Ahlaki Zeka

Bu yazı akıllı insanı anlatan ahlaki zekâyı konu edinmektedir. Kısa bir zaman öncesine kadar hayatın her sahasında başarının mantıksal zekânın yüksek olmasıyla gerçekleştiği düşünülürdü. Son bilimsel tespitler ve potansiyel performans değerlendirme çalışmalarıyla bunun doğru olmadığı kesinlik kazanırken, buna karşın duygusal zekânın performans üzerinde teknik becerilerden iki kat daha önemli olduğu ispat edilmiştir. Konumuzun başında hemen terminolojik bir tasnif yapmamız uygun olacaktır: 

-Seküler veriler referans alındığında Ahlaki Zekâya Duygusal Zekâ,

-Dini postülalar referans alındığında ise Duygusal Zekâya Ahlaki Zekâ denilmektedir.

Öncelikle batıdan EQ adıyla dünyaya yayılan duygusal zekâ terminolojisini inceleyelim: Duygusal zekâ; duyguları kullanma, anlama ve yönetme yeteneğidir. Duygusal zekâ hayatın her anında yaşamsal bir beceri olarak kullanılır. Çünkü tavırlarımızı, düşüncelerimiz ve de duygularımız oluşturur. Yani hisseder, düşünür ve nihayet davranırız. Konunun uzmanlarından Baron ve Cooper’in kabul gören görüşleri şöyledir: “ Duygusal zekâ; bireyin çevresindeki sorunlarla, beklentilerle ve baskılarla başa çıkmasını sağlayan kabiliyet, yeterlik ve ustalıktır. Duygusal zekâ, insanın kendisini psikolojik açıdan iyi hissetmesidir. İnsan kalbi tutum ve davranışları onaylamakta veya reddetmektedir. Bu nedenle kalbin değerlendirmeleri göz ardı edilemez.

Duyguların gücünü anlama ve etkin bir biçimde kullanmak hayati önem taşımaktadır.” Benlik kontrolü, kararlılık ve empati gibi özellikler EQ adını verdiğimiz duygusal zekânın bileşkeleridir. EQ hayattaki başarıyı belirlemektedir. Yüksek duygusal zekâlı insanların şu özellikleri geliştirdikleri gözlenmiştir: Kendi duygularını tanıma, başkalarının duygusal durumlarını kontrol etme (empati), muhatabın duygularını tanıma ve bunları etkileşimde rehberlik için kullanma, kendini ve diğer insanları motive edebilme, yüksek seviyede motivasyon ve kendine saygı gösterme...

Duygusal Zekâ aile, eğitim-öğretim kurumları, iş hayatı, tıp dünyası ve askeriye başta olmak üzere yaşamın her alanında kullanılmaya başlamıştır. Konunun özü “İnsanın zeki olması yetmez, zekâsını doğru kullanabilmesi için ahlaklı da olması gerekir.“ sloganına dayanmaktadır. Bunun diğer adı yönetimdir. İnsan içinde bulunduğu konum ve şartları doğru yönetmelidir. Bu şartlar zenginlik de olabilir fakirlik de. Sağlık da olabilir hastalık da. Üretim-tüketim, güzellik-çirkinlik her şey olabilir. 

Duygusal zekâsı yüksek kişi duygularını açıkça ifade eder, gizlemez. Korku, kızgınlık, suçluluk, mahcubiyet, hayal kırıklığı, çaresizlik, güçsüzlük, bağımlılık, aldatma, korkaklık gibi olumsuz duyguların esiri olmaz. Sözsüz iletişimi de kavrayabilir. Hayatı boyunca duygularının kendisine yol göstermesine izin verir. Duygularını sebep, mantık ve gerçeklik ile dengeler. Bağımsızdır, kendine güvenir, kendisini motive edebilir. Duygusal olarak esnektir, iyimserdir, başarısızlığı kendine dert etmez. Diğer insanların duygularına ilgi gösterir. Duyguları hakkında konuşurken rahattır. Korku veya kızgınlık onu hareketsiz bırakmaz. Birden fazla duyguyu bir arada tanımlayabilir.

Duygusal Zekâyı kullanabilme direktifleri şöyle özetlenebilir: Kendimizi tanımak, duygularımızı kontrol etmeyi öğrenmek, kişisel özelliklerimizi başkalarına gösterebilmek (brüt değil net olmak), iletişim kurma becerimizi geliştirmek, kendimizi ifade edebilmek, problem çözücü olmak, eleştiriye açık olmak, insanlarla ilgilenmek…Fakat şunu unutmayınız; bütün bunları gerçekleştirebilmek için profesyonel kurumlardan yoğun bir destek almanız gerekecektir!

Artık bilim; zihnimizin duyguları nasıl işlemden geçirdiğini açıklamaya çalışmakta ve “akıllı olma” kavramını yeniden tanımlamaya çalışmaktadır. Batı dünyası bilginin kaynağı olarak beş duyu organı ile tabiatı ölçü almaktadır. İslamî Öğreti’de ise bu iki kaynağa ilaveten vahiy, elçi ve keşif de bilginin temel kaynaklarıdır. Zenginliğimizi düşünebiliyor musunuz? Bu kadar zengin bilgi kaynaklarına sahip olduğumuz içindir ki aklın ve akıllılığın tanımını, tarifini, mahiyetini bilmelerini batılılardan bekleyemeyiz. Doğruyu eğriden, faydalıyı zararlıdan, iyiyi kötüden ayırabilme yetisi akıllılıktır ki vahiy kaynağından nemalananlar bundan nasipdar olur. İşte Allah’ın ahlâkıyla ahlaklanmak demek, yürüyen Kur’an olmak demektir. Yürüyen Kur’an Efendimiz’dir ve onun izinden yürüyenlerdir. Bizler ahlaki zekâya sahip olabilmek için bu profesyonel kurumlardan destek alırız! 

Yukarıda okuduk; batı dünyasının psikologları gerçekten güzel şeyler söylemişler. Bu konuda insanlarına şöyle veya böyle, kendilerince profesyonel destek de veriyorlar. Ona selam olsun Efendimiz ‘’Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.“ buyurarak zaten yeryüzünde ahlaki bir altyapının varlığından söz etmişti. Mesele onu duygusal zekâ zemininden kaldırıp ahlaki zekâ konumuna yükseltmek. İşte Ahlaki Zekâ, duyguları akıllıca kullanabilme sanatıdır. Ahlaki Zekânın İslamî doneleri; hüsn-ü zan, sabır, şükür, kanaat, tedbir, tevazu, mudara, temkin, tevekkül, teenni, teslimiyet vb. isimlerle uzayıp giden bir terminolojik bütünlük içerisinde öğrenilir ve öğretilir.

Zekânın şerrinden kurtulmak için ahlaklı olmak gerekir. Ahlak zekâyı yönetir. İnsan sırtına yüklenen yükü taşıyabilmelidir. Hani “Şöhret ağır geldi, taşıyamadı.” diyorlar ya! Zenginleşince azıtmak, dengeyi bozmak, şakülü kaydırmak da öyledir. İşte ilim ehlinin kibirli olması da terazinin öbür kefesinde bu ağırlığı dengeleyecek ahlaki zekânın bulunmamasından kaynaklanıyor. Böyleleri için “İlmi taşıyamadı veya yönetemedi.“ diyebiliriz. 

Kötü olmak kolaydır fakat erdemli insan olma güzergâhında nefis ve şeytan pusuda beklemektedir. Bu tehlikeler seküler bir kafayla asla bertaraf edilemez! Ahlak, nefiste iyice yerleşip alışkanlık hâline gelen fiil ve davranışlardır. Halden çıkıp makam zeminine oturduğunda yaşam tarzına dönüşerek kolaylıkla davranışlara yansır. İnsan, maddeler hâlinde aşağıda sıralayacağımız davranış biçimlerini zorlanmadan, kolaylıkla yapabiliyor ise Ahlaki Zekâya sahip demektir. Nefsi kirlenmiş, kalp aynası paslanmış olanların kötü vasıflarından kurtulup güzel ahlaka ulaşabilmesi için uzun soluklu bir mücadele ve gayret içine girmeleri gerekmektedir. Uzun sürecek bu stratejik savaşa ‘’Nefis Mücadelesi‘’ denir. Bu mücadele destek ve yardım almadan yapılamaz. Bu savaş, zafer kazanmış başarılı bir komutanın emri altına girmeden kazanılamaz. Bu yetkin kişiler askerlerini ‘’seyr-ü sülûk‘’ denilen bir sistemle savaştırırlar. Hz. Peygamber’in varisleri olan Allah dostları, günümüzün yürüyen Kur’an’ı ve ahlaki zekânın zamanımızdaki temsilcileridir. İşte söz konusu profesyoneller bunlardır. Sözleri etkili, himmet ve tasarrufları kuvvetlidir. Yaptıklarını söyler, söylediklerini de yaparlar. İnsanlar davranışlarını ancak alanında uzman, sempatik, empatik, güvenilir ve maneviyat sahibi birisinin yeniden inşa etmesine izin verirler. Bunlardan birisi eksik olsa tereddüt ve kuşku hâsıl olur.

 İşhanlı Mevlüt Baba’yla yolda yürürken tanımadığımız bir adam yaklaşıp selam verdi. Ayaküstü biraz lafladıktan sonra “Efendim Orhan’ı nasıl bilirsiniz?“ diye sordu. Mevlüt Baba kısa bir muhasebeden sonra dönerek: “Onun kadar usta bir marangoz görmedim. Mükemmel bir sanatkâr. Yemek masasını da güzel yapar, hamur tahtasını da! Hem de iyi malzeme kullanır!“ diye cevap verdi. Karşımızdaki adamın yüzü gerildi, suratı asıldı. Başka bir şey sormadan izin isteyerek gitti. Ben Mevlüt Baba’ya dönerek “ efendi” dedim. “ Biliyorum siz Orhan’ı iyi tanırsınız. Marangozluğundan başka anlatacak bir şey bulamadınız mı? Rahmetli gülerek; “Marangozluk Orhan hakkında bildiğim tek güzel şeydi, onu da anlattım. Yetmez mi?“ diye cevap verdi. Basit gibi görünüyor değil mi? Bilakis çok teknik; Orhan’ın sanatkâr olduğu gerçek. Soruşturma yapan adamın kimliği, niyeti ve maksadı bilinmediğinden temkinli olmak gerekiyor. Orhan hakkında söylenecek kötü bir sözün sahibine ulaşma ihtimali yüksek. Orhan dönüp dolaşıp Mevlüt Baba’nın yakasını toplayabilir! Bu gerçekleştiğinde iki durum ortaya çıkar; Ya Mevlüt Baba inkâr edecektir, ya da “evet ben söyledim“ diyecek ve bunun sonuçlarına katlanacaktır. Akıllı insan kendisini gereksiz yere bu kadar belâya sokar mı? Ne dersiniz?

Bitirirken şunu da belirtmek isteriz: Aslında yapılması gereken, duygularla zekâyı veya kalple beyni karşı karşıya getirmek değil, beraber kullanmayı öğrenmektir. Mantıksal Zekâ başka bir şey, Ahlaki Zekâ başka bir şey; İkisinin bileşkesi ise bambaşka bir şey! Batıda biri yok, doğuda diğeri! Ahlaki zekânın denetim ve kontrolünde olmak kaydıyla teşekkül ettirilmiş muhteşem bir terkipten bahsediyoruz. Bu koordinatları tutturan insan sayısı ne kadar acaba? Kibrit-i Ahmer Mübarek!

 

  • Allah´a isyandan korkmak, kötülüklerden kaçınmak, sorumluluk sahibi olmak. (takva)
  •  Haddini yani sınırlarını bilmek. (edep)
  •   İnançta ve amelde içtenlik, samimiyet. (ihlas)
  •   Emirlere uymak. (itaat)
  •   Doğru yoldan sapmamak. (istikamet)
  •   Sözünde ve işinde güvenilir olmak. (sıdk)                                                                                     
  •   Her hususta ölçülü ve dengeli olmak. (itidal)                                                  
  •   Çalışıp ele geçenle yetinmek. (kanaat)
  •   Sosyal, cana yakın ve uyumlu olmak. (ülfet)                              
  •   Emanetleri korumak. (emniyet)                                                                                   
  •   Gerçekleri kabul etmek. (seha)                                                        
  •   Hakkı teslim etmek. (adalet)                   
  •  Düşünmeden, araştırmadan karar vermemek.  (temkin ve teenni)                            
  •   Büyüklere saygılı olmak. (tazim)                                          
  •   Olayları hayra yormak. (hüsnü zan)
  •   Düşünmeden hareket etmemek. (tefekkür)
  •   Alçak gönüllü olmak. (tevazu)                                             
  •   Yapılan işin sonucunu alıncaya kadar mücadele etmek. (sebat)                  
  •   Dili gereksiz sözlerden korumak. (terki malayani)                                                                
  •  Hiddet ve heyecanı yenmek, soğukkanlı ve yumuşak olmak. (hilm)                                    
  •   Hak dağıtımını doğru yapıp bir şeyi ait olduğu yere koymak. (adalet)
  •   Acılara dayanıklı, telaşsız ve sabırlı olmak.                                      
  •   Hata ve kusurları bağışlayıcı olmak. (af)                                       
  •   İnsanlara karşı hoşgörülü, toleranslı olmak.                                    
  •   Övülmekten hoşlanmamak.                                                                                  
  •   Kusurlu, noksan ve fani olduğunu bilerek yaşamak.                                                              
  •  Yararlı işler yapmakta gayretli, engelleri aşmakta dirençli olmak.                     
  •   Kötülük işlemekten utanmak. (hayâ)                                  
  •   Her şeye sevgiyle bakmak, sevgi ile dopdolu olmak. (muhabbet)                                  
  •   İnsan-hayvan her canlıyı acıyarak sevip merhamet göstermek. (şefkat)                              
  •  Çaresizlerin hâline kalben üzüntü duyup yardımlarına koşmak. (rahm) 
  •   Akrabalarla ilişkiyi sürdürmek. (sıla-i rahim)                                      
  •  Yardımsever olmak yardımlaşmak. (muavenet ve tasadduk)                                      
  •  Görgülü, anlayışlı ve iyi geçimli olmak. (adab-ı muaşeret)                                        
  •   Dostluk kurmaya önem vermek, dostlukları korumakta dikkatli olmak.                           
  •  Maksimum düzeyde tedbir aldıktan sonra, sonucu Allah´tan beklemek. (tevekkül)             
  •   İyi işlerde kararlı olmak, hemen pes etmemek. (azim)                                     
  •   Verdiği sözün arkasında olup mutlaka yerine getirmek.                                   
  •   Eski dostlukları unutmamak. (vefa)                                    
  •   Mert ve yiğit olmak. (mürüvvet) 
  •   Ağırbaşlı ve ciddi olmak. (vakar)
  •  Onurlu, kişilikli ve yüce gönüllü olmak. (izzet-i nefs)                                   
  •  Eleştirilmekten, yerilmekten üzülmemek.  (Kınayanın kınamasından korkmamak)          
  •   İnsanları küçük düşürmemek, bilgisizliklerini, görgüsüzlüklerini görmezden gelmek.           (mudara)
  •   Dayanıklı ve güçlü olmak. (metanet)                                       
  •   Şehvetine hâkim olmak. (demase)
  •   Sezişi kuvvetli ve uyanık olmak. (feraset)                                
  •   Yapılan iyiliklere sevinmek ve iyilik yapanları asla unutmamak.
  •   Yüksek idealler peşinde koşmak.
  •   Nereden gelirse gelsin, doğru ve yararlı bilgiyi alıp kullanmak.                                   
  •   Nimetleri verenin değerini bilip ona teşekkür etmek.                              
  •   Kusur ve ayıpları örtmek. (merhamet)                                                
  •   İyilikleri başa kalkarak kimseye eziyet etmemek.                                
  •   Kendi namusuna düşkün olmak ve başkalarının namusuna da göz dikmemek. (iffet)
  • İnsanlara seviyesine göre davranmak.  (irşad ve tebliğ)                                       
  •  Herkese karşı iyi duygular beslemek. (hüsn-ü zan)                               
  •  Dini ve manevi değerlere sımsıkı bağlı olmak. (salabet)                              
  •  Maddi-manevi hakları korumakta cesur olmak. (şecaat)                     
  •  Huzurla dolup taşmak, iyi hâl sahibi olmak. (salahat)
  •  Günahsız olmaya çalışmak. (masumiyet-ismet)                               
  •  İnce duygulu, nazik, kibar, görgülü ve centilmen olmak. (zerafet ve rıfk) 
  •   Sır saklamak. (ketumiyet)
  •  İkram sever-Konuksever  olmak. (kerem)                                                
  •  İlahi takdire itiraz ve isyan etmemek. (rıza)                                    
  •  ’’Üstünüm‘’ dememek ama üstün olmak. (fazilet)                                 
  •   İçli, duygulu, ciğerli, sevdalı  ve tutkulu olmak. (aşk) 
  •   Fenalık işlemek konusunda Allah´tan korkmak. (huşû)
  •  İhtiyaç sahiplerine, geri almamak üzere borç vermek veya yardım etmek. (karz-ı  hasen)
  •  Cömert olmak, eli açıklık. (isar ve infak ehli) 
  •  Hayırlara karşı istekli olmak. (gıpta)                             
  •  Devamlı yenilik içinde ve yiğit olmak. (fütüvvet ehli)                                           
  •  Nefsi kontrol etmek (zapt-ı nefs) 
  •  İçinden çıkılmaz sorunları, bilenlere sormak. (istişare)                         
  •   Verirken hesap yapmamak,  aşırı cömert olmak. (isar)
  •  Allah’ı hatırdan çıkarmamak (zikri dâim)
  •