Cehennem / S. Yasemin İlhan Tan

Ölümle başlayan ebedi hayatta, Allah’ın koyduğu sınırı aşan, yaratılış amacını unutup inkâr ve isyan eden insanın Allah’ın gazabıyla tanışma yeridir 

cehennem...

“İnkâr edip âyetlerimizi yalanlamış olanlara gelince, onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (Hac, 22/ 57) ayeti kerimesi de bunu açıkça ifade etmektedir...

İnsanı İslam fıtratı üzere yaratan Allah (c.c.) dünyada bütün kullarına Rahman sıfatı ile tecelli eder. Ebedi hayatta sonsuz mutluluk için karşılarına vesileler çıkarır. Her şeye rağmen insan, Allah’ın ona vermiş olduğu cüz-i iradeyle seçeceği tarafa kendi karar verir... “Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.” (İnsan, 76/3) ayetinde açıkça anlaşıldığı gibi insan cenneti de cehennemi de kendisi hak eder.

Allah da hak edene hak ettiğini verecektir elbette...

“Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış ve böylece şirke düşmüş olan kimseler var ya işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.” (Bakara, 2/81)

Allah’ın bildirdiklerini yok sayarcasına yaşayıp dünyaya görgüsüzce bağlı olmayı kendine yakıştıran bir insanın, yaşam felsefesini mukaddes değerler üzere kurmuş olması şüphesiz ki beklenilemez. Bu tür insanların hayatına yön veren baskın duyguları, nefslerinin istekleridir. Dolayısıyla dünyaya karşı aşırı hırslı, menfaatçi, kinci ve bencil olmaları kişilik özelliklerinden öne çıkanlarıdır. Kimsenin kendine yakıştıramayacak kadar uzak gördüğü hayata karşı bu duruş biçimi ne yazık ki sadece hırsızı, haydudu değil insanların çoğunu kapsamaktadır. Yani cehennem, sanıldığı gibi ya da böyle sanmak işimize geldiği gibi sadece canilerin, firavunların, çocuk katillerinin ya da kafamızda belirlediğimiz bize göre çok kötü olanların yeri değil, bütün insanlara ve Müslümanlara bir uyarı ve ceza yeridir. 

 Bu gerçeğe rağmen insanlardan birçoğunun Allah’ın emir ve yasaklarını istismarcı bir kalple savsaklaması, Allah nasılsa affeder anlayışıyla bir Müslüman’da olması gereken ahlakın “Allah’ın hoşnutluğu” olması anlayışına taban tabana zıttır.

“Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir? Şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik, yoksulu doyurmazdık, batıla dalanlarla beraber biz de dalardık ve din gününü (hesap gününü) yalan sayardık.” (Müddessir, 74/42-46) ayeti kerimesi Kur’ân’daki ayetlerin en sarsıcı olanlarından biri hiç kuşkusuz... Nefsin ve şeytanın işbirliğinden doğan bu gaflet hali insanı tövbe etmediği takdirde yazık ki cehennem azabına sürüklemektedir.

Evet açık ayetlerle de sabit ki, geri dönüşü olamayan bu hayatın herkes için bir sonu olacaktır. Ömrümüzü nasıl ve neyle tükettiğimiz bize mutlaka sorulacaktır. Ve Rahman’ın huzurunda bize adaletiyle de muamele edeceği gün elbette gelecektir. O gün kaybedenlerin yerinde, o karanlık ve derin çukurda olmamak umuduyla...

“Onlar ki dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular ve dünya hayatı kendilerini aldattı. Onlar, bugüne kavuşacaklarını nasıl unuttularsa ve ayetlerimizi nasıl inkar ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.” 

(A’raf, 7/51)