Namaz kılıyordum… Bu ne ciddiyet dedim kendi kendime… Allah’a (c.c.) saygını göstermenin başka yolu yok mu? Ömür boyu hep böyle kendince ciddi olmaya çalışıyorsun… Normalde de güler yüzlü neş’eli bir insansın… Bu ciddiyetinin ne kadarı kulluk, ne kadarı Allah’ın yüce şanını, kudretini, azametini hissetmekle ilgili acaba? Üstelik zaman zaman da uykusuz ve yorgun isen namazı geciktirmişsen, bir an önce bitirme çabası içinde namazını layıkıyla kılmakta da zorlanıyorsun!.. Hatta namazda aklına ne kadar ciddiyetsiz olduğun da geliyor ve o esnada şeytanın seni eline doladığı durumlara da düşüyorsun… Namaz dışındaki, kulluğa dair ciddiyetin de namazdaki ciddiyetin kadar değil. Bu aradaki fark dahi senin her haline ve ahvaline sinmiş bir hastalık ve eksiklik hali ise ve dua ederken ağlamayı sadece kitaplarda okumuş ve hayatında bir kez dahi doğru dürüst Allah için gözyaşı dökmemiş ve ağlamamışsan, bu ne garip bir ciddiyet dedim kendi kendime… Malum, aradaki boşluğu, terbiye edilme türünden çekilen çileler dolduruyor. Dert, sıkıntı, çile ve bela -kıymeti bilinirse- insanı olgunlaştırıyor. Yine de soruyorum kendime; ciddiyet dediğin sakın riya olmasın!.. “Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz.” (A’râf, 7/99) ayeti geldi aklıma. Okuduğum Kur’an meallerinden, amelsiz bir hayatı sahte umutlarla süslemenin büyük mahkeme kurulduğunda insanı ne durumlara düşüreceği ve ne denli problemli olduğu bilgisi de zihnimde hep vardı. Hatta ilim ehlinin eğer gerçek bir nefis muhasebesi yapmıyorsa yaptığı amellerle nefsini tanımadan bir ömür geçirerek, özellikle insanlara karşı kibir (kendini beğenmişlik), Allaha karşı da yüksek amellerini pazarlayan bir gaflet ve ucub yani amellerini beğenmişlik içinde oluşu hep dini bakımdan başlı başına bir eleştiri alanı değil miydi? Zihnimde alıp verdiğim bu ve benzeri pek çok ölçü ve düşünce bende zaten bir bilgi nev’inden vardı ama yine de namazdaki huzurumu ve doğru kılma çabalarım...
Yazının tamamını dergimizden okuyabilirsiniz.