İnsanoğlunun dünya üzerinde ilk görülmesinden beri evlilik mevcuttur ve tarihin kaydettiği bütün topluluklarda aile kurumu baş tacı edilmiştir. Bu durum, dişi ve erkeğin aileler kurarak bir arada yaşamalarının fıtrat gereği olduğunu göstermektedir. Evlilikle iki cins birbirlerini tamamlarlar. İki vücut, iki kalp, iki ruh ve daha doğrusu iki şahsiyet birleşir.
Evlilik, günlük zevklerin ötesinde erkek ve kadını bir birlik olarak kaynaştıran, onlara müşterek mukadderat çizen, ızdırap ve mutluluklarında aynı duyguları oluşturan ve gelecek kuşakları bir kan yakınlığı ile bağlayan bedenî, ruhî ve sosyal birleşmedir.
Aile Kurumu Zaruridir
Özellikle asrımızda bazı kişi ve ideolojiler, evlilikle meydana gelen aile kurumuna cephe almışlar, kibutzlar ve komünist ülkelerde komün yaşama gibi denemelere girişerek ailesiz yaşanabileceğini göstermeye çalışmışlardır. Fakat netice hüsran olmuştur. Hem kişiler mutsuz olmuş hem de çocuklarda yetişme ve gelişme problemleri ortaya çıkmıştır. Böylece sağlıklı gelişimin ancak ana ve babanın meydana getirdiği bir aile birimi ve atmosferi içinde gerçekleşebileceği anlaşılmıştır.
Son dört bin yıldaki seksen uygarlıkla ilgili kapsamlı bir araştırma yapmış olan İngiliz antropolog John D. Unwin, her uygarlıkta aile bozuldukça uygarlığın da parçalanmaya başladığı ve milletin çöküşünün ailenin çöküşüyle ilgili olduğunu görmüştür. Çoğu örnekte, aile biriminin çöktüğü zaman diliminde, uygarlıkların da yıkıldığı anlaşılmıştır.
Unwin’in araştırmasına göre erkek, enerjisini şehvet ve arzuları yönünde kullanırken; evlendiğinde ev kurmak için ter dökmekte, geleceğe yatırım yaparak en iyi faaliyeti göstermeye çalışmaktadır. Bencil dürtülerine ket vurulmuş, cinsel tutkuları dizginlenmiştir. Karısı ve çocuklarının ona ihtiyacı olması sebebiyle gurur ve kendine güven duygusunu keşfetmiştir.
Bir toplum ahlaki açıdan güçlü değerler üzerine kurulmuş ailelerden oluşuyorsa, o millet sağlam ve güçlüdür. İstikrar içindedir. Güç ve dayanışma, evliliğin uygarlığa katkısıdır. Fakat aile bağlılığı olmazsa, yıkım kaçınılmaz hale gelir. Eşler sahip oldukları enerjilerini yuvalarını desteklemeye harcamazlarsa; uyuşturucu alışkanlığı, alkolizm, zina ve fuhuş, iş problemleri ve aşırı saldırgan davranışların, kültürü yozlaştırması beklenir.
Niçin Aile Kurumu?
Son devirlerde ailelerin görevlerinde değişiklikler ve erozyonlar olduysa da şu dört temel fonksiyonu her zaman vardır ve var olacaktır:
1. Cinsel ihtiyaçların karşılanması: Toplumun huzurunu sağlamak amacıyla cinsel davranışlara çeşitli kısıtlamalar getirilir; evlilik kuralları da bu kısıtlamalardandır.
2. Ekonomik işbirliğin sağlanması: Bilinen bütün insan topluluklarında cinsiyete göre bir işbölümü ve işbirliği vardır. Erkeklere fiziki güçleri sebebiyle genellikle daha ağır ve zorlayıcı görevler verilmektedir. Kadınlar için çocuk doğurma esas olduğundan, bu görevin yanı sıra onlara çoğunlukla daha hafif işler uygun görülmektedir. Kısacası, erkeğin ve kadının aileye ekonomik katkıları, birbirini tamamlar mahiyettedir. Kadına pozitif ayrımcılık uygulanmaktadır.
3. Üreme, çoğalma ortamının sağlanması.
4. Çocuğun yetiştirilmesi, bakım ve eğitimi (sosyalleşme): Aile üyeleri, bu konuda kendi paylarına düşeni yerine getirerek aile birliğine katkıda bulunurlar.
Evliliğin Faydaları
Evlilik birçok ihtiyacımızın tatmininin sağladığı gibi birçok avantajları da beraberinde getirir. Onları kısaca sıralarsak;
• Kişinin hayatı düzene girer. Beslenmesi, ısınması, giyinmesi ve barınması tertipli olur.
• Ruh sağlığını tehdit eden yalnızlık ve sıkıntı hissi, ailenin sıcak ortamında kaybolur. Evlilik, tek başına yaşamaktan daima daha güven vericidir.
• Annelik ve babalık gibi zevklerin en güzeli tadılır.
• İntihar, bunalım, ruhi hastalıklar evlilerde bekarlara oranla daha az görülür. Çünkü evlilik kişiye bir taraftan sosyal bağımlılıklar ve sorumluluklar getirirken, aynı zamanda sosyal itibar ve koruma sağlar.
• İsraf, kumar, alkol ve benzeri kötü alışkanlıklara düşkünlük, sıkıntı, boşluk hissi, amaçsızlık, zaman israfı, kavgacılığa meyil, çabuk öfkelenme gibi problemler bekarlarda evlilere oranla daha sıktır.
• Aile, hasta bir üyesine tedavi sırasında destek vermektedir. Böylelikle evliler rahatsızlıkları daha çabuk ve daha hafif atlatmaktadırlar. Mutlu ve sağlıklı kuşaklar ancak ailenin müşfik ve sevgi dolu ortamında yetişmektedir.
• Evliliğin sağladığı faydalardan en önemlisi ise cinsel ihtiyaçların doyumu için bedenî, ahlakî ve hissî yönden geçerli en iyi çözüm olmasıdır.
• Evlilikle psikolojik ve emosyonel birliktelik sağlanır. Aile içinde bütün bireyler ve öncelikle de karı ve koca arasındaki karşılıklı ilişkiler menfaate dayalı değildir. Ruhsal bir ilişki de söz konusudur ve bu ilişki sevgiyi, şefkati, merhameti, sevecenliği, karşılıklı güveni, fedakarlığı, teselli ve yardımı doğurur ve devam ettirir. İnsan tabiatının kendini en iyi şekilde ifadesi bu ilişki ile filizlenir. Erkek ve kadının ruhsal potansiyeli sadece aile kurumu çerçevesi içinde realize olur ve aile, dış dünyada bu sayede iyilik ve fazilet duygularını yeşertir. Evlilik arkadaşlığında her eş sürekli artan bazı sorumlulukları yerine getirme duygusu yaşar. Aileye çocuklar da katılınca sevgi, şefkat ve fedakârlık değerleri gerçekliğe dönüşür ve sabit kişilik özellikleri haline gelir.
• Eşlerin sevdiği, güvendiği, cesaret verdiği, birlikte gülüp beraber geliştiği ve kendisine -yalnızca kendisine- ait olduğunu bildiği birinin olmasının getirdiği güven duygusu evliliğin bir diğer faydasıdır. Evliliğin amacı, eşleri kısıtlamak değil, ikisini bir bütün yapmaktır. Karşılıklı destek, sevgi ve teşvikle mümkün olan en üst seviyeye kadar geliştirmektir.
Kur’an-ı Kerim’de evlilik ve aile hakkında: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum, 30/21) buyrulmuştur.