Genel olarak Müslümanların dünyaya bakışında hemen her devirde ciddi sorunlar olduğu bir gerçektir. Bunun belli başlı sebepleri arasında, ayet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerde dünyanın küçük görülmüş, bazen lanetlenmiş, olmasının etkisi büyüktür. Bu ayet ve hadisleri delil göstererek Müslümanlar arasında özellikle ehl-i tarik münzevi dervişlerin dünya hakkında aşağılayıcı, tahkir edici söz ve eylemleri ümmet içindeki bu hastalığı derinleştirmiştir.
İslam alemindeki bu büyük yanlışın, ayet-i kerime ve hadisi şerifleri “Dünya hayatı geçicidir, ahiret hayatı ebedidir.” gibi tek bir bakış açısı ile değerlendirmelerinden kaynaklı olduğu açıktır... Fertler bazında bazı kişilerin kendilerini tamamen ahirete yönlendirmeleri, uzlet ve inzivayı tercih etmeleri, bu anlamda dünyayı terk etmeleri kabul edilir ve anlaşılır bir şeydir. Lakin bütün Müslümanların İslam’ın dünya görüşü bu diyerek, budistlerin mantığı ile dünyayı terk etmelerinin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamak için çok bilgili ve çok akıllı olmak gerekmez. Nitekim son birkaç yüzyıldır İslam ülkelerinin, batılı devletlerin sömürgeleri veya müstemlekeleri haline gelmeleri, ekonomik yönden fakir, teknolojik yönden geri, harp sanayisinde zayıf ve sonuç olarak da her türlü özgürlüklerinden mahrum olmaları, bu büyük yanlışın acı sonuçları olarak önümüzdedir.
Halbuki ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin dünya hayatı ile ilgili mesajları rasyonel bir şekilde dünya hayatının tüm gerçekleri ile değerlendirildiğinde, bize dünyayı tamamen terk şeklinde mesajlar vermediği anlaşılacaktır. Doğru ve gerçekçi olan ifrat ve tefrit ortasında bir yol bulunması ve bu yolun izlenmesidir, zira İslam, her konuda olduğu gibi bu konuda da orta yolu, itidali tavsiye eder.
Dünya hayatı ile ilgili olarak Bediüzzaman Said Nursî, ayet ve hadis-i şeriflere gayet makul, mantıklı açıklamalar getirerek demiştir ki, dünyanın üç yüzü vardır:
“Birinci yüzü Cenâb-ı Hakkın esmâsına, yani isim ve sıfatlarına bakar, onların nakışlarını gösterir. Mânâ-yı harfiyle, onlara ayinedarlık eder. Dünyanın bu yüzü sayısız mektuptur ki, Cenab-ı Hakkın: el-Hâlık, el-Musavvir vs. gibi bütün isimlerini gösterme ve anlatmada adeta katiplik görevi yapar. Bu yüzü gayet güzeldir; tahkire, küçük görmeye, nefrete değil, sevilmeye ve övülmeye lâyıktır.”
“İkinci yüzü ahirete bakar. Ahiretin tarlasıdır, cennetin mezrasıdır, ilahi rahmetin çiçek bahçesidir. Bu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir; tahkire değil, muhabbete lâyıktır.”
Zira, dünya bir tarladır; insan burada ne ekerse orada onu biçer. Burada özellikle şirkten, zulümden kaçanlar ve imanlarını; güzel ahlak takva, zikir ve tefekkür gibi ibadetlerle süsleyenler ahirette bu amellerinin milyonlarca kat semeresini mutlaka göreceklerdir.
Üstadın değinmediği, dünyanın sevilmesi gereken bir yüzünden daha bahsetmek gerekir ki, Müslümanların dinlerini, namuslarını, topraklarını ve özgürlüklerini korumak, yeryüzünde düzeni bozan, istilâ, tecavüz ve sömürü amacı ile savaşlar çıkaran ülkelere karşı güçlü olmak, müminlerin inançları konusunda baskı altında kalmalarını önlemek, “i’lâ-yi kelimetullah” olarak ifade edilen tebliğ görevlerini yerine getirebilmek için güçlü olmak ve işte bu yüzden dünyayı sevmek, ondan azami ölçüde faydalanmak da dünyanın sevilmesi gereken yüzüdür.
Helalinden olarak elde edilen ve faydalanılan tüm nimetler de bu dünyanın güzel yüzüdür. Çünkü burada günah yoktur. Bu nimetler Rabbe şükür vesilesi olduğu gibi cennette yaşanacak nimetleri anlama ve cennete heves etme gibi çok faydalı bir şeye hizmet etmektedir.
Dünyanın kaçınılması ve sakınılması gereken yüzüne gelince, Bediüzzaman Said Nursi bu yüz için: Allah’ı ve ahireti unutturan, oyun ve eğlence ile meşgul ederek onları kandıran böylece, insanları günah bataklığına sürükleyen yüzüdür, demiştir.
Yani dünyayı bir deist veya ateist mantığında yaşayıp ahireti yok sayanlar, zulüm, nefret, adam öldürme, yalan, gıybet ve iftira gibi her türlü zehirli tohumları ekenler, dünyanın sevilmeyen yüzüyle haşir neşir olanlardır… Hadis-i şeriflerde ve ayet-i kerimelerde tahkir edilen bu yüzdür, böyle anlamak gerekir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Rabbimiz bu dünyayı, insanın ubudiyeti için bir mektep, olarak yaratmıştır. Öyle ise bu mektebe gelenler, buradaki kulluk vazifelerini en iyi şekilde tekmil edip cennete layık bir insan olabilmenin azmi ve gayreti içinde olmalıdırlar.
Dünyanın bir imtihan yeri ve bir misafirhane olduğunu unutarak kendilerine ihsan edilen maddî ve manevî nimetleri, nefs-i emmaresinin süflî arzuları için kullananlar, bunun acı sonuçları ile gün gelip yüzleşirler.
Dünya hayatını sadece, küçük görme ve terk etme şeklinde anlayanlar da Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerdeki manayı tam olarak anlamayanlardır. Bu kişiler, bu eksik anlayışın sonuçlarını dünyada, fakirlik, zillet, meskenet ve özgürlüklerini kaybetme, ahirette de büyük bir pişmanlık olarak yaşayabilirler.
O halde bir müminin dünya hayatını değerlendirirken, birçok cepheden değerlendirerek makul ve mantıklı olan bir orta yolu bulması gerekir. Tek bir cepheden bakış, Kur’an-ı Kerim’e, hadis-i şeriflere, akıl ve mantığa uygun değildir.
Allah’a emanet olun.