Sizce bir kriz çağında mı yaşıyoruz? Çağı tanıma adına, bu durumu besleyen argümanlar nelerdir?
Kriz değil krizler çağında yaşadığımızı söylemek mümkün. Krizlerin en derin belirtileri de gençler üzerinde gözlenmektedir. Bununla birlikte teolojik ve düşünsel olarak iki temel kriz yaşadığımızı söylemek mümkün. Bu iki krizi de anlam krizi şeklinde adlandırabiliriz.
Düşünsel krizi şu şekilde tanımlayabiliriz: Gençlerin ve yetişkinlerin dünyada olan biteni anlamasını sağlayacak ve küresel sorunlara deva olabilecek bir düşünce sistematiği yok. Modernizmin ürünü olan liberal kültür 20. yüzyılın sorunlarını çözemedi. Daha çok 21. yüzyılda yaygınlaşan ve sorunları çözme iddiasındaki neoliberal kültür, sorunların çeşidini ve niteliğini arttırdı. Yunan mitolojisine ve pozitivist ilkelere dayalı bir medeniyetin küresel sorunlara çözüm olabilmesi mümkün değildi. Çünkü modern medeniyet; insanın, doğanın, hayatın ve bilginin tabiatına yani fıtratına uygun değildir. Hayatı ve insanı tek bir boyuta sığdırmaya çalışan, dar kalıplı, eksik ve yanlış sacayaklarına dayanmaktadır. Önemli bir başka sorun ise şudur: Günümüzde siyaseti, bilimi, teknoloji ve kültürü aydınlar, âlimler, düşünürler değil; dünya çapında örgütlenmiş eko-politik bir grup elit yönetmektedir. Bilim, düşünce, sanat ve medya bu azınlığın elindedir. Bu tahakküm özgür ve erdemli düşüncenin yaygınlaşmasını engellemektedir.
Teolojik kriz konusunda ise şunlar söylenebilir: Ortaçağ’da kültür ve düşünce dünyası, bazıları felsefeci olan rahip ve din adamlarının yani kilisenin egemenliğindedir. İnsan aklının sınırlı olduğuna inanan ve Hıristiyan hakikatinin değişmezliğini vurgulayan kilisenin sert ve despotik tavrı, aklını kullanan bireylerin özgürlüğünün önüne geçmiştir. Ya akla aykırı kilise formülasyonlarını kabul etmek ya da özgürlüğü seçerek akla ve bilime uyup inancı terk etmek zorunda bırakılan aydınlanma insanı maddi evren ve toplumsal yapıyı inanç dışında, pozitivist akla göre yeniden tasarlamıştır. Böylece varlık dünyası ve insan kutsaldan arındırılmıştır.
Fakat insan, modern çağda özgürlüğü, mutluluğu ve anlamı kazanamadı. Teknolojikleşmenin yarattığı kapitalizm, sürekli ürettiği sunî ve gereksiz ihtiyaçlar ile insanı bir “tüketim kulu” haline getirdi. Sürekli tüketim, lüks ve eğlenceye delicesine yöneliş, insanın kendi benliğine dönmesi için ona boş vakit bırakmadı; yaşamın anlamını unutturdu ve özgürlüğünü maddi dünyanın ayakları altına aldı. İnsanlara yeryüzü cenneti vadeden modern düşünce şimdi yaşanan kimlik krizi ve toplumsal bunalımların gerçek nedeni oldu. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonucunda dünya kan gölüne döndü. Teknolojinin, bilimin ve refahın insanı kendisine kul ettiği modernite, yeryüzünü cehenneme çevirdi. Gelir adaletsizliği, sayısız psikolojik problemler, ekolojik tahribat gibi küresel sorunlar büyük oranda artış gösterdi. Dünyanın geçmişindekilerin, dünyanın geleceği olan gençlerin üzerine bıraktığı yük her geçen gün artmaktadır. Dünya’nın temel sorunlarının masaya yatırıldığı Davos 2019 toplantısında, gençlerin %40’ının yalnızlık yaşadığının ve bu soruna çözüm bulunması gerektiğinin konuşulması, bu tespitin önemini göstermektedir.
Gençliği ya da ergenliği nasıl tanımlıyorsunuz? Günümüzde gençlerdeki arayışlara ya da anlamsızlığa hangi ana başlıklar girmektedir? Kimlik gelişimi açısından gençler bu süreçte ne tür bocalama ya da gelgitler yaşamaktadırlar?
Gençlik, insan hayatının çocukluk ile yetişkinlik dönemlerinin arasında yer alan zor ve kritik bir dönemdir. Dünya nüfusunun yaklaşık üçte birini gençler oluşturmaktadır. Gençlik dünümüz ile yarınımız arasında bir köprü; geçmişimizle geleceğimiz arasında bir bağdır. Kitle hareketlerinin, dinlerin, ideolojilerin, sivil toplum kuruluşlarının, eğlence, moda, medya sektörünün ve suç örgütlerinin hedef kitlesi de gençlerdir.
Gençlik bir açıdan insan ömrünün en güzel ve en önemli; diğer açıdan en tartışmalı ve en problemli dönemidir. Gençlik, kimlik ve kişilik inşa etme dönemidir. Kimlik, “Ben kimim?” sorusuna kişinin verdiği cevap olarak adlandırılır. Genç bu dönemde kendine ben kimim sorusunu sorar ve bu sorunun cevabını bulduğunda hayatı daha mutlu ve daha anlamlı hale gelir. Gençlik, anlam arayışının ve mutlu olma arzusunun en üst düzeyde olduğu dönemdir.
Gençlik döneminde kimlik kazanma süreci; doğru bir hayat anlamını arama, anlamsızlıklarla başa çıkma ve anlamı koruma süreci olarak da ifade edilebilir. Gençlerin hayatı anlama adına yaptıkları tüm düşünmeler, sorgulamalar ve itirazlar anlam arayışının yansımalarıdır. Mutlu olmak için çalışmak, sorunlardan kurtulmak için çaba sarf etmek, sosyal destek aramak, kariyer sahibi olmak, başarı peşinde koşmak, hayat üzerine konuşmak ve araştırma yapmak gibi faaliyetlerin hepsi gençlerdeki anlam arayışının yansımalarıdır. İnsanların fizyolojik ve sosyal gereksinimleri gibi psikolojik ve ruhsal gereksinimleri de vardır. İnsanoğlunun anlamsız yaşayabilmesi beklenemez. İlk insandan günümüze tüm insanlar ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, hayatın bir anlamı var mıdır, varsa nedir, tüm bu sorunlar nasıl yorumlanmalıdır gibi soruları kendisine sormuştur. İnsandaki bu sorgulama süreci hayat boyu devam eden varoluşsal bir nitelik taşır.
Günümüz sanayi toplumları eski tarım topluluklarına göre daha fazla anlam problemi yaşamaktadırlar. Modern dünyada gençler daha fazla boş zamana kavuşmakta, daha fazla bireyselleşmekte ama aile, toplum ve din gibi bağlardan daha fazla uzaklaşmaktadır. Bu da gençlerin anlamsızlık duygusunu daha fazla yaşamasına neden olmaktadır.
Anlamsızlık insanın uğruna yaşayacağı bir şeyin olmaması durumudur. Anlamsızlığın ilişkili olduğu temel sorunlar; yabancılaşma, intihar, umutsuzluk, güvensizlik, bağımlılıklar, mutsuzluk ve değerler krizi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Modern yaşamda bireyler sadece kendisine değil, topluma, devlete, çevreye, dine ve hemen her şeye yabancılaşmıştır. Kendini eşsiz ve bağımsız gören bireyler varlıkla ve toplumla olan kozmik, ilâhî ve sosyo-kültürel bağlarından kopmuştur. Bu kopuş sonucunda gençler hayatın binlerce ögeden oluşan kompleks halini anlamlandırmada yetersiz kalmıştır. Bu durum da yabancılaşmaya ve yalnızlaşmaya neden olmuştur. Gençler görünüşte sosyalleşmektedir ve sosyal medya hesaplarında binlerce arkadaşı ile sosyal ilişkiler kurmaktadır. Gerçekte ise kalabalıklar içerisinde yalnızları oynamaktadır. İngiltere’de yeni kurulan “Yalnızlıktan Sorumlu Bakanlık” bu gerçeğin trajik bir örneğidir. Benzer örnekler Batı toplumlarında hızla artmaktadır. Hollanda’da “yalnız yaşayan insanlar” için market açılmıştır. Yalnız insanların market içerisinde buluştuğu masanın adı sohbet kasasıdır. Ülkede 2016 yılı verilerine göre yetişkinlerin %40,3’ü yalnız olduğunu, yüzde %10’u sosyal izolasyona bağlı psikolojik sorunlar yaşadığını belirtmiştir. Dünyanın en gelişmiş ekonomilerinden birine sahip olan Almanya da yalnızlık sorunuyla karşı karşıyadır. Almanya Federal İstatistik Dairesi’nin açıklamasına göre, ülkede 1991’den bu yana tek başına yaşayan insanların oranı hızla artarken 3-4 kişilik aileler hızla azalmaktadır. 17 milyon insan, kadın veya erkek, tek başına yaşamaktadır. Tek başına yaşayan 2,2 milyon kadın çocuğuna da bakmaktadır.
Anlamsızlığın diğer bir sonucu umutsuzluktur. Ölüm gerçeği gençlerin geleceğe umutla bakmasını etkilemektedir. Hayata ve ideallerine bağlanan bir genç, ölümü düşünmeye başladığında bir gün her şeyin biteceğini, dolayısıyla hiçbir şeyin anlamlı olmadığını, her şeyin boş olduğunu düşünebilir. Ölüm ile birlikte her şey yok olacaksa hayatın da bir anlamı yoktur. Amerika’da yapılan bir araştırmada, normal yaşamına devam ettiği halde intihara teşebbüs eden 60 öğrencinin %85’i hayatın anlamsız olduğunu ifade etmiştir.
Her şeyin zıddıyla birlikte var olduğu bu dünyada hayat, ölüm ile birlikte bir anlam taşır. Anlam, hayat ile ölüm arasında bir köprü gibidir. Hayata anlam verebilmek için ölüme de anlam verebilmek gerekir. Dinin dışındaki sistemler ölümü ve sonrasını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Modern bilim için ölümün varlığının ve anlamının pek bir önemi yoktur. Buna karşın ölümün ne olduğu, ölümden sonraki hayatın yapısı gibi konular gençler için son derece önemlidir. Din; ölüm, ölüm kaygısı ve ölümle yaşam arasındaki dengeyi en iyi kurabilen sistemdir. Ölüm dinde son değil yeni bir hayata açılan yolculuktur. Din, ahiret inancı ile insandaki sonsuz hayat arzusunu sahiplenir ve hayatı anlamlı kılan bir zemine oturtur. Kur’an-ı Kerim ölümün bir yok oluş olmadığını, ölümden sonra sonsuz bir hayat olduğunu söyler. (Hac, 22/5)
2012 Dünya Değerler Atlasına göre ülkemiz, dünyada kişiler arası güvenin en düşük olduğu ülkelerden biridir. 2016 yılında yapılan bir araştırmaya göre, ülkemiz dünyada birbirine güvenme açısından sondan üçüncü sırada yer almaktadır. Hayatta güvenebileceği temel bir kaynaktan mahrum olan gençler psikolojik bunalımlar yaşamaktadır. Gençlere yapılabilecek en büyük iyiliklerden biri onlardaki kaybolan güven duygusunu giderecek, varlıklarını adayabilecekleri ve sonsuz bir şekilde bağlanabilecekleri bir güven kaynağı bulmaktır. Allah’a iman ve Allah’ın hayatı insanın esenliği için tanzim ettiğine yönelik ilâhî plan inancı böyle bir güven kaynağı olabilir.
Bağımlılıklar, anlamsızlığın neden olduğu sorunlardan bir tanesidir. Gençler zaman geçtikçe haz veren, eğlenceli ve geçici işler ile uğraşmakta; hayatı sorgulama, anlama ve eleştirel analiz ile ilgili uğraşılarla düşük düzeyde ilgilenmektedirler. 2016 yılında yapılan Milenyum Diyalog Raporuna göre gençlerin en fazla sinema (%92), müzik (%91) ve teknoloji (%89) ile ilgilenmesi bu gerçeği ortaya koymaktadır. Hayata anlam katan değerlerden yoksun olmak bağımlılıkları tetiklemektedir. Birçok genç kalıcı bir yaşam amacına sahip olmadığı için, kendisini meşgul eden iş ve uğraşılara hayat amacı gibi sarılıp bağımlılığa kapılmaktadır.
Gençlerin, hayatın anlamına dair düşüncelerinde neler var? Bu şartlarda, özellikle gençler ekseninde, dindarlığın insan hayatında anlam arayışına katkılarına dair neler söylenebilir? Anlam arayışındaki dinî argümanlar neler olabilir?
- ve 21. yüzyılda ortaya çıkan gelişmeler; bilimin geliştikçe dine ihtiyaç kalmayacağı şeklindeki olumsuz iddiaları çürütmüştür. İnsanların sahip olduğu imkânlar, eğitim ve refah düzeyleri yaşadıkları manevi ve psikolojik boşluğu dolduramamaktadır. Bunun sonucunda da fıtratlarında var olan manevi eğilimleri, yanlış ve eksik unsurlar ile gidermeye çalışmaktadır. Sapkın tarikata katılanların önemli bir bölümü maalesef gençlerden oluşmaktadır. Dinî inanç o kadar etkili bir kişilik unsurudur ki yanlışı, eksiği, sahtesi bile milyonları etkilemektedir. Modernliğin gelişmesiyle beraber insanların yaşadığı manevi ve psikolojik açlık, dine ve maneviyata geri dönüşü ortaya çıkarmıştır.
Gençlik döneminde zihinsel gelişime kimlik gelişiminin de eşlik etmesi, gencin doğru bir dünya görüşüne ulaşmasına olanak tanır. Dinin gençlik dönemindeki şüphelere karşı ortaya koyduğu kavramsal çerçeveler, hayatın anlamına ve hayatın diğer alanlarına yönelik ortaya koyduğu ilkeler gençleri hep etkilemiştir. Din, genç insana birtakım değerler sunar, aynı değerler, pratikler etrafında bütünleşen bir topluluk içinde bulunma ve bunlara katılma imkânı verir. Böylece gencin içinde bulunduğu toplumda kendisinin de bir yerinin, anlamının ve değerinin olduğunu kavramasına ve toplumdaki statüsünü belirlemesine yardımcı olur. Anlam hayatın, din de anlamın en temel ögesidir. Çünkü din anlamsızlığı önleyen, hayata anlam katan, tüm yaşam kalitesi ve varoluş boyutlarına yardım eden bir olgudur ve bu, gençler için çok önemlidir.
Gelişim psikolojisi bize gençlik döneminin benliğin oluşması ve kimlik arayışı dönemi olduğunu söylemektedir. Benlik; gencin hayallerinin, ümitlerinin, hayat amaçlarının ne olduğu ile ilişkili bir kavramdır. Din de yaşam olaylarına ait değerler sistemiyle gencin hayallerini, umutlarını ve çabalarını şekillendiren temel unsurlardan biridir.
Bilim, terapi ya da diğer düşünsel, duygusal ya da davranışsal sistemlerin etkili olamadığı ve yetersiz olduğu durumlarda din, gençlerin anlam ihtiyacını karşılayabilir. Din, olguların nedenselliği ile ilgilenen bilimin aksine anlam arayışının problemleriyle ilgilenir. Tabii ki dinin öğretileri sadece diğer sistemlerin yetersiz kaldığı durumlarda etkili değildir. Din yaşamın herhangi bir anında kişiye bozulan anlamı kurmasında yardımcı olabilir. Din insanın nasıl yaşaması gerektiği ile ilgili ilkeleri ortaya koyarak ve hayat olaylarını yorumlayarak, akıl ile ulaşılamayan alanları açıklayarak, insana bu hayatla son bulmayacak değerleri ve ilkeleri göstererek sonsuz bir anlam sağlar ve ölümün ardındaki dünyayı aydınlatır. Din, kişiye bir hayat felsefesi sunarak kişinin hayatını anlam ve düzen sistematiğine sokar.
İslam’daki inanç esasları gençlerin duygularını, düşüncelerini, inanışlarını ve davranışlarını etkileyerek, bir hayat felsefesini ve dünya görüşünü oluşturmalarına destek olur. Allah inancı, insan hayatına anlam veren temel inançtır. Allah’ı yok saymak tüm varlığı ve hayatı hiçliğe atmak demektir. Varlığın nasıl başladığı, evrendeki düzenin kaynağı, insandaki sonsuzluk arzusunun anlamı, güven duyulacak bir varlığın önemi gibi birçok önemli konu Allah olmadığında önemini ve anlamını yitirecektir. Allah’ın olduğu bir dünyada hayatın bir anlamı ve amacı vardır. Allah’ın olduğu bir dünyada hiçbir şey boş ve amaçsız yaratılmamıştır. Allah’ın olduğu bir dünyada acının da kederin de sevincin de mutluluğun da bir karşılığı ve anlamı vardır.
İslam insana yalnızca kendi hayatı ile ilgili değil, içinde yaşadığı toplumu, dünya ve tabiat ile ilgili ilkeler ve amaçlar koyarak yaşama bütüncül bir katkı sağlar. “Kıyamet kopuyor olsa ve birinizin elinde bir fidan bulunsa, kıyamet kopmadan onu dikebilirse bunu hemen yapsın!” hadisi doğayı korumanın önemine işaret etmektedir. İslam âlimleri doğayı Allah’ın bir ayeti görmüş, doğayı korumayı Allah’ın ayetlerini korumak ile eş görmüştür. İslam dini, toplumsal ilişkileri düzenlemiş ve toplumun tümünün iyiliği için gerekli emir ve yasakları ortaya koymuştur. “Onlar öyle kimselerdir ki, şayet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin akıbeti Allah’a aittir.” (Hac, 22/41) ayeti gücün adalet ve iyilik için kullanılması gerektiğini vurgulamaktadır. İyiliğe engel olup, kötülüğü yaymanın münafıklık işareti (Tevbe, 9/67-70) olduğunu söylemektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) en hayırlı insanın, diğer insanlara iyilik yapan olduğunu söylemiştir. İnsanın yaşam alanlarının tümünde mutlaka o konuyla ilgili bir ayet ya da hadis bulmak mümkündür.
Gençlerin, bu dünyanın zorluklarına karşı koruyan içsel ve manevi bir tecrübeye ihtiyaçları vardır. Din, açıklanması zor olaylara karşı dünyayı daha doğal ve normal olarak görmesini sağlayacak entelektüel bir temel oluşturmaktadır. Zorluklara sabretmenin kişiliği güçlendireceği, bazı günahlara kefaret olacağı, ahiret sevabına vesile olacağı, imanın artmasını sağlayacağı şeklindeki dinî ilkeler hem kişilerin zorluklara karşı direncini arttırmakta hem de psikolojik sağlamlığına katkı sağlamaktadır.
Toplumsal olarak içinde bulunduğumuz zor zamanlara ilaç olması adına, yaptığınız bu güzel çalışmada; gençlerde benlik, hayatın anlamı, anlamsızlık bağlamında sonuçların değerlendirilmesi adına önerilerinizi alabilir miyiz?
Günümüzde gençlerin olumlu yönlerini de ele alan bir psikoloji ve bilim anlayışına ihtiyaç vardır. Dinin gençler üzerindeki etkisini inceleyen din psikolojisinin katkıları olmadan genç davranışlarını bütünlük içerisinde ve sağlıklı bir şekilde anlamak mümkün olmayacaktır. Pozitif psikoloji, yirminci yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmış, insanları mutlu eden şeylere, pozitif düşünme şekillerine, hoşgörüye ve olumlu duygu ve biliş durumlarına yönelmiştir. Anlam arayışı da bu açıdan pozitif psikolojinin temel çalışma alanlarından biri olmuştur.
Kitabım, dinin, gençlerin anlam arayışına ve anlamlı bir hayat yaşamasına etkilerinin neler olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Yaptığım araştırmalarda dinin, gençlerin hayatın anlamını bulmasına olumlu katkılar sağladığı, anlam arayışı içerisinde olan gençlere alternatif bir anlam sistemi sunabileceği, anlamsızlık ve anlamsızlığa bağlı sorunlara karşı koruyucu olduğu ortaya çıkmıştır.
Deizm ve ateizm tartışmalarında basına yansıyan tartışmaların başka bir boyutu da vardır. Kendini dindarlıkla tanımlayan gençlerin çoğu, inançlarının kişiliklerinde önemli olduğunu belirtmektedir. İnançları gençlerin en çok kişilik özelliklerine ve yaşam tarzına etki etmektedir. Gençlerin sosyal hayatlarında, karşı cinsle ilişki tarzlarında, hayat olaylarını değerlendirmelerinde ve meslek seçimlerinde dinî duygu ve düşüncelerinin etkili olduğu anlaşılmaktadır.
Gençler dinî inançlarının olmaması durumunda depresyon, bunalım, anlamsızlık, intihar, bağımlılık gibi birçok olumsuzluğa kapılabileceklerini ifade etmiştir. Bu sonuç dinin koruyucu ve önleyici yönünü göstermektedir.
Dindar gençlerin büyük çoğunluğu hayatın anlamını dinî değerler ve idealler ile ilişkilendirmiştir. Bulgular dinin hayata anlam kattığını gösteren araştırma sonuçları ile paraleldir. Bazı gençler hayatın anlamını iyi bir aileye sahip olmak olarak ifade etmiştir. Bu sonuç gençlik döneminde ailenin koruyucu ve destekleyici sonuçlarını göstermesi açısından önemlidir.
Bu sonuçlar ışığında aşağıdaki önerilerde bulunmak mümkündür:
Çoğunlukla gençlerin sorunlarına odaklanan araştırmalar kısırdöngüye neden olmaktadır. Gençlik dönemini olumlu bir bakış açısıyla ele alan araştırma ve çalışmaların artması faydalı olacaktır.
Eğitim sisteminin sınavlar merkezli yürümesinin, kariyer odaklı yaşam tarzının ve bireyciliği ön plana çıkaran görüşlerin gençleri olumsuz etkilediği anlaşılmaktadır. Kimlik gelişimi dönemindeki gençlerin sağlıklı bir hayat felsefesi oluşturmalarında dinî duygu ve değerlerin katkılarından yararlanılabilir. Özellikle ortaöğretim sisteminde bu bakış açısını sağlayacak dersler, projeler ve eğitim içerikleri belirlenebilir. Anlam, anlam arayışı ve hayatın anlamı ile ilgili konulara eğitim öğretim müfredatında disiplinler arası bir yaklaşım ile daha çok yer ayrılabilir.
Dinin ve dindarlığın anlamsızlığa bağlı yaşantılara karşı koruyucu yönü ile ilgili psiko-eğitim programları oluşturulabilir.
Eğitim öğretim süreçlerinde kazanımların belirlenmesinde dinî ve ahlâkî gelişim ile ilgili kazanımların müfredatta yok denecek kadar az olduğu görülmüştür. Eğitim politikaları belirlenirken dinin gençlere olan katkılarından faydalanılabilir.
Bazı yaşantıların gençlik döneminde dinî şüphe ve tereddütlere neden olduğu bilinmektedir. Bu konularla ilgili Milli Eğitim, Gençlik ve Spor, Çalışma ve Aile Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumların konuyu çok boyutlu olarak, eşgüdümlü bir şekilde ele alması, anlamlı yaşayan bir gençlik kitlesinin ortaya çıkması için faydalı olacaktır.
Aile hayatının önemi birçok tema ve alt temada ön plana çıkmaktadır. Ülkemizdeki artan boşanma ve azalan evlenme oranları gençlerin evlilik hayatından endişe duymasına neden olmaktadır. Aile yapısındaki bozulmalar ve sorunlar dikkate alındığında, aile yapısının korunması ve geliştirilmesine yönelik yasal düzenlemelerin yapılması faydalı olacaktır. Ayrıca aile değerlerinin ve aile yapısının korunmasına yönelik sosyal, kültürel, sanatsal ve ekonomik çalışmaların yapılması önem taşımaktadır.
Bununla birlikte ülkemizde uygulanan toplumsal cinsiyete dayalı yasa ve uygulamalar aile yapımızı ciddi oranda olumsuz etkilemektedir. Toplumsal cinsiyet, kadınlık ve erkekliğin sosyal olarak inşa edildiği fikrine dayanmaktadır. Cinsiyetin sosyal bir yapı olarak kavramsallaşması bilimsel zeminden ziyade, ekonomik ve politik argümanlara dayanmaktadır. Aile politikaları feminist ideolojilerin insafına bırakılamayacak kadar önemlidir. Ülkemiz hukukçuları, sosyal bilimcileri, aydınları ve âlimleri zaman kaybetmeden bu önemli konuda çalışmalar yürütmeli ve inisiyatif almalıdır.
Dinin; gençlerin mutluluğuna, güven duygusuna, umutlu olmasına ve değerlere dayalı erdemli bir hayat sürmesine olan katkılarıyla ilgili nicel ve nitel araştırmaların yapılması literatüre katkı sağlayabilir. Böylece daha geniş ve çok yönlü sonuçlar elde etmek ve sonuçları genellemek mümkün olacaktır.
İslam inancının Türkiye toplumundaki gençlere olan çok boyutlu etkilerini ve katkılarını ortaya koymak amacıyla yeni ölçme ve değerlendirme araçları geliştirilebilir.
Yazılı ve görsel medyada gençlik dönemindeki anlam arayışı ile din ilişkisi üzerine film, dizi film, kısa videolar, projeler yapılması genç nüfusun kalabalık olduğu ülkemiz açısından faydalı olacaktır.