Kur’an ve hadis-i şerifleri incelediğimizde, günah ve gaflet halinin insanların kalplerini kararttığı şeklinde beyan ve ifadeleri çokça görürüz. Bu beyanlar, kalplerin hakikatine vakıf olanlar için İslam’ın hak olduğuna dair aslında birer mucize özelliği de taşırlar. Zira çocukların dahi görebileceği pek açık gerçekleri, bir türlü göremeyen, etiketi, makamı, hatta zekâsı yüksek pek çok zevatın, deliliğe benzeyen akılsızlık ve anlayışsızlıkları, bu ayetlerle pek güzel açıklanır veya anlaşılır hale gelir... Demek ki, insanı hayrete düşüren şaşırtan bu akılsızlıkların asıl sebebi, günahla, isyanla, şirkle kalbi kararan insanların sağlıklı düşünememesi, akl-ı selim hareket edememesidir. Çünkü bunlar uyuşturucu alanlar gibidirler. Uyuşturucu maddeler insanların düşünce yapısını nasıl bozuyorsa, aynen onun gibi kalbi kaplayan zulmetler ve günah kirleri de bir insanın sağlıklı düşünmesini ve doğruyu görmesini engeller...
Böyleleri için Rabbimiz buyurur ki: “Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.” (Mutaffifîn, 83/14) Bu nedenle herkesçe basit olan hakikatleri onlar göremezler. Zira kalbin kararmasının, gözlerin önünün kararmasından, katarakt hastaları gibi görüşün puslanmasından hiçbir farkı yoktur. Dolayısıyla gözü kararan adam nasıl önünü göremez ise kalbi kararan adam da doğru yolu görüp seçemez. Bu mevzu ile ilgili olarak Rasulullah (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurmuştur:
“Bir kul günah işlediği zaman kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul günahı terk edip bağışlanmayı dilerse bu leke kaybolur. Şayet tövbe etmez ve günah işlemeye devam ederse o zaman bu siyah nokta büyüyerek onun bütün kalbini kaplar.” (Müslim, “İmân”, 231; Tirmizî, “Tefsîr”, 75)
Bu hadis-i şerifte belirtilen zulmâni, siyah lekelerin bütün kalbi kaplaması durumu ise Allah muhafaza buyursun küfür alametidir ki bu noktaya kadar gelen kişilerin kötü akıbetini yine Yüce Rabbimiz, bizlere şöyle haber verir: “Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/ 7)
Bu hadis-i şeriften ve ayet-i kerimeden anlıyoruz ki, günah işledikçe kalpler kararır ve tövbe edilmezse de kişiyi küfre kadar götürebilir. Zira kalbi kararan insana yaptığı kötü şeyler bir zaman sonra normal gözükmeye başlar. Günahı normal görmek ise insanı Allah’ın yasaklarını inkâr etmeye ve küfre kadar götürür ki bu halden Allah’a sığınırız.
Kötülerle Beraber Olmaktan Kaçınmak Gerekir
Kalbi karartan sadece günah fiilleri işlemek değildir. Siz ibadet taat ehli iyi birisi dahi olsanız, masiyet ehli ile oturup kalkar, onlara muhabbet beslerseniz, bu da kalben onlara benzemekle sonuçlanacak bir akıbete sizi götürebilir. Zira bir müminin düşmanları olarak onun nefsini, şeytanını ve kötü arkadaşlarını sayabiliriz ki bunların en tehlikelisinin kötü arkadaşları olduğu konusunda İslam âlimleri hem fikirdirler. Zira kötü arkadaş farkında olmadan sizi kendine benzetir.
Efendimiz (s.a.v.) bu hususta çok uyarıcı şöyle bir mesaj vermiştir: “Kötü arkadaş, demirci körüğü gibidir. Üflendiği zaman ateş kıvılcımları seni yakmazsa, kokusu seni rahatsız eder.” (Buhari)
Basireti açık, keşif ve firaset sahibi âlimlerin şahit oldukları ve talebelerini ısrarla uyardıkları şey kötü insanlardan alınan zulmetin, çok tehlikeli olduğu gerçeğidir.
Nitekim Ahmed b. Hanbel’in Zühd kitabında, Malik b. Dinar’ın şu sözü zikredilir: “Yüce Allah İsrailoğullarının bir peygamberine şöyle vahyetti: Kullarıma söyle; düşmanlarımın yollarına girmesinler, düşmanlarımın elbiselerini giymesinler, düşmanlarımın gemisine binmesinler, düşmanlarımın yiyeceklerini yemesinler. Sonra onlar gibi düşmanlarım olurlar.”
Bu hususların dışında namaz konusuna da dikkat etmek gerekir. Zira farkında olmadan belki, en çok zulmet alınan hususlardan birisi de namaz konusudur. Bu konuda dikkatli olmamak, namazları kaçırmak, çok büyük zulmet sebebidir. Özellikle en çok sıkıntı sabah namazı konusunda yaşanıyor. Kalbin kararmasından sakınmak için bu konuda tüm tedbirleri almalı, taviz vermemeli, namaza kalkmayı kuvvetli şekilde arzulamadır.
Kalbin Kararmasının İlacı Tevbedir
Bu imtihan dünyasında insanın başına her şey gelebilir; bazen itaat yolunu bazen masiyet yolunu tercih edebilir. İtaat yolunda kalp nurlanır, masiyet yolunda kirlenir. Kirlenince tevbe etmek, tevbeye yönelmek gerekir ki kurtuluş buradadır.
Bu hususta Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Paslanan her şeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası Estağfirullah demektir.” (Deylemi) Yani tevbe etmek, günahlardan, hatalardan dönüş yapmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hiç günah işlemediği halde her gün tövbe istiğfar ediyordu. Bu bize örnektir ve siz de böyle yapın demektir. “Estağfirullahe’l-azîm el-kerîm ellezî lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayyûmü ve etûbü ileyhi” diyerek bu istiğfarı günlük en az 100’e tamamlamak çok iyi olur.
Kalbin Kirlerinden Kurtulmanın En Kolay Yolu İn‘ikâstır
Şüphesiz ki tevbe istiğfar, namaz, oruç, zikir, Kur’an okumak, Allah’ı (c.c.) tefekkür etmek, Allah dostlarının kabrini ziyaret etmek, ölümü düşünmek gibi Allah için yapılan tüm ibadetlerin, kalpleri temizleme özelliği vardır. Bu amellerin en tesirli olanlarından birisi de takva sahibi, Allah dostlarıyla beraber olmak, onları sevmek, onların sohbetinde bulunmaktır. Nitekim “Ey iman edenler! Allahtan korkun ve sadıklarla beraber olun.” (Tevbe, 9/119) ayeti bu inceliğe işaret eder.
Evliyanın büyüklerinden Ubeydullah Ahrâr (k.s.), ayette emredilen sadıklarla beraber olmayı şöyle izah etmektedir: “Burada bahsedilen beraberlik iki çeşittir: Hissi ve manevi beraberlik. Hissi beraberlik, onlarla oturup kalkmaktır; onların sohbetinde bulunmaktır. Bir kimse onlara yakın olur, sohbetlerine devam eder, onlarla oturur kalkarsa, onların iç âlemlerinin nurlarının bereketiyle kalbi nurlanır. Gerçek anlamda onların huyu gibi güzel huy sahibi olur. Manevî beraberliğe gelince, bunu şöyle anlamak gerekir: Kalbi onlara bağlayıp ruhâniyetlerine dönmek… Bu durumda, onların yakınında da olunsa uzaklarına da gidilse hep onlarla olunur. Anlatılan manevî bağ, kalp irtibatı tam olunca, o büyüklerin bütün manevi güzellikleri bağı kuran kula yansır.”
Bu hale in‘ikâs denir ki in‘ikâsla benzeşim ve dönüşüm, kıymetini bilenler için, manevi büyüklerin talebelerine tavsiye ettiği, en tesirli ve en kestirme yoldur.
Kabir, Mahşer ve Cehennem Azabına Sebep Kalplerdeki Günah İzleridir
İnsan günah işlediği zaman samimiyetle tövbe ederse Allah Teâlâ affeder. Bununla ilgili ayet de hadis de çoktur. “Günahından tam olarak dönüp tevbe eden, onu hiç işlememiş gibidir.” (İbn Mâce, zühd 30) Lakin günahlar af olsa da kalpte günahın lekesi ve zulmeti kalabilir. Mesela, yaşlı birisinin kalbinde gençliğinde işlediği bazı günahların lekesi, zulmeti hala devam edebilir. Bu yüzden kalpteki kirleri, lekeleri ve zulmeti temizlemek de çok önemlidir. İslam’da önce zulmetten temizlenmek, sonra kalp marazları ve nefs hastalıklarından kurtulmak için çabalamak gibi bir öncelik söz konusudur. Bir insan günahlarına tövbe etmiş olsa dahi, dünyada iken çektiği sıkıntılar, hastalıklar, çeşitli belalar, daha çok, günahlardan kaynaklanan kirler, lekeler ve zulmetler sebebiyle olabilir. Zulmetten kurtulmadan cennete girilmez. Manevi olarak yüksek makamlara da erişilmez. Nitekim kabir azabının da mahşerdeki ve cehennemdeki azabın da sebebi daha çok bu kirler ve zulmetlerdir. Bu nedenle akıllı insan bunları dünyada iken temizlemek için uğraşır. Zira dünyada bunları temizlemek kolay fakat ahirette zordur. Rabbimiz merhametinden kullarının cezasını, dünyada çektiği sıkıntılar, yaşadığı hastalıklar vs. ile bitirmek ister ki ahiret yurduna temiz gitsin. İşte bir insanın günahı çok olur da dünyadaki ömrü ve çabaları bu zulmetten kurtulmaya yeterli gelmezse, bu kirlerden kabir azabıyla, o da yeterli gelmezse mahşer sıkıntılarıyla, o da yeterli gelmezse cehennem ateşiyle temizlenir. Neticede cennete insanlar tertemiz olarak girerler. Zira cennet yurduna: “Biz o cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak sevinç içinde karşılıklı koltuklara otururlar.” (Hicr, 15/47) ayetinde de ifade edildiği gibi bütün kir ve zulmetten ve kötü huylardan temizlenmiş olarak girilecektir.
Allah’a emanet olun.