:
“Bizim uğrumuzda gayret gösterip mücâhede edenlere elbette muvaffakiyet yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki Allah, yaptığını en güzel bir şekilde (en güzel kıvamda ve ihsan duygusu ile) yerine getiren kimselerle beraberdir.” (Ankebut, 29/69)
Bu ve benzeri âyetler, ilâhî yardımların inmesinde kulun gayret ve çalışmasının en güzel vesilelerden biri olduğuna işâret eder. Yoksa bu tespitler, elbette ilâhî yardımın sadece gayrete bağlı olduğu anlamına gelmez. Rabbimiz, dilediği kullarına dilediği ölçüde zâhirî sebepler söz konusu olmadan da ihsan ve ikramlarda her zaman bulunabilir. O’na sınır çizecek hiçbir prensip ya da güç tasavvur edilemez.
Yapılan amellerin çeşidi, kalitesi, az ya da çok oluşu elbette sonuçlarda da etkili olmaktadır. Bu meyanda, oturanlarla yürüyenler ya da yürüyenlerle koşanlar hiçbir zaman eşit değildir. Herkes gayreti ölçüsünde bir sonuçla karşılaşacak ve alacağı derece o nispette olacaktır.
Çalışmak ya da tembellik etmek, üretmek ya da pasif bir şekilde kendi içine çekilmek, dünyevî sonuçları itibariyle farklılık oluşturduğu gibi uhrevî bakımdan da farklı derecelere vesile olacaktır. Evet, sonuçta Allah’ın rahmeti olmadan hiç kimseyi yalnız ameli cennete eriştirecek değildir. Fakat cennete girmede ve orada derece elde etmede amellerin hiçbir etkisinin olmadığını söylemek de Kur’ân-ı Kerim’in verdiği mesajlarla bağdaşmayacaktır. Nitekim şöyle buyrulmuştur:
“(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: «Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimiz’in elçileri gerçeği getirmişler.» Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir.” (A’râf, 7/43)
Alan değil veren olmak, taşınan bir yük değil yük taşıyan bir şahsiyet olmak, zayıf değil güçlü olmak, bize gösterilen İlâhî ve nebevî bir hedeftir. Bu çerçeveyi en güzel şekilde ifade eden şu hadis-i şerif, inanan bir kimse için tam bir hayat ölçüsü niteliğindedir:
“Kuvvetli mü’min, Allah katında zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. Bununla beraber her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana yararlı olan şeyi elde etmek için hırsla çalış. Allah’tan yardım dile ve asla acziyet gösterme. Başına bir şey gelirse şöyle yapsaydım böyle olurdu diye hayıflanıp durma. Allah’ın takdiri bu, O ne dilerse yapar, de. Zira “eğer şöyle yapsaydım” sözü şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.” (Müslim, Kader 34., İbni Mace Mukaddime 10)
Hulâsa, horul horul uyuyanlar değil, harıl harıl çalışanlar kazanacak ve yüksek derecelere hem dünyada hem de âhirette onlar nâil olacaklardır.