Dini Kimlik ve Tüketim Toplumu / Dr. Zeynep Beyza Oğuzhan

Kültür ve toplum bağlamında tüketim nasıl algılanıyor ya da oluşuyor?

Bir toplumun değişerek süregelen kendine özgü anlayışlarını ifade etmek üzere kullanılan kültür kavramı ile gereksinim ve isteklerin karşılanması amacıyla üretilen mal ve hizmetin insanlarca kullanımını ifade eden tüketim kavramının bir arada düşünülmesi öncelikle önemlidir. Nitekim tüketimin bir kültür halini alması ve yeryüzünde tüketim toplumlarının sayısının artmasını bu kavramları doğru anlayarak açıklayabiliriz. Toplumlar, satın aldıkları ve kullandıkları metaları ihtiyaçları ölçüsünde hayatlarına almayı değil de kendilerini eşyalar üzerinden tanımlayıp tarif etmeye başladığında ve hatta bunu bir yaşama biçimi olarak tercih ettiklerinde tüketim olgusu toplumsallaşıyor ve bir kültür halini alıyor demektir. Modernleşme ile beraber girilen endüstriyel süreç de toplumsal yapı ve kültüre, özelde ise bireysel alışkanlıklara büyük ölçüde sirayet etmiş, Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu pek çok toplumun tüketim toplumuna dönüşümünü hızlandırmıştır.

Türkiye’nin tüketim toplumu oluş sürecinde neler dikkatinizi çekti?

Türkiye’nin tüketim tarihi her ne kadar 19. yüzyıl ortalarına bilhassa Islahat Hareketleri ve Lale Devri dönemlerine dayansa da tüketim toplumu oluşu Türkiye’nin 1980’ler sonrasında (serbest piyasa ekonomisine geçiş beraberinde) farklı yönleriyle etki etmeye başlayan tüketim kültürünün pek çok kesim tarafından hızla benimsenmesiyle başlamıştır diyebiliriz. Zira alışveriş merkezlerinin açılışı, yayın ve reklam sektörlerinde tüketim argümanlarının yayılması da bu dönemlere tekabül etmektedir. Bu süreç modernizmin iç dinamiklerini toplum olarak tam anlamıyla yaşamayışımız ve Batılı ülkelerden farklı üretim ve sanayileşme süreçlerinden geçişimiz sebebiyle daha sancılı ve parçalı olmuştur. Türk kültürünün kadim geleneklerinden gelen kanaatkârlık ve israf etmeme davranışlarıyla çelişen lüks ve aşırı tüketim kalıpları toplumsal yaşantıda yer yer kafa karışıklığı ve kutuplaşmalara yol açmıştır.

Ayrıca Batı hayranı yaşam tarzları çoğunlukla Batılı ürünlerin yerli ürünlere tercihini ve bilinçsizce ihtiyaç dışı ürün alımını tetiklemiştir.

Bir diğer dikkat çeken konu ise Türkiye üzerinde çoğunluğu oluşturan Müslüman ve kendisini dindar olarak tanımlayan kesimler tarafından lüks tüketimin oldukça artmış olmasıdır. Yalnız kültürel değil dinî tercihlerinin de tam aksini yaşamak anlamına gelen bu tarz yaşamın toplum içerisinde yeni tartışma ve sorgulamalara kapı araladığı görülmektedir.

 

Fertlerin kimlik inşası ve dindarlık yönelimlerinde tüketim kalıplarından büyük oranda etkilendikleri, yeni kimlik ve dindarlık tiplerinin oluştuğu konusundaki değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

Yaşamı boyunca sürekli bir değişim halinde olan insanın sosyalleşme sürecine dahil olan kimlik edinme çabası, aslında ferdin sosyal bir varlık oluşuyla da yakından ilgilidir. Oysa günümüz meta eksenli kimlik anlayışında özne ile özdeş görülmesi beklenen kimliğin, nesneler ve metaların kullanım değerleri üzerinden bir özdeşlik oluşturduğu görülmektedir. Diğer yandan kapitalist yaygınlık, ortaya koyduğu tüketim toplumlarında hem varoluş hem de bilişsel boşluklar oluşturmuş, geniş çaplı bu boşluklar dar alanda bireylerin yaşamına kimlik problemleri ve kendilerini konumlandıramama sorunlarını dahil etmiştir. Ayrıca popüler kültür sebebiyle kendi kültür ve kimlik argümanlarına yabancılaşan bireyler, kimliksizleşmekte yahut melez kimlikler edinmektedirler. Yahut bireyler kendilerini tükettikleri ürünlerle tanımlamaktadır. Mütemadiyen takip ederek son modelini (kimi zaman kısıtlı ekonomik şartlarına rağmen) satın aldığı elektronik eşyası üzerinden kendisini anlatan birey buna bir örnektir. Telefonu model gerisinde kaldığında ise bu kişi kimlik krizleri yaşamaktadır. Kendisini kişilik olarak tanımlayıp, yerleştirebileceği bir tüketim camiası bulamadığında depresyon yaşayan kişi de bu duruma dahildir. Sırf tüketenler grubundanmış gibi gözükebilmek için alışveriş merkezlerinde istikrarlı şekilde dolaşarak indirimleri takip eden bir kısım insanlar da bir başka örnek grup olarak karşımıza çıkar. Tüm bunlar, kendisini tüketen toplum içerisinde tüketmeden yahut tüketim malları dışında bir tanımlama olmaksızın yaşayamayan bireylerin kendini gerçekleştirme adına gösterdiği çabalardır. Kendisine ve ihtiyaçlarına gittikçe uzak kalan salt tüketiciler, kendilerini ve kişiliklerini, toplum içerisinde arz ederken karakterinin hakiki unsurları üzerinden değil de yapay tüketim kültürü argümanları üzerinden ifadelendirmektedirler. Sonuç olarak ise ortaya nesnel, yapay, yabancılaşmış, rastlantısal yahut sabit yeni kimlik tipleri çıkmaktadır.

Farklı dinlerin, özelde ise İslam dininin ve seküler pratiklerin tüketimin de etkisiyle oluşturduğu açık-örtük sekülerlik, dindar tüketici profilindeki yeni kimlik tipleri ve neo dindarlık anlayışlarına dair eleştirel ve yorumsamacı anlamda neler söylenebilir?

Öncelikle belirtmek isterim ki Tayfun Amman’a ait olan ‘açık ve örtük sekülerleşme’ ifadeleriyle anlatılmak istenen şey, din konusunda görüş beyan etmeyen veya inançsızlığını dile getirenlerin ‘açık sekülerleşme’, dinî inanç ve pratikleri yönüyle dindar profili çizmekle beraber evlilik, çocuğuna taktığı isimler, sosyalleşme, ölüm, miras vs. hususlarda dinin değil de modern hayatın gereklerine göre yaşayanların ise “örtük sekülerleşme” yaşadığıdır.

Dinlerin tüketim olgusu üzerinde gösterdiği kısıtlayıcı rol zamanla tüketimin ideolojik hâkimiyetiyle çelişki gösterdiği için dinlere ait pek çok usul ve kural değişim veya dönüşüme uğratılmış yahut aksi hükümler görmezden gelinmiştir. Bu durum vicdani mekanizmalarda akla uydurma çabalarıyla neticelenmiş; kişi, söz konusu yükümlülükten kendisini azade kılmak adına çeşitli metotlara başvurmaya başlamıştır.

Bu konudaki önemli örnekler arasında Müslümanların Mekke içerisinde ticari kaygılarla inşa ettirdiği devasa oteller yer almaktadır. Kâbe manzaralı devremülkler, alternatif turizm otellerinin Ramazan kampanyaları ve açık büfe ikramları Müslüman aileler için cazip mekânlar halini almaktadır. Zengin menüleri ve çoğunluğu israf olan iftar ziyafetlerinde yaşananlar ise işin Ramazan ve oruç ibadetine yansıyan bir diğer yönleridir. Pek çok lüks restoran iftar programı adıyla yüksek meblağlı sofralara ev sahipliği yapmaktadır. İnsan nefsinin köreltilerek aç insanların durumunun daha iyi anlaşılması için tutulan oruçlar dünyanın pek çok yerinde açlıkla yaşam mücadelesi veren insanların yaşadıklarına inat binlerce çeşit yemeği iftar sofralarına taşıma gayretine dönüşmektedir.

Dindar kesimin tüketim alışkanlıklarında görülen değişme, gelir durumuna göre değişiklik göstermekle beraber hızla gelişen bir burjuva sınıfı kurup kendisini göstermeye başlamıştır. İslami kesimin yaşam tarzına uyarlanmış ultra lüks tatiller, pahalı iftar menüleri, tesettür defileleri veya özel VIP hac ve umre kampanyaları… Bu gibi tercih ve uygulamalar, bu tip alışkanlıklarla şekillenen yeni dindarlık tiplerini de beraberinde getirmektedir.

Görüngeler, imgeler ve mesajlar toplumu olarak yaşama alanı bulan tüketim toplumlarında tüm olgu ve olaylar göründüğü ve gösterildiği ölçüde var olmaktadır. Yapılan hayrın gizli olması yönünde tavsiyeleri olan İslam dini ise her yönüyle iyi bir Müslüman kimliğini görünürlükle eşleştirmemektedir. Oysa tüketim toplumlarında görünürlüğü arttırmanın sıklıkla ön plana çıkarıldığı ve iyi olanın görünenle eşleştirildiği görülmektedir. Bu bağlamda dindarlar kendilerine görünebilir oldukları lakin dinî pratikleri de tümden terk etmedikleri yeni kimlik tipleri edinmekte ve neo dindarlıklar ile toplumda var olma çabası göstermektedirler.