Depremde Milletçe Tek Yürek / Şenel İlhan Beyefendinin Sohbetinden

6 Şubat 2023’te milletçe yüzyılın en büyük felaketini yaşadık. Rabbim bir daha böyle büyük bir felaketi ve acıyı yaşatmasın. Ülkemize çok büyük geçmiş olsun. Rabbim depremde vefat eden kardeşlerimize rahmet etsin, kalanlarına sabr-ı cemil versin.

Öncelikle güzel ülkemiz insanına ümit olması açısından şunları söylemek isterim. İslam âlimleri bir felaketin arkasından mutlaka rahmet ve ödül gelir, yaşanan felaket ne kadar büyük olursa, arkasından yaşanacak sevinç ve ödülde o kadar, hatta daha büyük olur derler. Bu tespitin, altı boş bir iddia olmadığını söyleyerek, bu gerçeği şu ayetle delillendirirler. 

“Allah kimseyi kendi verdiğinden fazlasıyla yükümlü tutmaz. Allah bir güçlüğün ardından bir kolaylık sağlayacaktır.” (Talak,65/7)

İşte bu ayette Rabbimiz kesin söz vermektedir, haşa sözünde durmaması mümkün değildir. Bir musibet veya felaket ister fert bazında ister millet bazında olsun, arkasından o kişilere veya o topluma gelecek bir güzelliğin müjdecisidir. Verilen ödül ise en az musibetin miktarı veya büyüklüğüncedir hatta “Rahmetim gazabımı aşmıştır” hadis-i kutsisi uyarınca ödül, yaşanan musibetin mislincedir. Rabbimizin kesinlikle gerçekleşecek bu sözü uyarınca bu ülkenin insanına düşen, gelecek mükâfatın büyüklüğünü düşünerek ümitlenmek, moralleri yüksek tutmak olmalıdır.

İnsan, gafletine yenik düşen bir varlık, arkasından gelebilecek felaketi bile bile hatasında ısrar eder, yanlışına devam eder veya tedbiri ihmal eder. O anki rahatından, zevkinden taviz vermek istemez. Bu tür ihmal veya hataların acı sonuçları ise mutlaka yıkıcı veya üzücü bir şekilde geri döner. Mesela yüzyıllar boyu tekrar eden deprem ve yıkımlardan ders çıkarmayıp depremlere karşı direnci en zayıf yerlere, fay hatlarına şehirler kurar, para hırsıyla binaları sağlam yapmaz. Ekolojik dengeye ciddi zararlar verip bu yanlışın küresel çapta iklim krizi, seller, taşkınlar, kuraklık olarak dönüşüne sebep olur. Neticede bu mesele her zaman ibretle şahit olduğumuz bir vakıadır ki, adetullah gereği maddi âleme yapılan yanlışların cezası, yine maddi âlemin döngüsü içinde gün gelir karşılık bulur.

Rabbimizin güzel isimlerinden birisi “El-Hakîm” ismidir. El-Hakîm, yaptığı işi hikmetle yapan demektir. Hikmet, objektif ilimden ayrı olarak bir müminde olması gereken bir özelliktir ki nimet ve musibetleri birçok yönden değerlendirebilmek yeteneğidir. Bütün peygamberler ilim ve ayrıca hikmet sahibidirler. Musa Aleyhisselâm ile Hızır Aleyhisselâm’ın yolculuğunu anlatan Kur’ân kıssası da güzel bir hikmet örneğidir. Kur’ân’da Rabbimiz Musa Aleyhisselâm’ı hikmet ehli olması için onu Hızır’la arkadaş yapar. Bu arkadaşlıkta Hz.Musa’ya, olayların görünen kısmından ziyade arkasındaki güzelliği, yani hikmeti görmesi öğretilir. Mesela bu kıssada Hz. Musa’nın (a.s.) bir çocuğun öldürülmesine itirazı, başı acı ama sonu iyi olan bir olaya tanıklığıdır. Hakeza görünen haklı bir neden olmadığı halde Hızır’ın (a.s.) gemiyi delmesi ve yıkılacak bir duvarı tamiri de aynı gayeye hizmet eder. Bu kıssalardan alınacak derslerden birisi, bir müminin Cenab-ı Hakk’ın işlerinde hikmet aramasıdır. Nitekim yüce Kur’ân bu ibretlik kıssalarla hem Peygamberimize (s.a.v.) hem de onun ümmeti olan bizlere çok önemli dersler verir.

Ülkece başımıza gelen bu büyük felakete de hikmet cephesinden baktığımızda bu olayın arkasında sayısız hikmetli işler olduğunu görebiliriz. Mesela, felaketin bir ikaz cephesi, tevbe edin, yanlıştan dönün diyen bir cephesi vardır. Bir de rahmet cephesi vardır, kendi gayretiyle manevi makamlara çıkamayacak olanlara bu musibetlerle yüksek makamlar ikram edilen günahların affı ve şehitlik rütbesi de bunlardan birisidir.

O halde, vefat edenleri şehit, kalanları günahlardan arındırıp tek yürek yapan son yüzyılın bu en büyük felaketine de, sonuç itibari ile bakmak lazım. Toplumumuzun bu felaketle akıl almaz bir özveri, merhamet ve cömertlik yarışında kenetlenişine şahit olduk, bunu açık yüreklilikle söyleyebiliriz.

Yine bu elim olayda, manevi omurgası dağılmış, şanlı tarihi ve kültürüyle bağları kopmuş Z kuşağı diye üzeri çizilen bir gençliğin depremzedelere yardımdaki samimi gayretini görüp, içlerindeki manevi güzelliğin yansımalarına da şahitlik ettik... Dolayısıyla buradan büyüklere ve âlimlere bu gençliğe haksızlık etmeyin, kumaşı ve mayası güzel bu gençliğe sahip çıkın mesajlarını da alabiliriz.

Bu arada bazı insanların, depremi inancın gölgesi dışında değerlendirip sadece teknik hatalara bağlayan ve bundan başkaca bir ders çıkarmanın anlamsız olduğunu söylediğini görebiliyoruz. Yani bu felaketi Allah’ın izni ve iradesi dışında gelişen ve doğrudan insanın insana çilesi olarak görüp, toplumun içinde bulunduğu ahlaki çöküşten ilgisiz bulanlar var. Müslümanım diyen birisinin bu mantıksal çıkarımına çok şaşırıyorum. Kur’ân’a inanıyorum diyerek böyle düşünenlere soruyorum, aşağıdaki ayetleri nasıl anlamamız gerekecek o zaman...

“Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın.” (Enam, 6/59)

“Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Teğâbun,64/11)

İşte bu ayetler sebeplerin arkasındaki müsebbibi bize gösteren gayet açık ayetlerdir ki aksi düşünce kişileri şirke kadar götüren sonuçlar doğurabilir.

Bir taşla bin kuş vurmak diye halk arasında güzel bir deyim vardır. Bu deyim, akıllı ve marifetli insanların bir işle birçok işi bir arada yaptığını ifade eden bir deyimdir. O halde becerikli bir kula yakıştırılan bu sıfat, Rabbimizin işleri için elbette daha mümkün ve daha anlaşılır bir tabirdir. Dolayısı ile 6 Şubat 2023’te, Rahman ve Rahim olan Allah’ın özellikle son yıllardaki çıkışıyla bütün dünyanın gözü üzerinde olan bu Müslüman topluma yaşattığı, asrın bu en büyük felaketinin ne gibi bir anlamı, amacı ve hikmeti olabilir, bu konunun iyice düşünülmesi ve bu olaydan çok iyi dersler çıkarılması gerektiğini düşünüyorum.

Rabbimizden tüm depremde vefat edenlere tekrar rahmet, kalanlara tevbeyle temizlenme ve sabr-ı cemil dileyerek, mutadımız olduğu üzere, değerli büyüğümüz Şenel İlhan beyefendinin bu asrın felaketine hikmet ve marifet cephesinden bakışını özetleyen sosyal medya paylaşımları ile yazımı noktalıyorum:

“Deprem, sel, erozyon kıtlık, kuraklık vs gibi afetlerde, yapılacak en önemli iş ve amel; derhal hiç vakit kaybetmeden tevbe etmek ve Allah’ın istediği bir insan ve kul olabilmek için, yeniden başlamak ve geri dönüşsüz bir başlangıç için and içmek ve yemin etme ayarında,”Nasuh” tevbesi ile günahlardan, her kötü, kötülük ve musibetlerden ve özellikle tüm şerli ahir zaman fitnelerinden Allah’a firar etmek!

Evet, şimdi hemen yapmamız gereken bu! Yoksa, Vallahi Allah şaka yapmıyor ve haşa şakadan falan da münezzeh, noksan sıfatlardan berî ve verdiği müddet dolunca, adaleti gereği çok şiddetli ve seridir!”

“Depremde ölen zerre imanı bile olsa, kesin şehittir!

Kabir azabı görmez, kabirleri cennet bahçesi gibi önlerine serilir ve hallerinden çok memnun ve mutludurlar… Geride kalan yüreği yanık yakınları ise, bu büyük musibete sabrederlerse, isyan etmeyip Allah’a teslim olurlarsa, yürüyen oturan, ayakta duran cennetlikler gibi, ölmeden önce bile müjdelidirler ve manevi makam sahipleridir… Yeter ki kadere teslim ve Allah’tan razı olunsun…

Bu bir kader ve Allah öyle takdir etmiş! Kesinlikle her olanda hayır vardır imanı, tam da şimdi çok gerekli… Ölenler ve kalanlar zaten müjdeli ama Rabbım yine de geride kalanlara ve tüm milletimize sabrı cemil ve yeniden toparlanmak ve ayağa kalkmak için ise, cesaret ve metanet nasip etsin…”

“Deprem yüreğimizi yaktı… Gencecik deprem şehitleri, yanık yürekli yakınları, yaralı ve öksüz çocuklar ve daha onlarca sırf bu deprem vesilesi ile başımıza gelen musibetler, hiç şüphesiz millet olarak hepimiz için, dayanılması zor ötesi, fakat dayanmamız gereken büyük bir imtihanımız!

Fakat bütün bu can yakıcı musibet ve imtihanlara rağmen, benim yüreğime su serpen ve hatta beni çok sevindiren, hayretler ve hayranlık içinde bırakan şey; bu asil ve necip milletin gösterdiği eşi görülmemiş birlik beraberlik, dayanışma, yardımseverlik ve seferberlik ruhu olmuştur! Kısacası, tek kelime ile, tam ve kusursuz bir “Kahramanlık” örneği olan aziz milletimizin bu asil duruşu, değer takdir duygusu kör olmayan her insana, her millete apaçık ve gün gibi ortada ve fazlasıyla güven verici ve göz kamaştırıcıdır…

Özellikle gayri medeni ve insanlık fakiri, batı kültürü ve onun bunalımlı fertleri ise; bize, milletimize içten içe hayran ve yine hayranlığı kadar da, işte bu sebepten düşmandır ve yine işte bu sebepten, korku içinde ve şaşkınlık içindedir! Elbette, sadece ezeli dış düşmanlarımız değil; içimizdeki her renk ve tonda, envai çeşit kansızlık yarışına girmişçesine, devletimizin ve milletimizin dibini oymaya çalışan hainler de; bu vesile ile bir kez daha yenilmişler ve bu millet karşısında yine zillete ve rezilete mahkûm olmuşlardır!

Yani, sözün özü: İşte bu, dünyayı başımıza yıkan ve hayatı bize dar eden bu deprem, böyle hayırlı ve muazzam bir diriliş ve kıyama, vesile olmuş, görebilen ve şükredebilen herkese şerrin içinde gizli, büyük bir hayır ve büyük bir lütuf olmuştur! Ne diyelim? Rabbım bu ahir zamanda, bu şerefli ve aziz milletin tekrar şanlı tarihindeki gibi bir asalet ve cesaretle, her boyutta kıyamına izin ve nasip buyursun ve yine bu milletin tekrar dirilişi ve kıyamı, İslam’ın tüm dünyada nizamına ve yaşamına vesile olsun…”