Dua ve İnsan Sağlığı Üzerinde Etkileri

Dünya hayatı için; dâr-ı mihnet, dâr-ı meşakkat ifadeleri kullanılmıştır. Sonsuzluk yolculuğunda dünya; geçici bir gölgelik, muvakkat bir konaklama menzilidir. Sonsuz ve sınırsız ukba, sonlu ve sınırlı dünya hayatında kazanılır ya da kaybedilir. Sınırlı ve sonlu ‘kuvve’ ve ‘fiil’lerimizi sınırsız ve sonsuz ‘mükafat’ ya da ‘mücazat’lara dönüştüren bir “teksir makinesi” gibidir dünya. En küçük, en önemsiz gibi gözüken duygu, düşünce ve eylemler; dua ve niyetlerdeki “sonsuz çarpan” etkisiyle namütenahi karşılık bulur ötelerde. O nedenle dünya çok önemlidir. Ahiretin tarlasıdır. Nasıl ki uçsuz bucaksız fizik evren, “kozmik yumurta” olarak da adlandırılan bir çekirdeğin “big bang” denilen patlamasıyla oluşmuşsa, aynen onun gibi sonsuz ahiret de dünya tarlasına ekilen “ukba çekirdekleri” sayesinde teşekkül etmektedir. Kürreleri, zerrelerde kodlayan Yüce Yaratıcı Kudret, namütenahi maverayı da muvakkat dünya hayatında kodlamaktadır. Sonsuz ahiretin teşekkülünde “dua” çok büyük bir pay ve öneme sahiptir.

Duanın maneviyat perspektifiyle değerlendiriliş ve metafizik etkileri üzerine bir önceki yazımızda bazı açıklamalarda bulunmuştuk. Şu bilinen bir hakikattir ki dua yalnızca metafizik bir olgudan ibaret değildir. Duanın maneviyat üzerindeki müessiriyetinin yanı sıra fizik etkileri de bilimsel bir gerçekliktir. Nitekim bu kapsamda bazı iktibaslarda bulunmanın, duayı çok çeşitli boyutlarıyla kavramak ve ihata etmek adına çok önemli olduğunu ifade etmek gerekir. İşte bu boyutlardan birisi de dua-sağlık ilişkisidir. 

Dua etmenin insan sağlığı üzerinde ne gibi etkileri olduğu hususunda gerek yurt içinde gerekse yurt dışında birçok bilimsel çalışma yapılmıştır. Detaylara girmek bir makale boyutunu aşacaktır. Ama konunun önemine binaen, sahalarında otorite kabul edilen kişilerden bir iki örneği aktarmanın da çok yararlı olacağı kanaatindeyim:

Dünyaca ünlü Amerikalı Türk cerrahı Dr. Mehmet Öz; “Dua etmek insanı iyileştirir. Ben inançlı biriyim. Her ameliyatımda mutlaka dua ederim. Bence duanın meditasyon, şifa gibi iyileştirici özelliği var. Ameliyat sonrası hastalarıma da mutlaka dua ettiriyorum. Bunun sağlıklarına çabuk kavuşmalarında müthiş bir etkisi var.” diyor. Dua etmenin sadece iç huzur için değil, sağlık için de faydalı olduğunu ifade ediyor. Kendisinin de çok inançlı olduğunu dile getiren Öz, “Dua eden insanların kalp krizi geçirme riskinin çok daha düşük olduğu yapılan araştırmalarla kanıtlandı.” diyor. Bu arada ünlü cerrah, insanlara beddua etmenin de kalp ve damar sağlığı açısından son derece riskli olduğunu belirtiyor. 

Mehmet Öz, dua ile kalp sağlığı arasındaki ilişkiyi ise şöyle açıklıyor: “Dua etmek, kişinin stres seviyesini azaltıyor. İmanla sağlanan iç huzur da kalp ve damar sağlığı açısından çok önemli.” 

Bir araştırmaya göre insanların %36’sı sağlığa pozitif etki sağlamak için tamamlayıcı ve alternatif tıp kullanıyor ama bu bilginin içine ibadet girince bu rakam neredeyse ikiye katlanıyor. İnsanlar, hem kendi sağlıkları hem de başkalarına yardım etmek için dua ettiklerini söylüyor. Hatta sağlık nedenlerinden dolayı dua ettiklerini söyleyenlerin %70’i duanın işe yaradığını söylüyor. Bir meditasyon biçimi olarak ibadet (dini tercihleriniz ne olursa olsun) nefes almayı ve beyin faaliyetini yavaşlatır. Kalp atış hızını ve tansiyonu azaltarak düzenler. Yani rahatlatıcı ve sağlığa yararlı etkiler sağlar. Açık konuşmak gerekirse, ibadetiniz bittiğinde birine vurma isteğiyle yanıp tutuşmazsınız. Huzur, keyif ve tebrik kartlarına yazılacak kadar güzel duygularla dolup taşarsınız. Bu duyguların vücut genelinde pozitif fizyolojik etkilere sebep olduğuna dair bazı kanıtlar da bulunuyor. Stres hormonu seviyesi huzurlu bir yaşama hazırlanır. 

Daha da önemlisi, bağışıklık sistemimiz daha telaşsız hale gelir. Böylece, bir yangında gazyağı gibi hareket eden proinflamatuar sitokin ve benzeri kimyasallar içimizdeki her biyolojik strese aşırı tepki vermek için eklem ve damarlarımıza yollanmazlar. Sonuç: Daha sakin, daha güzel bir yaşam. Dua etmenin faydalarının fizyolojik olarak faydası olsa da olmasa da en azından kişiye bu yönde bir plasebo etkisi yarattığından dolayı yardımcı olduğunu unutmayalım. Bazı durumlarda placebo etkisinin, bu olumlu etkilerin %70’ini karşıladığı gösterilmiştir. Burada demek istediğim şu ki, kendiniz için iyi bir şeyler yaptığınızı düşünmek de zaten duanın büyük bir parçasıdır.” 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise dua ve ibadet üzerine yapılan bir söyleşisinde:

Bir şeylerden korkup annesine sığınan bebeğin rahatlamasını örnek göstererek; insanın da olay ve musibetler karşısında her şeyi bilen, gücü yeten, her şeyin kontrolü elinde olan bir güce inandığını hissetmesi halinde huzur ve güvenin verdiği içsel hoşluğu ve esenliği yaşayacağını belirtiyor.

Duanın, insana yalnız olmadığını hissettirdiğini, ümidi ayakta tuttuğunu ve bir şeyler yapabilme konusunda ilk adımı oluşturduğunu söyleyen Tarhan, “Psikolojik bütünlüğü bozulan ve kontrol duygusunu kaybetme hissi ile şiddetli sıkıntı yaşayan insan eğer zihinsel bir sığınak oluşturabilirse kaygısını azaltabilmektedir.” diyor.

Dua ve ibadetin psikolojik faydaları kadar, fizyolojik etkilerine de dikkat çeken Tarhan, şöyle devam ediyor: “Duada vücut ısısı yükselir, ürperti hissi ile uyarılma yaşanır, algı gücü keskinleşir, bilinç düzeyi ve farkındalık artar. Harvardlı Dr. Herbert Benson, ‘Handbook of Religion and Health’ isimli kitabında, inanmanın hastalıklar üzerinde yüzde 60-90 iyileştirici etkisi olduğunu aktarmıştır. Bin ikiyüz kişi üzerinde yapılan araştırma ve diğer bir çok çalışma, ‘dindar insanların daha uzun ve sağlıklı yaşadığını’ gösteriyor. Benson bu kitabında “İbadetine düşkün ve düzenli dua eden insanlar daha seyrek hasta oluyor, hastanede kalma süresini dindarlık azaltıyor. Kalp ameliyatı sonrası ölüm riski, hiçbir dini aktivitesi olmayanlara göre 14 misli daha az oluyor.” tespitlerini yapmıştır. Dr. Benson, son 30 yılını duanın insan fizyolojisi üzerindeki etkilerine adamış bir araştırmacıdır. Dua halindeki insanların beyin MR görüntülemelerinde kompleks aktivitelerin gerçekleştiğini de rapor etmektedir.”

Tıp ile inancın hiçbir zaman uyuşamayacağı yönündeki inancın sarsıldığına dikkat çeken Tarhan, “Çünkü bugün manevi yaşantıların insan beyninde birtakım kimyasalları harekete geçirdiğini ve bu kimyasalların savunma sistemini harekete geçirerek hastalığın yenilmesine katkı sağladığını biliyoruz.” demektedir.

İnanç ve güvenin iyileşme beklentisini artırdığını dile getiren Tarhan, “İyileşme beklentisinin artması, beyindeki serotonin, noradrenalin, nöropeptid gibi ruh halini düzenleyen salgıları artırıyor. Bu salgılar da çeşitli yollarla savunma sistemini kuvvetlendiriyor. Böylece organizmamız kendi kendine yardım ve tamir işlevini başlatıyor.” diyor.

Duanın, hayatın akışında gerekli ve faydalı bir his olduğunu vurgulayan Tarhan, asıl kıymetli duanın ise insanın hasta ve muhtaç olmadığında yaptığı dua olduğunu belirtmektedir. Hasta ve muhtaç iken yapılan dua ve ibadet mum ışığı ise genç ve güçlü iken yapılan dua ve ibadetin güneş değerinde anlam taşıdığını kaydeden Tarhan, “Böyle bir insanın duası hayranlık ve saygı uyandırmalıdır. Çünkü bu kişi kulluk bilinci içindedir ve gelecek zorluklara da şimdiden manevi yatırım ve hazırlığını yapıyor demektir.” diyerek görüşlerini ifade etmektedir.

Şimdi de “dua keyfiyeti” üzerinde bazı değerlendirmelerde bulunalım:

DUALAR NEREDE NE ZAMAN VE NASIL YAPILMALI?

     Dua, takdire muhalif olmamalı yani Allah’ın razı olmayacağı bir husus O’ndan istenilmemelidir. Besmele ve hamd ile başlayıp salâvat getirmek, sonunu da yine hamd ile bitirip “âmin” ifadesi ile kapamalıdır. Haram işle meşgul olmamak haram lokma yememiş olmak asıldır. Duadan önce tevbe-i istiğfarda bulunmak, duada samimi olmak, kıble istikametine mümkün mertebe yönelmek, kemal-i edeple oturmak, isteklerde içten olmak çok önemlidir. Özel vakitlerden istifade etmek (seher vakti, Cuma ve bayram, mübarek geceler, Kabe’yi ilk gördüğün vakit ve Arafat’taki vakfe vb.) duaların kabulünde etkilidir. Duaları ibadetlerden sonra yapmak da mühim hususlardandır. (Sabır ve namazla yardım dileme gibi.)

Araf suresi 55. ayet: “Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” 

Araf suresi 56. ayet: “Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O’na, korkarak ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.” 

Araf suresi 205. ayet: “Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini an ve gafillerden olma.” 

Ra’d suresi 14. ayet: “Gerçek dua O’nadır. O’nun dışında yalvarıp durdukları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. Onlar olsa olsa ağzına su gelsin diye iki avucunu açana benzer ki o, ona gelmez. Kâfirlerin duası hep bir sapıklık içindedir.” 

Ayrıca; annenin evladına yaptığı dua (Âl-i İmrân, 3/36), hastanın duası (Enbiya, 21/83, 84, 89), darda kalmışın duası (Enbiya, 21/87), oruçlu kimsenin, adil devlet başkanının duası ve mazlumun duası (Tirmizi, deavat 115, 129), misafirin ve ebeveynin duası (Ebu Davut, Salat 364), müminlerin birbirlerine özellikle gıyaplarında yaptıkları dualar da makbuliyeti artıran temel faktörlerdir.

Yazımızı, Efendimiz’in (sav) dualarımızda bizlere yol gösterici mahiyet taşıyan bazı hadisleri ve dua ifade eden ayet mealleri ile bitirelim:

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “Acele etmediği müddetçe her birinizin duasına icâbet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: Ben Rabbime dua ettim, duamı kabul etmedi.”

Müslim’in diğer bir rivayeti şöyledir: “Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder.” 

Tirmizî’nin bir diğer rivayeti de şöyledir: “Allah’a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek süretiyle olur. Yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-i rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.”

Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: Nefslerinizin aleyhine dua etmeyin, çocuklarınızın aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de dua etmeyin, Mallarınızın aleyhine de dua etmeyin. Ola ki Allah’ın duaları kabul ettiği saate rastgelir de istediğiniz kabul ediliverir.”

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin.”

Ebû Hüreyre Hazretleri (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: Allah Teâla Hazretleri kendisinden istemeyene gazap eder.”

İbn Mes’ud (radıyallâhu anh) Hazretleri anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: Allahu Teâla Hazretleri’nin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (dua edip) kurtuluşu beklemektir.”

“Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler; kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevlamızsın, kafirlere karşı bize yardım et.” (Bakara, 2/286)

“...Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru...”