Müminler arasında sevginin, şefkat ve merhametin, hoşgörünün yayılması ve buna bağlı olarak yardımlaşmanın artması, İslam’ın topluma kazandırmak istediği en önemli hedefler arasındadır. Özellikle sevgi yayılmazsa ve bunun üzerinde çalışılmazsa müminler arasında huzur olması, barış olması mümkün değildir. Çocuklarımızdan başlamak üzere onları sevelim ve sevmeyi öğretelim. Sevgi de nefret de düşmanlık da öğrenilen şeylerdir. İnsanlar sevgisiz olarak, içlerinde nefret, kin ve düşmanlıkla doğmazlar. Sevgiyle doğar, sevgiyle büyürler. Onları bir fidan gibi düşünürsek, suyu, toprağı sevgi, barış olan fidanların meyveleri de sevgi, barış olacaktır. Yüce dinimizin kutsal kitabı Kur’ân’ın birçok ayetlerinde ve Efendimiz’in (sav) hadislerinde açıkça görüldüğü üzere İslam dini kendi irademizle, hep sevgiyi, merhameti, iyiliği çoğaltmak ve şeytanın yaydığı nefret ve sevgisizliği yenmek noktasında bu dünya hayatında sınavda olduğumuzu bildiren mesajlar ile doludur. Mesela, Peygamberimiz’in (sav): “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi) buyurmuştur.
Mâide suresi 54. ayete bakalım: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; onlar, müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı onurlu ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihad eder, bu yolda hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.”
Rabbimiz, bu ayette açıkça dinin emirlerinde sebat edin ve geri dönmeyin, eğer böyle yaparsanız tabiri caizse üstünüze bir çarpı atarım diyor. Sonra, sizin yerinize nankörlük yapmayan ve dinin kıymetini bilen bir toplum getiririm, bu bana göre kolaydır; sakın bu konuda boş bir gurura kapılmayın; öyle ki sizin yerinize getirdiğim bu toplumu ben severim, onlar da beni severler, diye de hatırlatma yapıyor. Nitekim bin dört yüzyıllık İslam tarihinde müminlerin bu tür olaylara tanıklığı çoktur. Bu arada bu ayette Rabbimiz kullarını sevmesini önemli bazı şartlara bağlıyor. Bunlar, Müminlerin dinlerinde sebatkâr tutumları ve kendi aralarında sevgi dolu, yumuşak huylu, merhametli, alçak gönüllü olmaları… Evet, yukarıda zikrettiğimiz hadis-i şerifle de örtüşen bir uyarı. Tabi ayetin devamında olmazsa olmaz bir uyarı daha var; huzur ve düzeni korumak için güçlü ve cesur olmak ve izzetli bir duruşa sahip olmak. Yoksa bu huzurun devamını getiremezsiniz, diyor açıkça. Zira imtihan mantığında yaratılmış olan dünya hayatının formatı böyle. Müminler, huzur ve düzenlerini bozmak ve aralarında fitne çıkarmak, küfrü ve zulmü yaymak isteyenlere karşı onurlu, izzetli bir duruşu elde edemezlerse huzurun devamını mümkün kılamazlar. Çünkü şeytan ve taifesi asla buna müsaade etmez. Gerçekten İslam’ın hedeflerini özetleyen muhteşem bir ayet-i kerime…
Ayetler Işığında Allah Kimleri Sever?
Allah (c.c.) tarafından sevilmek bu uğurda gayret etmek bütün İslam büyüklerinin en büyük amacı olmuştur, bizlerin de en büyük amacı olmalı. Çünkü Allah’ı sevmek ve O’nun tarafından sevilmek ibadetlerin özü, amacı ve en büyük hedefidir. Böyle olursa Rabbimiz’in bizi sevmesi uğrunda harcadığımız ihlaslı çabalar elbette karşılık bulacaktır. Rabbimiz’in bizi sevmesi ise otomatik olarak bizim de O’nu sevmemizle neticelenecektir. Çünkü kalpler Allah’ın elindedir. Allah (c.c.) dilerse içimizdeki nefret ve sevgisizliğin damarlarını kurutur ve gönlümüzü sevgi, muhabbet ve huzurla doldurur. Rabbimiz’e zorluk yoktur elbette… Yeter ki biz O’nun bizi sevmesinin yollarını araştırıp bu uğurda gayretli olalım.
Yüce Rabbimiz, bizi sevmesinin yollarını gizlememiş, bu konuyu kapalı bir şekilde bırakmamış, yüce kitabı Kur’ân-ı Kerîm’de bunun yollarını açıkça beyan etmiştir. İşte yüce Kur’ân rehberliğinde bu sevginin şifreleri:
“...Allah, muhsinleri sever.” (Bakara, 2/195) Yani iyilik yapanları, emirlerini yerine getiren, yasakladığı şeylerden uzaklaşan, kendisi için her şeyini harcayan ve kendisine daha çok yaklaşmak için nafile ibadet yapanları sever.
“…Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever. (Âl-i İmrân, 3/76)
“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 3/134)
“Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân, 3/146)
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 3/159)
“Onlar, yalanı çok dinleyen, haramı çok yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirecek olursan, sana asla hiçbir zarar veremezler. Eğer hükmedecek olursan aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever.”(Mâide, 5/42)
“Ancak Allah’a ortak koşanlardan, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da antlaşmalarında size karşı hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiç kimseye yardım etmemiş olanlar, bu hükmün dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.” (Tevbe, 9/4)
“Allah’a ortak koşanların Allah katında ve Resulü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız başkadır. Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.” (Tevbe, 9/7)
“O mescit içinde sen kesinlikle namaza durma. Ta ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescit elbette içinde namaz kılmana daha layıktır. Onun içinde günahlarından arınmayı seven kişiler vardır. Allah da arınmış, ak pak olmuş olanları sever.” (Tevbe, 9/108)
“Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” (Saff, 61/4)
Evet, kıymetli okurlar. Allah’ın (c.c.) sevgisini celbeden amellere, huy ve davranışlara işaret eden daha pek çok ayet var. Bunları alıp hayatımıza geçirmemiz ve bunu Allah bizi sevsin diye güzel bir niyetle yapmamız kesinlikle karşılık bulacaktır, inşallah.
Ayetlerin Kılavuzluğunda Allah Kimleri Sevmez
Eskimez dildeki mefhumu muhaliften, yani bir şeyin tersinden hareketle yine Allah’ın (c.c.) sevgisini kaybetmemek için terk edilmesi gereken kötülüklerle ilgili bazı ayetler de şunlardır:
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara, 2/190)
“O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 2/205)
“Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez.” (Bakara, 2/276)
“De ki: ‘Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.’ Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 3/32)
“İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 3/57)
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisâ, 4/36)
“Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günahkârı sevmez.” (Nisâ, 4/107)
“Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Nisâ, 4/148)
“Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” (Mâide, 5/87)
“Ey Ademoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.”(A’râf, 7/31)
“Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez.” (Kasas, 28/76)
Rabbimiz’in yasakladığı bu kötülüklerden kaçarsak yine Allah’ın bizi seveceği işleri yapmış oluruz.
Sünnete İttiba Allah’ın Sevmesine Vesiledir
Rabbimiz’den sonra Peygamberimiz’e karşı duyduğumuz sevgiyi, saygıyı, bağlılığı, her şeyin üstüne taşımak Allah’ın (c.c.) bizi sevmesinin önemli yollarından birisidir. Kur’ân ve hadis-i şeriflerde bu bağlamda pek çok uyarı vardır:
De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Âl-i İmrân, 3/31)
“Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki size merhamet edilsin.” (Âl-i İmrân, 3/132)
“Sünnetimden ayrılan benden değildir. Sünnetimi yaşayan beni sevmiş olur, beni seven de cennette benimle beraber olur.” (Tirmizi)
“Ümmetimin tamamı -yüz çevirenler müstesna- cennete girecektir. Bana itaat eden cennete girmiş, bana karşı gelen ise cennete girmekten yüz çevirmiş demektir.” (Buharî)
“Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur. Benim tayin ettiğim kimseye itaat eden, bana itaat etmiş olur, ona karşı gelen de bana karşı gelmiş olur.” (Buharî)
“Allah katında üç mukaddes şey vardır ki Allah bunları gözetenin hem dinini hem de dünyasını korur. Kim de bunları gözetmezse Allah onun hiçbir şeyini korumaz: İslâm’ın hürmeti, Benim hürmetim, Akrabamın hürmeti.”(Taberani)
“Benden sonra ölmüş (yok olmuş) bir sünnetimi ihya eden kimseye, o sünnetle amel edenlerin sevabı kadar sevap vardır ve bu sevap o sünnetle amel edenlerin ecrinden kesilerek verilmez. Verilen ecir onların ecrinden bir şey eksiltmez. Çünkü Allah (c.c) ve Resulü’nün razı olmadığı sapık bir bidati icat edenin boynuna, o bidat ile amel edenlerin günahları kadar günah yüklenir ve ona yüklenen günah da amel edenlerin günahından bir şey eksiltmez.” (Tirmizi)
Bu ayetler ve hadis-i şeriflerde, bağışlanmak, merhamete mazhar olmak ve cennete kolayca gidebilmek için peygambere bağlılığa ve onun sünnetlerini ihyaya açıkça emir ve davet vardır. Zira Peygamberimiz’in (sav) sevgisini kazanmak onun sünnetlerini terk ederek olmaz. Özellikle günümüz şartları çok ağırdır, bilgiye ulaşmak kolay ama kafa karışıklığına neden olacak fesatlıklar çoktur. “Kim ümmetimin fesadı anında sünnetime yapışırsa onun için yüz şehidin ecri vardır.” (Beyhaki) buyuran hadis-i şerifi iyi okumak ve anlamak gerekir. İletişim çağının nimet ve külfetleri olarak her türlü doğru bilginin yanında zararlı olanları da bir dokunmakla hemen ekranımıza geliyor. Bu ortamda manen sağlıklı kalabilmek, önümüze gelen bilgilerden ancak doğru bir şekilde istifade edebilmek ile mümkün. Dolayısıyla günümüz gibi bilgi kirliliğinin arttığı ve bid’atların çoğaldığı bir zamanda Sünnet-i Seniyye’ye ittibâ etmek daha da fazla önem arz etmektedir. Bu zamanda küçük bir sünnetin ihyası yüz şehit sevabına denk kabul edildiğine göre, zamanımızın zorluğunu bu hadisten çıkarmak mümkündür. Ayrıca bir mümin bütün işlerini sünnete uydurursa mesela, yemek, içmek, yatmak gibi sıradan şeylerde bile buna dikkat ederse bu işlerini bir ibadete dönüştürür ve bu küçük çabalar ömrün her anını kıymetlendirip bereketlendirir. Akıllı bir mümin ise elbette kendini bundan mahrum etmez.
Allah’a emanet olun.