Yürütme, yasama ve yargıdan sonra günümüzde "dördüncü güç" diye bilinen basın, günlük hayatımızı alabildiğine kuşatan bir unsur olarak etkinliğini sürdürmektedir. İnsanlar ve sistemler değişirken, değişikliğin mahiyeti ve çerçevesini izleyen ve aktaran, çoğu zaman da değişikliği yapan veya yön veren güçtür basın. Bu nedenle basının duyarlı, dolu ve isabetli yaklaşımları insan toplum, gündem ve sistem açısından özellik arzeder. Güne başlayan insan bazen "bir ihtilal sabahını" bazen "ayağı kayan ya da kaydırılan bir bakanı" bazen de "ekonomik değişiklikleri" basın sayesinde öğrenir ve yaşar. Böyle bir gücün, büyük sermaye babalarının ya da toplum düşmanlarının eline geçmesi ise toplumlar için en büyük tehlikedir. Tabii, kalemlerin satın alınabilmesi de öyle...
Dünya üzerinde mesafeleri kısaltan bir "enformasyon" çağını yaşayan insanlık Uzak Doğu, Orta Asya, Orta Doğu, Avrupa ya da Yeni Dünyacı gündelik takip etme imkanına sahiptir. Günümüzde "baş döndürücü" hızda ve sayıda gelişen olayları yakalama ve değerlendirmenin, ideoloji ve insanları yarışa sokan bir havası vardır. Olaylar çok kısa süreler içinde "tarih" olup gidiverir ve doğal olarak gelişmeleri kendi hızıyla izleyemeyen toplumlar da aynı akıbete uğrarlar. Demek ki basın, asrın en önemli silahlarından biridir.
İnsanlık tarihine en güzel hasletleri bahşeden İslam ve bağlıları olan Müslümanlar açısından ise tebliğin cihanşümul karakterini yansıtmanın, dünyanın öbür ucunda inim inim inleyen Müslüman'ın derdiyle dertlenmenin, dünyadaki tüm İslami gelişmeleri izlemenin ve kültür bombardımanına uğramış insan topluluklarını sosyal ve psikolojik açıdan değerlendirmenin, her türlü mücadele şartlarını ve insanlarını tanımanın, velhasılı anlamlı güzellikleri yakalamanın etkili bir yoludur basın. Her şeyi "tebliğ ve cihad" için vasıta kılmayı düşünmek zorunda olan Müslüman için ise, imarına mecbur olduğumuz geleceğin İslam kültür ve medeniyetinin gelişme şartlarını yakalamanın nadir yollarından biri olan basının, "hizmet" anlayışında önemli bir yeri olmalı. İhmalinin de Allah (cc) katında sorumluluk gerektirdiğine inandığımız bu meselede, Müslümanların tavrını anlamaya çalışmak ise gerçekten zor. Çelişkili, çarpık ve anlamsız bir tavır...
İslâmî basın lehimizde ve aleyhimizde olan gelişmelere hangi doğru ölçü ve gür sesiyle, nasıl güvenilir anlamlar verecek, fikri aç ve muhtaç kitleleri uyaracak, onları "duyarlı" kılacak?
Yine, Üstad Said-i Nursi "Küçük dairede yapılacak büyük işler var" diyordu. Kalbi coğrafyamız için geçerli olan bu söz, hiç şüphesiz vatanımız olan asli coğrafyamız için de geçerli. Dünyaya kıyasla daracık mekan olan güzide vatanımızda, Allah (cc) rızası için yapılacak hizmetin boyutları, geniş ve ince ayrıntılarla dolu.
"Pehlivan, boyunduruğu yediği yerden ayağa kalkar" diyen bir başka büyüğümüz ise Osmanlının şahsında yok edilmeye çalışılan İslam realitesine, yine Türk insanının sahip çıkacağını ve dirilişin bu mekanda olacağını ne kadar veciz ifade ediyor, değil mi? Peki, öyleyse bu hizmet nasıl gerçekleşecek? Mevcut olan İslami potansiyele oranla çok kısır ve çok komik gelişmeler gösteren İslami basın, küfrün karşısında komik ve mikrofonik sesiyle İslam'ın gür sesini nasıl duyuracak? Ruhu yaralı, fikri dağınık, ölçüsü bozuk insanımıza İslam gerçeğini nasıl aktaracak? Her geçen gün eriyip gittiğimiz kültür sömürüsü karşısında, posası kalmış insanımızın aklına ve kalbine "İman tohumlarını" nasıl ekecek? Lehimizde ve aleyhimizde olan gelişmelere hangi doğru ölçü ve gür sesiyle, nasıl güvenilir anlamlar verecek, fikri aç ve muhtaç kitleleri uyaracak, onları "duyarlı" kılacak?
Yakın zamanlar ise, basında şuursuzluğumuzun çok acı ve kötü örnekleriyle doludur. Evet, bir zamanlar "Gözyaşı Dergisi" vardı. Kalplerindeki samimiyeti makalelerine taşımış, satırlarından "İhlas" fışkıran bir dergi... Üstelik bin bir güçlükle çıktığı da belli idi. Okuyucuları bilirler ki, "Gözyaşı Dergisi" güzel bir dergi idi. O şartlarda yapılabileceklerin en güzelini yapmaya çalışan hatta yapan bir dergi... Ne yazık ki Müslümanların basın şuursuzluğu, abone ödemelerindeki düzensizlik, büyük zahmetlerle çıkan yazılara hiç okumadan pervasızca getirilen eleştiriler ve siyasi kaygılarla yapılan engellemeler, gür sesli mücahit ve iman devlerinin sesini bir çırpıda kesiverdi. Hem de Müslümanların eliyle... Yazılardan istifade edenlerin yazıları ise tembel ve cimri Müslümanların boynuna. Engelleyenler ise büyük vebal altında...
Yalnız "Gözyaşı mı?" aynı duyarsızlığa muhatap, başka İslami dergi ve gazete yok mu? Var elbet. Bugün, köşe yazılarının güzelliği, haberleri veriş şekli, ihlas ve gayretleriyle Müslümanlara layık bir yayın organı olan "Zaman Gazetesi"ne bakalım. Bir de tirajına... zorlukla elde edilen güçlü tasarrufların, bu kadar ucuza gitmesi ve kolay harcanması niye? İslami kaygılardan uzak bu umursamazlıkla kime, neyi ispat etmeye çalışıyoruz? Nefsimizin İslam'a karşı olan menfiliğine niçin sahip çıkmıyor ve nefsimizle mücadele etmiyoruz, neden? Bir zamanların yüksek tirajlı "Türkiye Gazetesi" ise bugün üç yüz bine düşmüş tirajla yayın hayatına devam ediyor. Gözümüz kesiyorsa bir de "Nokta"ya, "Tempo"ya ve müstehcen yayınlara bakalım...
Hani Türkiye’nin %99'ı Müslümandı,
Hani ahir zamandaydık...
Lütfen kendimizi kandırmayalım, nerede bu Müslümanlar?
Unutmayalım ki, asrımızda "ASHAB GİBİ" yaşayan insanlar da var... Allah (cc) bizleri onların yanından ayırmasın, mana ufuklarının ötesine itmesin!...
Siz sanıyor musunuz ki, emperyalist kafir bunların hesabını yapmasın, yanılıyorsunuz. İslam'a muhalif hangi basın-yayın organının altını deşseniz, büyük sermayeli yahudi güçlerini göreceksiniz. Dünyayı kötü bir ahtapot gibi saran kirli ve zulmetli elleriyle her kötülüğün altında holdingleşmiş Yahudi sermayesini göreceksiniz. Peki İslami temsil eden Müslümanlar nerede?
Küfrü harekete geçiren güç "İslam düşmanlığı". Müslümanlar ise gerekli motivasyondan mahrum, "Allah için sevmek, Allah için buğz etmek" mücadelesinden uzakta.
Hani mü’minler kardeşti, hani dünyanın öbür ucundaki müslümanın derdiyle dertlenecektik!... Öyle anlaşılıyor ki bizleri harekete geçiren tek güç "dünya sevgisi". Kaybettiğimiz iki "İman unsuru": Allah sevgisi, Allah korkusu...
Biz FEYZ’de baştan beri, Gavs Hz.nin dediği gibi "Ümmeti Muhammed hastadır" diyoruz. 8 saat TV seyredip, bir kez dahi "ALLAH" demeyen bu ümmet hastadır diyoruz. Demek ki bu insanların hayvan tarafı, insan tarafından daha ağır basıyor, yani bu insanlar "hasta". Hasta ise Tabib-ül Kulüb dediğimiz doktorlara, Evliyaya, Veliye koşmalı... Buyurun, kendi basınımıza sahip çıkalım. Buyurun kendi TV'mizi kuralım. Buyurun, değişelim... "Bir kavim kendini değiştirmedikçe Allah o kavmi değiştirmez."